Hakikat sonrası Barça

FC Barcelona geleceği parlak bir gençti. Okul işini halletti (la Masia), bir şirkette işe girdi (Şampiyonlar Ligi’ne sürekli katılım), evlendi (forma reklamı aldı), çocuk yaptı (Messi), site içi şık dairesinin tamamlanmasını beklemeye koyuldu (Avrupa Süper Ligi ön protokolü), her ay maaşın birini yavrusunun kolejine bağışladı (Messi’ye 4 yıllık 555 milyon euroluk sözleşme), şimdi de “niye böyle mutsuzum?” diye soruyor. Bu genci bir yerlerden gözümüz ısırıyor…

Google Haberlere Abone ol

Suat Başar Çağlan @caglan_suat

7 Mart’taki başkanlık seçimini bekleyen Barcelona, geçtiğimiz hafta PSG karşısında Camp Nou’da gelen 1-4’lük hezimetle bir kez daha gündeme geldi. 8-2’lik Bayern Münih bozgununun anısı hâlâ tazeyken, son başkan Bartomeu pazartesi günü Barçagate skandalı kapsamında yolsuzluk ve itibarsızlaştırma suçlamasıyla tutuklandı. 10 yıl önce rakip tanımayan kulüp bugün kendini tanıyamıyor.

Önümde FC Barcelona’nın resmi kulüp dergisi Barça’nın 2010 Ekim-Kasım sayısı var. Barça Harikalar Diyarında. Muhtemelen futbol tarihinin en iyi takımına sahip. Başında Guardiola, kadroda herkes var. Yedisi dört ay önce İspanya formasıyla Dünya Kupası’nı kaldırmış. İlk onbirin sekizi altyapıdan. Takım bir buçuk yıl önce Şampiyonlar Ligi’ni kazanmış ve o sezonun sonunda tekrar kazanacak. Tiki-taka ortalığı kasıp kavuruyor. Formanın önünde UNICEF yazıyor. Belki de tek olumsuzluk Başkan Laporta’nın ayrılmış olması. Katalanca bilmesem de dil gerektirmeyen sayfalardan birindeyim. Barcelona B takımı kadrosu karşımda. Avrupa liglerini takip edenlerin aşina olduğu epey isim var: Oier Olazabal, Martin Montoya, Marc Bartra, Thiago Alcantara, Andreu Fontas, Oriol Romeu, Cristian Tello, Nolito, Jonathan Soriano, Jonathan Dos Santos, Carles Planas, Marc Muniesa, Sergi Roberto ve teknik direktör Luis Enrique.

On yıl sonra, 14 Ağustos 2020’de Barcelona Covid-19 sebebiyle tek maç üzerinden Lizbon’da oynanan Şampiyonlar Ligi çeyrek finalinde Bayern Münih’e 8-2 yeniliyor. Yukarıda sayılan isimlerden sadece Sergi Roberto kadroda, o da ikinci yarı başlarken oyundan alınıyor. Thiago ise Bayern formasıyla döktürüyor. On yıl futbol için elbette çok uzun bir süre, ancak Barcelona’nın düşüşünü açıklamak için sadece zamanın yıpratıcı etkisine odaklanmak makul görünmüyor. Aslında bu bir kötü kararlar ve gerçekten kaçış destanı…

ELBET BİR GÜN BOZULACAĞIZ…

İyi dönemler hiç bitmeyecekmiş yanılgısını içinde taşır. Hâlbuki altın çağlar beş sezonu aşmaz. United’ın başında her dört-beş sezonda bir yeni takım kuran Alex Ferguson bu hakikatin farkındaydı. Guardiola -belki de aynı farkındalığa sahip olduğu için- Barcelona’da bu denli uzun bir kariyer öngörmüyor olabilirdi; ancak uzun vadeli planlamayı üstlenmesi gereken Rosell yönetimi harekete geçmekte hem geç hem de eksik kaldı. Harekete geçtiğinde ise başlangıçta çok ciddi görünmeyen, fakat etkileri zaman içinde anlaşılan hatalı hamleler yaptı.

