Köşe yazılarında harekat: Kim ne dedi?

'Barış Pınarı' adıyla dün başlatılan askeri harekata ilişkin günlük gazetelerin köşe yazılarından yapılan değerlendirmelerde olası riskler ve iç-dış siyasete yansımaları tartışılıyor...

Google Haberlere Abone ol

DUVAR - Türkiye'nin Suriye'de başlattığı 'Barış Pınarı' harekatı, muhalefetin tutumu ve ABD ile ilişkiler bugün yayınlanan köşe yazılarının da gündemi oldu. İşte değerlendirmelerden bazıları:

EGE CANSEN (SÖZCÜ): TRUMP TÜRKİYE'NİN DOSTUDUR

En üst perdeden yapılan tipik bir Trump çıkışı. Bundan çok daha sert bir üslupla daha önce Kuzey Kore ve sonra da İran'ı tehdit etmişti. Şimdi Kuzey Kore ile can ciğer kuzu sarması oldu. İran ile de ilişki kurmaya çalışıyor. Bunu da bilhassa dikkatinize sunmak isterim. Yoruma geçmeden önce kendi pozisyonumu açıklayayım. Ben, Suriye'nin kuzeyine yapılan harekata, ülkemizin bekasına zarar vereceği kanısında olduğum için karşıyım.

Gelelim yoruma: Bütün siyasi liderler, dış politika konularında yabancı ülkelere veya dünya kamuoyuna açıklama yaparken, aslında kendi seçmenlerine seslenir. Trump gibi ikinci dönem başkan seçilmek için yarışa hazırlanan bir siyasinin söylediği sözleri de bu açıdan değerlemek icap eder.

Demokrat (hafif solcu) muhalefetin çoğunlukta bulunduğu Amerikan Temsilciler Meclisi, uzun süredir iktidarda bulunan “İslamcı” Türk Hükümeti'ne sempati duymamaktadır. Amerikan askeriyesi de (Pentagon) Kürtleri, himayeye muhtaç bulmaktadır. Çünkü Osmanlı'dan beri Türk devletlerinin, Kürtlere adil davranmadığına inanmaktadır.

İktidarının ilk yıllarında AKP'ye gösterilen sevgi ve sağlanan desteğin gerekçesi onun “Kürt Açılımı” yapacağına inanılmasıdır. Başkan Erdoğan'ın henüz hiçbir resmi sıfatı olmadığı bir tarihte, ABD'de başkan gibi karşılanışı bunun somut kanıtıdır. Amerikan kamuoyunun Suriye Kürtlerine verdiği maddi ve manevi destek de ortadadır.

Trump, Meclis ve Pentagon'la tam hemfikir değildir. Türkiye'yi ABD'nin müttefiki olarak NATO'da tutmak istediği için, bizim, Pentagon'un eline Türkiye'ye karşı bir hareket yapmasına gerekçe olabilecek bir koz vermemize engel olmak istemiştir. “Sınırı aşma” demekle de Pentagon'a, Türkler sınır dahilinde gerekeni yapabilir demiştir. (Yazının tamamı)

HEDİYE LEVENT (EVRENSEL): SAVAŞA GİDERKEN...

O bölgedeki binlerce IŞİD militanı Türkiye açısından tehdit ancak gerek Türkiye içinde IŞİD ile mücadele süreçlerine ve gerekse İdlip’teki on binlerce el Kaide militanına yaklaşım göz önüne alındığında bu tehdidin pek öncelikli olmadığı anlaşılıyor.

Türkiye’nin Suriye politikasının başından itibaren sorunlu olduğu çok açık. Politikanın gözden geçirilmesi Türkiye’yi iyice gömüldüğü bataklıktan çıkarabilir ve hâlâ savaş davullarını çalmadan önce başvurulabilecek çözümler var.

Şam ile iletişim kanalları açılabilir. Operasyonların veya dozajı giderek yükseltilen güvenlikçi politikaların çözüm olmadığını birçok kez tecrübe ettiğimiz Kürt meselesi için barış süreci yeniden başlatılabilir. Bir sorunun bir başka sorunla yamalanması ve slogana varan söylemlerle üstünün örtülmesi kısır döngüleri derinleştirdiği gibi herkesin kaybettiği çıkmazlara itebilir.

