Elvan ailesi: Emri veren kişiyle yüzleşene kadar mücadele edeceğim

Elvan ailesi, 11 Mart Çarşamba günü 14.00'te Feriköy Mezarlığındaki kabri başında çocuklarını, Berkin Elvan’ı anacak. Anne Gülsüm Elvan, "Var olduğum sürece adalete kavuşana kadar düşsem de, yorulsam da devam edeceğim. ‘Emri ben verdim’ diyen kişi yaptığıyla yüzleşene kadar devam edecek mücadelem.” diyor. Baba Sami Elvan yaşadığı zorlukları şu sözlerle anlatıyor: “Devletin başka vaka yapacağı konusunda endişelerim oluyor. Beni yoran bu. Polisin sıkı güvenlik alması, insanları rahatsız etmesi, gözdağı vermesi…”

Google Haberlere Abone ol

İSTANBUL - Berkin’in evi "Açım” diyerek girebildiğiniz evlerden. Misafir çekingenliğini duymanız için hazırlanmış, tasarlanmış evlerden değil. Hangi sorunun nasıl sorulmayacağını tartacağınız röportajlara not defteri, kalemle gitmek tercihim değil. Konuşma nereye götürürse…

Gülsüm ablanın acısı nasıl hafifler? “Benim acım hafiflemez ama katil hak ettiği cezayı alsın isterim. En azından oğlumun mezarının başına gittiğimde derim ki, oğlum senin katilin yargılandı.” Böyle diyor Gülsüm abla.

Berkin Elvan davası sona yaklaşıyor. 17. duruşması 18 Mart’ta görülecek. İlk duruşma tarihi 6 Nisan 2017 idi. İddianamedeki tek sanık ve hala Van’da görevine devam eden polis memuru F. D. bugüne kadar mahkemeye SEGBİS aracılığıyla bağlandı.

Gülsüm Elvan: Çok zor şartlarda çocukları büyüttük. Yeri geldi üç işte çalıştım. Yoruluyordum ama eve geldiğimde sofranın başında tamdık. Çocuklarımın gözünde neşeyi gördüğümde o yorgunluk gidiyordu.

‘ÇOCUĞUMU KAYBETTİĞİMDEN BU YANA TERAPİ ALIYORUM’

Mahkemede ekranda belli belirsiz seçilen sanığı görünce ne hissediyor Gülsüm abla? “Vücudun bağları çözülür denir ya… Öyle kötü bir his… O mahkemede her defasında ruhen, fiziken işkence yapılıyor.”

Berkin’in öldürülmesinden sonra hayat illaki devam etmiş ama nasıl? “Çocuğumu kaybettikten bu yana terapi alıyorum” diyor Gülsüm abla.

Cezasızlık politikası, dönemin Başbakanı tarafından hedef gösterilme, kolluğun tacizi… Bu şartlar altında yas sürecinin bitmesi mümkün değil. “Bu sırada çalışmak zorundasın. İlk başlarda iki kızımı görmüyordum. Sanki bir tek o çocuğumdu. Terapiden sonra iki çocuğum daha olduğunu görmeye başladım. Açık açık söylüyorum bunu. Onlar için toparlamaya çalıştım” diyor Gülsüm abla.

Erdoğan, kendisini hedef gösterdikten sonra gündelik hayatında tedirginlik duyduğu olmuş mu? “Bir kere bile tedirgin olmadım. Bu ana kadar sokakta olumsuz tek bir şeye rastlamadım. Bu ülkeden gitmeyi hiç düşünmedim. Binler var arkamda. Hiçbirimizin, hiçbir çocuğun burada güvenliği yok. Geri dönüp baktığımda öbür çocuklar da bizim çocuklarımız. Onlar ne yaşadıysa biz de onları yaşarız” diyor zerre teklemeden.

‘1996’DA KÖYLERİMİZ YAKILDI’ 

Koskoca devletin başındaki kişinin böyle bir şeye kalkışması akıl alır gibi değil. Dünyada başka örneği var mı? Sanırım yok. Nasıl görmüş bu durumu? “Aciz ve suçlu olduğunu görüyorum. Açık açık söyledi, “Emri ben verdim!”  O zaman Başbakandı, şimdi Cumhurbaşkanı. Bir şeyi söylerken 40 kez düşünmeli… ”

Gülsüm ablanın “devletle” tanışıklığı ne zaman? Aslında bu soru Berkin’den sonra kendisinin nasıl değiştiğiyle de ilgili ama yanıt tahmin ettiğim gibi değil:  “Geldiğimiz yer beli. Ben Dersim’den göçle geldim. 96’da köylerimiz yakıldı, boşaltıldı. Bir çoğu iç çamaşırlarıyla evlerinden fırladılar. Sadece canlarını kurtarabildiler.”

