Cumartesi Anneleri: Kaybedilmelerden devlet sorumlu

700'ncü haftadan beri Galatasaray meydanında oturma eylemleri yasaklanan Cumartesi Anneleri, 26 yıl önce Yüksekova'da gözaltında öldürülen 3 kişi için bir araya geldi. Cumartesi Annneleri, "Bugüne kadar devleti yönetenler hukuka uygun olarak hareket etmedi. Kaybedilmelerden devlet sorumlu" dedi.

Google Haberlere Abone ol

DUVAR - İçişleri Bakanlığı ve Beyoğlu Kaymakamlığı tarafından Galatasaray meydanında oturma eylemleri yasaklanan Cumartesi Anneleri eylemlerinin 761'nci haftasında İstanbul İHD Şubesi önünde bir araya geldi. Cumartesi Anneleri, 26 yıl önce gözaltında kaybedilen Abdülkerim Yurtseven, Mikdat Özeken ve Münür Sarıtaş için adalet istedi.

CHP İstanbul Milletvekili Sezgin Tanrıkulu ve HDP İstanbul milletvekilleri Züleyha Gülüm ile Musa Piroğlu bu haftaki açıklamaya katıldı.

'KAYBEDİLMELERDEN DEVLET SORUMLU'

761'nci hafta açıklamasını Maside Ocak okudu. Ocak, "761 haftadır ısrarla söylüyoruz: Sevdiklerimiz genç, yaşlı, çocuk demeden gözaltında kaybedildiler. Onların kaybedilmelerinden devlet sorumlu. Bugüne kadar devleti yönetenler hukuka uygun olarak hareket etmedi. Bütün iktidarlar kulaklarını tıkayarak inkar siyasetinin devamcısı oldu. Devlet yönetiminde hukuk, hesap verilebilirlik ve etik ilkeler esas alınmayınca yurttaş olarak tüm hak ve özgürlüklerimiz ayaklar altına alındı" dedi.

MUSTAFA YILMAZ: EŞİMİN BULUNMASINDA ETKİNİZ BÜYÜK

Şubat ayından beri kendisinden haber alınamayan ve geçen hafta Ankara emniyetinde bulunduğu açıklanan Mustafa Yılmaz'ın eşi Sümeyye Yılmaz da eyleme bir mektup gönderdi. Yılmaz mektubunda şunları söyledi: "16 hafta önce şubat ayında bizi burada ağırladınız. Bize yaşadıklarımızı anlatma fırsatı verdiniz. Ben sizlerden çok şey öğrendim. Eşimin Ankara'da gözaltında olduğunu öğrendim. Eşim hayattaydı. Eşimin hayatta olduğunu öğrendim. Bunda Cumartesi Anneleri'nin etkisinin çok olduğunu biliyorum. Bu nedenle sizlerle sevincimi paylaşmak istedim. Acılar paylaşıldıkça azalır. Geçmişten günümüze yapılan çok büyük hatalar var. Bizler ötekileştirildik ve birçok hakkımız elimizden alındı. Geçmişteki olayların hiç yaşanmamasını isterdim. Acınızı paylaşıyorum. Hak arama mücadelesinde yanınızda olacağım. Bize destek olduğunuz için size teşekkür ederim."

'İSTEDİĞİNİZ KADAR YARGI REFORMU AÇIKLAYIN'

Şubat ayından beri kendilerinden haber alınamayan kişilerin akıbetini Meclis'te soran CHP İstanbul Milletvekili Sezgin Tanrıkulu da eylemde bir konuşma yaptı. Tanrıkulu şöyle konuştu: "Bütün bu süreçler Milli Güvenlik Kurulu'nda kararlaştırılmıştı. JİTEM de bunu 26 yıl önce gerçekleştirdi. Hâlâ katiller aramızda. Eski derin devletin yeni sahibi Adalet ve Kalkınma Partisi. Kendi dönemlerinde kaybedilen insanlar var. 8 ay önce kaybedilen insanlar var. Kayıplardan birinin duruşmasına gittim bekledim. Duruşma salonunda bir hareketlilik yoktu. Duruşmanın nerede olduğu hakkında bilgi verilmedi. Başsavcı bile duruşmanın nerede olduğunu bilmiyordu. İstediğiniz kadar yargı reformu açıklayın. Bunu nasıl açıklayacaksınız? Bir kez daha sesleniyorum: Bu suçlarda zamanaşımı yoktur."

ÜÇ KİŞİ NASIL KAYBEDİLDİ?

26 yıl önce Abdülkerim Yurtseven, Mikdat Özeken ve Münür Sarıtaş Hakkari Yüksekova'ya bağlı Ağaçlı köyünde yaşıyordu. 27 Ekim 1995 günü Binbaşı Mehmet Emin Yurdakul komutasındaki Yüksekova Komando Taburu'na bağlı askerler köye baskın düzenledi.

73 yaşındaki Abdülkerim Yurtseven, 18 yaşındaki Mikdat Özeken ve 13 yaşındaki Münür Sarıtaş jandarma taburuna götürüldü. Onları sormak için tabura giden aileler Özeken'i kanlar için gördü. Binbaşı Yurdakul, gözaltına alınanlar için, 'kimseyi gözaltına almadık, bir daha buraya gelmeyin' dedi.

Ailelerin yaptığı tüm başvurular sonuçsuz kaldı. Tüm resmi kurumlar, 'gözaltına alınmamışlardır' cevabını verdi.

Gözaltı işlemini gerçekleştirenler arasında bulunan itirafçı kaymakam Bilgiç anılarını yazdığı kitapta savcıya verdiği ifadede olayı şöyle anlattı: "Binbaşı Yurdakul talimatıyla, askerler üç köylüyü döverek arabalarından birine indirdi. Dayak o kadar şiddetliydi ki... Yüksekova'daki tabura ulaşmadan yolda köylülerden yaşlı olanı ölmüştü. Binbaşı, diğer iki köylü için, 'iki köylü onun geberdiğini gördü mü' dedi. Uzman çavuş, gördüğünü söyleyince 'Diğer ikisini de gebertin' dedi."