İlticası kabul edilmeyen İdris İsen: Almanya kendi vatandaşları için neden Türkiye'ye güvenmedi?

Almanya Federal Göçmenler ve Mülteciler Dairesi'nin sığınma başvurusunu reddettiği ve 30 gün içinde ülkeyi terk etmesini istediği Kürt mülteci İdris İsen ve avukatı Heike Geisweid kararı değerlendirdi. Geisweid, Göçmenler ve Mülteci Dairesi'nin bu karar ile 'Türk adli makamlarının işbirlikçisi rolüne' savrulduğunu söyledi. İsen de "Almanya kendi vatandaşlarını geri getirmek için bin türlü girişimde bulunurken, Türkiye’deki mahkemelerin bağımsızlığına neden güvenmedi?" diye sordu.

Google Haberlere Abone ol

İZMİR - Almanya, geçen eylül ayında sığınma başvurusunda bulunan ve Interpol'den kırmızı bültenle aranan Kürt mülteci İdris İsen'in 30 gün içinde ülkeyi terk etmesini istedi.

2001 yılında Sivas Cumhuriyet Üniversitesi, İnşaat Mühendisliği bölümünü kazanan İdris İsen, üniversitede okurken Sivas’ta düzenlenen 1 Mayıs, Newroz gibi demokratik etkinliklerde yaptığı konuşmalar nedeniyle örgüt üyesi olduğu iddiasıyla yargılandı. Bu yargılama gerekçe gösterilerek 2006 yılında üniversiteden atıldı. 2009 yılında çıkan öğrenci affı ile eğitimini tamamlayan İsen, Yargıtay tarafından hakkındaki 6.5 yıl ceza kesinleşince Türkiye’yi terk etmek zorunda kaldı.

Cezasının Yargıtay tarafından onanmasının ardından Kürdistan Bölgesel Yönetimi'nin Hewler kentine sığınan İsen, 2018 yılında KDP tarafından Güney Kürdistan’dan sınır dışı edildi. Geçen yıl Almanya’ya geçerek sığınma talebinde bulunan İsen, Wegberg şehrinde bir mülteci kampında yaşamaya başladı. Ancak İsen’in sığınma talebini inceleyen Göç ve Mülteci Dairesi (BAMF), daha önce alınan Alman mahkeme kararlarını örnek göstererek, Kürtlere yönelik sistematik baskı olmadığı, dolayısıyla Kürt olmanın iltica için yeterli koşul olmadığını bildirdi.

Gazete Duvar’a açıklama yapan İdris İsen’in Avukatı Heike Geisweid ise Türkiye’de Kürt haklarından yana gerçekleştirilen izinli etkinliklere katılmış olmanın hüküm giymek için yeterli olduğunu belirterek, ‘Göç ve Mülteci Dairesi böylece Kürtlerden yana demokratik hareketlere katılan aktivistleri PKK üyeleri olarak yaftalayıp kriminalize eden Türk adli makamlarının işbirlikçisi rolüne savrulmaktadır’ dedi.

‘HÜKÜMLÜLERİN SİSTEMATİK İŞKENCE GÖRDÜĞÜNE DAİR KANIT YOK’

BAMF’nin reddetme sebeplerine ilişkin kararında, Türkiye'nin bir hukuk devleti olduğu ve cezaevlerinin Avrupa standartlarında olduğu öne sürüldü. Kararda, “İnsan hakları örgütlerinden alınan güvenilir bilgilere göre, son yıllarda cezaevlerinde işkence ile ilgili durum önemli ölçüde iyileşmiştir. Türkiye Adalet Bakanlığı'na göre, Türk cezaevlerinin temel donanımı AB standartlarına uygundur” denildi.

Cezaevinde bulunan hükümlülerin sistematik işkence veya insanlık dışı/aşağılayıcı muamele gördüğüne dair hiçbir kanıtın olmadığı ifade edilen kararda, tutuklular için cezaevinde kalmaları nedeniyle herhangi bir riskin söz konusu olmadığı belirtildi. Türkiye’de adil bir yargılama olduğu iddia edilen kararda ayrıca, "6 yıl 3 ay hapis cezası da Türk hukukunda yaygın bir cezadır ve bu nedenle orantısız veya ayrımcı kovuşturmayı temsil etmemektedir. Hukukun üstünlüğüne göre hareket edilmiştir. Yargıtay ret kararında, soruşturma dosyasında eksiklik bulunmadığını belirtir. Bu bakımdan, hukuken düzenlenmiş bir ceza hukuku ve usul hukuku günümüz Türkiye'sinde de varsayılabilir. Bu durumda, başvuranın Türkiye'de hukukun üstünlüğü çerçevesinde yargılanması beklenebilir” ifadeleri kullanıldı.

