Avukatı: Halis Bayancuk İslam'da olanı anlatıyor, tutuklu kalması yanlış

İsmi Türkiye kamuoyunda IŞİD'le özdeş hale gelen Halis Bayancuk, 9 Nisan günü hakkında verilen karar gereği üç yıldır tahliyesini beklerken 'deliller toplandı' diyerek bu kararı veren mahkemenin 'bazı deliller toplanmadı' diyerek yeni bir karar çıkarması ile tekrar tutuklandı. Tahliye aldığı davada, tahliyeyi veren mahkeme tarafından yeniden tutuklanan Bayancuk'un durumunu Serkan Türk Doğru anlattı.

Google Haberlere Abone ol

DUVAR - Halis Bayancuk ya da kamuoyunda daha çok bilinen ismiyle 'Ebu Hanzala', "IŞİD’in Türkiye sorumlusu olduğu" iddiasıyla cezaevindeydi. 2008 yılından itibaren El Kaide’ye üyeliği, daha sonra da IŞİD yöneticiliği iddiasıyla defalarca tutuklanmıştı. Son olarak 9 Nisan’da üç yıldır tutuklu olduğu davadan tahliye edildi. Fakat tahliye edilmesinden altı saat sonra cezaevinden çıkmadan savcının itirazı ile tekrar tutuklandı. Son dönemde birçok kişi benzer şekilde tahliye edilip tutuklanmıştı. Kamuoyunun tepki gösterdiği bu tutuklamalardan farklı olarak Bayancuk’un tahliye edilmesine bütün siyasi partiler karşı çıktı. Peki tahliyesi “IŞİD’in Türkiye sorumlusu serbest bırakıldı” manşetleri ile haberleştirilen Bayancuk’un davasında neler oldu? IŞİD'le ilişkili olduğu bu kadar kesin şekilde kabullenilmiş görünen Bayancuk’a yönelik iddialar nelerdi? Bu sorularımızı avukatı Serkan Türk Doğru yanıtladı.

"Halis Bayancuk" ve "IŞİD" isimleri yan yana geldiğinde, bağlantılı oldukları sorgulanmadan kabul ediliyor gibi görünüyor. Bayancuk son olarak tahliye edildi, ancak aynı gün tekrar tutuklandı. Aynı şey Osman Kavala’nın da başına gelmişti. Fakat orada kamuoyu daha duyarlı davranarak tepki gösterdi. Bayancuk hangi gerekçelerle tahliye edildi? Tekrar tutuklanma gerekçesi neydi? İsterseniz buradan başlayalım…

Halis Bayancuk, Sakarya 2. Ağır Ceza Mahkemesi'nde yargılaması devam eden dosyada 3 yıllık tutukluluktan "atılı suçun değişebilir nitelikteki vasıf ve mahiyeti, delillerin toplanmış olması, tutuklulukta geçen süre ve Avrupa Konseyi'nin Avrupa korona sonrası tedbirlerine dair yayınlamış olduğu ilkeler" dikkate alınarak ev hapsi uygulanarak tahliye edildi. Kararda hukuki gerekçelerin yanı sıra insani gerekçelerin de olduğunu görmek açıkçası beni mutlu etti.

Tahliye üzerine karara iddia makamınca aslında pek de bir gerekçe gösterilmeden itiraz edildi. İtiraz üzerine Sakarya 3. Ağır Ceza Mahkemesi'nce önce tutuklulukta geçen süre ve suçun katalog suçlardan oluşu dikkate alınarak tahliye kararının kaldırılarak, tutuklamaya yönelik yakalama emri çıkartılmasına karar verildi. Cezaevinden çıkamadan da aynı gün saat 20.30'da aynı dosyadan tekrar tutuklandı. Mahkeme hatalı olarak suçun niteliğinin 'üyelik' olduğu belirtilmesine rağmen 3 yıllık tutukluluk süresinin bu aşamada yeterli görülmediğini belirtti. Bu tutuklama kararına itiraz ettik. Yine Sakarya 4. Ağır Ceza Mahkemesi'nce, “bir kısım delillerin henüz toplanamamış olması ve sanığın kaçma şüphesinin bulunması” gerekçeleri ile başvurumuz reddedildi. “Bir kısım delillerin henüz toplanamamış olması” gerekçesi bence bir skandal, eğer toplanacak bir delil varsa bunu yapacak olan dosyanın sahibi Sakarya 2. Ağır Ceza Mahkemesi'yken ve mahkemece tahliye gerekçesinde “başkaca toplanacak delil olmadığı” belirtilmişken böylesi bir gerekçeye yer verilmesi hukuk mantığımıza uymamakta, diğer gerekçe olan “sanığın kaçma şüphesinin bulunması” da dosyaya ve tüm yargılama süreçlerine aykırı, zira 12 yıldan beri yargılanan ve bu dosya haricinde 7 yıldan fazla tutuklu kalıp, 5 yıla yakın süre dışarıda kalan müvekkil hiçbir dosya kapsamında kaçma hususunda bir girişimde bulunmamasına rağmen yapılan bu değerlendirmenin hukuki olmadığı açıktır.

