Halkların inceliğine yaslanan öyküler

Başak Baysallı'nın ilk öykü kitabı 'Fresko Apartmanı', Everest Yayınları tarafından raflarda yerini aldı. Baysallı, hem öykü karakterlerinin hem atmosferin hem mekânın hem zamanın doğru bir şekilde bir araya getirildiği 'Fresko Apartmanı'nda anlatılamayacak acıları, unutulmak istenen kötülükleri, dile getirmekten korkulan zulümleri zarif bir şekilde hatırlatmayı seçmiş.

Google Haberlere Abone ol

Geçmişte yaşanan acıların anlatılabilmesi konusunda genelde karamsar bir tablo çizilir. Mesela Alberto Manguel, “Ne kadar güçlü olursa olsun bir acıyı kaldıracak ya da tek bir adaletsizlik ânını dönüştürecek bir şiir yoktur belki de” diyerek yaşanılan felaketlerin anlatılamaz olduğuna dikkat çeker. İster tanık olalım ister mağdur, yaşanılan bir acıyı doğru bir şekilde kelimelere dökmek konusunda başarısız olmaya mahkumuzdur. Tanık, mağdur, muhatap olmadan da bir acıyı anlatmaya girişmek mümkündür muhakkak. Ama o acıyı, iliklerine kadar betimleyebilecek kelimelerin icat edilmediğini bilerek bu işe girişiriz. Birçok yazarın yaşanan insanlık dışı durumları inatla anlatmaya çalışması biraz da imkânsız bir görevi gerçekleştirme, icat edilmemiş kelimeyi bulma arzusundan kaynaklanır.

Geçtiğimiz günlerde ilk öykü kitabı 'Fresko Apartmanı' yayımlanan Başak Baysallı da imkânsız görev çağrısına kayıtsız kalamayan yazarlar kervanına katıldı. Baysallı, Türkiye tarihinin en karanlık olaylarından biri olan 6-7 Eylül olaylarının gölgesinde yaşayan insanları taşımış öykülerine.

İYİMSER ATMOSFER

'Fresko Apartmanı', birbiriyle konuşan öykülerden oluşuyor. Kitap, 'Fresko Apartmanı'nda bir araya gelen Kirkor, Rüya, Nadia, Ali Turhan, Bora, İsmail’in öykülerinin yanı sıra Eleni’nin ve Napoli’den aile geçmişini araştırmaya gelen Defne’nin yaşamlarına odaklanıyor.

Karakterlerin isimlerinden bir gayrimüslim anlatısıyla karşılaşacağımızın farkına varıyoruz. Bir süre sonra anlatının merkezindeki olayın 6-7 Eylül olduğunu öğreniyoruz. Fakat Türkiye tarihinin kara lekelerinden olan bu olaylarla ilgili tanıklığa çok az yer ayrılıyor kitapta. Olaylardan yıllar sonra Fresko Apartmanı’nda buluşanların hikâyelerini okuyoruz daha çok. Onların yaşamları da bir şekilde geçmişle ilişkileniyor. Yazar böylece hem geçmişin utancıyla yüzleşmeye hem utancın açtığı yarayı tedavi yolunun peşine düşmeye çalışmış.

Fresko Apartmanı, Başak Baysallı, 112 syf., Everest Yayınları, 2020.

Kitabın tamamında 6-7 Eylül’ün hayaleti hissediliyor ama yaşananların vahşiliği ve kötülüğü yerine felaket sonrasında yaşama tutunma ve baş etme yolları üzerine bir kitap okuyoruz. Kuzguncuk’ta oluşan bir vahanın hikayesini anlatıyor, Başak Baysallı. Geçmişte yaratılmış düşmanlıkları, insanların önüne dikilen duvarları, ayrımcılığın nefret saçan söylemlerini kapısının dışında tutmaya çalışan bir apartmanın hikâyesini. Yas tutan ama yas tutarken barış içinde yaşanabileceğini de hatırlatan insanların hikâyesini… Kitabın atmosferinin hüzünlü olmaktan çok umutlu olmasının sebebi de bu. Yazarın bu tercihi, gaddarlığın sömürüsüne dönüşme eğilimi taşıyan kötülük anlatılarından da uzaklaşmasını sağlamış.

