Halkların Köprüsü Derneği Başkan Yardımcısı Can Tülük: Mültecilere ölümlerden ölüm beğendirilmeye çalışılıyor

Halkların Köprüsü Derneği Başkan Yardımcısı Can Tülük'le Suriyeli mültecilerin geri gönderilmesi hakkında konuştuk. Tülük, "Hem muhalefet hem iktidar adım adım ilerliyor," derken "Bu şekilde mülteciler Türkiye içinde gönderildiği illerde büyük problem yaşayacaklar. Bunun dışında zorla Afrin ve İdlip gibi yerlere gönderildikleri iddiaları var. Suriye’de hâlâ yüksek yoğunluklu olmasa bile düşük yoğunluklu bir savaş var. Şehirler yıkıldı, moloz yığınına dönüştü. Bu insanların Suriye’ye dönmeleri mümkün değil," ifadelerini kullanıyor.

Google Haberlere Abone ol

İZMİR - Suriyeli mültecilerin geri gönderilmesine dair haberler kamuoyunun gündemindeki yerini koruyor. İstanbul Valiliği yaptığı bir açıklamayla kentte kaydı olmayan Suriyeli mültecilerin bir aydan kısa sürede İstanbul'u terk etmeleri gerektiği duyurusunda bulunurken, 12-31 Temmuz tarihleri arasında 12 bin 474 mülteci geri gönderme merkezlerine gönderildi. Mültecilerin zorla Afrin ve İdlib’e gönderildiği ve bölgede demografik yapının değiştirilmesinin hedeflendiği de iddialar arasında.

Hükümetin mültecilere yönelik politikalarını ve gelişmeleri Gazete Duvar’a değerlendiren Halkların Köprüsü Derneği Başkan Yardımcısı Can Tülük, "Suriye’de hala yüksek yoğunluklu olmasa bile düşük yoğunluklu bir savaş var. Şehirler yıkıldı, moloz yığınına dönüştü. Bu insanların Suriye’ye dönmeleri mümkün değil. Bir savaşın içine dönmek demek aslında ölüme doğru yol almak demek. Şu anda devlet ve bütün siyasi partiler eliyle mültecilere ölümlerden ölüm beğendirilmeye çalışılıyor. Bu biz olmamalıyız!" dedi.

'MÜLTECİ DÜŞMANLIĞINI KIŞKIRTANLARDAN BİRİSİ DE MUHALEFET'

İktidarın değişen Suriyeli sığınmacı politikasını nasıl değerlendiriyorsunuz? Bu politikaların arka planında ne var?

Baştan beri söylediğimiz gibi mültecilerin mevcut haklarını koruyamamasının nedeni hükümetin belirsiz mülteci politikası. Bir yere kadar devam eden açık sınır politikasının dışında hükümetin mültecilere insan hakları bakımından çok da pozitif yaklaştığını görmedik.

Şu anki mülteci düşmanlığını kışkırtanlardan birisi de muhalefet. Çünkü bugüne kadar iktidarın, mülteci düşmanlığını bastıran ve bir şekilde dini ve coğrafi birliktelik adı altında pozitif kullanan bir eğilimi vardı. Bunu kışkırtan muhalefet oldu. Ardından iktidar, mülteci meselesini dış politikada yaptığı gibi iç politikada da kullanmaya başladı. Geldiğimiz noktada ise sadece iktidar yanlısı olan yurttaşlar değil, muhalefet yanlıları da kendi düşündükleri, destekledikleri ideolojilere ve partilere göre konum aldılar. Hiç kimse mülteci odaklı yaklaşmadı. Yani bu politikalar aslında yeni gelişen bir durum değil. Muhalefetin halktaki mülteci karşıtlığını kullanarak iktidara karşı bir nebze yol almış olması iktidarı da bir yerden sonra bu karşıtlığı azaltmaya yönelik bir şeyler yapmaya itti. Böylece iktidar oy kaybetmesinin hesabından birisini de mültecilere kesmiş oldu.

'HİÇ KİMSE HAK GASPIYLA BİR YERE VARAMAZ'

Pek çok kişi geri gönderme politikalarının arka planında İstanbul seçimlerinin etkili olduğu açıklaması yapıyor. Size göre bu durum sadece seçimlerle açıklanabilir mi?

Elbette sadece yerel seçimlerle açıklanamaz. İktidarın şimdiye kadar mülteci politikalarında eleştiri aldığı zamanları da biliyoruz. İktidar, en başından beri mültecileri kabul etti ama şimdi bambaşka söylemlerle ortaya çıkarak mültecileri karşısına aldı. Bunu halkın gözünün önünde yapması ya da halka yaptırması sadece seçimi kaybetmesiyle ilgili değil. Arka planında mültecileri dışarıya yönelik bir koz olarak kullanmak istemesi yatıyor. Halkla birlikte yükselteceği bu karşıtlık sesiyle Avrupa’ya bir mesaj vermek istiyor da olabilir.

