'Yasalara yama, reform olarak tanımlanamaz'

Ankara Barosu Başkanı Erinç Sağkan, Hakim ve Savcılar Kurulu’nun siyasi güdümden kurtulmadığı sürece ülkede bir yargı reformundan bahsedilemeyeceğini söyledi ve “Bazı özel yasalara yama yapılmasının reform olarak tanınması mümkün değil” dedi. İnfaz Yasası, ceza indirimi teklifleri için de Rahşan Affı’nı hatırlattı, söz konusu yasalar çıkarsa konunun Anayasa Mahkemesi'ne taşınacağı uyarısında bulunan Sağkan, "Mağdur affetmeden devlet affedemez" dedi.

Google Haberlere Abone ol

ANKARA - Türkiye Barolar Birliği (TBB) Başkanı Metin Feyzioğlu’nun 2019-2020 adli yıl açılışının Cumhurbaşkanlığı'nda yapılması ile başlayan ‘yargı bağımsızlığı’ tartışmaları 12 baronun olağanüstü seçimli genel kurul çağrısı ile tırmandı. Yönetim bu isteği reddetti ve yargı yolunu gösterdi. 12 baro ise olağanüstü genel kurul talebinde ısrarcı. Türkiye Barolar Birliği’nin ‘genel kurul’ tartışmaları gölgesinde ikinci ‘Yargı Reformu’ paketi de Meclis’e getiriliyor. Ankara Barosu Başkanı Erinç Sağkan ile yargı bağımsızlığı, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın 1-2 hafta içinde Meclis’e sunulacağını açıkladığı infaz kanununda değişiklikler de içerecek ikinci yargı paketi ve mesleki sorunlara ilişkin konuştuk.

TBB, Ankara’nın da içinde bulunduğu 12 baronun olağanüstü genel kurul çağrısını reddetti. TBB Başkanı Metin Feyzioğlu da “Kararı beğenmiyorsanız yargıya gidin” dedi. Bu süreçte hangi aşamadasınız. Olağanüstü genel kurul talebinizden vaz mı geçtiniz?

Türkiye Barolar Birliği’nin savunmayı zedelemesi, yargı bağımsızlığını ortadan kaldıracak eylem ve tavırlar içinde bulunması nedeniyle 12 baro olarak olağanüstü genel kurul talebinde bulunduk. Biz istedik ki; TBB’nin en yüksek karar organı olan genel kurulda TBB Başkanı'nın tavrının hukuka uygun, adil yargılanma hakkını savunan bir bütünlük içinde olup olmadığı tartışılsın. Ama TBB, Avukatlık Kanunu’nun 115. maddesine göre 10 baro şartının sağlanmasına rağmen bu çağrımızı reddetti. Bu karar sadece genel kurulu toplamaktan kaçmak ya da genel kurulu oluşturan delegelerin düşüncelerini öğrenmekten kaçmak anlamını taşımıyor. Aynı zamanda TBB’nin kendi eliyle bir hukuksuzluk yaratması anlamına geliyor. Bize genel kurulu toplattırmadılar. Genel kurul iradesinin ortaya konulmasını engellediler.

'BU YARGI BAĞIMSIZLIĞINA GÜVENMEMİZ BEKLENEMEZ'

Neden yargı yoluna başvurmuyorsunuz? Metin Feyzioğlu’nun makamı işgal ettiğini düşünüyor musunuz? Bu durum, MHP’nin tartışmalı kongre sürecini hatırlatıyor.

.

Bundan birkaç yıl önce MHP, kongre sürecinde tartışmalı bir yargı aşamasından geçti. Biz birliği aynı sürece taşımak istemiyoruz. Kaldı ki, bağımsızlığını yitirdiği için TBB’nin tavır koyması gerektiğini düşündüğümüz bir yargı sisteminin içerisinde, bu yargı bağımsızlığına güvenmemiz beklenemez. TBB başkanı da bize ısrarla yargıyı işaret ediyor. TBB Başkanlık makamı başta olmak üzere bizlerin de bulunduğu makamlar kimselere özgülenmiş makamlar değildir. Buraları işgal eden kişiler elbet bu makamlardan bir gün gidecekler. Biz, birliğin başkanlık makamını işgal eden kişi özelinde bir uğraş içerisinde değiliz. Haliyle TBB ile barolar arasındaki mevzuyu da mahkeme kapılarına taşımak istemiyoruz. Bu mücadeleyi mahkemelerde vermek yerine kendi içimizde vermeyi tercih ediyoruz. TBB yönetiminin toplayacağı inancındayız. Fiili olağanüstü genel kurul yapma düşüncemiz yok. Şu an delegeler üzerinde bir çalışmamız var. Öncelikle delegeler TBB’nin olağanüstü genel kurul çağrısını reddetmesine ilişkin karardan dönülmesini talep ediyor. Bu netleşip TBB’nin bu tavrını gördükten sonra baro yönetimi olarak ne yapacağımıza karar vereceğiz.

