Bir mülteci anlatıyor: Ölsek cenazemiz ne olacak bilmiyoruz

Paris’te Türkiye’den gidenlerin yoğun olarak yaşadığı Saint-Denis’te karşılaşıyoruz Ahmet Bey ile. 4 ay önce kaçak yollarla Meriç’i geçip Atina’ya oradan da Paris’e geldiğini söylüyor. Ona göre içinde bulunduğumuz viral günler, mülteciler için iki kat daha zor. “Sevdiklerimizden, ailemizden uzağız. Burada ölsek cenazelerimiz ne olacak bunu bile bilmiyoruz” diyor.

Google Haberlere Abone ol

DUVAR - BM Mülteciler Yüksek Komiserliği'nin (BMMYK) verilerine göre savaş, çatışmalar, insan hakları ihlalleri ve zorlu yaşam şartları sebebiyle bulunduğu yeri terk etmek zorunda kalan insanların sayısı 70 milyonu aştı. Yurt dışına göçün artış gösterdiği ülkelerden biri de Türkiye. TÜİK (Türkiye İstatistik Kurumu) verilerine göre 2018’de Türkiye’den göç edenlerin sayısı bir önceki yıla oranla yüzde 27,7 artarak 323 bin 918 oldu.

Türkiye’den yurt dışına göçün rotasında çoğunlukla Avrupa Birliği ülkeleri bulunuyor. Mülteciler daha güvenli, daha iyi bir hayat için çetrefilli ve tehlikeli ölüm rotalarını izleyerek Avrupa’ya ulaşmaya çalışıyor. Peki Avrupa Birliği ülkelerine geçmeyi başaranlar neler yaşıyor? Bu sorunun yanıtı bulmak için Paris’te "Türk mahallesi" diye bilinen Saint-Denis’e yolumu düşürüyorum. Martın ilk günleri. Paris yağmurlu, rüzgar sert esiyor.

'BİR ANNE BABA İÇİN EN ZOR SINAV'

Saint-Denis’te yürürken birbiri ardına Türkçe, Kürtçe ve Arapça tabelalar görüyorum. Dükkanlar kebap, falafel ve tabule satıyor. Türkçe ve Kürtçe konuşmalar çalınıyor kulağıma. 4 ay önce kaçak yollarla Türkiye'yi terk etmek zorunda kaldığını söyleyen Ahmet C. ile de bir kebapçıda tanışıyoruz. "Önce çay içer misin" diye soruyor, ardından iltica yolculuğunu anlatmaya başlıyor.

Erzincan’da doğan Ahmet C., ortaokuldan beri İstanbul’da yaşıyormuş. 1984’ten beri inşaat ustası olarak çalıştığını ve hayatını ince sıva, alçı ve mantolama yaparak kazandığını anlatıyor. Ahmet Bey evli. Türkiye'de bırakmak zorunda kaldığı bir çocuğu var. “Bir anne baba için en zor sınav evladından ayrı kalmaktır” diyor.

'DEFALARCA GÖZALTINA ALINDIM'

Peki bir insan geride ailesini ve düzenli işini bırakıp neden böyle bir yolculuğa çıkar? Cevabı şöyle: “Siyasi baskılardan dolayı. Hak kayıplarına uğrayan kesimlerle dayanışma içindeydim. Kötü muameleye maruz kalan herkesin yanında olmak ve desteklemek aktivistlerin temel görevidir. Ben de bunu yapıyordum. Ama evim gözetleniyordu, takip ediliyordum. Defalarca gözaltına alındım. Beni gözaltına alıp 4-5 saat tutup bırakıyorlardı ve bana 'Bu ülkede yaşıyorsun bize yardımcı ol' diyorlardı. Defalarca ‘Bir suçum varsa beni yargılayın neden tehdit ediyorsunuz?’ dedim. Bu yoğunlaşan gözaltılardan dolayı ailem ve yakınlarım da diken üstündeydi. Bu yüzden adres değiştirdik. Pendik’ten Darıca’ya taşındık. Gözaltılar sıklaşmıştı ve adil yargılanıp yargılanmayacağımdan emin değildim, bunun korkusu yaşıyordum. Hal böyle olunca geriye tek bir şey kaldı: Türkiye’den çıkmak."

