Suriyeli çocuk: Öğretmenim bizi akılsız zannediyor

Karakutu Derneği, Türkiye’de Çocuk Mülteci Olmak konusunu tartıştı. Uzmanlar Türkiye'de yaşayan Suriyeli çocukların yaşadıkları ayrımcılığa dikkat çekerken çocukların içerisinde bulunduğu ruh halini de değerlendirdi. Toplantıda çocukların anlatımlarına da yer verildi.

Google Haberlere Abone ol

DUVAR - Karakutu Derneği tarafından düzenlenen Adalet Arayışı Seminerleri kapsamında dün “Türkiye’de Çocuk Mülteci Olmak” ele alındı. Seminerde, Hayata Destek Derneği Çocuk Güvenliği Uzmanı Selda Bozbıyık’ın saha çalışmalarına ve istatistiklere odaklanan konuşmasının ardından, Rojdan Aksoy, Mardin’de yaptığı incelemeleri dinleyicilerle paylaştı.

Türkiye’deki Suriyeli mültecilerin sayısı 4 milyonun üzerinde ve bunların yarısını çocuklar oluşturuyor. Çoğunluğunun temel haklarından yoksun bırakıldığı bu çocukların okul çağında olanlarının sayısı ise 1 milyonun üzerinde. Selda Bozbıyık, ‘güncel verilere göre, en az 400 bin Suriyeli çocuğun okula gitmediğini’ söylüyor. Eğitime erişim hakkına ulaşabilen Suriyeli çocukların sayısı geçtiğimiz yıllara göre artış gösterse de, oldukça yetersiz.

'OKULA BAŞLAYANLAR AYRIMCILIK YÜZÜNDEN BIRAKIYORLAR'

Ayrıca bu çocuklar arasında herhangi bir okula başlayan fakat daha sonra okulu bırakanlar da var. Bozbıyık 15-18 yaş grubunda sıklıkla rastlanan bu okul bırakma vakalarını ‘ötekileştirme ve ayrımcılığa’ dayandırıyor. Öncelikli amaç mülteci çocukların okula erişim hakkını sağlamak olsa da, Bozbıyık, sorunların bu hakka erişebilen çocuklar için devam ettiğini, “İşte burada da devreye ‘eğitimin nasıl olduğu’ giriyor” sözleriyle ortaya koyuyor.

Çocuk ve Çocuk Hakları’na dair çalışmalar yapan Ayşe Beyazova’nın “kapsayıcı eğitim” adlı, ‘çocuğu merkezine alan, onu aktif bir özne olarak kabul eden çalışmalarından’ bahseden Bozbıyık, medyanın yarattığı, nefret söylemleri haricindeki, başka bir algının yanlışlığına da değiniyor: “Prof. Dr. Pınar Uyan Semerci’nin bir ‘yılmaz çocuk’ tanımlaması var. Örneğin haberlerde gördüğümüz, ‘Suriyeli çocuk şampiyon oldu’ gibi yaklaşımlar, tramvayı bu şekilde atlatamamış olan diğer çocukları kapsamıyor. Herkes aynı dayanıklılığı göstermiyor.”

Suriyeli mülteci çocukların acil çözüm gerektiren sorunları arasında çocuk işçiliği, eğitim hakkına erişeme, istismar ve çocuk yaşta evlilikler bulunuyor. Türkiye toplumunun Suriyelilere dair sahip olduğu uydurma algılardan biri de, çocuk yaşta evliliklere dair: Suriyelilerin kültürünün böyle olduğuna inanılması. Selda Bozbıyık, ‘Suriye’de de evlilik yaşı sınırının 18 olduğunu’ vurguluyor.

'SURİYELİ MÜLTECİ ÇOCUKLAR MEŞRU KİMLİĞİN TÜRKLÜK OLDUĞUNUN FARKINDALAR'

Rojdan Aksoy, ‘Türkiye’de çocuk mülteci olmayı’, Mardin’de gerçekleştirdiği çalışmalar üzerinden sorguluyor. Çocuk katılımcılığını, yani çocukla birebir konuşup, onu dinlemeyi temeline alan çalışmada, karşımıza “Türklük, mülkiyet, kimlik hareketliliği ve dil” kavramları çıkıyor. Suriyeli mülteci çocuklar, Türklük kimliğine nasıl eklemleniyorlar?

Aksoy, “Türklük üst kimliğini kabul etmeyen çocuklar, kendilerini eksik hissediyor ve kendi varlıklarını ‘problemli’ olarak görüyorlar. Aslında üst kimliğin Türklük olarak yerleştirildiği Türkiye’de, farklı kimliklere sahip olan her çocuk bunu yaşıyor”, bulgularını paylaşıyor. Bu noktada araştırması sırasında karşılaştıklarını ise şöyle anlatıyor: “Suriyeli mülteci çocuklar da Türkiye’deki egemen, yani ‘Türklük’ kimliğinin, ‘meşru’ olduğunun farkındalar. Bu yüzden Türkiye bayraklı dövmeler yaptıranlar veya kolyeler takanları var.”