‘GÖÇ VE MÜLTECİ DAİRESİ’NİN KARARI TAM BİR SKANDAL’

İdris İsen’in avukatı Heike Geisweid ise Türkiye’deki mahkeme süreçlerini özetleyerek İsen’in yargılandığı tüm davalardaki fiillerin yasal toplantı ve platformlarla ilgili olarak gerçekleştiği, dolayısıyla tüm davaların da fikir ve ifade özgürlüğünü ihlal ettiği sonucuna vardığını söyledi. Geisweid’in karara ilişkin değerlendirmesi şöyle:

“Federal Göçmenler ve Mülteciler Dairesi, Sayın İsen’in mültecilik statüsünün tespiti için yaptığı başvuruyu 30.07.2020 tarihinde reddetti. Dava artık Aachen İdare Mahkemesi’nde ve sonuçlanması ancak uzun vadede beklenebilir. Dolayısıyla mahkeme bir hükme varana dek sınır dışı edilme ihtimali bulunmamaktadır. Ancak Türkiye’deki politik ortam ve insan haklarının durumu karşısında Göç ve Mülteci Dairesi’nin kararı tam bir skandaldır.”

‘BELLİ ETKİNLİKLERİN, PKK ADINA GERÇEKLEŞTİRİLDİĞİ VARSAYILIYOR’

Konuyla ilgili Geisweid’in dikkat çektiği başka bir husus ise hukukun üstünlüğü ilkesi ışığında Türkiye’deki davalar… Göç ve Mülteci Dairesi’nin İsen’e yönelik yaklaşımını eleştiren Geisweid devamında bu durumu şöyle açıklıyor:

"Türkiye’deki yargılamalar müphem bile sayılamayacak bir terörizm kavramını temel alıyor, suç unsurlarının koşulları ayrıntılı olarak arz edilmiyor. Belli etkinliklerin PKK adına gerçekleştirildikleri varsayımıyla hareket ediliyor. Dolayısıyla geriye sadece suç isnadının yardım ve yataklık mı, yoksa üyelik mi olacağına karar vermek kalıyor. İçerik olarak devlete yönelik eleştirel ya da Kürt haklarından yana gerçekleştirilen izinli etkinliklere katılmış olmak, hüküm giymek için yeterli.

Göç ve Mülteci Dairesi böylece Kürtlerden yana demokratik hareketleri PKK destekçiliği olarak kovuşturan ve aktivistleri PKK üyeleri olarak yaftalayıp kriminalize eden Türk adli makamlarının işbirlikçisi rolüne savrulmaktadır. Federal Daire, nasıl bir terörizm tanımına başvurulduğuna bakmaktansa, 6 yıl 3 aylık hükmün PKK üyeliği için olağan ölçüt olup olmadığıyla ilgileniyor, öyle olduğuna karar verip, orantısız ve ayrımcı bir hüküm verilmediği sonucuna varıyor. Göç ve Mülteci Dairesi, bu mantığı izleyerek, Sayın İsen’e yönelik davaların araçsallaştırılmadığına, bilakis terörle mücadele kapsamında davranıldığına ikna oluyor!”

‘BU HUKUKSUZ, SKANDAL SİYASİ BİR KARARDIR’

Gazete Duvar’a konuşan İdris İsen de Alman Göç ve Mülteci Dairesi’nin kararına tepkisini dile getirdi. Almanya’nın Türkiyeli muhaliflere karşı gösterdiği yaklaşımı kaygı verici bulduğunu ifade eden İsen, şunları söyledi:

"Bu hukuksuz, skandal siyasi bir karardır. Türkiye’de yaşamsal zorluklarla artık baş edemeyip ülke dışına çıkmak zorunda kalan Türkiyeli muhalifleri Avrupa ülkelerinin de kriminal basit meseleler gibi ele alması üsttenci bir bakış açısıdır. Türkiye’de Alman vatandaşı olan gazeteci ve insan hakları savunucuları geçmiş dönemde haksız bir şekilde tutuklandı. Almanya kendi vatandaşlarını geri getirmek için bin türlü girişimde bulunurken, Türkiye’deki mahkemelerin bağımsızlığına neden güvenmedi? Kendi vatandaşları için Türkiye’deki hukuk ve yargı süreçlerine güvenmezken neden Türkiyeli muhaliflere karşı bu tutum sergilenmektedir? Bu anti demokratik yaklaşıma karşı herkesi tutum almaya davet ediyorum. Çünkü yaşama hakkı en temel insan hakkıdır."