2010-11 sezonu tarihin en görkemli futbolunu gördü; çoğu maçta Barça taraftarı rakibin farkına bile varmıyordu ve bu güçlü oyun altı kupa getirdi. Ertesi sezon ligi ikinci bitiren takımdaki en ciddi değişiklik, FC Barcelona’nın tarihinde formasına ilk kez göğüs reklamı almasıydı. Alacak kupası kalmayan Guardiola görevden ayrıldı ve yerine yardımcısı Tito Vilanova geldi. Vilanova ideal halefti: Geleneğin içinden geliyordu; genç, hırslı ve karizmatikti. Kadroyla uyumu sayesinde şampiyonluğu kazandı; tiki-takanın genellikle gözden kaçan karşı pres boyutunu Guardiola’dan bile iyi uygulattığı maçlar oldu. Messi kırılmadık rekor bırakmadı ve 2012 takvim yılında kulüp ve milli takım formasıyla toplamda 91 gol attı. Ancak futbolda yakın tarihin en büyük trajedilerinden biri yaşandı ve Vilanova kansere yakalanıp henüz 45 yaşında hayatını kaybetti.

Kara bulutlar hatalarla çoğaldı. 2013-14 sezonunun başında Neymar 86,2 milyon euroya Katalan ekibine katıldı. Xavi 33 yaşına gelmişti ve varisi olması gereken Thiago, Neymar’ın dörtte bir fiyatına Bayern Münih’e satıldı. Takımın başına Messi’nin çocukluk takımı Newell’s Old Boys’u çalıştıran Gerardo Martino getirildi. Bu tercih, Messi’nin idari kararlardaki rolünü ilk kez bu kadar somut bir şekilde ortaya koyuyordu. Martino hem profil hem imaj açısından yetersizdi. Neymar ise birçokları tarafından Messi ve Cristiano Ronaldo’dan sonra futbolun yeni ilahı olarak görüldüğü için ilk bakışta fena bir seçenek değildi, ancak tavrında ve oyun tarzında Barcelona’ya uygun olmayan bir şeyler vardı. Devre arasında başkanlığa Bartomeu geldi. La Liga’da Atletico şampiyon olunca Martino kovuldu. Daha da önemlisi, Puyol emekli oldu. Barcelona’nın karakteri hem saha içinde hem saha dışında gözle görülür bir erozyona uğruyor, Neymar’ın transferindeki usulsüzlükler ve Messi’nin vergi kaçırdığına dair söylentiler kulübün dünya çapında sempati uyandıran kimliğini aşındırıyordu.

MESSİ, NEYMAR, SUAREZ VEYA İYİ, KÖTÜ, ÇİRKİN

Ancak Bartomeu gerçeği görmek yerine koltuğuna tutunmak için popülist kararlara sığındı. Luis Suarez’i takıma kattı. Suarez harika bir golcü, müthiş bir futbolcuydu; ancak o güne kadar üç kez rakiplerini ısırmış (!), bir kez de ırkçı hakaret yüzünden ceza almıştı. Yine de sahadaki performansı, Neymar’ın beklenmedik adanmışlığı ve disipliniyle birleşince 2014-15 sezonunda Luis Enrique yönetimindeki Barça bir kez daha Şampiyonlar Ligi’ni kazandı. Kulübün Kupa 1’deki beş şampiyonluğundan dördü son on sezonda gelmişti. Xavi bu kadarını yeterli görüp takımdan ayrıldı ve forma reklamındaki Qatar Airways’in ait olduğu Katar hanedanına mensup Muhammed bin Hamed bin Halife es-Sani’nin Al Sadd takımına transfer oldu. Onun ayrılışıyla efsane kadronun ikinci kaptanı da sahneden çekilmiş oluyordu.