En kötü barış en iyi savaştan iyidir…

AHMET TAŞGETİREN (KARAR): UZUN İNCE BİR YOL

“Limitler” konusu tam net değil. Ama Trump’ın ona bağladığı tehdit çok net: “Limitlere uyulmazsa daha önce yaptığım gibi Türkiye ekonomisini mahvederim.”

Harekâtın önü açıldı, evet. Kimse, TSK’nın gücü ile terör örgütünün gücünü kıyaslamıyor. ABD ile karşı karşıya gelmek de söz konusu olmadığına göre iş tereyağından kıl çekercesine bir suhulet içinde ilerleyecek gibi görünüyor.

Ancak her askeri harekâtın bir siyasi hedefi olur. Bu harekâtta biz neyi hedefliyoruz, sorusunun cevabı, askeri harekât kadar suhulet içermiyor.

Örgütü etkisiz hale getirip dönmek mi, diye sorulsa cevabı “Evet” olmaz herhalde. Çünkü örgüt öyle çok kısa sürede etkisiz hale getirilecek bir yapı arz etmiyor. Türkiye, örgütün bizzat kendi topraklarındaki uzantılarıyla neredeyse 50 yıldır mücadele ediyor. Neden böyle? Çünkü örgütün bir siyasi hedefi var ve bu hedefte belli bir halk zeminiyle buluşuyor. Örgüt, Fırat’ın doğusunda göğüs göğüse çatışmak yerine uzun bir mücadeleyi seçerse bu, Suriye topraklarında çok uzun süre kalmak anlamına gelebilir.

Suriye topraklarında çok uzun süre kalmak… Belki “güvenli bölge” tasarımı bunu ifade ediyor. Kuzey Irak’ta bir süredir operasyonlar yapılan alan, Fırat’ın doğusu ve Zeytin Dalı-Fırat Kalkanı ile kontrol edilen bölge… Irak’tan Hatay’a kadar Türkiye denetiminde bir alan… Misak-ı Milli’nin  2019 versiyonu. Bir tür ön savunma alanı.

Çok mu hayalci oldu? Buna Suriye ne der, Rusya, İran ne der, Amerika, Avrupa ne der, mi diyorsunuz? Trump’ın “limitler” dediği şeyin içine girmez mi bu hesap?

Ama güvenli bölge olmalı ki, Türkiye’nin seslendirdiği iki milyonluk “mülteci iskânı” gerçekleşebilsin. Mülteci iskânı, Fırat’ın doğusu hedeflerinde çok önemli bir başlık. Para bulunacak, evler yapılacak, orada yaşama şartları oluşturulacak, insanlar seçilecek, yani insanlar razı olacak, bölge insanları razı olacak vs.

Suriye topraklarında, diyeceğim ama, artık orası Suriye toprağı olacak mı, sormak gerekiyor.

Suriye toprağı olmayacaksa ne olacak, buna kim onay verecek-vermeyecek?

Türkiye bu süreçte hangi platformlarda nasıl tartışılacak? Şu anda hemen bütün platformlarda en düşük dozu “kuşku” olan “Türkiye karşıtı” yaklaşımlar hangi boyutlara tırmanacak?

Dünyadaki “Türkiye tartışmaları”nın geri dönüşü ne olacak?

***

Yaydan çıkan ok.

Bir süredir Türkiye’nin bölgedeki politikaları bunu andırıyor. (Yazının tamamı)

DOĞAN TILIÇ (BİRGÜN):  BELİRSİZLİĞE YEŞİL IŞIK

Suriye’de attığı adım aslında Trump’ın seçim öncesi ilan edip gerçekleştiremediği vizyonla örtüşüyor: Gittiğimiz sınır ötesi topraklardan dönüyoruz!

Bu vizyon, burada da iktidarın ve Erdoğan’ın yaklaşımıyla örtüşüyor: Ülkemize dönük güvenlik tehdidini sınır ötesine giderek bertaraf ediyoruz!

Yeşil ışığın yakıldığı Suriye topraklarında neyin, ne kadar, nasıl yapılacağına dair detaylar 13 Kasım’da Erdoğan-Trump görüşmesinin ardından biraz daha netleşebilir.

