Gazeteci, şirket, PR ajansı üçgeninde habere ulaşmak

On yılı aşkın süredir PR ajansında çalışan bir kişi, bu şirketlerle gazeteciler arasındaki ilişkiyi 'yozlaşmış' olarak niteliyor. Gazetecilerle PR ajansları arasında 'daha yapılmamış röportaja başlık önerme', 'yapılan haberi yayınlanmadan önce görme' tartışmaları yaşanıyor.

Google Haberlere Abone ol

Zeynep Şimşek

“İş yerimdeki bir arkadaşım, müşterisi olan bir firmanın toplum sağlığını ilgilendiren bir olaya karıştığını ve bunun medyaya yansımasını engellediğini gururla anlattığında, kendime ben olsam yapar mıydım diye sordum.”

Bu sözler, daha önce ekonomi gazeteciliği yapan ve şimdilerde bir PR şirketinde çalışan Hatice’ye ait. Son yıllarda medyada daralan iş olanakları ve eriyen ücretler karşısında gazetecilerin birçoğunun kariyerlerine PR şirketlerinde devam ettiği bilinen bir gerçek. Ancak şirketlere, kişilere ve kurumlara iletişim danışmanlığı veren PR şirketlerinin gazetecilerle olan ilişkisi giderek muğlaklaşıyor. PR ajansları, medyadaki 'network' gücüne göre müşterilerinin haberlerini yayınlatabiliyor, hatta Hatice’nin de bahsettiği gibi daha haber ortaya çıkmadan okuyucu ile buluşmasını engelleyebiliyor. Bu nasıl mümkün oluyor?

Gazeteci ve PR şirketi çalışanlarının arasındaki ilişkiyi “yozlaşmış” olarak nitelendiren 14 yıllık PR sektörü tecrübesine sahip Yusuf, yozlaşmanın medyadaki değişimle eş zamanlı başladığına işaret ediyor: “Sektöre ilk başladığımda ilişkilerdeki bozulma emekleme aşamasındaydı. O dönem teknoloji ve telekomünikasyon şirketleri gibi büyük şirketler ayırdıkları bütçelerle gazetecilerin gözlerini boyadı ve bazı gazeteler ve gazeteciler de buna prim verdi.” Özellikle gazetelerin ekonomi servislerinde 10 yıl öncesine kıyasla çok daha ilkeli bir tutum olduğunu kaydeden Yusuf, “Şirketlerin nasıl bir reklam veren olduğundan bağımsız bir şekilde içeriklerde haber değeri aranıyordu. İçi boş bir bülten gönderiyorsan bunun yer almama ihtimali çok kuvvetliydi. Bunu gazeteye ve gazeteciye satmak için ilgisini çekecek bir hale getirmen gerekiyordu. Ancak günümüzde işleyiş oldukça farklılaştı” diyor.

O HABERİ ÇIKAR, BİZİMKİNİ KOY!

Bültenin hangi saatte basına servis edildiğinin önceden önemli olduğunu ama artık saat 18.00’de bile bülten servis edip sayfada yer almasını sağlayan PR’cıların türediğini anlatan Yusuf, “Haber merkezlerini arayıp ‘o haberi çıkar, bizimkini koy’ diyen PR’cılar duyuyorum ve bunun da medyada karşılık bulduğunu görüyorum” diyor. Aslında sorunun bir diğer ayağının da PR ajanslarından hizmet alan şirketler olduğunu belirten Yusuf, durumu “Siz gazeteci gözüyle müşterinize bir işin bu şekilde yapılmayacağını anlatsanız da başkalarının yaptıkları kötü örnekleri göstererek sizin de işi benzer şekilde halletmenizi talep ediyorlar” şeklinde yorumluyor. Yusuf, PR şirketlerinde ve basında işini hala düzgün yapan kişiler olduğunun altını çizerek, bu tür durumların işini doğru şekilde icra etmek isteyenlere engel oluşturduğunu kaydediyor. Medyadaki otokontrolün de mevcut durumu beslediğinin altını çizen Yusuf, zaman içinde değişen ilişkilere ve haber anlayışına örnek olarak şunu veriyor: “Müşterilerimden biri iflas etti. Mahkemeye de yansıyan bu haberi Türkiye’nin önde gelen ajanslarından birinde çalışan bir muhabir ‘nasıl yazalım’ diye bana sordu. ‘Bizim için sorun değil ama haberleştirmeniz sizin için sorun olabilir’ diye yanıtladım.”

GAZETECİ, GAZETECİ OLDUĞUNU UNUTTU MU?