7 yıl deyince daha önce birçok defa tutuklandığı dönemleri de katıyorsunuz değil mi?

Tabii. Bakırköy 16. Ağır Ceza'da 14 ay, İstanbul 13. Ağır Ceza’da 8 ay, Van 3. Ağır Ceza'da 9 ay, Bakırköy 11. Ağır Ceza’da 21 ay tutuklu kaldı. Sakarya’da 3 yıl tutuklu kaldı. İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 2. Ceza Dairesi'nce bu dosyalarının birleştirilerek yargılamanın yapılmasına karar verildi. Otomatikman birleşecek olan bu dosyalardaki tutukluluk sürelerinin toplanması ve ona göre tutukluluk hakkında bir karar verilmesi gerekiyor. Yani hukuki prosedürler tamamlanıp dosyaların birleştirilmesinden sonra bu tutukluluk toplam süresi kanundaki tutukluluk için öngörülen 7 yıllık üst sınırı da geçmiş olacak. Tabi ki bu da ayrı bir hukuka aykırılık ortaya çıkaracak.

Peki tahliye hangi davadan gerçekleşmişti. Şu anda hangi davalardan tutuklu?

Tahliye esas mahkemesi olan Sakarya 2. Ağır Ceza tarafından gerçekleştirildi. Fakat itiraz nedeniyle aynı dosya kapsamında 'IŞİD terör örgütü üyeliğinden' tutuklandı. Tutukluluk sürelerini belirttiğim diğer davaların hiçbirinde tutuklu değil. O dosyalarda 8-10 ay gibi sürelerde mahkemede sorgusu yapıldıktan sonra tahliye oldu, o dosyalarda da atılı suçun terör örgütü yöneticiliği olduğu düşünüldüğünde zaten dosyalarda ciddi bir delil olsa sanırım kimse bırakmaya cesaret edemezdi. Sakarya 2. Ağır Ceza Mahkemesi'nin tahliye gerekçesinde belirttiği, “atılı suçun değişebilir nitelikteki vasıf ve mahiyeti” hukuk terminolojisinde yargılama sonunda, her ne kadar terör örgütü yöneticiliğinden yargılansa da örgüt üyeliğinden ya da örgüt propagandasından ceza da verilebilir anlamına da gelmektedir. Yani son tahlilde yargılamayı yapan mahkemenin hukuki değerlendirmeleri lehe gözükmektedir.

Yani bu tutuklu olduğu davadan tahliye edilip bir gün sonra tekrar mı tutuklandı?

Bir gün değil. Saat 14.30’da Sakarya 2. Ağır Ceza Mahkemesi'nce dosyasından tahliye edildi. Eşyalarını hazırlamış çıkmayı beklerken saat 20.30’da SEGBİS odasına çağırıyorlar ve usulünce duruşma falan olmadan diyorlar ki ‘tekrar tutuklandın’. O da ‘ben anlamak için soruyorum, siz buraya benim tutuklandığımı bildirmek için mi çağırdınız’ diyor. ‘Evet’ diyorlar. 14.30’da tahliye edilmesine rağmen 6 saat daha cezaevinde tutuyorlar, bırakmıyorlar.

Bu hukuki açıdan doğal bir süreç midir? Kavala davasında bir davadan tahliye edilip bir başka davadan tutuklandı diye hatırlıyorum. Burada ise aynı davadan tahliye edilip tutuklanıyor.

