Hanım hanımcık olmaktansa 'şirretlik' yeğdir

Moda Sahnesi'nin yeni oyunu "Şirreti Evcilleştirmek" seyirciyle buluşmaya devam ediyor. Oyundaki kadın temsilleri etrafında dönen tüm olaylar aile ve evliliğin çürümüş düzendeki yerine odaklanıyor.

Google Haberlere Abone ol

Bir sanat mekânının çevresiyle çeperiyle ilişkisini daima ilgi çekici buluyorum. Mesela son zamanlarda her Kadıköy’e gidişimde Bahariye’nin bir kenarında polis barikatına rast geliyorum. Kolluk koridorundan geçip adımlarımın ucunda bir tiyatro salonunu bulmak şiddet ve sanat ilişkisine dair de bir anlatı gibi. Hatta bunun en güzel örneği Jülide Kural’ın "Ben Rosa Luxemburg" oyununu seyretmeye giderken yine bir polis ablukası içinden geçip peşi sıra Rosa’nın "Özgürlük her zaman başka türlü düşünenin özgürlüğüdür" tiradını duymamız ironisiydi. Bu defa bir vukuata rastlamadan Moda’nın yeni oyunu "Şirreti Evcilleştirmek" için oraya ulaşıyorum ve tüm bu düşüncelerde sokak ve oyunlar arasındaki ilişki bir kez daha birbirine göz kırpıyor. Şiddet ve baskı rejimine karşı “şirretlik” diyebileceğim bir oyunu bu düşüncelerle seyrediyorum.   

William Shakespeare’in metinleriyle iyi anlaşan Moda Sahnesi’nin "Hırçın Kız" olarak bildiğimiz oyuna Emina Ayhan çevirisiyle getirdiği yorum aslında haklı öfkenin ifadesini, "makbul" şirretliği çokça düşündürdü bana.  

Bu bağlamda "Hırçın Kız"ın "Şirreti Evcilleştirmek" olarak çevirisi ve yorumu üzerine hem isimden hem oyunun rejisinden kostümüne tüm dayanaklarına bakarak ve Moda Sahnesi’yle aramızdaki nüansı ortaya koyarak başlayayım söze. O da şirretin temsili hakkında. Web sitesinde her oyunun prova notlarına yer veren Moda’nın bu defa neleri tartıştığını oyunu seyrettikten sonra okudum ki şunu da belirtmeliyim, prova notları meselesi bence meraklısı için dev hizmet. Bunu yapan tiyatroların bu metinleri iyi editoryal çalışmalarla yayımlayabilecekleri fikri bile geçiyor aklımdan, kim bilir!

Bu konu şimdilik geleceğe kalsın, ben "şirret" ve "evcilleştirmek" kelimelerinin seçimini, oyun ekibinden biraz ayrılarak ve olumlayarak okudum. Özellikle kadınlık söz konusu olduğunda “ehil” sözcüklerle tanımlamak âdettendir malumunuz. Kışkırtıcı ve güçlü vurgusuyla “şirret” bu nedenle “çıkalım zıvanadan” tonunda haklı bir isyan sesi ekliyor tarifimize. “Hırçın” kelimesi ise daha “sempatik”, sadece şımarıkça gibi tınlıyor benim için. Etimolojik olarak “şer”den doğan “şirret” kelimesinin yine kadınları/kadınlığı karalama sıfatlarından olması yönünde akıyor Moda Sahnesi’nin notları haliyle, yine de bu konudaki küçük nüansımız sinsice hoşuma gitti doğrusu. Zaten tam bu makasta bir sürü şey kristalize oldu.

“Evcilleştirmek” konusundaki notları ise benim de düşüncelerime tercüman ki o da şöyle:

“… dönem Avrupa’sında şirret addedilen kadınları ve hayvan evcilleştirilmesi tekniklerinden mülhem evcilleştirilme tekniklerini konu alan, Shakespeare’in de oyunda bolca atıfta bulunduğu sayısız masal, halk şarkısı, risale, kitap ve hikâye dolaşımdadır. Hatta oyunda ‘insan’ın hayvanlıktan insanlığa dönüşüm yolculuğu da bir nevi evcilleş(tiril)me olarak ele alındığından, evcilleştirilen şirretin içgüdüleri bastırılarak toplumsal mekanizmaya dahil olan (modern) ‘insan’ın ta kendisi olduğu bile düşünülebilir. Bu anlamda Shakespeare evcilleştirme retoriğini hayvanların ve doğanın evcilleştirilip sömürgeleştirilmesinden başlayarak, dayatılan cinsiyet rollerine uygun davranmayan kadınların aile kurumuna yerleştirilecek şekilde evcilleştirilmesine ve nihayet toplumsal ve politik hayvan olarak ‘insan’ın süregiden evcilleştirilmesine kadar uzanan geniş bir eleştirel planda kullanmaktadır.”

