Gündüz Vassaf: Kent hayatı türümüzü duyarsızlaştırdı

Dünya Sağlık Örgütü’nün verilerine göre dünyada her 3 saniyede bir intihar girişiminde bulunuluyor, her 40 saniyede bir ise tamamlanmış bir girişim gerçekleşiyor. Yazar Gündüz Vassaf, son zamanlarda artan intihar vakalarıyla ilgili olarak, "Her intiharı şu şekilde ciddiye almak lazım: intihar eden herkes bence mutlaka kurtulmak, kurtarılmak istiyordur. Önceden bir şekilde çevresine haber bırakıyordur, bir nevi mektup yazıyordur" dedi.

Google Haberlere Abone ol

DUVAR - Türkiye’de bir süredir tartışılan intihar olgusu son olarak üniversite öğrencisi Sibel Ünli’nin intihar haberi ile yeniden gündeme geldi. Yazar Gündüz Vassaf tetikleyici olabilecek unsurları, intiharların psikolojik ve sosyal boyutunu değerlendirdi.

Dünya Sağlık Örgütü’nün verilerine göre dünyada her 3 saniyede bir intihar girişiminde bulunuluyor, her 40 saniyede bir ise tamamlanmış bir girişim gerçekleşiyor. İntihara girişim oranı kadınlarda daha yüksek, tamamlanmış girişimlerde ise erkekler ileride.

2019’un Kasım ayından bu yana intihar olgusu Türkiye’de de daha farklı bir boyutta tartışılmaya başlandı. Fatih’te 4 kardeşin ekonomik nedenlerle topluca intihar etmesinin ardından ülkenin farklı noktalarından ekonomik sorunlara dayandırılan farklı intihar haberleri peş peşe geldi. İntihar haberlerinin veriliş şekli, intiharların perde arkası, tetikleyici unsurlar birçok platformda tartışıldı. Derken yeni yılla beraber üniversite öğrencisi Sibel Ünli’nin intihar haberi, tartışmayı yeniden gündeme getirdi.

Yazar Gündüz Vassaf, Medyapod ağında yayınlanan Anlatsam Roman Olur adlı programda Nida Dinçtürk’e intihar haberlerinin veriliş biçimini, tetikleyici olabilecek unsurları, intiharların psikolojik ve sosyal boyutunu değerlendirdi.

Vassaf'ın, Dinçtürk'ün sorularına verdiği yanıtlar şu şekilde:

Son birkaç aydır Türkiye’nin gündeminde intihar haberleri var. Oysa siz 2016’da yaptığımız söyleşi sırasında bana “Dünyada intiharlar çok artıyor” demiştiniz. 2016’dan bu yana sizce Türkiye’deki intiharların sayısında bir artış var mı?

İstatistikleri hiç bilmiyorum ama intiharın gündelik hayatımıza girmesi, basın kanalıyla da arttı. Basının hükümet sesiyle konuşmaya başlamasıyla basının magazinleşmesi de arttı. O artışta da tabii ki intihar haberlerinin yeri büyük. Türkiye henüz eski Sovyetler Birliği gibi değil. Orada intihar haberleri yasaktı. Çünkü sistemin başarısızlığı olarak addediliyordu ve kimse bunu yazamıyordu. Türkiye bu konumda değil tabii. Onun için rahat rahat ve bol bol yazılıyor. Ama şüphesiz ki işsizlik özellikle intihara yol açabiliyor. Bir genç insanın işsiz olması, türümüze yapabileceğimiz en büyük ayıplardan bir tanesi.

Bir dönem hatırlıyorum Amsterdam’da yaşarken yine bir ekonomik kriz vardı. Genç işsizler evde oturur ancak öğle vakti sokağa çıkardı. Öğlen tatilinde olan insanlarla birlikte görünmek isterlerdi ki işsiz oldukları belli olmasın. 23 yaşında biri iş saatlerinde sokaktaysa sanki işsiz olduğu alnında yazıyormuş gibi hissederdi. Bu tip durumlarda intiharlar artabiliyor. Siz intiharların birbirini tetiklediğini söylüyorsunuz. Bu toplumsal etkiyi açabilir misiniz?

Avusturya-Viyana’da özellikle entelektüel intihar üzerine bir yığın doktora tezi var. Buralarda entelektüel intiharlar var. Hayatı intiharla anlamlandırmaya çalışanlar var. Orta Avrupa’da bu tür intiharlar var ve biri diğerini tetikliyor. “Ben de aynı şeyleri düşünüyorum” deyip birbirimizi kopyalayabiliyoruz. Bu siyanür içerek intihar etme durumu da birbirinin kopyasını getirebilir. Amerika’nın başkenti Washington’da intihar edilen bir köprü vardı. Kimse atlamasın diye köprünün yanlarına barikat yaptılar. O köprüde intiharlar kesildi. Ama o köprünün yanında başka köprüler de var. Kimse o köprülere gidip intihar etmedi.

