Esat Yıldız: Markette allanıp pullanan bakliyatı düşman gibi görüyorum

Konuşmamızın bir yerinde “Dünyayı ayakta tutan tarım işçisidir” diyor Esat Yıldız. 13 yaşından beri Uşak Eşme’de tütüncülük yapıyor. Mevsimlik tarım işçileriyle yapılabilen tütün üretimi şu zamanda virüs nedeniyle eski usül devam edemeyecek. Mevsimlik işçiler nasıl evde kalabilir diğer yandan? Yıldız, “Nohutu, fasülyeyi, bulguru dışarıdan ihraç edersen ne olur? Markette allanıp pullanan, makyajlanan nohut, mercimeği görünce sanki bana silahını uzatmış bir düşman gibi görüyorum” diyerek anlatıyor.

Google Haberlere Abone ol

DUVAR - Konuşmamızın bir yerinde “Dünyayı ayakta tutan tarım işçisidir” diyor 60 yaşındaki Esat Yıldız. 13 yaşından beri Uşak Eşme’de tütüncülük yapıyor.

Mevsimlik tarım işçilerinin tütünden başlayıp fındığa kadar uzanan ve nerdeyse yılın 12 ayını kapsayan işleri şu zamanda ellerinden alınınca ne olacak? TEKEL’in (Tütün, Tütün Mamulleri, Tuz ve Alkol İşletmeleri Genel Müdürlüğü) özelleştirilmesinden sonra tütün üretimi zaten zordayken korona virüsünün etkisi nasıl yaşanacak? Şöyle başlıyor anlatmaya:

“Denizli, Uşak, Manisa komşu iller zaten. Türkiye’de yetiştirilen tütünün geneli buralarda yetiştiriliyor. Burada tütünden yaşamını idame etmeye çalışan insanlar var. TEKEL’in özelleştirilmesiyle beraber tütüncülük de yok olma sürecine girdi. ‘Sözleşmeli tarım’ denilene geçildi. Biz ona öyle demiyoruz. Peşkeş çekildi. Tütün üreticisini, köylüsünü kendi kaderine bırakmak, ne hali varsa görsünler diye TEKEL özelleştirildi. Sözleşmeli tarım, adı üstünde tüccarla üretici sözleşme yapıyor. Bu sözleşme metninde yazılanlar karşılıklı üreticinin ve tüccarın hakkını, hukukunu koruyan bir sözleşme değil. Tüccar cephesinden ‘benim şu taahhütlerimi yerime getir sözleşmesi. Sözleşmeli tarımdan önce TEKEL varken seçeneklerin vardı. 8-10 tane firmaya gidebilirdin. Hangisi uygunsa… Şimdi bir firmayla sözleşme yapabiliyorsun. Hangi fiyat derse ordan alıyor.”

‘TELEVİZYON EKRANLARINDA NARALAR ATILIYOR’

Tarlaya çıkılabiliyor mu? Korona virüsüyle ilgili alınan önlemler mevsimlik tarım işçilerine nasıl yansıyor?

“Manisa’nın köyleri, Denizli’nin Güneyson köyü, Uşak’ın Eşme ve Ulubey ilçeleriyle içli dışlı. Yani illerin sınırdaki köyleri iç içe. Denizli’den baya bir insan dikim ve kırımda geliyordu. Mevsimlik işçiler dediğimiz hani. Örneğin yemek zamanı aynı ağacın gölgesinde iki ayrı ilin mevsimlik çalışan işçileri yemeğini yerdi. Mevsimlik işçiler şimdi bu zamanda tütün dikimine geliyor. Tütün dikiminin arkasından İzmir tarafına incire gidiyor. İncirden fındığa gidiyor. Fındıktan pamuğa… Yılın 12 ayı bu böyle. Koronadan sonra geliş gidişler yasaklandı. Dün Manisa’nın bazı köylerinde jandarma bağa gidene ceza yağdırmış. Eve hapsedilince nasıl geçinecekler? Tütün dikimi Nisan 25’ten Mayıs sonuna kadar devam eder. 3- 5 gün sonra biz de dikime başlayacağız. Bu 35 günlük zaman zarfında örneğin 1000 işçi çalışıyorsa bu sayı 300’e düşecek. Bu tütün üreticisinin çoğunun tütününü dikemeyeceği anlamına geliyor. İki seçenek koydular bizim önümüze. İki ölümden birini seç beğen. Koronaya karşı tedbirini almazsan öleceksin. Ölmeyelim ama benim çoluğum çocuğum ne yapacak? Benim giderlerimi kim karşılayacak? Bu konuda bir vurdumduymazlık var. Örgütsüz olmak, bir araya gelememek, ortak bir fikriyat etrafında buluşamamak korona kadar tehlikeli. Tarım iş kolunun her ayağında bu böyle. Böyle bir handikapla karşı karşıyayız.”

