Erteleme hastalığından kurtulmanın yolları

Yaklaşık bir aydır bu yazıyı hazırlayacağım ama bir türlü başlayamadım. Şu an daha çok ilgimi çekecek bir şey olmadığı için bu yazıyı okuyabiliyorsunuz. Erteleme hastalığından mustarip olanlar -neredeyse ülkenin yarısı- ne demek istediğimi anlayacaktır.

Google Haberlere Abone ol

DUVAR - Çok önemli bir işiniz var ve yapmazsanız sonuçları fena olacak. Ama nedense şu an onu yapacak ruh halinde hissetmiyorsunuz. Onun yerine bir kaç komik video izlemek, internette takılmak ya da oyun oynamak daha cazip geliyorsa... Facebook’ta açtığınız bir sayfayı kapatıp tekrar işinize odaklanmak isterken, yeni bir sayfa açıp tekrar Facebook’a giriyorsanız... Yetişmesi gereken işlerinizi tamamlamak yerine, bu yazıyı okuyorsanız… Siz de bir erteleyicisiniz demektir.

İngilizcedeki karşılığı ‘Procrastination’ olan ‘Erteleme Hastalığı’, okul, iş ve özel hayatımızdaki kabuslardan biri olarak çıkıyor karşımıza. Her ne kadar ismi yüzünden bir hastalık zannedilse de, erteleme hastalığı bir sendrom… Ve çağımızın hastalığı sayılan bu sendromun en kötü tarafı ise, erteleyicilerin kendi kendilerini sabote etmeleri ve performanslarının düşmesine sebep olmaları… Kronik erteleme hastalığı uzun vadede insanın sağlığına, kariyerine, eğitimine mal oluyor. Ertelemek aslında herkeste görülen bir alışkanlık ama bu durum alışkanlıktan çıkarak bir sendrom haline geldiyse, hayatınızı daha da etkilemeden tedaviye ihtiyacınız var demektir.

ERTELEME SENDROMUNUN NEDENLERİ

-Erteleme hastalığı kesinlikle tembellik değil, bir türlü başlayamamaktır. Tembeller yapacakları işleri ileri attıklarında suçluluk hissetmezler ama erteleyiciler öyle değildir.

-Mükemmeliyetçilik erteleme davranışının en önemli sebeplerinden biri olarak görülüyor. Yani, bir işi mükemmel yapacağınıza inanmıyorsanız, işi yapmaktan kaçıyorsunuz.

-Yapılması gereken iş eğer anlamlı görünmüyorsa, o işe başlamak için yeteri kadar motive olamıyorsunuz. O an spora gitmek ya da ödev yapmak size mantıksız geliyorsa, direkt erteliyorsunuz.

-Belirsizlik ve bilinmezlikler de bu sendromun en büyük sebeplerinden… Hazırlayacağınız konu hakkında yeteri kadar bilginiz yoksa ya da ne kadar zaman alacağını tahmin edemiyorsanız, bir sonraki güne atıyorsunuz. Sonra bir ertesi güne. Sonra bir ertesi güne.

-Başarısızlık korkusu da büyük bir etken sayılıyor. Ne de olsa yapmanız gereken işi yapmazsanız, başarısız da olmazsınız. Halbuki, yapmazsanız zaten başarısız olmuşsunuzdur.

TEDAVİSİ MÜMKÜN MÜ?

Psikologlara göre bu durumun tedavisinden ziyade kontrolü tamamen kendimizde… Erteleyici kişiliğe sahip olan birine ‘işlerini vaktinde bitir’ demek, çok hasta birine ‘hadi dışarı çıkalım’ demek gibi bir şey!

Durumu kabul edin ve alışkanlığınızı değiştirmeye çalışın! Minik adımlarla başlayın. Örneğin klasik bir erteleyici olan ben, bir çok aşamadan oluşan uzun bir projeyi parçalara bölüyorum; röportaj yapacağım isim hakkında önce araştırma yapıyorum, ara veriyorum, sonra soracağım soruları belirliyorum, yine ara veriyorum vs.

Erteleyiciler olarak en büyük sıkıntımız ‘anlık keyif’lerdir. İşlerimizi yapmak yerine oyuna dalabiliyor ya da arkadaşımızla sinemaya gidebiliyoruz. Bu yüzden önce yazı yazarken dikkatimi dağıtacak her şeyi ortadan kaldırmakla başladım. Özellikle masamı dağınık tutmuyorum ve telefonumu kapatıyorum.

POMODORO TEKNİĞİ

Dikkatimi dağıtacak her tür siteden uzak durmak için bilgisayarıma GoogleChrome’un bir uygulaması olan ‘StayFocusd’ programını yükledim. Bu beni zamanımı alacak ve işime odaklanmama engel olacak sayfalardan uzak tutuyor. Tamam peki, sosyal medyadan uzak tutuyor diyelim.

Pomodoro tekniği denilen bir yöntem var; yapacağınız işi sürelere bölüyorsunuz. Örneğin, 25 dakika çalışıp, 5 dakika ara veriyorsunuz. Ben genelde bir saat çalışıp, yarım saat ara veriyorum. Ve bunun için alarm kullanıyorum. Ama isterseniz Apple Store’da Pomodoro Focus isimli telefonunuza yükleyebileceğiniz uygulamalar da mevcut.

Aslında tüm sorun başlayana kadar… Çünkü başladığınızda beyniniz otomatik olarak başladığınız işi bitirmenizi istiyor. Bitirmediğinizde huzursuzluk oluyor. Beğenmediğimiz filmleri sonuna kadar izlemek zorunda hissetmemiz de bu sebepten aslında… Sonunu görmek istiyoruz.

Tembellerde böyle bir problem yok! Vicdanen yarım bırakmakta bir problem görmedikleri için, beğenmedikleri işleri, filmleri ya da kitapları çok rahatlıkla yarıda bırakabilirler. Bu yüzden masama oturduğumda kendime söylediğim ilk şey, ‘boş bir sayfa aç ve ilk cümleni yaz’. Çünkü biliyorum ki ilk cümlemi yazar yazmaz devamı gelecektir.