EN KÖTÜ KARAR BİLE BARTOMEU’NUN KARARINDAN DAHA İYİDİR

Ardından baş aşağı gidiş başladı. Yeni kaptanlar Iniesta ve Messi muhteşem futbolculardı fakat lider özellikleri yoktu. Transferler ise iyiden iyiye saçma bir hal aldı. Neymar ve Suarez pahalı ve imaj olarak kulübe uyumsuz isimler olsalar da çok iyi oyunculardı; sonradan gelenler ise yine pahalı ancak gereken kaliteden çok uzak kaldı. Aleix Vidal, Arda Turan gibi kötü tercihleri Coutinho (145 milyon euro), Dembélé (140 milyon euro), Griezmann (120 milyon euro) gibi berbat tercihler izledi. Bu arada eskiyen, çatısı akmayan başlayan Camp Nou yerine yapılacak yeni stadyum projesi parasızlık sebebiyle bekletiliyordu. Hoca tercihlerinde de benzer bir yönelim söz konusuydu. Valverde, Setien gibi isimler kimseyi ikna etmiyordu. Üstelik Messi’nin yaşlanmasıyla birlikte takımın oyunu -âdeti olduğu üzere- rakip sahaya yıkmaktan başka çaresi yoktu. Yüksek tempolu futbol hiçbir zaman Barcelona DNA’sına uygun olmamıştı; mevcut şartlarda ise imkânsızdı ve ciddi bir başarı getirmedi.

Bartomeu ise artık sadece Messi’ye tutunmaya çalışıyordu. Karşılanamayan giderler yüzünden mümkün olan herkesi elden çıkarmaya kalktı, ama uçuk kontratları yüzünden bu plan kısmen uygulanabildi. Üstelik takımdan ayrılışları siyaseten olabilecek en kötü şekilde yönetti, ya da yönetemedi. Tıpkı Leone’nin filminde olduğu gibi, “İyi, Kötü ve Çirkin” üçlüsünden ilk giden “Kötü” oldu ve Neymar’ın ayrılışı huzursuzluk yarattı. Hatta iddialara göre başkan gönderilecek isimleri kötülemesi için sosyal medya manipülatörlerine para yedirdi. Bu arada Coutinho komedisi yaşandı. Liverpool’dan rekor bir bedelle 145 milyon euroya alınan Brezilyalı yıldız beklenenden uzak performansı yüzünden Bayern’e kiralanmıştı ve meşhur (ve meşum) 8-2’lik maçta Barça’ya, eski takımına iki gol attı. Dahası, sözleşmesindeki bir maddeye göre, Coutinho Şampiyonlar Ligi’ni kazanırsa Barcelona Liverpool’a 5 milyon euro daha ödeyecekti. Kupayı Bayern kaldırdı, parayı Barça ödedi. Messi’nin takım içindeki en yakın arkadaşı olan Suarez’in ezeli rakiplerden Atletico’ya gönderilmesiyle birlikte kimsenin aklına gelmeyecek şey oldu. Messi ayrılmak istediğini açıkladı.

MESSI’DEN SONRA YAŞAM VAR MI?

İnsan ölümü bilir ama bilmezden gelir. Barcelona da Messi’nin bir gün kadroda olmayacağını biliyor ama bu gerçeği hatırlamak istemiyordu. Bu sebeple, “Messi’den sonra yaşam var mı?” sorusunun cevabını öğrenmemek için büyük direnç gösterdi. Ancak sonunda Bartomeu bir kez daha en kötü tercihi yaptı ve Messi istemeden takımda kaldı. Ayrılmamasının tek sebebi kendisini çocuk yaştan itibaren alıp yetiştiren, tedavi masraflarını karşılayan kulübüyle mahkemelik olmak istememesiydi. Gelgelelim Messi bir gün -belki de bu sezon sonunda- takımdan ayrılacak ve Barcelona’nın bu gerçekle yüzleşmekten başka çaresi yok. Messi’nin sıradan bir figür olmadığını söylemeye bile gerek yok; ancak kulüpten ayrılan ilk yıldız o olmayacak. O halde neden bu kadar büyük bir telaş var?

