Hapishanelerde ekmek elden su gölden mi?

Hapishaneler öyle bir kâr alanı haline geldi ki, tutuklu ve hükümlüler ve pek tabii ki aileleri için bu durum çekilmez bir hal aldı. Birçok kişinin ücretsiz zannettiği iki öğün yemek dahi ücretli.

Google Haberlere Abone ol

Gamze Yentür*

"Hapishanelerin endüstrileşmesi” uzun süredir üzerinde çalışmak istediğim bir konu. Ancak bu yazıda endüstrileşmenin başka bir biçimini, hapishanelerin ticarethaneye dönüşmesini anlatacağım. Genel olarak hapishanelerde yaşanan sorunlardan bahsederken hak ihlalleri ve işkencelerden bahsedip bunlara dikkat çekiyoruz. Ancak hapishaneler öyle bir kâr alanı haline geldi ki, tutuklu ve hükümlüler ve pek tabii ki aileleri için bu durum artık çekilmez bir hal aldı. Hapishane kantinlerinde satılan ürünlerin (sabundan, şampuandan, temizlik malzemesine, pedden, çay, şeker ve bisküviye kadar) fiyatları, elektrik ve su faturaları ile iaşe bedelleri ve bunun mahpuslara ve doğal olarak ailelerine / yakınlarına yansımalarını bir kez daha örneklerle anlatmak isabetli olacaktır. Çünkü her gün yeni zamlara gözümüzü açtığımız, ekonomik çöküşün hızlandığı bu dönemde, hapishanede olanlar için zamlar daha da katlanılmaz hale geldi.

TRETMAN ADI ALTINDA EMEK YAĞMASI 

Modern anlamda hapishanelerin ortaya çıkışına baktığımızda ekonomik bir alt metne dayandığını görüyoruz. Kapitalizmin ilkel birikim dönemlerinde işçileşmeye razı gelmeyen kişiler ceza olarak hapishanelere kapatılırdı. Süreç içinde kapitalizm geliştikçe hapishaneler kapatılma alanlarından çok daha fazla şey ifade etmeye başladı ve sermayeye açıldı. Bunun en gelişkin örneklerini günümüzde Amerika’da görüyoruz. Hapishaneler, Amerika’da özel sektöre açıldıktan sonra ciddi bir hapishane endüstrisi oluştu. Öyle ki hapishanelerde çalışan tutuklu ve hükümlüler sendikalaşıp, greve dahi gidiyorlar. Benzer bir süreç yavaş da olsa ülkemizde de gelişiyor. Hapishanelerin devlete yük olmaması gerektiğini savunan çok fazla danışman/akademisyen ve kişi var. Tutuklu ve hükümlülerin devlete çok ciddi anlamda ekonomik yük olduğunu ifade edenler bunun aynı zamanda onları rehabilite etme ve topluma geri kazandırmanın (tretman) bir yolu olarak görmekteler.

Hapishanelerde tutuklu ve hükümlüler klasik bir işçi gibi çalışıp günlük 5-10 lira gibi komik ücretler alıyorlar. Bu sömürünün de bir üst hali olan emek yağmasının bir biçimidir. Sömürü ve yağma sadece yetişkinlerin kaldıkları hapishanelerle sınırlı kalmıyor ne yazık ki çocuk hapishaneleri için de aynı durum geçerli. Parası olmayan çocuklar kantinden aldıklarını ödeyebilmek için kantine çay taşıma, terzilik ve berberlik gibi işlerde çalışıyorlar. Bunun tretman adı altında yapılıp meşrulaştırılması ise asla kabul edilemez. “Suç, suçlu, rehabilitasyon / ıslah etme” ciddi anlamda tartışmaya açık bir konu. Bunu bu yazıda detaylandıramasak da net olan, tretman ve ıslah adı altında insanların, tutuklu veya hükümlü oldukları için sömürüye ve yağmaya maruz kalmalarına göz yummamak gereğidir.  

