‘Herhalde bizim sonumuz daha da kötüye gidiyor’

Konuştuğum kadın 33 yaşında. 18'inde evlenmiş. 4 çocuğu var. Kağıt ve hurda toplayarak geçiniyor. “Nasılım? Çok kötü hissediyorum. Çocuklara hiçbir şey belli etmemeye çalışıyorum. Bayramlık istiyorlar şimdi. Hep böyleydi. Hiç rahat dönemim olmadı. Gelecekle ilgili hiçbir beklentim yok. Çocuklar olmasa hiçim yani” diyerek anlatıyor bugünlerini. Şişli Belediyesi CHP'li Meclis üyesi, aynı zamada Derin Yoksulluk Ağı’nda çalışan Hacer Foggo irtibatta oldukları bir aileyle yaşadığını paylaşıyor: “Bakkalla konuştum. İki ekmek, zeytin… Hesabı çıkardı: 270 lira. Bu 270 lira, 40 günün toplamı. Anlatabiliyor muyum? Yani bu insanlar yardım istediğinde 2 kilo kıyma istemiyorlar."

Google Haberlere Abone ol

İSTANBUL  - “Petersburg’daki yoksulun yoksulu insanların nasıl yaşadığını görüyorsunuz. Ama bu görmek değil, bu yalnızca ayrıntı. Bu insanların yaşamaya mahkûm oldukları hayatlar üzerinde karar veren güçleri ne yazık ki göremiyorsunuz. Güçler: Sizin gözlerinizin görmediği bu!”

J. M. Coetzee, Petersburg’lu Usta

Yapılan haberler, yazılar, raporlar… 'Veri' olarak kayda geçen hayatlar. Yoksulluğu ayrıntılarıyla anlatmanın artık bir faydası var mı örneğin? Hele katlanılması zor bir lirik dille anlatılması kimin için? İşin aslı artık ne hissettiğimizin bir önemi yok. Çözümler bulmak, üzerinde kafa yormak, harekete geçmek gerekiyor ama nasıl ve nerden başlamalı?

Konuştuğum kadın 33 yaşında. 18 yaşında evlenmiş. 4 çocuğu var. En büyük 13 yaşında. En küçüğü 8 aylık. Eşi cezaevinde. Kağıt ve hurda toplayarak geçiniyor.

“Mesela polis görüyor. Nereye gidiyorsun diyor. Neden dışarıdasın? Eee çıkmamız gerekiyor. Çöpten plastik, kağıt topluyorum. Gidip onları satıyorum. Geçen dışarı çıktım. Astım kronik hastası bebeğimin ilaçlarını almak zorunda olduğum için çıkmam gerekiyordu. ‘Evinizden çıkmayın.’ Çıkmak zorundayız. Duvarları mı yiyeceğiz? Ev sahipleri anlamıyor. Kira günü kapıdalar. Git nerden buluyorsan bul diyor. Mağdurduk daha mağdur olduk. Bu gidişle herhalde bizim sonumuz daha da kötüye gidiyor gibi geliyor.”

“Nasılım? Çok kötü hissediyorum. Çocuklara hiçbir şey belli etmemeye çalışıyorum. Bayramlık istiyorlar şimdi. Zorlukla boğuşuyorum, yokluk içinde yaşamaya çalışıyorum. Hep böyleydi. Hiç rahat dönemim olmadı. Bizim hayatımız bu. Kendimi 100 yaşında hissetmeye başladım. Gelecekle ilgili hiçbir beklentim yok. Yorgunum. Çocuklarım olmasa ben yaşayamam. Beni ayakta tutan tek varlık onlar. Onlar olmasa yaşamayı bile düşünmezdim yani. Onlar olmasa hiçim yani. Çocuklarımı okutacağım. Kendi ayakları üzerinde durabilsin, kimseye muhtaç olmadan yaşayabilsinler.”

“Oturduğum yer harabe. Kapısı kapı değil, çatısı çatı değil. Yağmur yağdı mı her yerden akıyor. Kışın soba yakıyoruz ama nasıl ısınsın ev? Okul masrafı, ev kirası, faturalar… Komşular da yardımcı oluyor.”

Bir kaza geçirdiğini ve sonrasında bacağına platin takıldığını anlatıyor: “Ağrı oluyor. Kışın mesela içinde demir olduğu için bacağım şişiyor. Kendimle ilgilenecek zamanım yok. Tedavi görmedim. Bizi dışlamalarını istemiyoruz. Herhangi bir yere başvuru yapamıyoruz. Sesimizi duymuyorlar.”

DERİN YOKSULLUK AĞI

Konuştuğum genç kadına 'Derin Yoksulluk Ağı' gıda gönderiyor. “Onlar sayesinde bugünlerde doyuyoruz” diyor. En küçük bebeğinin ilacının da karşılandığını söylüyor.

Derin Yoksulluk Ağı’nı üniversite ve master öğrencileri oluşturuyor. Ekibin içinde İstanbul Şişli Belediyesi CHP Meclis Üyesi Hacer Foggo’da var. Foggo, Sulukule’de kentsel dönüşüm sürecindeki çalışmalarıyla da biliniyor. Daha da doğrusu “Ne yapmalı?” sorusuna yanıt olan bir hayat tercihi var.