İktidarların dayattığı bir şiddet türü olan ‘kültürel keyfiyet’in çocuklar üzerinde yarattığı etkinin geldiği boyutu, çalışmasında karşılaştığı şu örnekle ortaya koyuyor Selda Bozbıyık: “Suriyeli çocuk kız kardeşler ile evlenmek isteyen Türkiyeli erkekler vardı. Çocuklar, ‘Ama bir Türk benimle evlenmek istiyor! Çok güzelim!’ diyorlardı...”

Rojdan Aksoy’un vurguladığı ‘aslında her kimliğin meşru olduğu’ gerçeği, iktidarlar tarafından değiştiriliyor, dönüştürülüyor ve en sonunda ‘Türklük’, mülteci veya farklı kimliklere sahip olan çocuklar için bir ‘statü’ olarak algılanıyor.

Soldan sağa: ''Türkiye'de Çocuk Mülteci Olmak: Mardin Örneği'' adlı çalışmayı hazırlayan Rojdan Aksoy, Karakutu Derneği'nin Yönetim Kurulu üyelerinden, etkinlikte moderatörlük yapan Evren Ergeç ve Hayata Destek Derneği Çocuk Güvenliği Uzmanı Selda Bozbıyık.

SURİYELİ KÜRT ÇOCUKLAR BURADAKİ KÜRT ÇOCUKLARLA ANADİLLERİNDE İLETİŞİM KURAMIYOR 

Mardin’de Kürt, Süryani ve Ezidilerin nüfusları ağırlıkta. Aksoy, “Buradaki Kürtler, Suriye’den gelen Kürtleri nasıl karşıladı?” sorusuna da cevap aramış. Araştırmaya katılan orta yaşlı Suriyeli Kürt erkek, “Biz buradaki Kürtlere Türk değil ama Türkleşmiş diyoruz” yorumunda bulunuyor. Ortak anadile sahip çocukların birbirleriyle anadillerinde anlaşamamalarından şikayet etmesi örneği ile, ‘buradaki öz değerlerin nasıl yıpratıldığına’ dikkat çekiyor Rojdan Aksoy: “Suriyeli Kürt bir çocuk ‘Evet, Türkçe bilmiyorum. Mahallemde Kürt çocuklar var ama konuşamıyoruz’ dedi.”

11 yaşındaki Suriyeli Kürt başka bir öğrencinin, “Keşke Türk olsaydım, Kürt değil. Öğretmen beni dinlemiyor, bizi akılsız sanıyorlar” sözleri, dil bariyeri ile mücadele etmeye çalışan çocukların, gelmek zorunda kaldıkları bu yeni ülkede, karşılaştıkları ayrımcılığı, var olamama halini ortaya koyuyor.

MARDİNLİ BİR ÇOCUK: SAVAŞI YAŞAYANLARIN KALPLERİ KIRILIYOR

Araştırmada aynı zamanda Mardinli çocukların, ‘Suriyelilerle ilgili düşünce ve deneyimlerini’ de kapsıyor. Ortak bir dil oluşturmanın önemini kavramış 10 yaşındaki bir çocuk, "Savaş kötü ve savaşı yaşamış kişilerin kalpleri kırılıyor. Okuma yazma bilmiyor, öğrenemiyorlar. Onlara iyi davranırsak savaşı unutturabiliriz" diyor. 12 yaşındaki bir başka çocuk ise, ‘Suriyeli olmak’ üzerinden kurgular yaparak, sık sık nefret suçlarını doğuracağı açık olan, söylemler üreten ‘medya’ya gazetecilik etiği dersini şöyle veriyor: “Suriyeliler çocuk kaçırdı haberleri çok var. Haklarında hep kötü haber var, hiç iyi haber yok. Haberlerde ‘Suriyeli’ diye söylememeliler, ‘bir insan’ diye söyleyebilirler.”

KİMLİĞİ OLMAYAN ÇOCUK MÜLTECİLER...

Selda Bozbıyık, ‘kimliği olmayan mültecilerin durumuna, kimliğe sahip olmanın hem önemi hem de aciliyetine ise, “İnsan ticaretine maruz kalmamak, iyi olabilmek hatta ölebilmek için dahi bir kimliğe ihtiyacımız var” sözleriyle dikkat çekiyor. Yeni doğan bebekler bile, eğer kimlikleri yoksa, sağlık haklarını kullanamıyorlar, kimliğe erişme mücadelesi sırasında, birçok çocuk İl ve Göç İdareleri’nde büyümek zorunda kalıyor.

Ulusal ve uluslararası kurumlar, kuruluşlar Suriyeli mülteci çocukları iyileştirmeye dair koordinasyon toplantıları yapmaya devam etse ve okullarda ya da mahallelerde iyileştirmeye dair yapılan çalışmalar küçük gruplar üzerinde etkili olabilse de, “İnsanların yerleşmiş algılarını değiştirmek çok zor” diyor Rojdan Aksoy. Öte yandan, Selda Bozbıyık’ın Bilgi Üniversitesi’nde çocuklarla yapılan bir araştırma sonucunda, "Çocuğun kendini yalnızca öğretmeni ona ‘Nasılsın?’ diye sorduktan sonra bile daha iyi hissettiği bulgusu da ortada. Ayrıca yine bu araştırmaya göre, ‘çocukların yüzde 50’si öğretmenlerinin ayrımcılık yapmamasının onları mutlu ettiğini" söylüyor.