Aslında olmaması gereken bir süreç. 2018 yılında tahliye süreçlerine savcılıkça itiraz edilebileceğine yönelik bir düzenleme yapıldı. Buna dayanarak savcılık itiraz etti. Evet bu süreç Kavala davasından farklı, denilseydi ki bu dosyadan değil de başka bir soruşturmadan tutuklandın, neyse derdik. Ama esas mahkemesince serbest bırakılan bir yargılamada hüküm verebilecek hakimlerin iradesine aykırı şekilde üstelik 'bu kadar tutukluluk yetmez, daha toplanacak deliller var' diyerek tutuklama kararı verilmesini de görmüş olduk.

Burada araya girerek bir şey sorayım. IŞİD konusunda Bayuncuk'a temel suçlamalar nelerdir?

Temelde “IŞİD’e altyapı oluşturmak için, onun fikirleri doğrultusunda, halka bir şeyler anlattığı” iddia ediliyor. Ama anlatılan şeyler IŞİD’in fikri altyapısından ziyade bizim kamuoyunun ilgisini çekebilecek tarzda demokrasi, devlet düzeni, siyasal sistem, diyanet, dini terim ve terminolojilere ilişkin konuşmalar, arada siyasilere de ucu dokunan konuşmalar.

Yani Selefi görüşler, IŞİD dahil üç aşağı beş yukarı çok benzer. Böyle mi bakmak gerekiyor?

Öyle herhalde. Ben de Selefi görüşlerin temel argümanlarını bilmiyorum. Dosyalardan okuduğum kadarıyla biliyorum. Bu konular sorulunca IŞİD/El-Kaide, "Demokrasi küfürdür" diyor, İslami kurallarla yönetmeyen yöneticiye 'tağut' diyor, müvekkil de gayri İslami yönetimleri tağut kabul ediyor ve demokrasi küfürdür diyor. Ama bunları söylerken IŞİD bunlara inandı ya da inanmadı diye değil Kur’ân’a ait kavramlar olduğu için böyle düşündüğünü, IŞİD’in silahlı mücadeleye inandığını, kendisinin ise davet metodunu tercih ettiğini, burada IŞİD’den ayrıldıklarını ve bu yüzden de ölümle tehdit edildiğini söylüyor. Mesela 2008 iddianamesinde, “ileride ülkemizin güvenliği için tehlike teşkil edebilirler” deniliyor. 12 yılda var olan delil sadece sosyal medyadaki malum konuşmaları, bazı kitaplardan tuttuğu notlar, şayet varsa gizli bir faaliyeti, örgütsel bağlantısı devletin birimlerinin bunu daha somut şekilde delillendirmesi ve gereğini yapması gerekir.

İddianamelerde takipten kurtulma yöntemleri, takip metotları gibi bilgiler var. Bu iddialar o notlara mı dayanıyor?

Onlar genel anlatım. Hele ki iddianamede ‘dumanla haberleşme, kuşlarla haberleşme’ falan diyor. İstanbul’da duman, kuş biraz garip, ‘telefon kullanmazlar’ diyor. Ben bunu daha önceki iddianamelerden okudum. Bayancuk ‘eve çay alın diyorum TNT olarak yazılıyor’ diyor. İlk açılan 2008 dosyasında Halis Bayancuk ile ilgili takipten kurtulma vs. ile ilgili iddialar okuduğu kitaplarda, 20’li yaşların başında not alma alışkanlığıyla aldığı notlar.

Peki aramalarda hiç silah ele geçmedi mi?

Bir iki tane pompalı tüfek ve fişek ele geçmiş. PKK’nın Ekim 2014’deki olaylarında defalarca saldırıya uğradıkları, hatta bombalı saldırı girişiminde bulunulduğu gerekçesiyle kendi dergi temsilciliklerini korumak adına bir iki tane bulundurmuşlar. Ama onlar da av tüfeği... Yivsiz setsiz şeklinde basit nitelikli şeyler. PKK’nın tehditleri varken taşıdığı biber gazı var bir de. Valilik 2015 yılında koruma atamak istemiş, kendisi istememiş. Yani yanında çevresinde olan kimsede ateşli silah da yok.

Yanılıyorsam düzeltin, sanırım 2015 iddianamesinde bazı ailelerin çocuklarının IŞİD’e gönderildiğine ilişkin iddiaları var. Halis Bayancuk ile IŞİD’e adam gönderen bazı kişilerin ilişkilerini anlatıyorlar.

