Cumartesi Anneleri: Bu devlet sağır ve dilsiz

Cumartesi Anneleri'nin bu haftaki buluşmasında Güçlükonak'ta 15 Ocak 1996 günü öldürülen 11 kişinin akıbeti soruldu. Olayda dedesini kaybeden bir kız çocuğu, "Dedecim biz sana adalet borçluyuz. Sana özlemimiz hiç bitmeyecek" dedi.

Google Haberlere Abone ol

DUVAR - İçişleri Bakanlığı ve Beyoğlu Kaymakamlığı tarafından Galatasaray meydanında oturma eylemleri yasaklanan Cumartesi Anneleri 772'nci kez bir araya geldi. Anneler, 1996 yılında Şırnak’ın Güçlükonak ilçesinde gerçekleştirilen katliam için adalet talep etti. Bu haftaki açıklamaya CHP İstanbul Milletvekili Sezgin Tanrıkulu ve HDP milletvekilleri Oya Ersoy da katıldı.

Cumartesi Anneleri'nin bu haftaki açıklamasını Gülseren Yoleri okudu. "Hakikat, adalet ve vicdan adına Güçlükonak Katliamını unutmayacağız" diyen Yoleri, 772 haftadır yineledikleri talepleri tekrar sıraladı: "Güvenlik güçlerinin dahil olduğuna dair ciddi iddiaların bulunduğu ağır suçlarda, fail ve sorumlu konumunda olan kişilerin tespit edilerek bağımsız bir yargılama faaliyeti sonucunda cezalandırılmaları sağlanmazsa, bu suçların sorumlusu artık devlettir."

Yoleri, Güçlükonak katliamı için yargı makamlarını göreve çağırarak, "Güçlükonak'ta gözaltına alınan, devletin güvencesi altındayken yaşam hakları ihlal edilen 11 kişi ve tüm kayıplarımız için adalet istemekten, 73 haftadır bize yasaklanan kayıplarımızla buluşma mekânımız olan Galatasaray Meydanı'ndan vazgeçmeyeceğiz" diye konuştu.

'KATİLLERİ NEDEN BULMUYORLAR?'

Eylemde Güçlükonak'ta dedesini kaybeden küçük bir kız çocuğu da adalet talep ederek, "Sen hem baba hem dedeydin. Dedecim biz sana adalet borçluyuz. Sana özlemimiz hiç bitmeyecek" dedi.

Gözaltında kaybedilen gazeteci Ferhat Tepe'nin annesi Zübeyde Tepe de bir konuşma yaptı. Tepe, 25 yıldır kayıplarını aramaktan vazgeçmediklerini ve adalet talep edeceklerinin altını çizdi. Anne Tepe şunları söyledi: "Ferhat Tepe ve kayıplarımızın akıbeti bulunmadı. Bağırıp çağırıyoruz ama bu devlet sağır ve dilsiz. Katilleri neden bulmuyorlar? Biz adalet istiyoruz. Bugün varız yarın yokuz. Öldüğümüz zaman çocuklarımız bunun hesabını soracak. Biz her zaman bu mücadeleye devam edeceğiz."

'GERÇEĞİN ÖYLE OLMADIĞI ORTAYA ÇIKTI'

Güçlükonak'ta katledilenlerin avukatlığını yapan CHP İstanbul Milletvekili Sezgin Tanrıkulu, katliamla yeniden çatışma ortamı yaratmak istenildiğini söyledi. Tanrıkulu şöyle konuştu: "Dün gibi hatırlıyorum... Ankara'dan Güçlükonak'a gazeteciler getirildi, yayınlar yapıldı. Ama gerçeğin böyle olmadığı ortaya çıktı. Çatışmalar yine başlamıştı. 2015'te de iki polis memuru alçakça öldürüldü. Gazeteler hemen araya girdi çözüm süreci bitirildi. O zamandan bu yana binlerce insan öldü. Biz bu nedenle bu meydanda cezasızlığa karşı çıktık, savaşa karşı çıktık. O zaman genç bir avukattım. Maalesef cezasızlıkla sonuçlandı. Biz burada olmaya, mücadele etmeye devam edeceğiz."

Ne olmuştu?

Şırnak'ın Güçlükonak ilçesine bağlı Çevrimli ve Yatağan köylerine baskın yaptı. Abdullah İlhan, Ahmet Kaya, Ali Nas, Neytullah İlhan, Halit Kaya ve Ramazan Oruç'u gözaltına aldı. Taşkonak Jandarma Taburu'na götürülen köylüler işkenceyle sorgulanarak öldürüldü.

15 Ocak 1996 tarihinde Koçyurdu köy muhtarı ve aynı zamanda korucu olan Mehmet Öner'i arayan jandarma, gözaltındakileri serbest bırakacaklarını, onları almak için bir minibüs göndermelerini istedi. Durumdan şüphelenen Öner, sürücüyü yalnız göndermek istemedi ve korucular Hamit Yılmaz, Abdülhalim Yılmaz ve Lokman Özdemir'i de yanına alarak Ramazan Nas'ın kullandığı 56 AH 320 plakalı minibüsle Taşkonak Jandarma Taburu'na gitti.

Taburdakiler korucuların gelmesini beklemiyordu. Gelen korucular da öldürüldü ve daha önce öldürülen 6 köylü ile birlikte, 10 kişinin cansız bedenleri minibüsün koltuklarına bağlandı, başlarına da çuval geçirildi. Ramazan Nas'ın kullandığı minibüs jandarmanın kontrolünde yola çıktı. Yol askerler tarafından trafiğe kapatıldı.

Minibüs bir noktaya gelince aracın içindeki jandarmalar inerek uzaklaştı. Yolu kesen özel tim, önce minibüsü silahla taradı. Atılan roketler sonucu minibüs ve içindeki 10 ceset kömür haline geldi. Kaçmaya çalışan minibüs sürücüsü de taranarak öldürüldü.

Kül olmuş bedenler, ailelere teslim edilmedi. Üzerinde kimliklendirme çalışması yapılmadan, dini vecibeleri yerine getirilmeden güvenlik güçlerince toplu halde gömüldü. Genelkurmay Başkanlığı 16 Ocak 1996 günü Ankara'dan yerli ve yabancı gazetecileri helikopterle Güçlükonak'a getirdi. Gazetecilere açıklama yapan Albay Oğuz Kalelioğlu, "Katliamı PKK'nin gerçekleştirdiğini ve örgütün bir ay önce ilan ettiği ateşkesi bozduğunu” söyledi.

Olay yerinde yalnızca 20 dakika tutulan ve köylülerle konuşmalarına izin verilmeyen gazetecilerden bazıları resmi açıklamaları kuşku verici bularak bu kuşkularını İHD ve Barış İçin Bir Araya Çalışma Grubu ile paylaştı.

Bu paylaşım üzerine bir heyetle olay yerine giden Barış İçin Bir Araya Çalışma Grubu'nun ulaştığı bilgi ve tanıklıklar resmi açıklamalar ile tümüyle çelişiyordu. Heyet ulaştığı bütün bilgi, bulgu ve belgeler ışığında kamuoyuna, "Bu katliamı PKK değil, devlet güçleri yapmıştır” açıklamasında bulundu. Hazırlanan raporlarıyla birlikte Diyarbakır DGM, Olağanüstü Hâl Bölge Valiliği ve Genelkurmay'a başvurdu.