İstanbul Barosu: Gazetecilere gözaltı değil gözdağı

İstanbul Barosu Başkanlığı ODATV operasyonuna tepki gösterdi: "Bir suçun doğumuna dair güçlü kanı mevcut ise dahi, gece yarısı yapılan “baskın” niteliğindeki bir gözaltı, ülkemizin bir başka yarasının yeniden kaşınması ile eşdeğerdir. Çağırıldığı takdirde gelebilecek konumda bulunan saygın bir gazetecinin bu türden muameleye maruz bırakılması, yapılanı gözaltı olmaktan ziyade bir “gözdağına” dönüştürmektedir. Yapısal reforma gereksinim duyulurken, her yeni güne yeni bir ihlalle uyanmak, hukuk devleti iddiasının hak edilmesinden uzaklaşmamıza neden olmaktadır."

Google Haberlere Abone ol

 DUVAR - ODATV Yayın Yönetmeni Barış Pehlivan, Haber Müdürü Barış Terkoğlu ve gazeteci Hülya Kılınç, Libya'da ölen bir MİT mensubunun cenaze haberini yayınladıkları için "MİT Kanunu’nun 27. maddesine muhalafetten" tutuklandı. ODATV'NİN internet sitesine de erişim yasağı getirildi. Tututklamalara ve erişim engeline tepki gösteren İstanbul Barosu, yaptığı açıklamada Cumhuriyet tarihinin en büyük yargı krizinin yaşandığını belirterek , "Yargının FETÖ’ye teslim edilmesi aşamasında yaptığımız işler ve gördüğümüz işlev nedeniyle yargılanmıştık. Bu deneyimden hareketle şimdi benzer kaygıları taşıdığımızı tarihe not düşüyoruz" dedi.

İstanbul Barosu Başkanlığı'nın açıklamasının tam metni şöyle:

HER GÜN YENİ BİR İHLAL: ODATV Haber Müdürü Barış Terkoğlu ve gazeteci Hülya Kılınç tutuklandı. Aynı gün BTK tarafından verilen kararla ODATV’ye erişim yasağı getirildi. Bu “metastazın” devamı olarak Barış Pehlivan tutuklanma talebiyle sevkedildi. Bu kararlar, ifade özgürlüğü bağlamında ülkemizin getirildiği son noktayı anlatmak için yeterlidir. Zaten sorunlu olan bu alanda, yapısal reforma gereksinim duyulurken, her yeni güne yeni bir ihlalle uyanmak, hukuk devleti iddiasının hak edilmesinden uzaklaşmamıza neden olmaktadır.

YARGI GÜVENCE OLMALI: MİT Yasasının ihlali iddiasının, bu tutuklamalarla bağdaştırılmasının olası bulunmadığı kanısındayız. Gizliliği koruması gereken kamu gücünün, bu gücünü gösterememesi karşısında, basının taşıması gereken duyarlılık, gizliliğin afişe edilmesine kadardır. Bu konuda TBMM kürsüsünde yapılan konuşma ile gizlilik ortadan kalkmış olmakla, artık bir yasa ihlalinden söz edilmesine olanak yoktur. Daha açık deyişle, hukuk devletinde “normlar hiyerarşisi” olarak belirlenen kurallar bütünü, gelinen aşamada ifade özgürlüğünü önceleyecektir. Yargı da bu ifade özgürlüğünün güvencesi olmalıdır.

BASKIN NİTELİĞİNDE GÖZALTI: Kaldı ki, bir suçun doğumuna dair güçlü kanı mevcut ise dahi, gece yarısı yapılan “baskın” niteliğindeki bir gözaltı, ülkemizin bir başka yarasının yeniden kaşınması ile eşdeğerdir. Çağırıldığı takdirde gelebilecek konumda bulunan saygın bir gazetecinin bu türden muameleye maruz bırakılması, yapılanı gözaltı olmaktan ziyade bir “gözdağına” dönüştürmektedir. Bu açıdan ifade özgürlüğü üst başlığı altında basın özgürlüğünün ihlali, doğrudan yargı kararı ile gerçekleştirilmiş olmaktadır ki, asıl vahim olan nokta da budur.

KAŞIK SALLANMAMALI: Ülkemizin yargısı, sadece ve yalnız “yargı” olmak zorundadır. Yargı erkinin “ele geçirilmesi” adı altında yapıldığı iddia edilen kavganın yargıya vereceği zarar, başka kurumsallıkların partizanlıkla eşdeğer zararlarının ötesinde bir sonuç doğurur. Yargının kurucu unsuru konumunda bulunan savunmanın temsilcileri olarak, kimin ya da kimlerin nerelere “kaşık sallamakta” oldukları ile değil, “kaşık sallanmaması” gerektiğine işaret ediyoruz.

REFORM İÇİN YARGI BAĞIMSIZLIĞI ŞART: İstanbul Barosu olarak yargıyla ilgili değerlendirmelerimizi benzer tümcelerle geçmişte de yapmıştık. Yargının FETÖ’ye teslim edilmesi aşamasında yaptığımız işler ve gördüğümüz işlev nedeniyle yargılanmıştık. Bu deneyimden hareketle şimdi benzer kaygıları taşıdığımızı tarihe not düşüyoruz. Yargı bağımsızlığının toplumun onurlu yaşamasının ve hukuk devletinin koşulu olduğunu haykırıyoruz. Buradan çıkış için “erk kavgasına” değil, yapısal değerde reforma ihtiyacımız vardır. Yargıcı bağımsız ve tarafsız kılmadan, ona güvence vermeden atılacak hiçbir adımın adı reform olmayacaktır.

EN AĞIR KRİZ: Bu ülkenin yargı tarihini yazan avukatlar olarak, Cumhuriyet tarihimizin en ağır yargı krizini yaşamakta olduğumuza dikkat çekiyoruz. Yürütmenin baskısı altındaki yargının, hukuk devleti ideali ile ilgisi olamaz. Bu baskıyı yok etmeden atılacak hiçbir adımın adı reform olmayacaktır. Düne göre hak temelli bütün alanlarda, daha bir gerideyiz. Her gün yaşadığımız ve özellikle de yargının araç kılınması suretiyle gerçekleştirilen yeni bir “siyaset tercihi” ile yeniden bir adım daha geriye gidiyoruz. Yargı siyasal stratejilerin taktik alanları olmaktan çıkarılmalıdır. Yargının alanı sadece yargıya ait kılınmaksızın atılacak hiçbir adımın adı reform olamaz.

VAZGEÇMEYECEĞİZ: Bir taraftan TCK’nın amacına aykırı olarak gerçekleştirilen acımasız tutuklamalar, diğer taraftan idari nitelikteki kararlarla halkın haber alma özgürlüğüne getirilen sınırlamalar, Barış Terkoğlu’nun savunmasında da dile getirdiği üzere, isnat edilen suçla ilgisi olmayan başka noktaları işaret edecektir.  Biz İstanbul Barosu olarak, adalet arayışımızdan asla vazgeçmeyeceğiz. Bu uğurda tarihsel bir sorumluluğumuzun olduğunu biliyor ve Yasamızın bize görev olarak yüklediği sorumlulukları yerine getireceğimizi özellikle vurguluyoruz.