'Kim saygıdeğer kim değil bilemeyiz'

'Özkan Özgür ile 23 Soru'nun ilk konuğu karikatürist Ayşen Baloğlu. İlk karikatürleri 1991 yılında Leman'da yayımlanan Baloğlu, kapak tasarımları ve illüstrasyonlar da yapıyor ve 'Yaşamımı kimseye zarar vermeksizin severek, eğlenerek, yazarak, çizerek sürdürüp tamamlamam yeterli' diyor.

Google Haberlere Abone ol

1. Sizin için kullanılan hitap biçimlerinden hangisi daha çok hoşunuza gidiyor? 

İsmimi sevdiğim için duymaktan hoşlanıyorum fakat sadece soyadımla, yani "Baloğlu" diye çağrılmak da hoşuma gidiyor.

2. Sizden daha zeki olduğunu düşündüğünüz arkadaşlarınız var mı?

Ben her insanın zeki olduğu, sadece uygun mecrayı bulamadığı ve doğru yoğrulmadığı için kapasitesinin kısıtlıymış gibi göründüğü kanısındayım.

3. Arada sırada saçma şeylerle uğraşmak zorunda olduğunuzu düşünüyor musunuz?

Bazen kafamı boşaltmak için aslında bana çok saçma gelen şeyler izlerim televizyonda. Evlilik programları, paparazzi programları gibi. Fakat saçma şeylerin eğlenceli bir tarafı da var. Arada saçma şeyler de yapılabilir.

4. ‘Tüm yaşadığım sıkıntılara değdi bu!’ dediğiniz olaylar yaşadınız mı?

Daha önce hiç bu cümleyi kafamdan geçirdiğimi sanmıyorum. Çünkü bazen, geçmişte yaşadığım sıkıntılarla ilgili yaşamsal edinimlerim sebebiyle hoşnut hissettiğim oluyor ve çok sıkıntı yaşayıp elde ettiğim bir şey de olmadı sanırım.

5. Bir evcil hayvanın insanı mısınız? Geçmişte böyle bir deneyiminiz oldu mu, ileride bir gün düşünür müsünüz?

Hayvanları çok seviyorum ve hayvan hakları konusunda duyarlıyım ama evde beslemeye pek istekli değilim aslında. Fakat bazen bu isteksizlik başka zorunlulukların gerisinde kalabiliyor. Geçmişte kuş beslemiştim ama kanatları olup da uçamayan, kafeste hapismiş gibi yaşayan bir hayvan bana keyif vermediği gibi derin bir üzüntü yaşattı. Birkaç gündür de annesinin terk ettiği minik, üç haftalık bir kedi misafirimiz. Umarım yaşamaya devam eder, ona elimizden geldiği kadar iyi bakmaya çalışıyoruz.

6. Çocukluğunuzdan kalan ve ilk fırsatta tatmak istediğiniz özel tat var mı?

Pek yok aslında. Macunu geçen yaz Sultanahmet’te yedim. Bir de okuduğum ilkokulun bahçe kapısı dışına teneffüslerde lüp lüpçü amca gelirdi. Lüp lüp bildiğin renkli jölenin minicik renkli plastik kaplara dökülmüş hali. Minik bir kaşıkla yenirdi. Lezzeti pek aman aman değildi ama renkli ve titrek oluşu sebebiyle severek yerdik. Lüp lüp artık yok bildiğim kadarıyla. Leblebi tozu hala var mı bilmiyorum ama şu anda onu yemek istemem, çünkü her kaşıkta nefes borusuna kaçar insanın, sinir bozucudur. Yeme şansımın olmadığı bir başka lezzet de anneannemin köyünde yapılan baklava. Kalın hamurlu, cevizli, köy yumurtası ve organik unla yapılan mükemmel bir baklavaydı. İstanbul'un göbeğindeki bir köy ne kadar köy olarak kalabilir, düşünsene. Değil baklava, içine konan yumurtayı yumurtlayacak tavuk bile kalmadı ortada. Köyün girişinde residancelar, grossmarketler...  Anneannemin yaptığı katmer ve peynirli hamurları da tekrar yeme şansım yok ne yazık ki...

7. Sanatın ya da sanatınızın neresindesiniz? 

Sanat o kadar uçsuz bucaksız bir kavram ki, neresindeyim bilmek, kanaat getirmek imkansız. Keyif aldığım ve eğlendiğim sürece, gidebileceğim yere kadar, olduğu kadar, elimden geldiğince ve ömür yettiğince içinde yer alacağım...

