Hatıralar labirentinde bir oda

Ricardo Romero'nun kaleme aldığı 'Başkan’ın Odası', Emrah İmre çevirisiyle Lemis Yayınları tarafından yayımlandı. Romanda Romero’nun okura açtığı kapılar dikkat çekiyor.

Google Haberlere Abone ol

Bir ülke; adı yok, coğrafi konumu belirsiz. Bu ülkede isimsiz bir kente bağlı bir kasaba. Kasabanın evlerinde, hep temiz ve hazır tutulan bir oda… Hane halkının gün içinde neredeyse hiç girip çıkmadığı bu oda, yalnızca bir kişi için bekletiliyor: “Başkan.”

Kasaba evlerinden birindeki Başkan’ın odasını anlatansa bir çocuk. Onun gözünden Başkan’ın ve odasının, kendi ailesinin, kardeşlerinin ve olup bitenin bir tasviri söz konusu Ricardo Romero’nun romanında.

VARLIĞI UNUTULAN ODA 

Evde Başkan’a ayrılan oda, gerektiği kadar ve yeterince düşünülüyor ailenin diğer bireyleri tarafından ama anlatıcının buraya özel bir ilgisi var. Evin içindeyken ve dışarıdan buraya bakarken düşüncelere dalıyor. Başka bir deyişle göz önünde gizlenen bir mekânı izlerken zihnini ve hayal gücünü çalıştırıyor, tasvirler yapıyor, hatırlıyor.

Zamanının önemli bir bölümünü, ailesinin “çatı katı”, kendisinin ise tavan arası” dediği yerde geçiren anlatıcı çocuk, evin tamamını betimledikten sonra, ön cephede bulunan ve bahçeye bakan Başkan’ın odasına geliyor: Oda daima temiz ve “sahibinin” kullanımına hazır vaziyette: “Bodrum katları yasaklanmadan çok önce bile Başkan için odalar inşa ediliyormuş. Bütün evlerde var. En azından düzgün evlerde. Şehir merkezindeki apartmanlarda yok. Olmadığı için de ayrıcalıklarını kaybediyorlar. Bu ayrıcalıkların ne olduğunu tam bilmiyorum, annemizle babamız bilir mi, onu da bilmiyorum ama var olduklarına kimsenin şüphesi yok. Mahallemizdeki her evde Başkan’ın bir odası var. Gerçi Başkan bizi hiç ziyaret etmedi. Onu bekliyor sayılmayız çünkü aslında çoğunlukla odanın orada olduğunu unutuyoruz. Çoğunlukla unutuyoruz.”

Unutulsa da orada duran odanın “sahibi” Başkan’ı doğru düzgün tanıyan yok. Ziyaret ettiği kişiler ve yerler hakkında tevatürler üretiliyor. Anlatıcı, hem dedikodulara hem de “geceleri değiştiğini” ve “nüfusunun gündüzden daha fazla olduğunu” söylediği evine kafa yoruyor.

Başkan’ın odasının, evin inşa edildiği günlere kadar uzanan bir geçmişi var. O tarihten bu yana odaya mobilyalar ve çeşitli eşyalar dolduruluyor. Anlatıcının bir arzusu da odayı en sade yani başlangıçtaki hâliyle görmek. Bunun için hem gözlerini hem de zihnini çalıştırıyor.

Başkan’ın odası, anlatıcının zihnini duvarların birbirine değdiği bir labirente ya da tanımayıp âdeta kör gibi dolaştığı bir başka eve dönüştürüyor. Dolayısıyla bir bulanıklıktan veya zihin sisinden mustarip hâle geliyor. Nerede olduğunu şaşırıyor, kaybettiklerini hatırlıyor, sesler işitiyor, “anıların kendiliğinden gelip gittiğini” hissediyor.

“Bıkkınca gülümseyen” Başkan’ın ziyaret ihtimali ayrı, “ziyaretleri” ayrı bir fasıl. Tıpkı anlatıcının hayalleri ile gerçekler arasındaki ayrıma benziyor bu. Bir de Başkan’ın bakışları meselesi var: “Başkan’ın bakışı, iyi kalpli bir adamın bakışı mıydı, yoksa kötü kalpli bir adamın mı? Sadece bu seçenekler vardı. O gözlerde, Başkan’ın bakışında bu ikisinden başka seçenek yoktu.”

SORULAR, YANITLAR VE YENİ SORULAR 

Anlatıcı, hem Başkan’ın odasındayken hem de odanın dışındayken hatıralarla ve hayallerle bir arada. Başkan’ın odası âdeta bir anılar denizi. Anlatıcı bu denize daldığında odanın ayrılmaz bir parçası hâline geliyor, insani olan her şeye özlem duymaya başlıyor ve onun, başından beri okuru bu özlemlerin içine çektiğini; orada kaybolduğunu, okuru da kaybettiğini fark ediyoruz.

Sonunda oda, anılar, ölmüşlerin ruhları, fotoğraflar, konuşmalar, suskunluklar ve Başkan’ın silueti kalıyor.

Romanda, Romero’nun okura açtığı kapılar dikkat çekiyor. Metinde, “Başkan kim?” sorusu zihinleri kurcalıyor. Sorunun cevabı ise başka sorular: Başkan, gerçeküstü mü, yoksa her yerde rastlayabileceğiniz, size dokunan ve sizin de ona dokunabileceğiniz biri mi?

Peki, Başkan’a ayrılmış odanın tılsımı ne? Evin (evlerin) sıradan bir parçası mı, yoksa her yanında hatıralar bulunan, aileler için kutsal ve çok özel anların sonsuza dek yaşatıldığı bir mekân mı?

Romero’nun farklı okuma ve çağrışımlara açık bu kitabı, zihni zorlayan sorularla ve onlara verilebilecek türlü yanıtlarla genişleyen, anlatıcının ve okurun içinde gezindiği labirent hâlini alan bir metin. Romanın en önemli esprisi de bu zaten.