Peki, Türkiye’deki haber mecralarının intihar haberlerini veriş şekli hakkında ne düşünüyorsunuz?

Sorun, haberin magazinleştirilmesi, büyük puntolarla verilmesi. 3’üncü sayfa haberleri giderek birinci sayfa haberleri haline geldi.

Duyarsızlaşıyor muyuz?

Kent hayatı türümüzü zaten duyarsızlaştırdı. Ayrıca filmler duyarsızlaştırıyor. Televizyon seyreden biri bir gün içinde epey katil görebiliyor. Hatta bazı filmlere sadece bunun için gidilir oldu, bundan gişe yapan filmler var. Bunların hepsi türümüzü duyarsızlaştırıyor. Bir de devletten beklediğimiz çok şey var. Bir ambulans ya da ilk yardım ekibinin gelmesini devletten beklediğimiz için çoğu zaman “benim işim değil” deyip yardım etmiyoruz. Öyle bir duyarsızlaşma da var. Amerika’da örneğin bir yaralı gördüğünüz zaman ona yardım etmekten korkuyorsunuz, yanlış bir müdahalede bulunursanız aleyhinizde dava açılır diye.

Cumhurbaşkanı Erdoğan geçtiğimiz günlerde iş aradığınız için işsizlik artıyor minvalinde bir açıklama yaptı. Sovyetler Birliği’ndeki gibi Türkiye’de de işsizlik rakamları ve intihar rakamları sansürlenir mi yakın zamanda?

Olabilir. Hele seçim döneminde muhalefet “Bakın, hayat o kadar kötü ki” diyerek o haberlerin çıkmasına izin verebilir; köşe yazarları da “bu hükümetin, ekonominin başarısızlığıdır” diye yazılar yazabilir. Öbür taraf da bunları yasaklayabilir. Ama iki taraf da intihar haberlerinin sırtından bir şeyler kazanmaya çalışmış olur. Bu da meseleyi magazinleştirmek olur ve daha çok intiharı tetikleyebilir.

'HER İNTİHARI CİDDİYE ALMAK LAZIM' 

İntihar konusunda dikkat etmemiz gereken noktalar var mı?

Her intiharı şu şekilde ciddiye almak lazım: intihar eden herkes bence mutlaka kurtulmak, kurtarılmak istiyordur. Önceden bir şekilde çevresine haber bırakıyordur, bir nevi mektup yazıyordur. Bazen bunun farkına varıyoruz ama sorduğumuz zaman kişi ‘boşver’ diyor, biz de boşveriyoruz. Aslında yakın çevremize, ilk çemberdeki ailemize, ikinci çemberdeki dostlarımıza daha duyarlı olabilirsek intiharı azaltabiliriz.

Bir psikiyatri dergisinde şöyle bir hikâye vardı: Bir adam San Francisco Köprüsü’nden atlar fakat ölmez. Sahil müfreze botu adama yaklaşır. Bottan biri elini uzatır “gel” diye. Adam “defolun ya ölmek istiyorum, beni rahat bırakın” diye bağırır. Sahil müfreze silahını çeker, adama doğrultur “Ya bota atlarsın ya da beynini dağıtırım” der. Sonra adam hemen bota atlar.

Yani, neredeyse herkes önce yakın çevresine bir mektup yazar, beni kurtarın diye. Çoğu zaman bunu atlarız ya da okumasını bilmeyiz.

O mektubu okursak da “Üzme kendini” diyoruz. Fakat benim nezdimde intihar bir kişinin yapabileceği en büyük bencillik. Çünkü arkasında bıraktığı insanlar suçlu hissedecek, üzülecek, yas tutacak. Hele çocuklar, anne- baba, sevgililer varsa... İntihar edeninin bunu bilmemesi imkansız. Bunu söyleyebilmemiz lazım. “İntihar etmek mi istiyorsun? Bencilin tekisin!” diyebilmemiz lazım. Biz aksine onun dertlerini dinliyoruz. Dinleyerek de pekiştiriyoruz. Psikologların, psikiyatristlerin bile yaptığı bu. Dertleri dinlemek çoğu zaman depresyonu pekiştiriyor.

Ama tabii bu yakın zamanda Türkiye’de örneklerini gördüğümüz intihar örneklerinden farklı bir durum, değil mi?

Farklı ama yine de bencilce. Çünkü dünyadaki her işsiz, her yoksul intihar etmiyor. Siyanürle intihar eden 4 kişi İstanbul’da yaşayamıyorsa Türkiye’de daha ücra bir yere gidebilirlerdi. Mutlaka sağ kalmanın bir yolunu bulabilirler. Tabii ki toplum suçlu onları işsiz bıraktığı için. O kişi için de zavallı diyoruz ama bencil diyemiyoruz. Bunun bencil bir hareket olduğunu söyleyebilsek intiharları azaltabiliriz.