‘ÇOK ZOR ŞARTLARDA ÇOCUKLARI BÜYÜTTÜK’

“Hayatını çocuklara göre yönlendiriyorsun” diyor Gülsüm abla. Geçmişi konuşuyoruz. Haberde isimlerini zikretmesem de iki kızı arkadaşım. Hatta biri meslektaşım. Haber için mekanik bir şey olan ses kayıt cihazı ortamızda duruyor olsa da her sözcük hayatlarımızı birbirine yaklaştıran paylaşımlardan.

“Çok zor şartlarda çocukları büyüttük. Yeri geldi üç işte çalıştım. Yoruluyordum ama eve geldiğimde sofranın başında tamdık. Çocuklarımın gözünde neşeyi gördüğümde o yorgunluk gidiyordu. İlk zamanlarda, sabah kızları kahvaltıya çağırdığımda Berkin’i de çağırdığımı bilirim. Günlerce bunu yaşadım. Ne şartlarla o hale getirmiştim. Büyütemeden çocuğumu elimden aldılar.”

“Berkin Elvan.” Bir dönemi anlatması açısından bu isme yüklenen anlam onun 14 yaşında bir çocuk olduğunu gözardı edebilecek ağırlıkta. “Yaramaz, haylaz bir çocuktu. Her çocuk gibi. Hiperaktifti. Bir o kadar neşeli bir çocuktu. Yaramazlığına kızamazdık. Futbola meraklıydı. Fenerbahçe alt yapısında oynama hayali vardı ama ne olursa olsun Beşiktaş Çarşı grubunu severdi” diyor Gülsüm abla.

Kaşları birleşik, muzırca gülümseyen çocuğa bu sözleri hatırlayarak da bakmalı.

Her duruşma sonrasında basın açıklaması yapılır. Keza anmalar, vurulduğu gün, öldüğü gün… Çoğu kez -istemeden de olsa- aileyi yorduğumuzu düşünürüm. “Oluyor” diyor Gülsüm abla ama… “Var olduğum sürece adalete kavuşana kadar düşsem de, yorulsam da devam edeceğim. ‘Emri ben verdim’ diyen kişi yaptığıyla yüzleşene kadar devam edecek mücadelem.”

Sami Elvan: Mahkemeden çıkacak sonuç emsal teşkil ederse şayet anca o zaman biraz daha rahatlayabiliriz. Adaletin terazisi tek bizim için ağır basmasın. Herkes için eşit olsun.

‘BİZE SORULAN SORULARIN MUHATABI DEVLET’

Sami Elvan. Berkin’in babası. Nasıl konuşmalı? “Bize nasıl soru sorulur, hangi soru sorulmalı? Aslında bize sorulan soruların muhatabı devlet. Aileme kalan dramatik bir hayatı yaşamak oldu” diyor. Sami abi serinkanlı, ağırbaşlı, davranmadan önce ötesine berisine bakan bir adam.

“Benim acımı hiçbir şey dindirmeyecek… Biliyorum, mezara kadar ben bunu çekeceğim. İyi, tatlı güzel şeyler de yaşayacağım ama bu acı unutulmaz. Yaşayamadığım gençliğimi, imkanlarım doğrultusunda oğluma yaşatmaya çalışıyordum. Mahkemeden çıkacak sonuç emsal teşkil ederse şayet anca o zaman biraz daha rahatlayabiliriz. Adaletin terazisi tek bizim için ağır basmasın. Herkes için eşit olsun. Şu aşamadan sonra tek istediğim bu.”

‘KATİLE HİÇ BAKMIYORUM’

Başta yazdığım gibi sanık F.D. mahkemeye hiç gelmedi. Sami abiye bu durumu hatırlatarak mahkemede nasıl davrandığını soruyorum. “İlk mahkemede bakmıştım. İnan daha sonra hiç bakmadım. Yaşamımı bitirmiş, çoluğumun çocuğumun bütün hayallerini yıkmış insanı görmek, tanımak istemem. Ayrıca kinim yok. Hayatım boyunca kimseye kin beslemedim ama hala aklım almıyor. Bütün canların yaşamaya hakkı var. Akrebi bile öldürmeye hakkımız yok. O çocuğun geleceği vardı. Hayalleri vardı.”

‘KİMSENİN BURNU KANAMASIN DİYE DEVLETLE MÜCADELE EDİYORUM’

Tüm bu süreç bir yana basın açıklamaları, anmalar… Gerçekten yoruyoruz, yoruluyorsunuz, diyorum. “Böyle düşünme” diyor Sami abi.