AİLE VE EVLİLİĞİN ÇÜRÜMÜŞ DÜZENDEKİ YERİ

Shakespeare'in özgün adı “The Taming Of The Shrew” olan metni Emine Ayhan çevirisiyle Alfa Yayıncılık tarafından “Şirreti Evcilleştirmek” adıyla kitap olarak da yayımlanmıştı. Shakespeare’in şiir biçiminde akan kaleminin yazdıklarından metnin güncel pasları ofansif biçimde açığa çıkarılıyor. Bu hâl oyunu daha tahrik edici kılıyor. 

Oyunun konusu nedir sorusuna verilecek yanıt fark ettiğiniz üzere çok katmanlı ve hiçbirimize yabancı değil. Kemal Aydoğan, Emine Ayhan ve oyun ekibi bugünden olaylar ve cümleler cımbızlarken oyunu bina ettikleri temele harç taşıyor sürekli. Oyundaki kadın temsilleri -Shaskespeare’in kadın karakter yazma zafiyeti tartışmaları da düşünülürse- etrafında dönen tüm olaylar aile ve evliliğin çürümüş düzendeki yerine odaklanıyor. Ki orada bir nevi “tüm kötülüklerin” kaynağı da semirip büyüyor. Zaten bu çelişkilerin işçi sınıfı-patron, tebaa-devlet, kadın-erkek, hayvan-insan gibi tüm eşitsiz ikiliklerde aynı şekilde işlediği de “Şirreti Evcilleştirmek” sahnesinde bir zehir gibi akıyor. 

Bu çatışmanın işlenişinde oyundaki kadınların, Katherina Baptista’nın asi kızdan “edepli” ev hanımına kız kardeşi Bıanca Baptista’nın ise “iyi huylu” halini yırtıp “şirrete” dönüşmesindeki “birdenbirelik” ilk anda geçmeyebiliyor. Seyirciye buranın daha hissedilir ulaşması için bize özellikle Bıanca’nın farkındalığını açığa çıkaran bir pas gerekli olabilir. 

Öte yandan oyunun “ofansif” üslubuna en uyumlu biçimde kostümler eşlik ediyor. Özellikle Christopher Sly ve Katherina Baptista’nın evlilik sonrası kostümleri dikkate değer. Timur Acar’ın tiyatro yapmayı bırakmaması gerektiğini düşündüren ayyaş Sly’dan kendisini bulduğu alicengiz oyunundaki lord rolünde bir “koca” olmasına eşlik eden kostüm özellikle. Burada damat olan Sly’a Shakespeare portrelerinden hatırlayacağınız ruff (ruffle) yani kırma yaka, aslında tam kastedilen fır fır yaka var boyunda. Bu yakanın yazarın da yaşadığı Victoria devri Britanya sanayi devriminin yükselişi ve Britanya İmparatorluğu'nun zirvesi olarak kabul edilen dönemin giyim aksesuarlarından olduğu rivayet edilir. Yakaya ise damadın başında bir duvak ve altında bir külot, jartiyer parçası ve çizme kombinasyonu eşlik ediyor. Bekarken daha wamp temsil edilen şirret ise tasma vari kolyesi, eyer benzeri bedenine sarılan kemer tasarımı, ve transparan iç giyimiyle güzeller güzeli. Katherina yani “şirret” (Melis Birkan) bu kıyafetlerini pejmürde bir elbiseyle değiştiriyor düğünden sonra. Gamze Saraçoğlu, Asena Saban imzasını taşıyan tüm kostümler oyunun uğraştığı ezen ezilen gelgitine hizmet ediyor.

 Meydan sahne olarak mekânın düzenlenmesi bizi de düğünde davetli, kavgada şahit, devletin karşısında ise halk kılıyor. Çok kez kulağıma ilişen “Shakespeare oyunlarını kısaltmak zordur” savını da düşünerek oyunun hissedilen süresinin biraz daha kısalması ihtiyaç gibi. Yan karakterlerin de etkisini düşünürsek sahnede Sly karakterinin merkezinde olduğu temponun dağılımı belki denklemi değiştirir. 