8. Ezberinizde şiir var mı? Hangi şairin hangi şiiri?

Bir şeyler ezberlemekten hiç hoşlanmadığım, dolayısıyla da pek gelişmediği için ezberimde ne bir tek şiir, ne de bir tek fıkra var. Nazım Hikmet, Can Yücel, Atilla İlhan, Orhan Veli, Yusuf Hayaloğlu, şiirlerinden en çok etkilendiğim şairler.

9. Okuduktan sonra çok etkilendiğinizi düşündüğünüz bir kitap var mı? 

Henri Charriere -  Kelebek

Gecekondu - Muzaffer İzgü

Genelde polisiye, gerilim, gizem ve antropoloji, arkeoloji, tarih gibi konulardaki bilimsel kitapları, makaleleri okurum.

10. En son ne zaman tiyatroya gittiniz?

Sinema filmlerini izlemek için kaynaklar bol ve evinde, sıcacık bir ortamda keyifle istediğin filmi izleyebiliyorsun. Bu sebeple beni evimin konforundan ayırıp izlettirecek şeyin ya anlattığı mesele çok derin olmalı, ya görsel açıdan farklı bir zenginliğe sahip olmalı. Keşanlı Ali Destanı, Kandemir Konduk ‘un yazdığı ve Devekuşu Kabare oyuncularının sahnelediği müzikal kabareler muhteşemdi. Ali Poyrazoğlu ve Ferhan Şensoy tiyatrosunu da çok severim. Behiç Ak'ın yazdığı bir oyunu da izlemek istiyorum en yakın zamanda. Bunun dışında tiyatroyla aram pekiyi değil, yıllar evvel şehir tiyatrosunda berbat bir oyun izledim ve sanırım sıtkım sıyrıldı. Bana tiyatroyu tekrar sevdirecek iyi yazılmış bir oyun varsa izlerim elbette.

11. Belleğinizde yer eden ve tavsiye edeceğiniz bir film var mı?

Jon Avnet - Kızarmış Yeşil Domatesler en sevdiğim ve tekrar tekrar izlediğim filmler arasında. Bunun dışında Hitchcock'un tüm filmlerini, Agatha Christie kitaplarından tüm uyarlamaları, tüm Sherlock Holmes film ve dizilerini severim.

12. Size göre ‘yabancı’ kimdir? 

Yabancı "tanınmayan kişi", "bizden olmayan" ya da "yurttaşımız olmayan" anlamlarında kullanılıyor. Ben de her üç anlamda bu kelimeyi kullanıyorum.

13. En son ne zaman haksızlığa uğradığınızı düşündünüz?

En son kadrolu çalıştığım gazeteden kovulduğumda ufak tefek bazı konularda haklı olduklarını kabul etmekle birlikte, çoğu konuda haksızlığa uğradığımı düşünmüştüm. Şu da bir gerçek ki bir işyerinde ast-üst ilişkilerine ve otoriteye, haksızlıklara en fazla iki sene dayanabilen biri olarak onlar kovmasa büyük ihtimalle bir süre sonra ben çıkacaktım zaten. Kadrolu işler bana göre değil...

14. Hak etmediğini düşündüğünüz birilerine saygı göstermek zorunda kaldığınız oldu mu?

Temelde kimin saygıdeğer olduğunu, kimin olmadığını karar verebilecek yetide değiliz ve buna hakkımız da yok aslında. Tüm canlılara saygıda kusur etmeden yaşayarak evrenin adaletine güvenmek daha iyi gibi geliyor bana. Düşününce böyle. Fakat fevri ya da düşüncesiz davranıp birilerine saygısızlık yaptığım da olmuştur, hak etmediği kanısında olup saygı göstermek zorunda hissettiğim de... İnsan bazen düşünceleriyle çelişebiliyor.

15. Günlük hayatta görünce nefret ettiğiniz hareket nedir?

Tekrarlı söz ve davranışlar, uyanıklıklar ve kurnazlıklar beni sinirlendiriyor. Fakat somut bir şey söylemek gerekirse, yolda insanların saygısızca, bencilce karşıdan gelene yol vermeyişi, toplu taşıma araçlarında oturabilmek için itişmeleri, bazı gençlerin toplu taşıma araçlarında yaşlılara yer vermeyişi diyebilirim. Çocuklara uygulanan psikolojik ve fiziksel şiddet de beni fazlasıyla kızdırır. Bazen sokaklarda çocuklarını azarlayan, hakaret eden insanlar görüyorum. Sabırsız, anlayışsız, merhametsiz ve adalet duygusu gelişmemiş insanların çocuk sahibi olmamaları gerekir.

