İran intikamını Hürmüz’de mi alacak?

ABD’nin İran Devrim Muhafızları Kudüs Gücü Komutanı Kasım Süleymani’yi öldürmesi, İran cephesinde “bedelini ödeyeceksiniz” tehdidine neden oldu. İran’ın Hürmüz Boğazı’nı kapatması bu bedel kapsamında akla gelen ilk örnek. Ancak hem Hürmüz’ün statüsü hem İran dış politikasının dayandığı strateji böylesi tepki çeken eylemlerin hayata geçirilmesini zorlaştırıyor.

Google Haberlere Abone ol

ANKARA - ABD Başkanı Donald Trump’ın emriyle İran Devrim Muhafızları Kudüs Gücü Komutanı Kasım Süleymani 3 Ocak’ta Bağdat’ta bir operasyonla öldürüldü. Ölen kişinin kimliği tüm dünyada “Ortadoğu’da şimdi ne olacak?” sorusunun yankılanmasına neden oldu. İran, saldırının hemen ertesinde üç gün yas ilan etti. Ardından dünya, İranlı en üst düzey yetkilerin ağzından “intikam” sözcüğünü duydu. İran ve ABD arasında karşılıklı söz düellosu devam ederken, Suudi Arabistan küresel kamuoyuna bölgede istikrarın sağlanması için çağrıda bulundu.

Süleymani’nin öldürülmesi ile bölgede dalga dalga yayılan paniğin temel nedeni İran’ın sadece ABD'yi değil, müttefiklerini, ABD kuvvetlerinin bulunduğu adresleri içeren ve Hürmüz Boğazı’nı kapatarak küresel petrol piyasasını zora sokabilecek adımlar atma ihtimali. İran’ın elindeki en güçlü koz olarak gösterilen Hürmüz Boğazı gemi geçişine kapatılabilir mi? Böylesi bir senaryoda sadece bölgesel değil, küresel savaş başlar mı?

HÜRMÜZ BOĞAZI VE STATÜSÜ

Hürmüz Boğazı, dünyada adı en sık anılan adreslerden biri. Bunun nedeni bu boğazın stratejik Basra Körfezi ile Umman Körfezi’ni birbirine bağlaması. Hürmüz Boğazı’nın kuzeyi İran toprakları, güneyiyse Umman toprakları. Bu bölünmüşlük, Hürmüz’ü İstanbul ve Çanakkale Boğazları gibi tek bir ülkenin egemenliğindeki boğazlardan ayırıyor.

Hürmüz, stratejik önemi nedeniyle paylaşılamayan bir tarihsel özellik de sergiledi. 21 millik Hürmüz Boğazı’nın 15 mili, 1950’lerin sonuna kadar uluslararası sular kategorisinde yer alıyordu. Ancak İran’ın 1959’da, ardından Umman’ın 1972’de karasuları ilan etmesiyle boğaz, iki ülke arasında pay edildi.

İran ve Umman, boğazı kendi aralarında bölüşse de Suudi Arabistan, Irak, Katar, Kuveyt, Bahreyn, Birleşik Arap Emirlikleri gibi enerji tedarikçisi ülkelerin ana çıkışı burası olduğu için durum hâlâ tartışmalı. Nitekim Basra Körfezi kaynaklı petrol arzının yüzde 40’a yakını ve sıvılaştırılmış doğal gazın (LNG) yüzde 50’den fazlası, Hürmüz üstünden özellikle Asya başta olmak üzere küresel piyasaya sevk ediliyor. Bu yönüyle Hürmüz, küresel enerji arzının hayati damarlarından biri.

Hürmüz’ün Körfez ülkeleri için hayati önemi, İran ve Umman “boğaz bizim” dese de tek başlarına boğazda egemen olmalarına engel oluyor. Basra Körfezi’nden başka bir çıkış olmaması, Hürmüz’ün bir nevi uluslararası bir statü kazanmasına neden oldu. İran buradan savaş gemileri, nükleer denizaltılar ve silah sevkiyatı yapıldığında kendisinin bilgilendirilmesini istedi. Ancak ABD başta olmak üzere pek çok ülkenin bu şarta uyduğunu söylemek zor. Peki bu durumda İran Hürmüz’ü kapatabilir mi?

