Şenyurt yeniden yurt olacak mı?

Mardin’in Kızıltepe ilçesine bağlı Şenyurt köyü, Ceylanpınar’da başlayan savaşın ilk günü boşaldı. Kızıltepe’deki akrabalarının yanına yerleşen Şenyurtlular, belki de bu kadar hızlı davrandıkları için Nusaybin’dekine benzer bir felaketle karşılaşmadılar. Yaklaşık 2 bin insan, köylerine dönmek için ABD heyeti ile Türkiye’nin vardığı anlaşmaya güvenmiyor ve Salı günü Erdoğan’ın Putin’le yapacağı görüşmenin sonucunu bekliyorlar.

Google Haberlere Abone ol

MARDİN - Sanki birden fark ettim: Sadece evin avlusu değil bütün mahalle sessizdi. Bu, elbette alışıldık bir durum değildi. En son geldiğimde çocukların neşeli sesleriyle doluydu avlu ve komşuların sesleri bir şekilde avluya ulaşıyor, çocukların seslerine karışıyordu.

Evin ve avlunun, 8 gün önce panikle, can korkusuyla, aceleyle terk edildiğini bilmek, üzüntü vericiydi. Bu alışılmadık ve bu nedenle ürkütücü sessizliğin içinde saatlerce bekleyip olup bitenleri düşünmenin bir faydası olabilir miydi? Emin değildim ve bunun güvenli olmadığını bilmek ancak bir öfkeye neden oluyordu.

Bahçeye baktım. Daha çok babamın emek verdiği ve bir kısmı dedemden kalan ağaçlara. Dalında çatlamış narların içini kuşlar boşaltmıştı. Diğerleri olgunlaşmış ve birinin, belki ev sahibinin ya da komşulardan birinin geçerken koparması için öylece bekliyorlardı.

Patlıcanlar ve özellikle biberler, saatlerce toplasan bitmeyecek kadar çoğalmıştı. Sadece bizimkiler değil komşular da nasipleniyordu bunlardan.

Ne yapacaktık şimdi? Bahçedeki her şeyi, narları, patlıcanları ve biberleri kızgın güneşin altında toplayıp poşetlere doldurmaya başladık. Elbet verecek birini bulurduk. Yeter ki dallarında kuruyup çürümesinler.

Kız kardeşimin diktiği gül ağaçları sadece yeşildi. Gül ağaçlarının dallarında sadece birkaç gül susuzluğa ve sıcağa direniyordu. Baş döndürücü bir kokusu olan beyaz güller ya yaprak dökmüştü ya da mevsiminde değildi.

Çarşı tarafı güvenli değildi. Her an bir çatışma çıkma olasılığı vardı. Buğday silosundaki kurşun ve roket izleri, daha önce çıkan çatışmanın sert geçtiğini gösterir nitelikteydi. Sınıra yakın yüksek evler de çatışmanın izlerini taşıyordu.

Geri dönecektik ama aklımda, gündüz sıcak olsa da gecenin çok keyifli bir serinliğin olacağına dair bir bilgi vardı. Avluda içilecek çayların, gece yarısına kadar sürecek muhabbetin özlemiyle ve kardeşimin evden aldığı birkaç parça eşyayla geri döndük.

Bahçeyi suladım. Sahipleri geri döndüğünde bahçeyi yeşil bulsun umuduyla.Kuruyup çatlamış toprak suyu hızlıca emdi.

Eve girmedim. Evin telaşla terk edilişine, insan sıcaklığından mahrum kalmasına tanıklık etmek istemedim.

ŞENYURT’UN BİR DAKİKASI

Şenyurtlular, Kızıltepe’ye geldiklerinde “takıldıkları” bir kahveyi mesken tutmuşlar. Buraya geldim. Birbirine yakın iki masada okey oynuyorlardı. Bir ikisi hariç, yaşları 70’in üzerindeydi. Yancıları da Şenyurt’tandı. Ve hepsi akrabaydı, kardeşti, dayı-yeğen ya da amca oğullarıydı.

“Hiç sürgüne benzemiyorsunuz” dedim.