“Sadece Türkiye değil. Dünya tanıyor artık bu çocuğu. 9 ay boyunca hastanede yaşam mücadelesi verdi. İnsanlar, ‘Hadi uyan Berkin’ diye twitler attı. O çocuk bizden çıktı. Topluma mal oldu. Beni ne yoruyor? Devletin başka vaka yapacağı konusunda endişelerim oluyor. Beni yoran bu. Biz kimseye ne gel diyoruz, ne gelme. Polisin sıkı güvenlik alması, insanları rahatsız etmesi, gözdağı vermesi… 7 yıldır bu konuda devletle mücadele ediyorum. Bir insanın burnunun kanamaması için elimden gelen bütün fedakarlığı yapıyorum. Doğum gününde çocuğumuzun mezarına gittik. Ben, eşim, kızlarım, baldızlarım… Aile olarak gittik. 10 kişi yoktuk. Devletin polisi bizi tahrik etmek için elinden geleni yaptı. Takip ediyor, kameraya alıyor. Sizin orada ne işiniz var?”

Okmeydanı birçok sol örgütün olduğu bir mahalle. Berkin Elvan davası sahipleniliyor. Soruşturmayı yürüten savcı 2015’te, İstanbul Adalet Sarayı’nda öldürüldü. Savcıyı rehin alan eylemciler de öldürüldü. Sami abinin o günden bu yana endişelendiği oluyor mu?

‘ANNESİNE YÜZÜK ALACAĞINI SÖYLEMİŞTİ’

“İşin geçeğini sorarsan öldürülen 14 yaşında bir çocuk. Çocuğumdan sonra devlet eliyle Burak Can Karamanoğlu öldürüldü. Aylar sonra cemevinin avlusunda Uğur Kurt öldürüldü. Berkin üzerinden devlet insan öldürmeye devam etti. Devletin polisi, amiri, müdürü neyse gelip beni ikna etti. Elimden gelen bütün çabayı sarf ettim. O olayın hala bende etkisi vardır. Savcının, çocukların katledilmesi benim vicdanımda ayrı bir yaradır. Oğlumu kaybetmiş gibi paralandım. Benim çocuğumun ölümü nasıl siyaseten kullanılıyorsa savcının öldürülüşü de aynı şekilde kullanıldı. Ailesinin taziye çadırının önünde miting yapıldı.”

Berkin Elvan’ı değil Berkin’i anlatıyor Sami abi: “Bizim toplumumuzu biliyorsun. Erkek torundu. Dedesi, babaannesi onu çok severdi. İki ablası da onu şımartmıştı. Haylazlığı vardı ama zeki bir çocuktu. Hazır cevaptı. Ergenlik çağındaydı. Son dönemde derslerini aksatmıştı. Hatta ben onu dershaneye yazdırmıştım. Gitmeyeceğini söylemişti. Hayır, gideceksin demiştim. Liseye başlayacağı dönem vuruldu. Dershane kaydı duruyordu. Yaz tatili çalışacağını, okulu için para biriktireceğini söylemişti. Oğlum, sen bilirsin demiştim. Ben tekstil işçisi bir adamdım. Anneler gününde çocuklar adına eşime yüzük almıştım. İşçiler 1 ay parasını alamayınca ne olur? Sabah işe gidecek yol param yoktu. Eşim ona aldığım yüzüğü bozdurdu. Annesine yaz tatili çalışacağını ve ona yüzüğünü alacağını söylemişti. İçimizde uhdedir.”

‘ADİL YARGILAMA DİYE BİR ŞEY YOK’

18 Mart’ta Berkin Elvan’ın 17. duruşması görülecek. Sami abiye sonlarına gelinen davayı sorduğumda yakın tarihli yargılamalardan örnekler veriyor: “Hrant Dink’in davasında yüz küsuruncu mahkeme hala devam ediyor. Sivas katliamındaki cezasızlığı biliyoruz. Ali İsmail’in (Korkmaz) katili dışarıda. Ethem’inki (Sarısülük) dışarıda. Abdocan’ın  (Abdullah Cömert) dışarıda. Bunlar ceza alan kişiler. Ne bekliyoruz? Adil yargılama diye bir şey yok ama pes edecek değiliz. Hukuksal anlamda mücadele etmeye devam edeceğim. Bu mahkemeler burada bitmeyecek. Bize bunu reva görenler aynı kurdukları mahkemelerde yargılanacaklar. Ben bundan eminim.”