HÜRMÜZ'Ü KAPATMAK: ENERJİ ODAKLI BÖLGESEL BİR SAVAŞIN KAPISI AÇILIR

Hürmüz’ün özetlenen statüsü dikkate alındığında, İran’ın her şey bir yana Umman’ı dışlayarak öyle bir karar alması çok zor. Buna rağmen İran, gözünü karartıp böyle bir karar alırsa, en güçlü itiraz Körfez ülkelerinden gelecektir. Böylesi bir durumda ABD hiç dahil olmasa bile Suudi Arabistan’ın liderlik ettiği Körfez ülkeleriyle (Irak hariç) İran arasında bölgesel bir savaş yaşanabilir. Buysa, İran’ın özellikle kaçındığı bir senaryo.

İran, bugüne kadar Suudi Arabistan ile doğrudan karşı karşıya gelmekten kaçındı, benzer bir durum Suudi Krallığı için de geçerli. Şimdiyse olayda dahli olmadığı halde İran, bu ülkeleri savaşa çektiğinde küresel olarak hedef haline gelebilir. Nedenine bakalım.

Hürmüz’ün kapatılması, özellikle Asya ve Asya Pasifik pazarı açısından enerji arzında bir dar boğaza neden olacaktır, Buysa daha önce bölgeye fazla müdahil olmayan Japonya, Hindistan, Çin gibi ülkelerin İran’a karşı tavrını değiştirmesine neden olabilir. İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani’nin 20 Aralık 2019’da Japonya’ya yaptığı ziyarette Japonya, Körfez’in güvenliği için buraya bir gemi ve asker yollamak istediğini ifade etti. Tahran, Tokyo’nun talebini şimdilik duymazdan geldi. Buna karşın Hürmüz’de yaşanacak bir sıkıntıda Japonya bu defa izin istemeden eyleme geçebilir. Özetlemek gerekirse, İran’ın Hürmüz Boğazı’nı kapatma girişimi kendisi için şimdiden kestirmenin zor olduğu bir blokun yan yana gelmesine neden olabilir. Öyle ki, Çin ile ABD bile aynı zeminde yer alabilir. Bu koşullar altında İran ne yapacak?

İRAN’IN TARİHSEL DENEYİMİ VE OLANAKLARI

Tahran, Hürmüz’ü kapatmak gibi şimşekleri üzerine çekecek bir eylem yerine büyük ihtimalle soğukkanlı bir plan yapacaktır. 2019’da Körfez’de petrol tankerlerinin uğradığı saldırılar, bu anlamda akla gelen ilk eylemler. Benzer biçimde Katar’da ABD’nin en büyük askeri üslerinden biri mevcut, buraya dönük dron saldırıları beklenebilir. Son olarak Suudi Arabistan Aramco’nun tesislerine yapılan saldırının küresel piyasaya etkisi dikkate alındığında petrol üretim alanları hedefte olabilir. Ancak şunu akılda tutmak lazım, Kasım Süleymani’nin başında olduğu Kudüs Gücü’nün Yemen’den Lübnan’a oradan Suriye ve Irak’a uzanan güçlü bağları var. Büyük ihtimalle İran saldırıları kendisi yerine vekaleten başka gruplara yaptıracak. Zira sanılanın aksine Tahran, binlerce yıldır 'süper güç' olduğu Ortadoğu’da bu ilişkilere sahip. Üstelik gelişmiş bir devlet yönetim pratiği ve uluslararası siyaset deneyimi var. Dolayısıyla, “bakın intikamımı nasıl aldım” türünden eylemlerden,  herkesin “kesin İran yaptı” diyeceği eylem ve pratiklerden kaçınılacağını ve saldırı bekleyenlerin sakin olması gerektiğini bir kenara not etmekte fayda var.