Ülkemizde eskiden beri hapishanelerin ücretsiz olduğu algısı mevcuttur. Lakin bu anlayışın yıkılması gerekmektedir. Hapishanede kalmak ücretsiz dahi olsa mahpusların paraya her zaman ihtiyacı olmuştur/olacaktır. Adli mahkûmlarda durum daha vahimken, siyasi mahpuslar dayanışma ile bir nebze bu meseleyi çözmeye çalışmışlardır/çalışıyorlar.

BİR KALIP SABUN 50 LİRA 

Geçtiğimiz yıllarda ekibimize gelen bir mektupta bir kalıp sabunun 50 lira olduğunu öğrenmiştik keza daha o zamanlar ekonomik kriz bu denli yakıcı bile değildi. Yine Bolu Hapishanesinden mahpus Burhan Güneş’ten gelen mektup artık meselenin gittikçe çığırından çıktığını bize bir kez daha gösterdi. Çizgisiz tek bir kâğıdın 5 lira olması akıllara durgunluk verecek cinsten. Kalem kalem giderleri yazan ve “’ekmek elden, su gölden’ deyimi içeride geçerli değildir” diyen Güneş, ayda 500 lirayı kalem, kâğıt, zarf, diş macunu, temizlik malzemesi gibi ihtiyaçlara verdiklerini söylüyor. Güneş, devamında: “Bolu F Tipi'nde 350 tutsak var. 350×500= 175.000. Evet, bu hapishanenin aylık cirosu 175.000TL’dir. Bu para faiz getirmektedir. Ancak faizden tutuklu ve hükümlüler, yani paranın asıl sahipleri yararlanamamaktadır. Tabii bu saydıklarımıza elektrik, su, meyve, sebze, yayın, kitap, mektup gönderme gibi giderler dâhil değildir.” Güneş’in verdiği bu örnekler Kasım 2021 fiyatları. Bugün bu fiyatlara %50 zam yapıldığını biliyoruz. Diğer dikkat çekici konu da hapishane kantinlerinde satılan birçok ürünün adli mahkûmlar tarafından üretilmesidir. Yani devlet çok ucuza mal ettiği ürünleri fahiş fiyatlarla tekrar adli mahkûmlar ile siyasi mahpuslara satıyor. Birçok kişinin ücretsiz zannettiği iki öğün yemek dahi ücretli, yemeklerden iaşe bedeli adı altında paralar alınıyor. Bunun yanında mahpusların hesaplarına yatırılan paralar devlet tarafından bankada faiz olarak işletiliyor. Neresinden bakarsak bakalım devlet buradan kârlı çıkıyor.

Yine Gazete Duvar’da çıkan bir haberde ağırlaştırılmış müebbet alan bir mahpusun parası geciktiği için elektriğinin kesildiğini öğrendik. Bu da işkencenin başka bir biçimidir. Eskiden en azından bu tarz bir yaptırıma gitmeyen devlet artık bu yola da başvurup tecriti katlanılmaz hale getirmeye devam ediyor.

HAPİSHANENİN TİCARİLEŞMESİNİ MÜCADELEYE KONU ETMEK

Parası olmayanın sağlıklı beslenemediği, zaten tutuklu ve hükümlüleri psikolojik ve fiziksel olarak hasta eden ülkemizdeki hapishane sisteminin bir an evvel değişmesi gerekmektedir. Ekonomik krizin bu denli derinleştiği, enflasyonun arttığı, her gün zam yağmuruna tutulduğumuz bugünlerde tutuklu ve hükümlüler ile ailelerinin bu durumdan daha da fazla zarar gördüğünü bir kez daha vurgulamak gerekiyor. Bugün zamlara karşı mücadele ederken, meselenin hapishane tarafını da görüp mücadeleye konu etmek acil ihtiyaçlardan birisidir. 

*Görülmüştür Ekibi ve Çağdaş Hukukçular Derneği üyesi