Kayyımlar ne getirdi ki AK Parti’ye?

Belediye başkanları ve iş çevreleri yerel yönetimler ile devlet bürokrasisi arasında bir uzlaşma sağlama çabası içindeyken iktidarın gündemi başkaymış. 1 Nisan’da Diyarbakır ve Mardin valileri seçilmiş belediye başkanlarının görevden alınmasını talep etmişler meğer. Belediye başkanlarının yerine kayyım atanması günler önceden tasarlanmış, yazılı hale getirilmiş ve gerekli yerlere ulaştırılmış yani. Biz işte, büyükşehirlerine kayyım atanan vatandaşlar, bunları konuşuyoruz.

Google Haberlere Abone ol

DİYARBAKIR - Gece saatlerinde sosyal medyada Diyarbakır, Mardin ve Van büyükşehir belediyelerine kayyım atandığı yönünde bir belge dolaşmaya başladı. Belgede herhangi bir imza yoktu, kuşkuluydu bu nedenle. Ama ateş olmayan yerden duman çıkmıyordu. Ertesi gün, 19 Ağustos sabahında aynı belge, bu kez İçişleri Bakanlığı imzasıyla yayımlandı. Yerel seçimlerin üzerinden 4 buçuk ay geçmişti ve seçim öncesi Cumhurbaşkanı’nın, İçişleri Bakanı’nın “Yine kayyım atarız” sözlerini unutmuştuk. Yeniden hatırladık.

Mesela Cumhurbaşkanı Erdoğan, 31 Mart yerel seçimlerinden dört gün önce katıldığı bir televizyon programında, “Seçim akşamı, iş bitti neticeler belli oldu. Bunların içinde terörle iltisaklı, ilgili olanlar varsa biz artık öyle 5,6,7 sene bekleyemeyiz. Anında gereğini yasal olarak, savcılıklar inanıyorum ki yapacaktır. Bu milletin parasını çarçur edecek olanlara buralar teslim edilmeyecektir” demişti. Kastettiği HDP’li adaylardı elbette. Ama benzer ‘uyarıları’ Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş için de yaptığı hatırlardadır.

BU HENGAME İÇİNDE...

Üç büyükşehir belediyesine kayyım atandıktan sonra, malum, HDP ve seçmenin eylemleri başladı. Diyarbakır’da ilk günler polisin saldırısı çok şiddetli oldu. Aralarında milletvekillerinin de bulunduğu çok kişi darp edildi, yaralandı, gözaltına alındı. Eylemler bitmedi ama polis, nedense, son bir iki gündür protesto eylemine katılanlara müdahale etmiyor. Elbette eylemcilerin etrafından başlayarak belediyeler ve eylemlerin gerçekleşebileceği her yer polis kuşatması altında.

Neyse, işte bu hengame içinde nasıl böyle bir sürece gelindiğini düşünmeye fırsat bulamadık neredeyse. Şimdi, şöyle bir düşününce, seçilmiş belediye başkanları ile üç şehirdeki sivil toplum örgütlerinin ve “Neden kayyım atansın ki?” diye soran herkesin biraz ‘saf’ bir tutum içinde olduğu görünüyor.

ÜÇ ŞEHRİN KAYYIM HİKAYESİ

HDP’li üç başkan adayı Diyarbakır’da yüzde 62.93, Mardin’de yüzde 56.24 ve Van’da yüzde 53.83 oy alarak belediye başkanlıklarını kazanmıştı. Üç şehrin belediyesi kayyımlardan alınmıştı. Üç şehrin valisi, seçilen belediye başkanlarını kutlamamış, 4 ay boyunca onlarla yan yana görünmemiş, hiçbir etkinliğe ortak imza atmamışlardı.

2016’da atanan kayyımların ilk icraatları, sosyal ve kültürel alanlara, çocuk ve kadın kurumlarına müdahale olmuştu. Birçok kurum ya kapatılmış ya da içeriği değiştirilmişti. Seçime günler kala ise belediyelere ait birçok taşınmazlar, araçlar, arsalar değişik kurumlara cömertçe hibe edildi. Bütün bu kıyım icraatları arşivlerde, hafızalarda duruyor.

Ama kayyımlar öte yandan tahminlerin üzerinde cömertti, safahat düşkünüydü. Bunu anlamak için seçilmiş başkanların mazbatayı almasını beklemek gerekti.

‘CÖMERT’ KAYYIMLAR

Seçilen başkanlar iş başına geldikten sonra kayyımlar döneminde usulsüzlük, israf, yolsuzluk ve borçları ifşa etmeye başladılar. Borçlar akıl almazdı, şatafatlı banyolar, kuruyemişe harcanan paralar, Cumhurbaşkanı ve bakanlara alınmış görünen hediyelerin faturaları dudak uçuklatan cinstendi.