Dolayısıyla iktidar kendi yaratmış olduğu sorunla bu kez "Baş etmeye" çalıştığını söylüyor ya da bu şekilde gösteriyor. Bu söylemler mevcut gündemi değiştirmeye yönelik bir hareket aynı zamanda. Çünkü gündemde hiçbir zaman ekonomik kriz yer almıyor ve mülteciler her zaman gündeme getirilebilecek bir konu. Oysaki hiç kimse hak gaspıyla bir yere varamaz. Hak gaspıyla bir yere varılsaydı iktidar zaten seçimi kaybetmezdi.

'MÜLTECİLERE ÖLÜMLERDEN ÖLÜM BEĞENDİRİLMEYE ÇALIŞILIYOR' 

Son dönemde yaşananlarla zaten gelecek duyguları olmayan mültecilerin bu duygusunu da tamamıyla yok etmiş olduk. Milyonlarca insan tedirgin. Şimdi bu insanlar kaçıp geldikleri yere nasıl dönecekler?

Hem muhalefet hem iktidar adım adım ilerliyor. Bu şekilde mülteciler Türkiye içinde gönderildiği illerde büyük problem yaşayacaklar. Bunun dışında zorla Afrin ve İdlip gibi yerlere gönderildikleri iddiaları var. Suriye’de hâlâ yüksek yoğunluklu olmasa bile düşük yoğunluklu bir savaş var. Şehirler yıkıldı, moloz yığınına dönüştü. Bu insanların Suriye’ye dönmeleri mümkün değil. Bir savaşın içine dönmek demek aslında ölüme doğru yol almak demek. Şu anda devlet ve bütün siyasi partiler eliyle mültecilere ölümlerden ölüm beğendirilmeye çalışılıyor. Bu biz olmamalıyız!

Modernizm, mülteciliği zorunlu hale getirdi. Aynı modernizm bizim gündelik hayatımızı da çok büyük bir şekilde etkiliyor. Gelecek planımız, eğitim hayatımız, sağlımızla ilgili bütün düzenlemeleri yapıyor. Biz bunun içinde yaşadığımızdan çok farkında değiliz. Ama herhangi birisinin gelecek hayali olması için çalışması, eğitim görmesi, hayatın içinde başka şeyler de yapması gerekiyor. Çünkü bunların hepsi modernizm tarafından formel bir yapıya büründürülmüş. Kendi ülkelerini terk edip bunları sağlayamayan insanlar zaten bir gelecek hayali kuramıyorlar. Önce gelecek hayalleri elinden alınıyor. Çok sıradan bir şekilde düşünürsek gündelik hayattaki yapıp etmelerimiz sadece bugün yiyip, içip yatmakla ilgili değil. Aynı zamanda gelecekte ne yapacağımızla da ilgili. Önce bunu kesiyor savaş insanların hayatından. Bu ülkede eşit bir şekilde yaşamalarını engellememiz bir kez daha kesiyor. Geriye ne kalıyor? Sadece insani olarak yemek, içmek ve barınmak. Şu anda ülkemizin içinde geleceğini ellerinden aldığımız, geleceğini kurması için yardımcı olmadığımız bu insanları artık gündelik hayatını da idame ettirmesini engelleyecek bir yola doğru götürüyoruz. Bu korkunç bir şey. Elbette Türkiye’de de gündelik hayatını sürdüremeyen, gelecek umutları kalmayan milyonlar var. Bunları anlayabiliyorum. Ama bir mağdurun mağduriyetini başka bir mağdur gideremez. Bu aslında hedef şaşırtmak… İnsanlar kendi mağduriyetlerini ya da ulaşamadıkları o refahın sebebini başka bir şekilde mağdur olan insanlarda aramamalı. Kaldı ki mültecileri bu ülkeye geri kabul anlaşmasıyla biz sıkıştırdık!

Suriye’de kalıcı bir barış ortamı sağlanana kadar geri dönüşün gündeme gelmesi mümkün değil…

Evet, çünkü Suriye bir savaş halinde. Savaş halinde olmak sadece silahların patlaması meselesi değildir. Bu insanların yatması, kalkması, eğitimini alması, yemek yemesi bile büyük bir sorun haline gelebilir orada. Yani bu yüzden bir kıtlıkla karşılaşabilirler. Bugün bir mülteci için bu ülkeden gitmenin seçeneklerinden birisi kendi ülkesine dönmek değil. Çünkü orada hala savaş devam ediyor. Ve orada hala Cumhurbaşkanının katil olarak nitelendirdiği bir devlet başkanı var. Yani bu insanların aklında gidecekleri yerlerden birisi Suriye değil. Savaşın ilk yıllarında birçoğu Avrupa’ya gidecekti. Ama onları buraya biz hapsettik. Davutoğlu’nun ‘Kayseri Pazarlığı’ yüzünden bu ülkede kalmak zorunda kaldılar ve hiçbir şekilde yaşamlarını düzgün hale getirecek bir ilerleme sağlayamadılar.