'YASALARA YAMA, REFORM OLARAK TANIMLANAMAZ'

Yargı reformu kapsamında ikinci paket Meclis gündemine geliyor. Hukuk alanındaki sorunların çözümünde beklentileri karşılayacağını düşünüyor musunuz?

Bizim Hâkim ve Savcılar Kurulu (HSK) noktasında reform ihtiyacımız var. HSK’nın hem seçim yönteminin değiştirilmesi hem de siyasi iradenin baskısından kurtarılması gerekiyor. Bu da Adalet Bakanı’nın HSK içerisinde olmaması ile mümkün olabilir. Ama bu konuda yargı paketi içerisinde hiçbir şey yok. Haliyle bazı özel yasalara yama yapılmasının reform olarak tanınması mümkün değil. Bunu Sözcü Gazetesi davasında verilen cezalarla gördük. Hakim ve savcı alımlarında birinci yargı paketi için mülakat sisteminin kayıt altına alınması ve mülakat heyetinde mutlaka TBB’den temsilci bulunması yönünde talebimiz vardı. İki önerimiz de ilk yargı paketinde kabul görmediğini üzülerek gördük.

'VATANDAŞ, NİTELİKLİ AVUKAT DEĞİL, İŞİNİ ÇÖZEN AVUKAT ARIYOR'

Türkiye’de hâkim-savcı olabilmek için eskiden torpil gizli konuşulurdu, şu anda herkes referans ile mülakata katılması gerektiğini içselleştirmiş. Avukatların en büyük sorunu yargı bağımsızlığı. Bağımsız olmayan bir yargıda vatandaş, konusunda nitelikli uzman avukat aramıyor, o işi çözebileceğine inandığı avukatı arıyor. O yüzden bizim en büyük mesleki sorunumuz yargı bağımsızlığı. İkinci yargı paketine ilişkin bizim görüşümüzün alındığı bir başlık yok. Dolayısıyla içerisinde ne olduğunu bilmiyoruz. Basından takip ettiğimiz konular var.

'BAHSEDİLEN DÜZENLEMELER KISMİ AF'

Bu başlıklardan birisi son dönemde çok tartışılan şartlı ceza indirimi. AK Parti ile MHP bu konuda anlaşamadı. MHP önerisini beklemeye aldı. Bu konuya ilişkin yaklaşımınız nedir?

Bahsedilen düzenlemeler infaz yasası kapsamında ‘kısmi af’ düzenlemeleridir. Bu düzenlemeye infaz yasası denilmesinin başka bir sebebi de ‘Rahşan Affı.’ Biz bu süreci Rahşan Affı döneminde yaşadık. O da İnfaz Yasası düzenlemesi olarak getirildi; fakat Anayasa Mahkemesi bunun kısmi bir af olduğu tespitini yaparak çerçevesini genişletti. Kamuoyunda konuşulanlar da bir infaz yasasının ötesine geçerek kısmı af niteliği taşıyor. Haliyle bu kısmi affın, Anayasa Mahkemesi’ne taşınması eşitlik anlamında değerlendirildiğinde çerçevesinin genişletilmesi çok mümkün. İçerisine girmesi istenilmeyen suç tipleri de bu kapsam içerisine konulabilir. İnfaz Yasası, Anayasa Mahkemesi tartışması gündemine gelecek.

'İNFAZ YASASI, HER 20 YILDA BİR GÜNDEME GELİYOR'

Sizce, böyle bir düzenlemeye ihtiyaç var mı?