Şirketlerin çoğu basınla ilişkilerini güçlendirmek adına basın toplantısı düzenleyip, zaman zaman basın gezisi ve buluşmaları organize ediyor. Hatta bu etkinlikler sonrası gazetecilere bazen hediyeler de veriliyor. Bu türden iletişim çalışmalarının gazetecilerin davranışları üzerinde etkisi olup olmadığı sorusuna Yusuf, “Bunların hepsi PR sektörünün araçları ve gazetecilerin davranışlarını etkilediğini düşünmüyorum. Hatta bunun tam tersi durumlar da yaşadığım oldu” diyor. 33 yıldır gazetecilik yapan 8 yıldır da bir ekonomi dergisinde çalışan Yasemin, Yusuf ile aynı fikirde değil. Gazetecilerde çok ciddi bir otokontrol mekanizması olduğunu kaydeden Yasemin, gazetecinin gazeteci olduğunu unuttuğunu vurgulayarak şu örneği veriyor: “Bir süre önce büyük bir firmanın şehir dışına düzenlediği basın gezisine katıldım. Burada yapılan basın toplantısında firmanın adının karıştığı bir davayla ilgili soru sorduğum için tepki gördüm. Hatta toplantı sonrası bir gazeteci arkadaşım yanıma gelip ‘bizi buraya kadar getirdiler, ne gerek var bu tür sorulara’ dedi.” Yasemin’e göre bunun ardında bir kısım gazetecinin seneye yeniden basın gezisine davet edilip edilmeyeceği endişesi ya da o kurumla ilişkisini bozmak istememesi yer alıyor.

'ARTIK GAZETECİ VE PR AJANSI İLETİŞİMİ VAR'

Uzun yıllardır gazetecilik yapan Yasemin, geçmişi ve günümüzü kıyasladığında gazeteci ile haber kaynağı arasındaki iletişimin zaman içinde neredeyse yok olduğunu anlatıyor: “Önceden haber kaynağının kendisine ulaşırdık. Şimdi kaynağınla görüşsen bile söyledikleriyle ilgili çekinceleri oluyor ve seni kurumsal iletişim departmanına ya da çalıştıkları PR ajansına yönlendiriyor. Dolayısıyla sen mail ile sorularını iletiyorsun ve gelen yanıtlar en az birkaç kişinin kontrolünden geçiyor. Yanıtlar içinde bilgiyi arıyorsun ve zaman zaman bulamıyorsun da… Şimdi de haberler yapılıyor ama çoğunun içi boş. Dolayısıyla gazeteci haber kaynağı iletişimi yok artık, gazeteci ve PR ajansı iletişimi var.”

Ülkedeki siyasi iklimin de bunu beslediğini şu cümleyle özetliyor: “Finans sektöründeki büyük kurumlara sor bakalım faiz ya da döviz ne olacak diye? Yanıt olarak hiçbir şey alamazsın. Hepsi iktidarla başının belaya girmesinden korkuyor.” Bugün, önceden belirlenmiş bir röportajsa hiçbir üst düzey yetkiliyle baş başa görüşme yapılamadığını belirten Yasemin “O röportajda kurumsal iletişim müdürü ve PR’cılar da yer alır hatta röportaj sonrası sakıncalı buldukları yerleri yazmamanı isteyebilirler” diyerek yaşadığı bir olayı anlatıyor: "Bir firmanın genel müdürüyle yaptığım röportaj sonrası o firmanın kurumsal iletişim müdürü benden haberin basılmadan önce sayfasını görmek istedi. Kişisel olarak böyle bir şey yapmadığımı belirttim. Yanıtı ise ‘herkes bize gönderiyor’ oldu. Sonuçta o röportaj yayınlanmadı. Yani bu durum artık normalleşmiş ve o normale uymayarak düzen bozan da sen haline gelmişsin."

Yasemin, işleyişin bu hale gelmesinde gazetecilerin de kendi öz eleştirisini vermesi gerektiğini söylüyor.