MEKÂNIN KARAKTERE DÖNÜŞMESİ

Atmosferin umutlu olmasını sağlayan öğelerden biri öykülerde mekânın kullanılışı. Bazı anlatılarda çevre, hikâye kişilerini edilgenliğe itmeden, kendisi bir tür görünmez kişi gibi önem kazanır. Buna mekânın karaktere dönüşmeye başlaması da diyebiliriz. Hatta bazı durumlarda A. Ömer Türkeş’in Thomas Hardy romanları için söylediği gibi, mekân “anlatının atmosferini yoğun olarak belirler; okur, olaylar bitip de kişiler sahne dışına çıktığında bile bu atmosferin ısrarlı bir biçimde sürüp gideceğini düşünür.” Baysallı da mekânı, canlı bir varlık gibi ele almayı hedeflemiş. Hikâyeler birbiriyle konuştukça kişilerin ve olayların bulunduğu mekân da canlılık kazanmaya başlamış. Yazar, 'Fresko Apartmanı'nı uzun betimlemeler yapmadan ama içindeki yaşamları dönüştürecek kudrete sahip bir varlık olarak yansıtıyor. Bir süre sonra okur sadece öykü kişilerinin kaderini değil, 'Fresko Apartmanı'nın da kaderini öğrenmek istiyor. Mekânın bu şekilde karaktere dönüştürülmesi kitabın önemli başarılarından biri.

İLK KİTAP ARAZLARI

'Fresko Apartmanı', ilk kitaplarda görülebilen bazı arazları da barındırmıyor değil. Yukarıda birbiriyle konuşan öykülerden bahsetmiştik. Öykülerin birbiriyle diyaloğa girdiği eserlerde özellikle dikkat edilmesi gereken şey, her bir öykünün kendi bağımsızlığını koruyabilmesidir. Yani öyküler tek başına okunduğunda bir eksiklik ya da fazlalık barındırmamalıdır. 'Fresko Apartmanı'nındaki öyküler ise bir süre sonra, birbirleriyle diyaloglarına dayanmaya başlıyor. Burada hafif bir kararsızlık sezinliyor okuyucu. Kitap, bir öyküler toplamı mı yoksa bir roman mı? Bu sorunun sorulması bir araz değildir aslında. Bazı durumlarda bu soru metnin niteliğini de arttırabilir. Fakat 'Fresko Apartmanı'nda okuru kararsızlığa sürükleyen şeyin yazarın kararsızlığı olması bir handikap yaratmış.

Diğer bir sorun ise bazı yerlerde hafif sarkmaların oluşu. Mesela “Tuval” öyküsünün diyaloglarındaki akışkanlık sorunu, fazlalıklarından da kaynaklanıyor. Benzer şekilde "Veda"daki “âşık atışması” bölümü de öykünün ekonomisinde gedik açıyor. Eğer okuduğumuz metin roman olsaydı, üzerinde çok da durmayacağımız bu fazlalıklar, öyküde olunca okuma etkinliğinde küçük takılmalar yaratabiliyor.

Fakat son tahlilde hem öykü karakterlerinin hem atmosferin hem mekânın hem zamanın doğru bir şekilde bir araya getirildiği bir kitap 'Fresko Apartmanı'. Anlatılamayacak acıları, unutulmak istenen kötülükleri, dile getirmekten korkulan zulümleri zarif bir şekilde hatırlatmayı seçmiş Baysallı. Tüm bu kötülüklerin barışla, paylaşımla ve halkların inceliği olan dayanışmayla yenileceğini vurgulayarak…