Yaşı 70’in üstünde olanlardan biri, “Tozlu Şenyurt’un bir dakikasını hiçbir yere değişmem. Mecbur olmasak gelir miydik hiç?” dedi.

Sandalye isteyip çay söylediler, hal hatır sordular. Oyunlarını bozmadılar. Birbirlerine takıldılar. Tanıdık esprileri okey taşlarının seslerine karıştı.

Dışarıda sohbet eden Şenyurtluların bir masası daha vardı. Onların aklı Ankara’da, ABD heyeti ile Türkiye arasında devam eden görüşmedeydi. Yanlarına gidince biri, “Gazetecisin, bildiğin özel bir bilgi var mı sende?” diye sordu. “Senden fazla hiçbir şey bilmiyorum” dedim.

Muhtemelen, taze ve kimsenin bilmediği bir bilgiye ulaşmadığı için, hevesi kaçtı. Ben gelmeden başladıkları sohbete kaldıkları yerden devam ettiler. Trump ne demiş, Türkiye nasıl karşılık vermiş? Trump’ın Erdoğan’a yazdığı mektup rezaletti iki taraf için de. Milli Suriye Ordudu (MSO) ve Türkiye ordusu Serêkaniyê’de ne kadar ilerlemiş? SDG nasıl direniş göstermiş? “Eğer uçaklar olmasaydı bu savaş adil olurdu. Dünya buna sessiz kalıyor.”

Sohbet böyle uzayıp gidiyordu. Son 8 gündür bu kahvede buluşarak karşılaştıkları sıkıntının üstesinden gelmeye çalışıyorlardı. Gelişmeleri birlikte takip ediyor ve belki hiç farkında olmadan bir dayanışma sergiliyorlardı.

Muhtemelen köye geri dönüp dönmemek konusunda yaşadığı ikilemden canı iyice sıkılan biri, “En iyisi terk etmek Şenyurt’u” dedi, “Bize orada rahat yok artık.” Masadaki herkes karşı çıktı bu fikre. Bir diğeri, “Nasıl böyle dersin? Şenyurt atalarımızın toprağı. Terk edilir mi hiç?” diye çıkıştı.

Atalarının toprağına geri dönüp dönemeyeceklerini hiçbiri bilmiyordu.

‘İYİ Kİ DÖNMEMİŞİZ’

Yaklaşık 2 bin nüfusu olan Şenyurt Mahallesi Muhtarı Mahmut Naifoğlu, Mardin Valisi’nin muhtarlarla yaptığı toplantıdan yeni gelmişti. Toplantıyı sordum, Şenyurt, Nusaybin ya da diğer sınır köyleriyle ilgili bir karar, bir bilgilendirme var mıydı? Pek bir şey söylemedi Naifoğlu, belki toplantı sahiden de boş geçmişti.

Naifoğlu, çıkan çatışmada kendi evine de mermilerin isabet ettiğini, kimi eşyalarının kullanılmaz hale geldiğini ve birkaç hayvanının telef olduğunu söyledi.

Ceylanpınar’da harekat başladıktan hemen sonra Şenyurt’ta çatışmaların başladığına dikkat çeken Naifoğlu, “İlk mermiyi kim sıktı bilmiyoruz. Ama beklemediğimiz kadar şiddetli bir çatışma oldu. O sırada tesadüfen okuldaydım. Havanlar, roketler patlayınca öğretmenlerle birlikte öğrencileri kurtarmaya çalıştık. Çağırdığımız servis araçları kısa sürede geldi ve çocukları tahliye ettik. Şenyurt halkı kendi araçlarıyla ve belediyenin otobüsleriyle köyü terk etti. Bir daha da dönmedik. Nusaybin’de, Taşlıçay’da olanlardan sonra, iyi ki dönmemişiz, diyoruz.”

Mahmut Naifoğlu

KİRALIK EV ARAYIŞI

Elbette evlerini, köylerini özlüyorlar. Kim bilir nasıl bir emekle döşedikleri evleri, keyifle suladıkları bahçeleri, geçim kaynaklarından bir olan hayvanlarını da düşünüyorlar.

