'Tüm ülke işkence mekanı haline geldi'

İzmir'de STK'lar ve insan hakları örgütleri, 26 Haziran İşkence Görenlerle Dayanışma Günü nedeniyle ortak bir basın açıklaması yaptı. Türkiye'de Covid-19 ile birlikte işkencenin arttığına vurgu yapılan açıklamada, "Kolluk güçlerinin barışçıl toplanma ve gösterilere müdahalesi sırasında, sokak ve açık alanlarda, ev ve iş yeri gibi mekânlarda, yani resmi olmayan gözaltı yerlerinde ve gözaltı dışındaki ortamlarda yaşanan işkence ve diğer kötü muamele uygulamaları da önceki dönemlerde görülmeyen bir boyuta varmıştır" denildi.

Google Haberlere Abone ol

İZMİR- İnsan hakları örgütleri, 26 Haziran İşkence Görenlerle Dayanışma Günü nedeniyle ortak bir basın açıklaması yaptı. OHAL’in ilan edildiği 2016 yılından bu yana yeniden bir artış görülmesinin son derece endişe verici olduğu belirtilen açıklamada, cezasızlığın işkenceyle mücadelede en büyük engel olduğu vurgulandı. “İşkencesiz Bir Dünya Mümkün” pankartının açıldığı eylemde kurumlar adına ortak basın açıklamasını Aytül Uçar okudu.

İzmir Barosu, İzmir Tabip Odası, Türkiye İnsan Hakları Vakfı İzmir Temsilciliği, İnsan Hakları Derneği İzmir Şubesi, Çağdaş Hukukçular Derneği İzmir Şubesi, Özgürlük İçin Hukukçular Derneği İzmir Şubesi, İnsan Hakları Gündemi Derneği, Hak İnisiyatifi Derneği, İmece Dostluk ve Dayanışma Derneği ve Halkların Köprüsü Derneği’nin bir araya geldiği açıklama Alsancak Türkan Saylan Kültür Merkezi önünde gerçekleştirildi.

Türkiye'de Covid-19 ile birlikte işkencenin arttığına vurgu yapan Aytül Uçar, "Kolluk güçlerinin barışçıl toplanma ve gösterilere müdahalesi sırasında, sokak ve açık alanlarda, ev ve iş yeri gibi mekânlarda, yani resmi olmayan gözaltı yerlerinde ve gözaltı dışındaki ortamlarda yaşanan işkence ve diğer kötü muamele uygulamaları da önceki dönemlerde görülmeyen bir boyuta varmıştır" dedi.

'Günün tarihçesine kısaca değinen Uçar, Türkiye’nin “İşkenceye Karşı Sözleşme”yi 1988 yılında kabul ettiğini ve işkenceyi yasakladığını hatırlatarak son aylarda kamuoyuna yansıyan işkence olaylarının artış gösterdiğini ifade etti.

"Maalesef ülkemizde de işkence ve diğer kötü muamele sadece askeri darbeler döneminde değil tüm cumhuriyet tarihi boyunca sistematik bir devlet pratiği olarak varlığını korumuştur. Ancak ekonomiden toplum sağlığına kadar ülkenin tüm meselelerini güvenlik sorunu haline getiren mevcut siyasal iktidarın baskı ve kontrole dayalı yönetme tarzı sonucu günümüzde tüm ülke adeta işkence mekânı haline gelmiştir. Paylaştığımız veriler mutlak yasağa ve insanlığa karşı bir suç olma vasfına rağmen işkencenin Türkiye’nin en başat insan hakları sorunu olduğunu ortaya koymaktadır. Siyasal iktidarın giderek daha fazla otoriterleşmesi ile orantılı biçimde devlet erkinin çeşitli kademelerinde yaygınlaşan yasa, kural ve norm denetiminden kaçınma, keyfilik, bilinçli ihmal gibi sebeplerle usul güvencelerinin ihlal edilmesi, gözaltı sürelerinin uzunluğu, izleme ve önleme mekanizmalarının işlevsiz kılınması ya da bağımsız izleme ve önlemenin hiç olmaması sonucunda resmi gözaltı merkezlerinde işkence ve diğer kötü muamele uygulamalarında ciddi bir artış görülmektedir."

