'Kâr amaçlı asansör denetimi bu işin ruhuna aykırı'

İzmir’deki belediyelerin büyük kısmı, özel bir firma ile asansör denetimleri için protokol imzaladı. Makine Mühendisleri Odası İzmir Şube Başkanvekili Melih Yalçın, bunun yurttaşlara zarar verebileceğini söyledi. "Bu işin kâr amaçlı icra edilmesi bu işin ruhuna aykırı" uyarısında bulunan Yalçın, "Son günlerde firmaların özellikle gelir durumu iyi olmayan belediyelere açıktan para teklif ettiğini, kiralık araba teklif ettiklerini duyuyoruz" dedi.

Google Haberlere Abone ol

İZMİR- Asansörlerin halkın can ve mal güvenliği açısından sürekli ve güvenli bir şekilde çalışır olması gerekiyor. Belediyeler, ilçe sınırlarındaki asansörleri Makine Mühendisleri Odası veya bu alanda akredite olmuş firmalara yetki verip denetlemelerini sağlamakla yükümlü.

İzmir’de de her yıl belediyelerle imzalanan işbirliği protokolü kapsamında birçok asansörün yıllık periyodik kontrolleri Makine Mühendisleri Odası (MMO) İzmir Şubesi tarafından yapılıyordu. Ancak geçtiğimiz aylarda İzmir’deki belediyelerin büyük kısmı, özel bir firma ile asansör denetimleri için protokol imzaladı.

Gelişmelerin ardından Makine Mühendisleri Odası İzmir Şubesi, CHP’li bir milletvekilinin, belediyelerin bazılarını özel bir firmanın temsilcileri ile birlikte gezdiğine dikkati çekerek asansör denetimleri için protokoller imzaladığını öne sürdü. Bu bilgi fotoğrafları ile birlikte basına da yansıdı.

Makine Mühendisleri Odası (MMO) İzmir Şube Başkanvekili Melih Yalçın ile asansör kontrollerinde kamu denetiminin önemini ve gündemdeki yerini koruyan iddiaları konuştuk.

Melih Yalçın

BAKANLIK GÜÇLENMEMİZİ ENGELLEMEYE ÇALIŞIYOR

Asansör denetimleri nasıl gerçekleştiriliyor? Bu konuda yayımlanmış bir mevzuat var mı?

Makine Mühendisleri Odası olarak 1996 yılından bu yana İzmir’deki asansörlerin periyodik kontrol çalışmalarını sürdürüyoruz. Asansörün sağlıklı çalışması için bütün emniyet sistemlerinin kontrolden geçirilmesi ve bakımının yapılması gerekiyor. Yönetmelik hem bakımcı firmayı hem de yılda bir kez yapılması gereken denetimi tanımlıyor. Bizim yaptığımız çalışmada, yılda bir kez periyodik kontrol anlamına geliyor. Henüz bu konuda mevzuat ortada yokken, İzmir’de biz meslek odaları olarak belediyelerle protokol yaptık. Bu denetimleri elektrik mühendisleri ile ortak yapıyorduk. Sonra Avrupa müktesebatı içinde Türkiye’de de zorunlu hale getirmeye çalıştılar. Bakanlıkla birlikte mevzuat üzerine çalışma yaptık.

Ancak sonradan 'bu işi firmalar da yapsın' diye karar alındı. Dolayısıyla bu işi piyasalaştırdılar. Oysa bu işin piyasalaşması ruhuna aykırı. Çünkü bu bir kamu hizmeti. Bu işin bağımsız kurumlar tarafından, kamusal bir bakış açısıyla yapılması gereken bir denetim olduğunu düşünüyoruz. 8 yıldan beri piyasalaştırma çalışmalarıyla birlikte hükümet, bu süreçte bizi engellemeye de çalıştı. Ama uzman kadrolarımızla mevzuata katkı koyan da biziz. Bakanlık bunu biliyor ve bizi de yok sayamıyor. Dolayısıyla başka yöntemlerle bu alanda güçlenmemizi engellemeye çalışıyorlar.

Peki, asansörlerin kamusal denetimini kaldırarak, periyodik kontrolleri piyasaya açmak ne tür sonuçlara yol açıyor?

Denetimlerin piyasaya açılmış olması, bu işin ticari firmalar tarafından yapılarak kâr amacıyla yapılıyor olması anlamına geliyor. Oysa bu işin kar amaçlı icra edilmesi bu işin ruhuna aykırı. Çünkü ticari firma, bakım yapan firmayı denetlediği için bakımcı firmayla da ilişki kurabilir. Vatandaşların maddi, manevi zarar göreceği sonuçlar gelişebilir.

Biz kamu adına denetim yaparak aynı zamanda bakımcıyı da denetliyoruz. Mesela bakım yapan bir firma değiştirmediği halde “halatı değiştirdim” diyerek fatura edebilir. Siz bunu bilemezsiniz. Ama biz gittiğimizde halatın eski olduğunu rapora yazdığımız zaman bunu bina sahiplerine gösterebiliriz.

MÜTEAHHİTLER BELEDİYELERE BASKI YAPIYOR

Kamu denetimi neden önemli?

Asansörlerde yeşil etiket diye bir tanımlama getirildi. Yeşil etiket standartlara uygun, güvenli anlamına geliyor. Türkiye’deki çoğu asansörün yapım tarihleri eski ve bu asansörlerin yeni standartlara uygun olarak düzeltilmesi gerekiyor. Böyle olunca yeşil etiket bir kıstas noktası oldu. Yeni yönetmelikle, yeşil etiket hem mevcut binalarda hem de yeni yapılacak binalarda zorunlu hale getirildi. Tabi bakanlığın bu konuda plansız programsız çalışma yürütmesi ve yurttaşları da bilgilendirmemesi sonucunda bu işin bütün külfeti bizim gibi kurumlara ve belediyelere kaldı.