Ancak, Trump’ın “konuğum olacak” dediği ve “dost” ilan ettiği Erdoğan’ı “uzun süre yatacak Rahip Brunson’u istedim hemen verdi” üzerinden, adeta “tak diye söylüyorum şak diye yapıyor” demeye getirerek “takdir etmesi”, asgari devlet geleneği olan her yerde şiddetle reddedilecek bir tavır.

Böyle bir yerin yeşil ışığıyla “güvenlik için” için girilen Fırat’ın doğusunda, IŞİD’lilerin sorumluluğunu almak yeni güvenlik riskleri demek.

Rusya ve İran’la ilişkilerde sorunlar çıkabilmesi demek.

Şam yönetimiyle doğrudan karşı karşıya gelme olasılığı demek. (Kim bilir; belki de PYD/YPG’ye karşı yakınlaşmak…)

2 milyon Suriyeliyi geri göndermenin asla gerçekleşmemesi de ciddi bir olasılık.

Türkiye belirsizliğe açılan bir yeşil ışığı kabul etmektense, Şam yönetimiyle diyalog kursaydı güvenliği açısından da çok daha gerçekçi bir adım atmış olurdu.

AKİF BEKİ/KARAR: CHP TEZKEREYE DESTEK VERMESE MİYDİ?

Ne öneriyor peki tezkerenin onaylanmamasını savunanlar?

Türkiye'nin bir terörle mücadele gerçeği yokmuş gibi, at gözlüğüyle muhalefet yapılmasını mı?

PKK ve IŞİD kaynaklı güvenlik sorunlarımızı hiçe sayarak, sınır güvenliğimize bir tehdit oluşturmuyorlarmış gibi takılmayı mı?

Savaş çığırtkanlıklarına tersinden bir muhalif hamasetle karşı çıkılmasını mı istiyorlar?

Bir istismarı, başka bir istismara  başvurarak bastırmayı mı?

İktidar neye doğru diyorsa kafadan yanlış demeyi mi? Neyi kullanıyorsa zıddını ona karşı kullanmayı, her meseleyi siyasi çıkara tahvil etmeyi mi?

İktidar göstermiyor diye partiler üstü hiçbir duyarlılık göstermemeyi mi?

Bunu denemedi sanki hiç muhalefet, kazandırmadığını görmedi, öyle mi?

Muhalefet, kaybettiren söylemlerinden ders çıkardı, elini değiştirdi ve daha iyi sonuçlar almaya başladı. Ama belli ki medyatik akıldaneleri hala kavrayabilmiş değil bunu.

Entelijansiyası, önden gideceğine muhalefet partilerinin gerisinden geliyor. Ne talihsizlik! (Yazının tamamı)

ERGİN YILDIZOĞLU (CUMHURİYET): STRATEJİK ZAFER-ATEŞTEN GÖMLEK

Cumhurbaşkanı Erdoğan ile ABD Başkanı Trump arasında yapılan telefon görüşmesinin ardından Trump, “ABD kuvvetlerinin Suriye’nin kuzeyinden çekileceğini” açıkladı. Bu açıklamanın ardından, ABD güvenlik bürokrasisi (pratik devlet), bu bürokrasiyle yakın ilişki içinde olan senatörler ve meclis üyeleri, dış politika uzmanları Suriye’den çekilme, Kürtleri yalnız bırakma kararının yanlış olduğunu, bu kararın ABD’nin uzun dönemli çıkarlarıyla uyumlu olmadığını yüksek sesle vurguladılar. Bu yaklaşıma göre: Kürtleri kendi başına bırakma kararıyla birlikte, hem ABD’nin güvenilemez kaprisli bir müttefik imajı hem de Suriye’de Rusya ve İran’ın eli daha da güçlenecek.

Bu basınç altında Trump, açıklamalarına bir ek yaparak, “Türkiye, büyük ve rakipsiz bilgeliğimle, aşırı bulduğum bir iş yaparsa ekonomisini yıkarım” dedi. Kısacası Beyaz Saray’da Twitter takıntılı, azil soruşturması karşısında bir var oluş savaşı verirken aklının öbür yarısını da kaybetmeye başlayan bir adamın bakışları altında yapılacak bir operasyondan söz ediyoruz.