'CEZAEVLERİ EN RİSKLİ MEKANLAR HALİNE GELDİ'

Kolluk güçlerinin, siyasal iktidar tarafından görmezden gelinen hatta teşvik edilen bu şiddetinin gündelik yaşamın bir parçası haline geldiğini dile getiren Uçar, cezaevleri başta olmak üzere Türkiye'de Covid-19 ile birlikte artış gösteren işkenceyi şu ifadelerle aktardı:

"Bunun en çarpıcı örneklerine son dönemlerde Covid-19 salgını sırasında tanık olmaktayız. Salgınla mücadele kapsamında alınan tedbirlere uymadıkları gerekçesiyle çok sayıda yurttaş, kolluk güçlerinin işkence ve diğer kötü muamele niteliğine varan şiddetine maruz kalmıştır. Keza demokratik bir toplumun temelini oluşturan ve Anayasa tarafından da teminat altına alınmış olan toplanma ve gösteri yapma özgürlüklerini kullanarak yürüyüş yapan HDP’lilere ve baro başkanlarına yöneltilen zalimane ve utanç verici kolluk şiddeti de bu durumun en güncel örneklerini oluşturmaktadır. Yakın tarihimizin en utanç verici insan hakları ihlallerinden biri olan insanlığa karşı suç niteliğindeki zorla kaçırma/kaybetme vakalarında OHAL’in ilan edildiği 2016 yılından bu yana yeniden bir artış görülmesi son derece endişe vericidir. İşkence ve diğer kötü muamele uygulamalarının her açıdan yoğun olarak yaşandığı cezaevleri, Covid-19 salgını ile birlikte ülkenin yaşamsal açıdan en riskli mekânları haline gelmiştir."

'İŞKENCEYİ VE İŞKENCECİYİ ÖVEN SÖYLEMLERDEN VAZGEÇİLMELİ'

İşkencenin artmasında cezasızlık politikasının etkin bir rolü olduğu vurgulayan Uçar, insan haklarını savunan kurumlar olarak taleplerini ise şöyle sıraladı:

• İşkencenin ülkemizde bu boyutta olmasının en temel nedeni işkence yasağının mutlak niteliği ile bağdaşmayan çok ciddi bir cezasızlık kültürünün varlığıdır. Her şeyden önce sıradan bir kural haline getirilmeye çalışılan cezasızlık politikalarına son verilmelidir.

• Her düzeyde yetkilileri işkenceyi ve işkenceciyi öven, teşvik eden söylemlerden vazgeçmeli, uluslararası mekanizmaların tavsiyeleri doğrultusunda işkence uygulamaları kamuya açık bir şekilde kesin olarak kınanmalıdır.

• Gözaltı koşullarında usul güvenceleri eksiksiz olarak uygulanmalıdır.

• Gözaltı süreleri kısaltılmalıdır.

• Mevcut Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu (TİHEK) kaldırılmalı OPCAT ve Paris İlkelerine uygun tümüyle bağımsız bir ulusal önleme mekanizması oluşturulmalıdır.

• İşkencenin belgelenmesi ve raporlandırılması bir BM belgesi olan ‘İstanbul Protokolü’ ilkelerine göre yapılmalıdır.

• İşkenceye ilişkin iddialar hızlı, etkin, tarafsız bir şekilde soruşturulmalı, bağımsız heyetlerce araştırılmalı, adli yargılama süreçlerinin her aşamasında uluslararası etik ve hukuk kurallarına uygun davranılmalıdır.

'İŞKENCE GÖRENLERİN YANINDA OLMAYA DEVAM EDECEĞİZ'

İşkencenin bir devlet politikası haline geldiğini belirten Uçar, son olarak insanlık onuruna sahip çıkmak için tüm toplumun işkenceye karşı sorumlu olduğunu ifade ederek tüm topluma duyarlı olmaları konusunda çağrı yaptı.

"İnsan ve yurttaş olmak, bizi toplum yapan müşterek bağı korumak için işkencenin yol açtığı acıları görmek ve dayanışmayı büyütmek zorundayız. Var oluş nedenleri başta işkence ve diğer kötü muamele olmak üzere tüm hak ihlallerinin son bulduğu bir ülke ve dünyaya ulaşmak olan biz aşağıda imzası bulunan örgütler, dün olduğu gibi bundan sonra da tüm örtbas etme, korkutma, susturma çabalarına karşın, başlarına geleni kader olarak kabul etmeyip, yüksek sesle haykırabilmeleri için işkence görenlerin her koşulda yanında olmaya; maruz kaldıkları işkenceyi belgeleyip raporlamaya; fiziksel ve ruhsal onarım süreçlerine destek vermeye; adalete erişimlerine yardımcı olmaya; yaşadıkları acıların bir daha asla tekrarlanmaması için cezasızlıkla mücadele etmeye devam edeceğiz.” (DUVAR)