Yıldız, üretici olarak kendi aralarında yaptıkları sohbetleri de paylaşıyor:

“Bazılarımız Ziraat Bankası’na borçlu. Diğerleri ikinci bankaya borçlu. Öbürleri üçüncü bankaya borçlu. Televizyon ekranlarında naralar atılıyor yok işte kamu bankaları çiftçiye şöyle yardım yapacak… Öyle bir şey yok. Sorunun sahibi olarak diyorum: Bankalar insanlara telefon ediyor, borcunuzun vadesi geçti şunu yapın, bunu yapın diye… Özel sektör bu zamanda 2020’de dikeceğimiz tütüne yönelik avans verirdi. Bunla tütünler dikiliyordu. Ziraat Bankası’na olan borç kapatılıyordu. Tekrar kredi çekiliyordu. Uzun yıllardır bu böyle. Açık yaramız. Evinde ahırında af buyur koyun keçisi varsa işte onu satanlar var. Komşu köyde bir tanıdığın büyükbaş hayvanı vardı beceremedi, olmadı. Üç beş küçükbaş hayvan aldı. Banka sıkıştırınca onları da sattı.”

‘BOĞAZIMIZA URGAN TAKACAK HALLERİ YOK’

Önümüzdeki günlerde neler yapabilecekler?

“Tütünü bir karış boya geldiği zaman tarlana aktarıp dikmen lazım. Boyu 20-25 cm olunca, pırasa diye tabir ettiğimiz, onu dikme şansın yok. Önümüzdeki 20 gün içinde tütünler dikilmezse fideleri de iptal edeceğiz artık. Hangi sonla kalacağımız belli açık. Bu siyasal iktidarın buna çözüm getirebilecek niyette olduğuna inanmıyorum. Tamamen sermayeyi kurtarmaya yönelik tedbirlerini aldılar. Kendi yağıyla kavrulan köylüye karşı bunlar… Ben ya traktörümü satarım ya arazimi. Türkiye’de arazilerin çoğu 90’lardan beri ipotekli. Bu süreç bitince kendi bağımız bahçemizde tamamen uluslarası sermayenin kulu kölesi olacağız. En sonunda herhalde boğazımıza urgan takacak halleri yok. İşte traktörü götürürler, tarlalar zaten bankalara ipotekli. Bu benim sağlığımı da etkileyecek. Okutulan çocuklar okulundan dönecek ama babasının bağına bahçesine dönme gibi bir şansı yok. Köylünün yok olması başladı diye düşünüyorum. Bundan 15-20 yıl önce tütün ekiminde çalışanların yaş ortalaması her kimse 35-40’tı. Şimdi yaş ortalaması 60. Okuma imkanı olmamış, becerememiş, gündelik işçi olarak çalışmak zorunda kalmış kırsaldaki genç babasının bağında bahçesinde tütün tarlasında çalışıyor ama karşılığını alamayınca kaçmak istiyor. Asgari ücretten maaşımı alayım, sigortam yatsın buna şükrederim diyor. Bundan dolayı kırsaldan şehirlere karın tokluğuna kaçan büyük yığınlar var.”

‘DÜNYAYI AYAKTA TUTAN TARIM İŞÇİSİ’

“Dünyayı ayakta tutan tarım işçisi” diyor Yıldız:

“2017 yılının mahsulü nohut benim evimde çuvalların içinde. Üreticinin 2017’de 7- 8 liraya kadar sattığı nohut şimdi 1,5- 2 lira. Nohudu, fasülyeyi, bulguru, mercimeği dışarıdan ihraç edersen ne olur? Markette allanıp pullanan, makyajlanan nohut, mercimeği görünce sanki bana silahını uzatmış bir düşman gibi görüyorum. Topraktan çıkan tohum gibi namlunun ucu bize uzatılmış.”

Yıldız, “organik tarım” furyasına da değiniyor ve onla birlikte kurulan kooperatiflere:

“Bilgi kirliliği aldı başını gitti. Her yerde organik ürünler var. Büyük kentlerden sahil kenarlarına kaçış gibi yeni şeyler türedi. Bunların çoğunu hobi olarak görüyorum. Bunların arasında samimi olanlar da var. Küçük şeyler üretip semt pazarlarına getiriyorlar ama organik tarım farklı konu. Şu kooperatif, bu kooperatif falan… Artık kooperatifin ne olduğunu da insanlar karıştırdı. Üretimden market rafına gelene kadar tamamen üreticinin söz sahibi olduğu bir demokratik halk kooperatifçiliğini inşa edebiliyorsak benim için kooperatifçilik odur. 3- 5 kişi bir araya gelmiş kooperatif kurmuş falan. Sessiz, sakin, sabırla geriye döndüğünde arkada iz bırakabilen bir birliktelik inşa edebiliyorsak o kooperatiftir.”