Çünkü Barcelona parlak bir gençti. Okul işini halletti (la Masia), bir şirkette beyaz yakalı çalışan oldu (Şampiyonlar Ligi’ne sürekli katılım), evlendi (forma reklamı aldı), çocuk yaptı (Messi’yi yetiştirdi), site içi şık dairesinin tamamlanmasını beklemeye koyuldu (Avrupa Süper Ligi ön protokolü), her ay maaşın birini yavrusunun kolejine bağışladı (Messi’ye 4 yıllık 555 milyon Euro’luk sözleşme). Kısacası dönemin koşullarına göre büyümek ve Bayern Münih, Manchester City ya da Real Madrid olmak istedi. Ama Barcelona Real Madrid değildi. Bu takım ilk Şampiyon Kulüpler Kupası’nı 1992’de kazanmış, en başarılı dönemlerinde dışarıdan (çoğu da en tepede olmayan takımlardan) gelen bir iki yıldızın etrafını kendi yetiştirdiği oyuncularla doldurmuş, Total Futbol, tiki-taka veya bunların türevleri olan kendine has topa sahip olma oyununu benimsemiş, Katalan kimliğinin yarattığı havayı da arkasına alarak “Més que un club” (“Bir kulüpten daha fazlası”) şiarına tutunmuştu. Eto’o + 40 milyon verip Ibrahimovic’i almak, karakteri ve dünyayla ilişki kurma biçimi tartışmalı oyuncuları bağrına basmak, teknik sorunları transferle çözmek ve büyük sponsorların oyuncağı haline gelmek kulübün kimliğine ve kültürüne aykırıydı.

Günümüzün hakikat sonrası evreninde PSG, Chelsea, RB Leipzig gibi görece “yapay” kulüpler kendilerine bir kimlik yaratabilmek, bir gelenek icat edebilmek, ya da var olan kültür kırıntılarından bir hikâye derlemek için uğraşırken, FC Barcelona onlara benzemek uğruna yüzyıllık kimliğini bir kenara attı. Hakikat sonrası dünyanın “kendini gerçekleştirme” yalanına ulaşmak için çıktığı yolda kendini bir yerlerde unuttu. Sonuçta on yıl önceki Barcelona B takımından hiçbiri A takımda kalıcı bir kariyer edinemedi. Hâlbuki bu oyuncuların en az 5-6 tanesi kadronun önemli parçaları haline gelebilirdi. Bu potansiyellere yeterli şansı vermeyen ve özeni göstermeyen kulüp, şimdi hak edilmemiş bir hüzün içinde.

İKİ YOL YOK

Barcelona’nın hikâyesinde futbolseverlerin ve taraftarların bakışı da önem taşıyor. Günümüzün aynı anda hem “başarıya doymayan” hem de “başarısızlığa aç” dünyası futbolun mitolojik yanını törpülüyor. Messi’ye “balon”, Cristiano Ronaldo’ya “beleşçi” yakıştırması yapılan bir ortamda, Barcelona’nın yaşadığı geçiş dönemine abartılı, hatta sahte bir kötümserlikle bakmakta ısrar ediyoruz. Hiçbir takımın kötü bir sezon geçirme şansı yok. Durmaksızın bir aksiyon çağrısı var. Öte yandan mevcut durumu olduğundan kötü görme yönünde fazladan bir motivasyon söz konusu. Hayatımızdaki “sahte mağduriyetler” futbola olan bakışımıza da yansıyor. Mesela “rezil, berbat, çöktü” denen Barcelona son 14 sezondur La Liga’da ilk ikinin dışında hiç kalmadı. İşlerin rezalete vardığını düşündüğümüz bu sezonda bile, Barcelona’nın teoride şampiyonluk şansı var. İkincilik ise gayet mümkün. Koeman’la birlikte Cruyff’un mirasına geri dönme iradesini -belki de başka çaresi olmadığı için- gösteren kulüp, Messi sonrası yepyeni bir başlangıç yapıp beklenenden çok kısa bir süre içinde toparlanabilir.

Yine de bu hikâye mutlu sonla biteceğe benzemiyor. 7 Mart’ta başkanlık seçimi var. 10-15 yıl önce kulübü zirveye çıkaran Laporta -veya benzer görüşlü bir diğer aday- başkanlığa geçerse, kültürel sıkıntıların bazıları çözülebilir. Zaten kulübün 800 milyon euroya varan borçlarını kapatmak için kültürel sermayeye sığınmaktan başka şansı yok. Aksi halde Barça zamanın ruhuna uyarak hoşnutsuz taraftarlardan gelen homurtuları bir sonraki büyük transferle susturmayı deneyecek ve malî sorunlar derinleşecek. Sonuçta gitgide birbirine benzeyen süper-zengin kulüpler arasında kendine bir yer edinmeye çalışacak. O gün geldiğinde ise dünyanın birçok yerindeki “uzak” Barça taraftarları desteklemek için yeni bir kulüp arıyor olacak.