'KADIN ERKEK AYNI TUVALETİ KULLANIYOR'

On binlerce mültecinin şişme botlarla sınırı geçtiği Meriç Nehri, Ahmet Bey’in de güzergahı olmuş. Meriç üzerinden Yunanistan’a geçmek için insan kaçakçılarına 6.500 euro ödemiş. İnsan kaçakçılarına nasıl ulaştığını sorduğumda, "Bir arayışın içine girdiğin zaman onlar gelip seni buluyor" diyor. İltica yolculuğunun devamında yaşananları ise şöyle anlatıyor: "Yanına birkaç parça eşya almanı söylüyorlar ve seni bir yerden alıyorlar. İki araba ile çıkıyorsun. Biri önde diğeri eskort araç. Tekirdağ’a kadar götürdüler. Sonra, Meriç’ten bir balıkçı teknesiyle Yunanistan’a geçtik. Teknede altı kişi vardı. İkisi karşıya geçiren 4'ü geçmek isteyen. Geçtikten sonra Yunan polisine teslim oluyorsun. Polis ifadeni alıyor, hangi sebeple neden geldiğini soruyor. Türkiye’den gelen siyasi mültecilere polis daha toleranslı davranıyor. Ama Suriyelilere ya da Afganlara daha sert davrandıklarına şahit oldum."

İfadesi alındıktan sonra sınırda bir cezaevine götürüldüğünü ve bir hafta burada kaldığını ifade ediyor. Cezaevinin koşullarını şöyle anlatıyor: "Yaklaşık 80-100 kişinin bir arada kaldığı bir cezaevi. Yatacak yerler var ama yatılmıyor, yataklar çok kötü. Sabah, öğlen ve akşam aynı yemek veriliyor. Bebek bezi yok. Kadınlar da hijyen ürünlerine ulaşamıyor. Tuvalet o alanın içinde. Kadın erkek aynı tuvaleti kullanıyor, banyo yok.”

‘MÜLTECİSİN, İNSANDAN SAYILMAZSIN'

Ahmet Bey, 7 günün sonunda cezaevinden çıkartılarak Birleşmiş Milletler (BM) kampına gönderilmiş, kampta bir gün kaldıktan sonra Atina’ya gitmiş. Ardından bir TIR'ın kasasında saklanarak tam 1 hafta süren bir yolculukla Fransa’ya geçmiş ve sığınma başvurusunda bulunmuş. Nasıl karşılandığını ve neler hissettiğini şu sözlerle özetliyor: "Dünyanın neresine gidersen git mültecisin, insandan sayılmazsın, hoş karşılanmazsın."

"Korkuyorsun. Ben Paris’e geldiğimde çok korktum. Türkiye’de onca zorluğun üstesinden hiç gelmemiş, hiçbir şey yaşamamış gibi hissediyorsun kendini. Bir bebek gibi her şeyi sıfırdan kurmak zorundasın. 50 yaşında insanlarınız ama burada bir bebek gibiyiz."

Kendisini bir sosyalist olarak tanımlıyor Ahmet Bey. "Evrensel değerleri benimsediğin için yeni bir yere uyum sağlamak kolaylaşıyor" diyor. Fakat şu anda uyum sağlamayı önemli bir şey olarak görmüyor. Çünkü kendi deyimiyle, bütün hayalleri ve dünyası Türkiye’de.

"Orada sevdiklerin var, çocuğun var, ülken var. Benim bütün hayallerim orada. Benim burayla ilgili bir hayalim yok ki. Yunanistan’dayken şöyle dedim mesela: Eğer çıkış sebebim ekonomik olsaydı Fransa’ya gitmek yerine Türkiye’ye geri dönerdim."

'BELKİ BENİ DE BİR SOKAK KÖŞESİNDE BULURDUN'

Fransa’ya yapılan sığınma başvuruları 6 ay ile 1 yıl arasında sonuçlanıyor. Başvuru süresince mültecilere barınmayla ilgili bir destek sunulmuyor. Ahmet C., Fransa’daki mültecilerin en büyük sorununun barınma olduğunu belirtiyor: "Fransa’da yalnızsın, kendi başının çaresine bakmak zorundasın. Burada sokaklarda yatan birçok mülteci var. Parklarda, garajlarda kalıyorlar. Buradaki arkadaşların yardımı olmasaydı belki beni de şu anda bir sokak köşesinde bulurdun."

Ahmet Bey, şu anda kendisi gibi Fransa’ya iltica eden bir kişiyle ev arkadaşlığı ediyor. Giderlerini inşaat ustalığı yaptığı dönemde biriktirdiği paradan karşılıyor. İnce işlerde kendine güveniyor ve oturum alabilirse yine inşaat sektöründe çalışmayı planlıyor. Paris’e mecbur kaldığı için gittiğini hatırlatıyor ve bir gün mutlaka Türkiye’ye dönmek istediğini ifade ediyor.

"Paris’e geldim, doğru dürüst güneşi görmüyorum. Benim için Türkiye çok başka bir yerdir insanıyla, havasıyla, yaşamıyla, mutfağıyla. Umarım hak ve özgürlüklerin, eşit yurttaşlığın temel alındığı bir dönem olur ve biz de geri dönebiliriz. Tüm hayallerimiz budur. Bugün banadır yarın sana. Demokrasi bir gün herkese lazım olur.”