Adnan Oktar/Nereden Nereye? - 1... 'Sadece vücut' çizen resim öğrencisi 'mehdi' oluyor

'Adnan Hocacılar' olarak tanınan gruba ilişkin yeni yargılama süreci başlıyor. Peki yıllardır Türkiye'nin gündeminden düşmeyen, akıl almaz iddialarla anılmalarına rağmen faaliyetlerine devam eden ve her defasında daha da şatafatlı hallerde geri dönen bu grup nereden nereye geldi?

Google Haberlere Abone ol

DUVAR - Adnan Oktar, 1980'lerin ortalarında 'siyasal İslamcı' olarak başladığı ve zaman zaman cezaevlerinde devam uzun yolculuğunu, bugün 'zorla grup seks', 'çocuklara cinsel taciz' gibi iddiaların da aralarında yer aldığı çeşitli suçlamalarla ve yine mahkeme karşısında sürdürüyor...

Peki kimdir, “Yahudilerin bütün kötülüklerin kaynağı olduğunu” savunup hahamlarla ortak dini tören yapan, masonlara karşı çıkıp 33. dereceden mason olan, “örtünmeyen kadınların cehennemde yanacağını” söyleyip kendi televizyonundaki programında yarı çıplak kadınlarla erotik danslar yapan Adnan Oktar ya da nâmı diğer “Adnan Hoca”...

Adnan Oktar grubu nasıl, daha çok Batı ülkelerinde, özellikle de ABD’de görülen ve kendini 'peygamber' ya da 'mehdi' ilan etmiş bir liderin etrafında toplanan müritlerden oluşan tarikatların Türkiye’deki, hatta İslam ülkelerindeki ilk örneklerinden biri oldu?

Buyrun, bakalım...

1980’li yılların başında Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi'nin bir sınıfında öğrenciler çıplak model karşısında çizimler yapıyordu... Ancak içlerinden biri farklı 'tarzıyla' dikkat çekiyordu. Bu öğrenci, çıplak kadın modelin vücudunun bütün ayrıntılarını son derece başarılı bir şekilde tuvale aktarıyor ancak yüzünü kesinlikle çizmiyordu. Adnan Oktar adlı öğrenci “İslam'da suretin resmedilmesinin günah olduğunu” söylüyordu.

MİMAR SİNAN ÜNİVERSİTESİ'NDE İSLAMCI BİR RESSAM

Daha sonra 'Adnan Hocacılar' olarak adlandırılacak bir grubun lideri de olan bu öğrenci ilk taraftarlarını da yine Mimar Sinan'da bulacaktı. Grup, İstanbul Fındıklı’daki okulun hemen yakınındaki Nusretiye Camisi'nde toplanmaya başlamıştı. İmam şimdiye kadar hemen hiç camide görmediği komşu okul öğrencilerini bu kadar kalabalık bir şekilde karşısında bulunca, namaz sonrasında da camide kalmaya devam etmelerine çok ses çıkarmadı.

Adnan Oktar ve Ahu Tuğba

Grubun ortaya çıkışı 12 Eylül sonrası diğer üniversitelerde oluşmaya başlayan İslamcı gençlik grupları ile paralellik gösteriyordu. Bu dönemde 'Oktarcılar'ın tartıştığı konular ve okudukları kaynaklar diğer İslamcı gençlik gruplarından çok da farklı değildi.

'KURAN'I TEMEL ALIYORUZ' DEDİLER

Dönemin genel özelliği Nurculuk, Nakşibendilik ya da Kadirilik gibi tarikatların o güne kadar izlediği 'geleneksel' İslami çizgiden ayrı olarak Adnan Oktar gibi 'yeni' isimlerin, “Kuran’ı temel aldıklarını ve yeniden yorumladıklarını” söylemeleriydi. “Kuran'ı temel alan” söylem, aynı zamanda onlara bu geleneksel yapıların dışında bir “arayış” içinde olma 'fırsatı' da veriyordu.

Bugün Adnan Hocacıların garipsediğimiz bir çok 'uygulamayı' taraftarlarına kabul ettirmelerini sağlayan etkinliklerinin temelleri işte bu “Kuran'ı yeniden yorumlama” döneminde atıldı.

Fakat yine İslamcı cephenin geleneksel, anti-komünist, Yahudi ve mason karşıtı çizgisini bu grup da aynen devralmıştı. Adnan Oktar’ın ilk kitabı 1986 yılında yayınlanan “Yahudilik ve Masonluk” oldu. Bu bütün kötülükleri Yahudilere ve masonlara bağlayan klasik İslamcı bir yayındı. Ancak daha o yıllarda aslında bu kitabı da onun yazmadığı iddia edilmişti.