Oysa iktidar, kayyımların yaptıkları hizmetlerle seçime hazırlanmıştı. Seçim hezimetinin üstüne bir de seçilmiş belediye eş başkanlarının bu ifşası eklendi. Bu ifşaya karşı kayyımlar kendilerini savunmaya çalıştılar elbette. Örneğin Sur Belediyesi kayyımı, yaptıkları çalışmaları şehrin görünen yerlerine astı ama altın rengi banyoya hiç değinmedi. Mardin Büyükşehir Belediyesi’ne kayyım olarak görevlendirilen vali, seçimden sonra muhalefete düşmüş siyasetçi gibi canhıraş savunmaya çalıştı kendisini. Ama “Kızıltepe’de 16 masası ve her masada 4 sandalyesi olan bir lokantada 1 milyon 33 bin lira fatura çıkarılmış” bunu açıklamadı.

Laf kalabalığı insanların aklını bulandırmaya yetmedi. Ortada faturalar, görüntüler vardı çünkü. Bariyerlerin, zırhlı araçların gerisindeki belediyelerde nasıl bir safahat hayatının sürdürüldüğü ayan beyandı.

Seçilmiş belediye başkanları, kayyımların ipliğini pazara sürmüştü.

Ama hükümet ve İçişleri Bakanı bu ifşaya karşı hep sessiz kaldı bu süreçte. Çok zorlansalar, “Bölge kayyımlar sayesinde hizmetle tanıştı” dediler, o kadar. Devletin savcıları, kamuoyu ile paylaşılan bilgi ve belgeleri suç duyurusu olarak kabul etmedi, herhangi bir soruşturmaya hacet görmedi.

AHMET TÜRK RANDEVU İSTEDİ

Bu arada ikinci kez Mardin Büyükşehir Belediyesi Eşbaşkanı seçilen Ahmet Türk, Temmuz ayında düzenlediği basın açıklamasında yolsuzluk ve usulsüzlüklerle ilgili bilgiler verdikten sonra, “Cumhurbaşkanı dahil bakanlara verilen hediyeler 576 bin lira” demiş ve eklemişti: “Ben Sayın Cumhurbaşkanı’nın 136 bin 944 liralık bir hediye aldığına inanmıyorum. Sayın Cumhurbaşkanı’ndan randevu istedim. Bütün bunları sormak için. Bütün bu yapılanları kendisinin bilmesi açısından. Ben randevu istedim verir mi vermez mi bilmem.”

Öyle anlaşılıyor ki Cumhurbaşkanı Ahmet Türk’e randevu vermedi. Çünkü Ahmet Türk, belediyeye parasal kaynak bulmak üzere gittiği Ankara’da yerine kayyım atandığını öğrendi. Yerine atanan kayyım ise bir önceki kayyımdı. Mardin Valisi Mustafa Yaman. Cumhurbaşkanı ve birçok bakana aynı kuyumcudan hediyeler alan, binlerce liralık kuruyemiş, yemek faturası, DEDAŞ borcu vs. bırakan isim. Mustafa Yaman iktidar için neden vazgeçilmez bir şahsiyet, biz bilemeyiz elbette.

İŞ ÇEVRELERİNİN RAHATSIZLIĞI

Kayyım atanmadan bir iki gün önce gazetecilerle bir araya gelen Diyarbakır Ticaret ve Sanayi Odası (DTSO) Başkanı Mehmet Kaya, “Seçimin üzerinden 4 aya yakın bir süre geçmesine rağmen, sadece Diyarbakır değil, bölgenin önemli bir kısmında belediyelerin ve vilayetlerin ortak olduğu, kentin gelişimi için çok önemli olan organize sanayi bölgesi yönetim kurulları, kalkınma ajansları, o kentin yarattığı kamu yerel işbirliğine dayanan işletmeler, yapılar çalışamaz durumda” tespitini yapacaktı. Kaya, “Kamu ve yerel arasındaki diyalogsuzluk tamamen ülkenin içinde bulunduğu siyasi atmosferden kaynaklıdır” diyerek, Cumhurbaşkanı’nın atacağı bazı önemli adımların bölgedeki kamu yöneticilerinin yerel yönetimlerle birlikte hareket etmeyi getireceğini vurgulayacaktı. Kaya, Cumhurbaşkanımızın bu müdahaleyi yapıp gerçekten bölgede çalışmayan bu yapıları aktifleştirmesi gerekir” çağrısında bulunmuştu.