Gelelim dekora. Moda Sahnesi’nde hafife alınmayan konulardan biri dekor tasarımı diğeri, ışık. Bengi Günay’ın bu nedenle pek çok dekor çalışması akılda kalıcı, mesela “Yeraltından Notlar” benim için onlardan biri. Burada tüm olayların mor bir zemin üzerinde geçmesi hemen bir iz bırakıyor. Yuvarlak biçimli şimdilerin akıllı yatak denen tasarımı sahnenin neredeyse yarısını kaplıyor. Bu yatak seçimine tepeden vuran kırmızı ışık da tamamlayıcı bir işlevde. Bu haliyle soğuk bir havası var. Erkek hegemonyasına maruz kalan cinselliğin soğukluğu olsa gerek. 

Moda’nın kalabalık oyunlarından bu da ve hem deneyimli hem de öğrenen oyuncular buluşuyor sahnede. Oyunda tüm ekibin enerjisi birbirini yakalamayı zorluyor. Bu frekans doğaçlamalarda mahir bir ekibe dönüştürüyor onları. Örneğin Timur Acar’ın kızının babasının sahnede vurulduğu anda “Baba ölme” diye oturduğu yerden seslenmesi oyuna yumuşacık dahil ediliyor.

'İYİMSER OLMAYAN BİR UMUDU' ÖRGÜTLEMEK

"Şirreti Evcilleştirmek" özgün oyun müziği meselesinin etkisini ısıtan oyunlardan oluyor. Aykut Karatay, sözleri metinden alınan upuzun bir tirat yani sözleri Shakespeare’e ait bir rap şarkısı yaratmış. William Shakespeare'in 1590-1591 yılları arasında yazdığı varsayılan oyunun yaratımına dair pek çok manipülasyon söz konusu olmasıyla beraber erkeklerin dünyasında kadına bakışın sadece revize edildiğini, belki söyleyişlerin belki şiddet yöntemlerinin “modernize” olduğunu söylemek mümkün. Ancak oyun sahnelenmeyi sürdürürken müzik platformlarından paylaşılan şarkının ve metnin sizin için seçtiğim bölümü kadınlık erkeklik evreni içinde örgütlenen asıl “şer”in iyi bir özeti: 

“Hükümdara nasıl itaat borçluysa tebaa,
Kadın da öyle itaat borçludur kocasına;
Ama ki kocasının bu haklı ve yerinde arzusuna karşı gelip,
Aksi aksi surat asar ve fevriyetle ağzını bozarsa kadın,
Merhametli, lütufkâr efendisine galizce başkaldıran
Arsız bir asiden, menfur bir hainden ne farkı kalır!”

“Menfur”dan “sürtüğe” iktidarın kadına uzanan dilinin ucundaki zehir geniş bir kesişim kümesine saldırıyor. Moda Sahnesi’nin Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın desteğine “uygun” bulunmayışındaki uyumsuzluk da bir nevi “şirretliklerinden.” Buna rağmen üretilen işler, bir sezona sığan 6 prömiyer, seyircisini güler yüzle karşılamayı ıskalamayan bir topluluk…

İşçi sınıfı mensubu olmak da tiyatrocu olmak da “yabancı” olmak da kadın olmak da bir yerde tek potada eriyor. Bu temas kocanın kolundaki “hitler” apoletiyle geniş bir tarihin üzerindeki şiddeti imliyor oyunda. 

Şirret olmaksa asi olmaksa hatta hırçın olmaksa Terry Eagleton’a atıfla “iyimser olmayan bir umudu” örgütlemeye benziyor. Şimdilerde hepimize biraz lazım. 

KÜNYE:

Yazan: William Shakespeare
Çeviren: Emine Ayhan
Yöneten: Kemal Aydoğan
Dekor Tasarımı: Bengi Günay
Kostüm Tasarımı: Gamze Saraçoğlu, Asena Saban
Işık Tasarımı: İrfan Varlı
Oyun Şarkısı: Aykut Karatay
Afiş Tasarımı: Kardelen Akçam
Oynayanlar: Melis Birkan, Timur Acar, Uluç Esen, Sedat Küçükay, Elif Gizem Aykul, Gürsu Gür, Çağlar Yalçınkaya, Ali Büyükkartal, Yasin Yürekli 
Asistanlar: Mesut Karakulak, Onurcan Çelebi