PARANOİD ŞİZOFREN TEŞHİSİ KONDU

Adnan Oktar bu yıllarda ilk defa polis tarafından gözaltına alınmış ve 'ümmetçilik yapmak suretiyle milli duyguları zayıflatmak' suçundan tutuklanmıştı. Ancak dönemin diğer İslamcı örgütlenmelerinden 'farklı' görüşleri savcıların dikkatini çekti. Bu nedenle bu tür davalarda sık görülmeyen bir uygulama ile 'akli dengesinin yerinde olup olmadığının tespiti için' Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi'ne sevk edilmesine karar verildi. Dokuz ay burada kalan Adnan Oktar’a doktorlar tarafından “paranoyak şizofren” teşhisi konuldu. Aynı teşhis daha sonra GATA Askeri Tıp Akademisi'nde de konulacak ve Oktar'a 'askerliğe elverişli değildir' raporu verilecekti. Onu muayene eden doktorlardan psikiyatri uzmanı Prof. Sefa Saygılı daha sonra, 'Oktay' olan ismini 'Oktar' olarak değiştiren Oktar Babuna’nın o dönem hastanede staj yapan tıp öğrencilerinden birisi olduğunu anlatacaktı: “Tıp öğrencileri staj için hastaneye gelir, Adnan Oktar da onlarla çok ilgilenirdi. Bir numaralı adamı Oktar Babuna'yı da staja geldiği zaman kendisine bağladı. Daha sonra Babuna'nın bütün malvarlığını elde etti.”

'İKİ VAKİT NAMAZ' İSTEDİ, MEHDİLİĞİ ÖN PLANA ÇIKARDI

“Kuran’ın yeniden yorumlanması” meselesini Adnan Oktar daha 1980'lerin sonunda o kadar garip bir hale getirmişti ki gruptaki ilk büyük çatlak bu nedenle yaşandı. İslam inancındaki 'mehdilik' meselesini öyle ön plana çıkartmaya başladı ki etrafında toplanan gençlerin bazıları Oktar'ın meramını anladı ve karşı çıktı.

O yıllarda Kuran’ı temel alan görüşleri ile çok etkili olan İslamcı yazar Edip Yüksel, Adnan Oktar’ın kendisinden etkilendiğini kabul ediyordu. Yüksel, Oktar’ın dini duyguları kullanarak kendini mehdilik mertebesine çıkarttığını düşündüğü için onunla olan bir telefon görüşmesini kaydederek yayınlamıştı. O görüşmede Yüksel, Oktar’a “Sen mehdi olmadığını söylüyorsun ama yaptığın bütün tariflerde kendini gösteriyorsun” diyordu.

GRUPTAN AYRILANLARIN GİZLİ GÖRÜNTÜLERİ ÇEKİLDİ

Adnan Oktar’ın mehdilik iddiası ve namaz sayısını ikiye düşürerek İslam’ın temel kurallarını değiştirmesi üzerine etrafında toplanan gençlerden Serhan Çevik ve sonradan yine Kuran konusundaki görüşleri ile tanınacak olan Caner Taslaman başta olmak üzere gençlerin büyük çoğunluğu 1990 yılında ondan ayrıldı. Bu ayrılık sonrasında o güne kadar görülmemiş bir kara propaganda mekanizması da Türkiye’nin gündemine girdi.

Ayrılanlara karşı uygulanan şantaj yöntemleri nedeniyle bütün Türkiye bu küçük grup içindeki tartışmalardan haberdar olmuştu: Gazetecilere, yayıncılara, avukatlara ve politikacılara sarı büyük zarflar içinde “Kızıl İmam Serhan Çevik” başlığı ile ayrılanları kötüleyen dosyalar gelmeye başlamıştı.

Üstelik ayrılanların özel hayatlarından gizli kamera ile çekilmiş görüntüler de bu dokümanlarda yer alıyordu. Daha sonra Adnan Hoca’nın 'Serkan Ciminli' adlı bir müridini kendisinden ayrılan bu grubun içine yerleştirdiği ortaya çıkacaktı. Polis, kendisine de gönderilen bu dokümanlardan hareketle ayrılanlara yönelik bir operasyon düzenledi. Sonuçta Adnan Oktar'ın ihbar, taciz ve manipülasyon bombardımanı ile polis baskınları bu grubu dağıttı.

Aralık 1986 tarihli Milliyet gazetesinde, "Adnan Hoca'nın şık müridleri" haberi... Atatürk'e hakaret suçlamasıyla yargılanan öğrenciler arasında Serhan Çevik de var...

Kendilerine karşı çıkanlara yönelik uygulanan yöntemler Adnan Hocacıların 'alameti farikası' haline gelecekti. Şikâyette bulunan mürit aileleri, olumsuz yazı yazan gazeteciler, eleştiren müritler her zaman akla hayale gelmez şikayetlerin, yayınların hedefi oldu. Bazı gazetecileri eşcinsel ilişki içinde gösteren fotomontajlar on binlerce kişiye gönderildi.

İlk saldırının hedeflerinden olan ve Adnan Oktar'ın “Kızıl İmam” lakabını taktığı Serhan Çevik’in ismi ise yıllar sonra “Merkez Bankası başkanı adayları” arasında geçecekti...

YARIN: MONTAJ... ŞANTAJ... İFTİRA...