Ekip 15’e yakın kişiden oluşuyor. İstanbul odaklı çalışmalarındaki ilçeler Beyoğlu, Şişli, Çekmeköy, Esenyurt, Küçükçekmece, Kağıthane, Ataşehir. Ankara’da yaşayan bir grup kağıt toplayıcı aileye de gıda yardımı yapılıyor. Salgın başladıktan kısa bir süre sonra 18 Mart gibi başlamışlar gıda yardımına. Şu ana kadar destekçileri aracılığıyla neredeyse 5 bin kişiye gıda gönderilmiş. Bebek maması, bebek bezi de yardımlar arasında yer alıyor. Kitap gönderilen çocuklar da var.

‘ÇiÇEKÇİLER, KAĞIT TOPLAYANLAR, ÜCRETSİZ İZNE AYRILMIŞ MÜZİSYENLER’

Foggo nasıl başladıklarını, ne yaptıklarını anlatıyor:

“Zaten yoksulluk üzerine çalışan insanlardık. Derken salgın başladı. Ne olacak bizimkilerin hali diye düşünürken telefonlaşmaya başladık. Dedik ki gıda sağlamamız gerekiyor. Dışarı çıkamıyoruz. Evleri ziyaret edemiyoruz. Para toplamak istemiyoruz. İnternet alışverişine karar verdik ve yakın çevremizden başladık. Mesela sana diyorum ki Ümraniye’de kağıt toplayıcı bir aile var. İki tane çocuğu var. Bir tanesi bebek ve sen o aile için alışveriş yapıyorsun.”

Kimlere ulaşılmış? Ya da kimler ulaşmış onlara?

“Çiçekçiler, kağıt toplayanlar, sokaktan geçimini sağlıyor ya da sigortasız, geçici çalışan insanlar örneğin gündelikçi kadınlar… Birikimleri yok, önümüzdeki ay ne olacağı belli değil. Gıdaya erişimde zorluk çekmeye başladılar. Sadece bu insanlar değil. Ücretsiz izne ayrılmış müzisyenleri düşün mesela. Onlarla da ilgili çalışma yaptık. Gıda gönderdik. Hiçbir sosyal güvenceleri yok. Birden bire ortada kaldılar bu insanlar.”

‘BAKKALA BORÇ 40 GÜNÜN TOPLAMINDA 270 LİRA. ANLATABİLİYOR MUYUM?’

“Mesela diyorlar ya… ’65 yaş üstü evde kalsın.’ 65 yaş üstü kağıt toplayan bir yaşlı çifte ya da ayakkabı boyacılığı yapan birine ‘evde kal’ dediğin zaman bu başka bir şey… Bir aileyle görüştüm. Dediler ki, bakkala borç yaptık. Ne kadar borç yaptınız? Herhalde 300 falan dedi. Bakkala git, beni ara dedim. Bakkalla konuştum. İki ekmek, zeytin… Hesabı çıkardı: 270 lira. Bu 270 lira, 40 günün toplamı. Anlatabiliyor muyum? Yani bu insanlar yardım istediğinde 2 kilo kıyma istemiyorlar.’

‘YOKSULLUK NESİLDEN NESİLE DEVAM EDEN BİR ŞEY’

“Bunların hepsi tabi ki geçici çözümler. Verdiğiniz bir koliyle o hayat devam etmiyor” diyor Foggo ve devletin sosyal hizmet mevzuatının değişmesi gerektiğini ifade ediyor:

“Baktığın zaman bambaşka bir döneme girdik. Oturup yeniden yoksulluk konuşmamız gerekiyor. ‘Derin yoksulluk’ Türkiye’de konuşulmayan bir mevzu. Yoksulluk nesilden nesile devam eden bir şey. 2006’da 10-11 yaşında çocuğu düşün, bugün 25 yaşında. Bugün aradı beni. Hatırladın mı beni dedi. Evlenmiş, çocuğu olmuş. Yardıma ihtiyacım var, bu ağı duydum dedi. Annesi babası yoksul, o da yoksul, sosyal devlet olmadığı sürece çocuğu da aynı olacak.”

“Kaç yıldır yoksulluk çalışıyorum ama bu dönem kadar beni etkileyen bir dönem olmadı” diyerek anlatıyor salgın sonrasını Foggo.

“Çünkü öyle ya da böyle insanlar evlerine bir şekilde bir şey götürüp hayatlarını devam ettiriyorlardı. Şimdi açlık noktasına gelindi. Gerçekten evde hiçbir şey yok. Makarna yok. O derece yoksulukla karşı karşıya geldik. Anne diyor ki, bez alamıyorum. Poşetle bağlıyorum. Bu korkunç bir şey. Bir anne dışarıya çıkıyor. Çöpleri karıştırıyor. Çünkü evde yemek yok. Polis eve götürüyor. Sonra ulaştık. Sıcak yemek gönderdik. Böyle işte… Tek odalı ev, anne baba okuma yazma bilmiyor, evde internet yok. Bu çoçukların hepsi ‘yaldızlı pekiyi’ almalı bu süreçte.”

‘BUNDAN SONRAKİ SÜREÇ EVSİZLİK’

Foggo bir sonraki sürecin evsizlik olacağını dile getiriyor:

“Şu an mesela elektrik faturaları birikti. İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin askıda faturası bir çok aile için inanılmaz iyi oldu ama kiralar birikmeye başladı. Yoksul mahallelerdeki ev sahipleri de yoksul. Ben mesela bir anne biliyorum. Engelli çocuğuyla yaşıyor. Kiracısı gecekonduda iki odalı evde yaşıyor. Kira 500 lira. O da ondan geçiniyor. Nasıl olacak? Bundan sonraki süreç evsizlik.”