Bütün bu tartışmaların dışında bir hukukçu gözüyle bakıyorum. Af, Türkiye’de her 20 yılda bir yapılan bir düzenleme noktasına gelmeye başladı. Af ihtiyacının sebebi tartışılmıyor. Daha önce yapılan afların topluma ne getirdiği ve götürdüğü, afla dışarı çıkan mahkûmun ne kadarının tekrar suç işleyip işlemediği, toplumsal barışa nasıl bir katkısı olduğu tartışılmıyor. Af, siyasetçiler üzerinden bir polemik olarak bizlerin karşısına çıkıyor. “Cezaevleri çok doldu”, “Kader mahkûmu” gibi hukuk sistemi içerisinde anlam taşımayan kelimeler ile siyasetçilerin iki dudağı arasından çıkacak affı tartışıyoruz. Bize affın hangi ihtiyaçtan kaynaklandığını anlatmaları gerek. Devletin cezalandırmak konusunda tekel yetkisi vardır; ama vazgeçmek konusunda tekel yetkisi yoktur. Mağdur affetmeden devlet affedemez.

'HUKUK FAKÜLTELERİ ÜZERİNDE YÖK DENETİMİ'

Yargı Reformu’nun konuşulduğu dönemde mesleki tartışmalarınızı da izliyoruz. Uyarılarınıza rağmen hala hukuk fakülteleri açılmaya devam ediyor. Bir yandan da Avukatlık sınavı getiriliyor. Bu durum tezat değil mi? Nasıl düzelir?

Türkiye’de 115 binin üzerinde avukat var. Ankara’da 17 bin 500 avukat 3 bin 200 stajyer avukat var. Her hafta yaklaşık 150 meslektaşımıza ruhsat veriyoruz. İhtiyaç analizi yapılmaksızın hukuk fakülteleri açılıyor. Avukatlık sınavını bu aşamada önemsiyoruz. Mevcut hukuk fakülteleri üzerinde YÖK denetimini önemsiyoruz. Mevcut öğrencilerinin hak kayıplarına sebebiyet vermemek kaydıyla ivedilikle denetlenmesi, şartları sağlamama durumunda ise gerekli yaptırımların YÖK tarafından uygulanması gerekiyor. Önce hukuk fakültelerinin niteliği artırılmalı, sınav sonra gelmeli. Çözüm konusunda sınav ikinci basamak. 2024’te getirilecek sınavın test usulü yapılmasını doğru bulmuyoruz. Bizler mesleğimizi konuşarak ve yazarak icra ediyoruz. Test usulü bize uygun bir yöntem değil. Yapılacak sınavın fakülteleri dershaneleştireceği endişesi taşıyoruz.

HUKUKTA YENİ PROBLEM: İŞÇİ AVUKAT

Gündeme çok gelmeyen yeni bir tanımlama var: İşçi avukat. Sigortasız ya da asgari ücret karşılığında çalışan avukatlar da ayrı bir sorun başlığı. Nasıl değerlendiriyorsunuz?

İşçi avukat gerçeği ile karşı karşıyayız. Avukatları diğer meslek gruplarından ayıran bağımsızlığıdır. Bu bağımsızlık ‘işçi avukat’ gerçeği ile ortadan kalkıyor. İşçi avukatlık, genç avukatların tecrübe kazanmak için başvurdukları bir yöntem iken, artık mecburen yapılan bir sisteme dönüştü. Savunma makamını hak savunuculuğu kimliğinden uzaklaştırarak asgari ücret ile iş arayan meslek mensubu haline getirdiler. Avukatları sistemli bir politika ile asgari ücret ile iş bulamaz hale getirdiler. Bu sistemli bir politikaydı. Çünkü yargının bağımsız kalan unsuru bizleriz. Öncelikle işçi avukatlığın bir gerçeklik olarak tanınması ve işçi avukatlara ilişkin şartların Avukatlık Kanunu’nda özel olarak düzenlenmesi gerekiyor.

'AVUKATLAR ASGARİ ÜCRETLE ÇALIŞACAK BÜRO BULAMIYOR'

Bu kabul etmek, bu sistemi onaylamak olmuyor mu?

Evet, haklısınız oluyor. Ama sistem artık bu gerçeği önümüze koydu. İşçi avukatların, bu avukatlık tipini sürdürürken ki haklarının korunmasını sağlamaya çalışıyoruz. Sömürülmesini engellemeye gayret ediyoruz. Buna arkamızı dönemeyiz. Mahkemelerin vermediği fazla mesai haklarınız yoktur diyemeyiz. İşçi avukatlığın, Avukatlık Kanunu’nda şartların düzenlenmesi gerekiyor. Avukatlık Kanunu’nda ücretli çalışan avukatın, asgari ücret hakkının da barolar tarafından belirlenmesinin önü açılmak suretiyle tüm haklarının ayrıntılı olarak düzenlemesi gerekiyor. Bu meslektaşlarımız artık kendilerine asgari ücretle çalışacak büro bulamıyor.