Naifoğlu, “Şimdi pamuk toplama zamanı geldi. Mısırlar bakım ister. Bunlar biçilecek, toplanacak, toprağa yeni ürün ekilecek. Ama böyle belirsiz koşullarda bunları yapmak imkansız” diyor.

Bir de çocukların okulları var. Çocuklar Kızıltepe’deki okullara devam ediyorlar misafir öğrenci olarak. Öğretmenlerin öğrencileri koruyup kolladığını, uyum sağlamaları için çaba sarf ettiğini belirten Naifoğlu, “Ama çocuklar için yeni bir okul çok zor” diyerek bu geçici çözümün çocukları mutlu etmediğine dikkat çekiyor.

Şenyurt’tan Kızıltepe’ye göç edenlerin yakınlarının yanında kaldığını söyleyen Naifoğlu, “Akrabalarımızın yanına geldik ama ne kadar kalabiliriz burada. Her aile en az 5 nüfus. Hem bizim için hem de yanında kaldığımız akrabalar için sıkıntılı bir durum. Bazı köylülerimiz kiralık ev tuttu, bazıları hala kararsız” şeklinde konuştu.

Kızıltepe’ye sadece Şenyurt’tan değil, Nusaybin ve Urfa’nın sınır ilçesi Ceylanpınar’dan da göç eden çok olmuş. Buna rağmen emlakçıların fırsatçılık yaptığına dair bir bilgiye ulaşamadım. Tam tersine, Kızıltepeli bazı yurttaşlar boş evlerini göç edenlere tahsis etmiş. Savaş bitip ortalık sakinleşinceye kadar kira ödemeden kalabilecekler.

Kızıltepe Belediyesi de kriz masası kurmuş, hem göç edenlere gıda yardımında bulunuyor hem de ev bulmalarında yardımcı olmaya çalışıyor.

ERTESİ GÜN: HİÇBİR ŞEY BELLİ DEĞİL

Ertesi gün yine Şenyurtluların takıldığı kahveye uğradım. ABD heyeti ile Türkiye bir anlaşmaya ulaşmıştı. Türkiye, “ara verdik” ABD “ateşkes sağlandı” dese de ve dünden beri silahlar patlamıyor olsa da köye dönmek konusunda hala tereddütleri vardı.

Birkaç aile sabah köye gitmiş evlerine, hayvanlarına bakmak için. “Ortalık sessizdi” diyorlar ama gece kalmaya cesaret edememişler. Karakol komutanı da acele etmemelerini, Pazartesi gününe kadar beklemelerini söylemiş zaten.

Pazartesi gününe kadar, daha doğrusu Erdoğan ile Putin’in Salı günü yapacakları görüşmenin sonuçlarını bekleyecekler, köye dönmek için kesin bir karar verebilmek için.

Öte yandan, her ne kadar Türkiye yokmuş gibi bir tutum sergiliyor olsa da, SDG’nin açıklamalarını da dikkatle izliyorlar elbette. SDG anlaşmanın sağlandığını duyurmadan gönül rahatlığıyla köylerine geri dönmeleri mümkün görünmüyor.

KİMSE BİLMİYOR NE OLACAĞINI

Bu arada tatil edilen okulların Pazartesi günü açılacağı yönünde mesaj geliyor muhtar Mahmut Naifoğlu’na. Şiddetli çatışmanın ortasında kalan okul çocuklarını okuldan çıkarıp evlerine dağıtanlardan biriydi Naifoğlu. Şimdi ne olacak? Okullar sınırdan sadece birkaç yüz metre uzakta. Ya bir kez daha şiddetli bir çatışmanın içinde kalacak olurlarsa?Çocuklar yara almadan kurtulabilecek mi yine? Kimse bilmiyor.

Kimse, hiçbir Şenyurtlu, şen halinden eser kalmamış köylerine ne zaman dönebileceklerini bilmiyor. Bu belirsizlik, her gün biraz daha morallerini bozuyor. Her gün kahvede toplanıp durum değerlendirmesi yapmak, bir süre sonra teselli olmaktan çıkacak, başka türlü sinir bozucu bir hal alacak. Bunu biliyorlar ve bu bilgi onları hiç mutlu etmiyor.