Yönetmelik, tehlikeli yani kırmızı etiket alanlarının en geç 60 gün içinde mühürlenmesi zorunluluğunu getiriyor. Belediyelere bu zorunluluk getirilince onlar da buna uymak zorunda kaldı. Bina sorumluları verilen süre içinde eksikleri giderip tekrar denetim için gelmemizi talep ediyorlar. Bu gerçekleşmezse belediyeler o binaları mühürlemek zorunda. Ayrıca, yeni yapılan binalardaki asansörler uygun olmadığında oturma raporu alamadıkları için müteahhitler de belediyelere baskı yapıyor.

Tüm bu yaptırımlar belediyeye tepki doğmasına neden oluyor. Bu belediyelerin hoşlanmadığı bir durum! Çünkü siyaseten zor durumda kalıyorlar. Bu konuda dik durmak bizim açımızdan çok önemli. Ama belediyeler vatandaşla ve firmalarla kavga etmek istemiyor. Çünkü hepsi sonuçta onların hanesine oy olarak dönüyor. İşte bu noktada bizim gibi kurumların olması çok önemli. Çünkü bizim herhangi bir kâr ya da ticari bağlantımız yok. Dolayısıyla kamu denetimi olması konusunda ısrar ediyoruz.

CHP PARTİ MERKEZİ SESSİZ KALDI

Oda olarak yaptığınız açıklamada, CHP’li bir milletvekilinin şirket sahipleri ile bazı belediyeleri gezerek baskı yaptığı ifadeleri de yer aldı.

Evet. Ama bunun sadece bir milletvekilinin inisiyatifi olduğunu da düşünmüyorum. Belediyeler, Genel Başkan Yardımcısı ve Mali İşlerden Sorumlu Başkan Yardımcısı ile birlikte dolaşıldı. Bu çok karşılaşılan bir durum değil… Dolayısıyla parti merkezinin de bu konuda sessiz kalarak ya da karşı duruş sergilemeyerek bu yapılanı onayladığını düşünüyorum. Çünkü biz bu süreç içinde konuyu Kemal Kılıçdaroğlu’na da defalarca anlattık. Demek ki sessiz kalınarak da bazen süreç kabul edilmiş olabiliyor.

Son günlerde de firmaların özellikle gelir durumu iyi olmayan belediyelere açıktan para teklif ettiğini, kiralık araba teklif ettiklerini duyuyoruz. Hatta bize de teklifi iletenler oldu. Biz bu konunun yanlış olduğunu ve ekstra bir bedel ödendiğinde bunun bir karşılığının olacağını belirterek belediye başkanlarına telkinlerde bulunduk. Ama sonuç ortada… Bir takım belediyelere mevzuatın dışında gelir, araba, imkan sağlayan firmaların tercih edildiği ortaya çıktı. En son İzmir’de malum CHP Genel Başkan Yardımcısı, belediyeleri, bir asansör firmasıyla tek tek dolaşarak onlarla çalışmaları konusunda ikna çalışmaları yaptılar. Belediye başkanları, bu kişinin sözü edilen firmayı İzmir’de birçok belediyeye götürdüğünü bizzat yaptığımız görüşmelerde söyledi. Bizimle çalışmak istediklerini ama merkezden de böyle bir baskı olduğunu anlattılar.

Zaten baskı merkezden geldiği için bu sadece İzmir’de yapılan bir şey de değil. Aynı baskıyı İstanbul ve Ankara gibi asansör sayısı çok ve geliri yüksek olan yerlerde de görüyoruz.

BİRÇOK BELEDİYE TERCİHİNİ FİRMALARDAN YANA KULLANDI

Son olarak neler eklemek istersiniz?

Biz yerel seçim döneminde yeni adaylarla yaptığımız görüşmelerde bu durumu anlattık. Onlar da bize hak vererek, “biz böyle bir şeye asla izin vermeyiz” dedi. Ama “kamusal hizmetten yanayız” diyen bütün belediyeler bu ziyaretlerden sonra sessiz kaldılar. Arkasından firmalarla yaptıkları anlaşmalar piyasaya çıktı. Onları, firmalardan ekstra kazanç elde etmenin mevzuata aykırı olduğu, yasal olmadığı konusunda da uyardık.

İzmir’deki belediyeler bu konuda tercihlerini büyük oranda işlerine geldiği gibi firmalardan yana kullandılar. Sözleşmelerini yaptılar. Şu an merkezde sadece iki ilçe belediyesi tercihini bizden yana kullandı. Bu iki ilçe belediyelerine de baskı oldu ama onlar bu konuda kararlı davrandılar. CHP Genel Merkezi daha ne kadar baskı uygulayacak ve bu arkadaşlarımız da bu baskılara ne kadar direnebilecek bilemiyoruz tabii.

Asansörlerin kontrolleri bir kamusal denetimdir. Buna böyle bakılması gerekir. Bunun bağımsız ve kar amacı gütmeyen kuruluşlar tarafından yapılması esas alınmalıdır. Bu konuda yasa her ne kadar firmalara yetki vermiş olsa da; yetki suiistimal edilmeye müsait ve bu işin ruhuna aykırı. Bu nedenle özellikle sosyal belediyecilik iddiası olan belediyelerin bu işin kamu kurumu eliyle yapılmasına özen göstermesi gerektiğini düşünüyorum. Tabii normal koşullarda devlet eliyle güvenilir bir sistem kurulması gerekiyor. Ama bizim baş sorunumuz bu devlet zaten. Her şeyi paraya çevirmekte, bilime, tekniğe aykırı işler yapmakta üstüne yok…