YAPILMAYAN RÖPORTAJA BAŞLIK ÖNERİSİ

Gazetecilik yaptığı dönemde, istenilse bile yayınlanmadan önce haberini kimseyle paylaşmadığını anlatan Hatice, PR ajansında çalışmasıyla birlikte gazetecilerden haberlerini isteyen kişi haline geldiğini belirtiyor. Bu işleyişin hem PR hem de gazetecilik mesleğine zarar verdiğini düşünen Hatice “Bunu müşteriye bir anlatmaya, iki anlatmaya çalışıyorsunuz üçüncüsünde siz de vazgeçiyorsunuz. Çünkü size daha önce çalıştıkları PR şirketinin kendilerine bunu sağladıklarını hatırlatıyorlar. Müşteri memnuniyeti adına daha önce sıkı sıkıya bağlı olduğunuz kuralları çiğnemeye başlıyorsunuz” diye ifade ediyor geldiği durumu. Yayınlanan ya da henüz yayınlanmamış haberin kaldırılmasının bu işin alametifarikası haline geldiğinden bahsederek yaşadığı bir olayı paylaşıyor:

“Perakende sektöründe faaliyet gösteren müşterimin bir haberi, muhalif olarak nitelendirilen birkaç haber sitesinde yayınlandı. Haberin içeriğini firmadan teyit ettik. Haber doğru olsa da firma sağlam bir gerekçe sunmadan haberi sitelerden kaldırmamızı istedi. Bir okuyucu olarak takip ettiğim bu siteler, haberi yayından kaldırsaydı büyük bir hayal kırıklığı yaşayacaktım ama neyse ki öyle bir şey olmadı. Ancak kendini sosyal demokrat çizgide tutan bir siteden ise haber, sadece bir telefonla sorgusuz sualsiz kaldırıldı. Yaşadığım bu olay, acaba hangi haberler ya da günde kaç haber bu şekilde daha önümüze düşmeden örtbas ediliyor diye düşünmeme neden oldu.”

9 yıldır gazetecilik yapan ve yaklaşık 4 yıldır da bir ekonomi dergisinde çalışan Defne, iyi ilişkide olduğu PR’cılarla daha önceki yıllarda rica ettiklerinde haberini ilettiğini belirterek bu ilişkinin zamanla sömürüldüğünü ifade ediyor: “Bir röportaja girmeden önce, o firmanın çalıştığı PR ajansı sahibi görüşmesini bile yapmadığım haberime atacağım başlığa öneride bulundu. Bunu yapamayacağını söylediğimde de firmanın basınla ilişkisinin mesafeli olduğu için atılan başlıklardan korktuğunu, kendisinin de bu nedenle müdahale ettiğini anlattı. Bunu bana teklif edebilmesinin sebebi beni ‘yakın ilişkideki gazeteci’ kategorisine koyup bunu istemeyi kendisinde hak görmesi…”

'BÜTÇELERİN DÜŞÜKLÜĞÜ YENİ YÖNTEMLER İCAT ETTİRİYOR'

Firmaların kurumsal itibarlarını yürütmesi ve faaliyetlerini kamuoyuna duyurması için gazetecilere, gazetecilerin de bu firmalarla görüşmeye ihtiyacı var. Aradaki ilişkileri yürüten PR ajansları da bunu yaparken her iki taraf için de kolaylaştırıcı bir rol oynuyor. Bu üçgenin sağlıklı işlemesi mümkün değil mi? “Bu işin düzgün yapılması için asgari koşullar artık yok” diye konuşan Yusuf bunu şöyle açıklıyor:

“Çünkü bütün medya hükümetin elinde. Daha önce 22 sayfa olan ekonomi sayfaları bugün 4 sayfaya düşmüş durumda ve yarısı zaten hükümetin ekonomi haberlerinden oluşuyor. Diğer iki sayfa da kapanın elinde kalıyor. Hem çalışan kişi sayısı hem de sayfa sayıları azaldı. Alternatif medya çok önem kazandı bu dönemde. PR sektöründe zihinsel olarak bu mecralara kayma durumu var ama hala ne yapacaklarının çok da farkında değiller.”

PR sektörünün temel sorunu olarak sektörün gelirine işaret eden Yusuf “Reklam pastaları 100 birim ise PR tarafında 10 birim. Bu durum insan sirkülasyonun yoğun olmasına ve bir kurum kültürünün yerleşmemesine neden oluyor” diyor ve meslek ilkelerinin üstünden geçilerek yeni yöntemlerin icat edilmesini bütçelerin düşük olmasına bağlıyor. Sorunu gazeteciliğin ve PR sektörünün sahiplendiği ve arkasında durduğu etik kuralların olmamasına bağlayan Hatice de “Oturmuş bir iş kültürü olmayınca da işler ahbap-çavuş ilişkisiyle halledilmeye çalışılıyor. Sizin ‘hayır’ dediğiniz şey bu ilişki içinde gayet mümkün olabiliyor” diyor.

Not: İsimler redaksiyon tarafından değiştirilmiştir.