1 NİSAN ŞAKASI GİBİ AMA DURUM CİDDİ

Mardin’de yılların siyasetçisi bir belediye başkanı yolsuzluklar ortaya çıksın istiyor; Diyarbakır’ın en önemli kurumlarından birinin başkanı yerel yönetimler ile devlet bürokrasisinin birlikte çalışmasını talep ediyor. Ama Cumhurbaşkanı’nın başka bir gündemi olduğu 19 Ağustos sabahı anlaşılıyor. Seçimden bir gün sonra, 1 Nisan’da Diyarbakır ve Mardin valileri seçilmiş belediye başkanlarının görevden alınmasını talep etmişler meğer. Belediye başkanlarının yerine kayyım atanması günler önceden tasarlanmış, yazılı hale getirilmiş ve gerekli yerlere ulaştırılmış yani. Hem de Kürt siyasetçiler ile iş çevreleri, “saf bir tutumla”, bir çeşit müzakere yolu açmaya çalışırken.

1 Nisan şakası gibi ama işin şakaya gelir yanı yok. Çünkü yüz binlerce insanın Kürt meselesinin mevcut iktidar eliyle çözülebileceğine dair umudu bir kez daha ağır hasar aldı. Milyonlarca insanın sandık demokrasisine inancı derinden sarsıldı. Bakmayın iktidar trollerine ve her daim tuzu kuru Yavuz Donat’ın, “Sanki düdüklü tencerenin kapağı açıldı. Van rahatladı. Mardinli, ‘Kayyum geldi, hoş geldi’ diye sevindi. Kayyum geldi, Diyarbakırlı ‘Oh dünya varmış’ dedi” gibi acayip tespitlerine.

Sadece üç şehir değil, bütün bölge kapağı açılmamış düdüklü tencere gibi ve fokurduyor.

ŞU MALUM EZBER

İktidar, kayyım atama kararını “terörle mücadele”, “Belediyenin parasını Kandil’e gönderiyorlar” söylemi üzerinden gerekçelendiriyor. Ancak bu malum ezbere kararı alanların bile inandığını söylemek mümkün değil. 2016’da yerlerine kayyım atanan belediye başkanları hapse atılırken de aynı argüman kullanılmıştı. Dosyalarına bakıldığında bu suçlamanın yer almadığı görülüyor. Belediye başkanlarına bu suçlamayı yönelten siyasi iktidarı savcılar yalanlıyor. Savcıların elinde böyle bir delil olsa hiç affederler miydi?

Şimdiki belediye başkanları, 31 Mart’tan önce haklarında açılan soruşturmalar gerekçe gösterilerek görevden alındı. Kılıf aranmış, bulunmuş ancak çuvala sığmamış. İçişleri Bakanı televizyon kanallarını gezerek demeçler verdi. Ama “İşte delil” diyemedi. Belediyelere kayyım atandıktan günler sonra sahalara dönen Cumhurbaşkanı ise, sadece HDP’yi değil, bütün belediyeleri tehdit ederek “Belediyeleri hizmet dışında kullanan herkes aynı akıbete uğramaya mahkumdur. Atılan adıma ciddiye alınacak bir tepki de gelmemiştir” dedi. Ama onunda elinde bir belge yoktu. Belge olsa göstermekten imtina etmezdi.

PEKİ, NEDEN KAYYIM ATAMASI YAPILDI?

Dolayısıyla bu gerekçelere Kürtleri ve dünyayı inandırmak mümkün değil. Kararın hukuki değil, siyasi olduğu da ortada. Öte yandan insan sormadan edemiyor: Önceki kayyım deneyimi AK Parti’ye ne getirdi ki yeniden kayyım ipiyle Kürtlere ulaşmaya çalışıyor?

Seçim sonuçlarına bakarak, “Hiçbir şey” cevabını vermek mümkün.

O zaman neden kayyım atandı? Kim bilir, belki sadece kendi elleriyle atadıkları kayyımların yarattığı tahribatın daha fazla görünür olmasının önünü almaya çalıştıkları içindir. Belki kayyım marifetiyle bölge illerinde arzuladıkları toplumsal ve kültürel dönüşümü, asimilasyonu sağlamak umutları güçlü bir şeklide devam ediyordur. Belki İstanbul’u, Ankara’yı, Antalya’yı, Adana ve Mersin’i kaybetmenin ceremesini Kürtlere çektirmek istiyorlar. Belki demokrasiden uzaklaşıp despotizme yaklaştıkça bu doğal bir refleks halini alıyordur. Belki Şam’da namaz kılamamanın acısını bu şekilde bu yakadaki Kürtlerden çıkarıyorlar. Belki Abdullah Öcalan’ın sözünü ettiği “devlet aklı” bunu gerektiriyor ve bu nedenle üç şehre kayyım atadılar.

Hepsi olabilir. Hiçbiri olmayabilir.

Biz işte, büyükşehirlerine kayyım atanan vatandaşlar, bunları konuşuyoruz.