Evet, İstanbul iddianamesinde var. Bayancuk tutuklu iken birisi diyor ki ‘benim kardeşim, onların mescitlerine gitti, ondan sonrada IŞİD’e gitti’. Ben IŞİD’e ya da El Kaide’ye katılanlarla ilgili anlayabildiğimi söyleyeyim. Dini hassasiyetleri olan kişiler arayış içinde, böyle birçok tarikat, cemaat, topluluk geziyor, dolaşıyor. İstediğini bulamayınca girdiği bu gruplara karşı değişik tavırlar alabiliyor. Müvekkil, 2014 yılında Tevhid Dergisi'nde IŞİD’in görüşlerine kesinlikle katılmadıklarını yayınlamış. Hatta kendisine bu konuda soranlara da karşı çıkmış. Katılanlar kesinlikle hocanın kendilerini gönderdiğini söylemiyor. “Cemaate giderdim, oradan IŞİD’e gittim” diyor. Hatta birisi Suriye’ye gitmek istediğini söyleyince, kendisine “bizim IŞİD’e adam göndermediğimizi biliyorsun dedi” diyor.

Bu soruma cevap vermek istemeyebilirsiniz. Sonuçta biraz hukuki süreçlerin dışında bir şey soracağım. Halis Bayancuk’un bazı videolarını izlediğimde bende de IŞİD’e yakın olduğuna ilişkin bir izlenim bırakmıştı. 2014 yılında Suriye’de Irak’ta IŞİD’in saldırıları var. Bu olaylar Halis Bayancuk’a bazı sohbetlerde soruluyor. Mesela IŞİD’in bazı esirleri yakma görüntüleri var. Bunlar soruluyor. O da cevabında ‘yakılabilir’ diyor. Aradaki paralelliği düşündüğünüzde IŞİD’i savunan bir görüntü çıkıyor. Bu cevapları nasıl yorumlamalı?

Aslında bu soruyu cevaplandıracak olan hocanın kendisi. Ben de videosunu internetten gördüm. Kesilerek verilmiş bir video, soru üzerine İslam fıkhı açısından olayı değerlendiriyor ve alimlerin görüşlerini söylüyor. Yani İslami kaynaklarda neler var onları anlatıyor. Videonun sonunda şunu söylüyor: "Benim şahsi kanaatimi soracak olursanız böyle yapılmaması taraftarıyım" diyor ve kendince gerekçelerini söylüyor.

Mesela savunmalarında, “Ben cihatla ilgili açıklamaları Diyanet’in kitaplarından yaptım. Ben bu örnekleri sizin inandığınız mezhebin, inandığınız din adamlarının kitaplarından veriyorum” diyor. “Siz bunu bilmediğiniz için bunları suç gibi değerlendiriyorsunuz” diyor. Bu boyutuyla haklı. Biz hukukçular her şeyi bilecek kapasitede insanlar değiliz. Bunun gerçekliği Diyanet’e sorulabilir. Belki onlar çözebilir bu problemleri. Yani bu söyledikleri hakikaten kitaplarda söylediği gibi var mı?

Benim baktığım dokümanlarda Emniyet istihbaratın ve MİT’in, IŞİD’le ilişkisi olmadığına ilişkin raporları var. Bu raporlar hangi yıllara ait?

Bununla alakalı iki istihbarat raporu var. İlki 2016 yılında Bursa 2. Ağır Ceza Mahkemesi'ne sunulan MİT raporu, diğeri ise 2017 yılında Sakarya 2. Ağır Ceza Mahkemesi'ne sunulan EGM raporu. İkisinde de özetle Halis Bayancuk’un IŞİD ile bir alakası olmadığı, hatta hakkında ölüm emri verildiği yönünde istihbari mahiyette bilgi olduğu ifade edilmektedir.

Son olarak davalar ile ilgili aktarmak istedikleriniz var mı?

Sıradan bir insanın yapması durumunda belki soruşturmaya dahi tutulmayacak düşünce açıklaması sayılabilecek bir takım sözlerden dolayı müvekkil 12 yıldır yargılanmakta. Tutukluluk toplam süresi 7 yılı geçmesine rağmen tutuklu yargılanmasının hukuki olmadığını düşünüyorum.