16. Sizi umutlandıran bir duruma örnek verir misiniz?

Hâlâ yaşıyor olmak ve sağlıklı olmak beni umutlandırıyor. Demek ki yapmak istediklerimizi gerçekleştirebilecek zamanımız var ve hiçbir şey için geç değil. Birbirini çıkarsızca seven, yardımlaşan iki insan gördüğümde de umutlanırım, onurunu yitirmemiş, doğru sözlü insanlarla karşılaştığımda da... Demek ki bu dünyada çıkarsız insanlar da var, hala dünya için bir umut var, iyi insanlar da var, diyerek...

17. Hayallerinizin peşinden koştunuz mu? Hayal kurmaya devam ediyor musunuz?

Aslında işim hayal kurmak. Kurduğum bir hayali, bir mizansen dahilinde kağıda aktarmak. Bol bol hayal kurarım, işimle ya da yaşamımla alakalı çok şey planlarım. Onların kah peşinden koşarım, kah yürürüm, kah yorulup dinlenirim, kah pes ederim.

18. Rekabetçi olduğunuzu düşünüyor musunuz?

İş ya da sosyal yaşamımda rekabetten, rekabetçi insanlardan hoşlanmıyorum. Hiçbir konuda kendime rakip de tanımam. Herkesin farklı bir geçmişi, bilgisi, birikimi, yeteneği, anlayışı, yaşayışı var ve iki farklı öğenin birbiriyle kıyaslanması, yarışması anlamsız. Rekabet duygusunu biraz kıskançlıkla özdeşleştiriyorum, karşındakini kıskanman gerekir ki onunla rekabet edebilesin.

19. Özür dilemeyi ve teşekkür etmeyi ihmal ettiğiniz olur mu?

Teşekkürü ihmal etmem, özür dilemem gerektiğini düşünüyorsam da dilerim mutlaka. Pek özür dilemememizin ana sebebi her iki tarafın da kendini haklı görüyor oluşu, konuya empati kurarak bakamayışı. Bu yüzden özür dilemek biraz daha zor.

20. Neyi ya da kimi özlüyorsunuz?

Çocukluğumu çok özlerim. Vefat etmiş olan anneannemi, dedemi özlerim. Çocukluğumda oturduğumuz apartmandaki komşuluk ilişkilerini özlerim, o insanların samimiyetini, seviyeli ama cana yakın tavırlarını özlerim. O günlerde insan ilişkileri şimdiki sosyal yaşamdan çok farklıydı.

21. Stres atmak ya da kafanızı dağıtmak için ne yaparsınız?

Ben ya film izlerim ya da imkanım varsa doğayla iç içe bir yere giderim. Deniz kenarı, piknik alanı, çayır, çimen, tarla vesaire. Gittiğim yerde birkaç ördek, kuş sesi falan varsa ne ala... Köyleri çok severim. Anız tarlasında çıplak ayakla yürümeyi severim. Köy çeşmesinden su içmeyi.

22. Şu ana kadar geçen hayatınızı özetleyen kelime hangisidir?

Bu çok zor bir soru ama "coşku" diyebilirim. Çoğu zaman dış etmenlerle sekteye uğrasa da aslında coşku dolu biriyim.

23. Allah gecinden versin, hak vaki olursa, geride kalanların sizi nasıl anacağını düşünüyorsunuz?

Samimi konuşmak gerekirse öyle aman aman başarılar elde etmiş biri olmadığımdan pek uzun süre yâd edileceğimi sanmıyorum. Sonuçta insanlığa katkıda bulunacak büyük bir icat yapmış, büyük fikirler ortaya koymuş, büyük sanat eserleri vücuda getirmiş biri değilim. Olanakları, yetenekleri ve bildikleri dahilinde bir şeyler yapan, daha çok, hayattan keyif almaya, eğlenmeye çalışan biriyim sadece. Çizgi dünyasında adım anılır bir şekilde sanıyorum. Yazdığım uzun metraj film senaryolarıma da güveniyorum ve umarım sinema dünyasına bir küçük katkı da ben sağlayabilirim ölmeden evvel. Kişiliğimden dem vurulursa o da hoş olur. Gerçi bunların ben öldükten sonra bana ne faydası olur, o da ayrı bir tartışma konusu. Hülasa, yaşamımı kimseye zarar vermeksizin severek, eğlenerek, yazarak, çizerek sürdürüp tamamlamak yeterlidir bana göre.