'TARİHSEL OLARAK KENDİ ALNIMIZA ÇALDIĞIMIZ BİR KARA LEKE'

Güvenlik ve gelecek duygusunun yok olması en az geldikleri süreç kadar yeni bir travma yaratacak. Bu insanlık ve coğrafyamız anlamında da yakın ve uzak gelecekte ne gibi sorunlara yol açabilir?

Bu çok büyük ve çok güzel bir soru. Hiç kimse mülteci olmak için yola çıkmıyor. Mültecilik bir sonuç. Bütün dünyada olduğu gibi ülkemizde de sürekli olarak sağ popülist yaklaşımın yükselmesi çok büyük bir tehlike. Çünkü bunun yükselmiş olması dar milliyetçilik kalıplarında, özellikle birçok etnik ve dini unsurun bir arada olduğu Türkiye gibi bir ülkede iç savaşı olağan kılıyor. Bunun mümkün olmayacağını kimse söyleyemez.

Biz toplum olarak bu gayrı-insani duruma inanılmaz alıştık. Gerçekten o insanların insanlık dışı koşullarda kalmasını o kadar benimsedik ki gelip geçerken onları gördüğümüzde hiçbir şey yapmadık. Sadece izledik… Bu yüzden ne yazık ki insanların tehcir misali yollara düşürülmesinin bu ülkede bir tepki yaratabileceğini düşünmüyorum. Çünkü biz buna alışacak kadar büyük bir kötülüğü zaten yaptık. Tarihsel olarak baktığımızda ise bu kendi alnımıza çaldığımız bir kara leke. Çünkü biz her zaman her koşulda ne kadar yardımsever olduğumuzu, misafirperver olduğumuzu, büyük bir çoğunluğu Müslüman olan bir ülke olarak din kardeşimize nasıl yardıma koştuğumuzu anlatıyoruz. Ama şu anda yaşananlara bir bakın!

Bu durum gelecekte çok daha büyük bir soruna dönüşecek. İnsanları mülteciliğe itecek olan koşulların bizim medeniyet kazanımlarımızı, birbirimize olan saygımızı, sınırlarımızı, insan olarak doğal gelen haklarımızı korumamızı yok edecek. Üç buçuk milyon insanın öldürülmesine göz yumanlar olarak, artık insanların bireysel olarak birbirinin hakkını gasp etmesi; belki öldürmesi, belki onun canına kıyması, ona işkence etmesi kendimizi alıştırdığımız bir şey haline gelecek. Yani bu durum aslında mültecilere büyük bir sorun yaşatmayacak. Ama bizim için çok büyük bir sorun! Buna sessiz kalmak ve bunu tahrik etmekle biz kendi yapımızı bozuyoruz. Çünkü birilerinin siyasi kazanımı bu toplumun sürekliliği için yeterli değil. Siyasiler gelir ve gider. Ama bu toplumun varlığı, yani Türkiye’de yaşayan insanların devamlılığı açısından çok büyük bir problem.

'MÜLTECİLERİN NEREDE HAYAT KURMAK İSTEYECEĞİNE KİMSE KARAR VEREMEZ'

Geçtiğimiz günlerde İçişleri Bakanı Soylu ‘’Göçmenler Avrupa'ya geçerse bir günde İzmir'den 30-35 bin kişi geçebilir. Bırakalım İzmir'i, bakın bakalım ne oluyor" dedi. İzmir’de temel konusu mülteciler olan bir derneğin temsilcisi olarak bu söylemi nasıl değerlendiriyorsunuz?

İzmir’de biz bu durumu zaten yaşadık. Savaşın ilk yıllarında İzmir’e gelen mülteciler Basmane meydanında yattılar. İzmir Büyükşehir Belediyesi fuarı kapattı. Onlara tuvalet bile yapmadılar. Bu durumu gören herkes bence kendi adına biraz utanmalı…

Bu açıklama başlı başına iktidarın mültecilerle ilgili tutumunu gösteriyor. Mültecilerin ne tamamı ne de herhangi biri pazarlık yapılabilecek, tehdit unsuru olarak kullanılabilecek yahut bir pazarlığın konusu/metası/bedeli edilebilecek insanlar değil. Ayrıca hiç kimse bir insanın nereden nereye gideceği konusunda o kişinin dışında bir irade geliştiremez. Bunun herhangi bir istisnası yok. Mültecilerin kendileri için savaşın bir türlü bitmediği ülkelerinden başka nerede bir hayat kurmak isteyeceğine hiç kimse karar veremez.

Ülkemizde birinin insani değerlerini korumak için o kişinin yurttaş ve yurttaş olmayan olarak ayrılması, daha da vahimi haklarının teslimi için o kişide fayda aranması; bizi en temel olarak demokratik olmayan bir ülkede yaşadığımız gerçeğine ulaştırır. Ki bu bizim hayatlarımızın da muktedirin tehdidi altında olduğunu gösterir. Sanıyorum bizim adımıza karar alan yahut bu göreve talip olan hiç bir partinin bu tür açıklamaları yapacak cesareti bulamayacağı zamana kadar eşitlik ve özgürlük arayışımızı çok daha ciddi bir şekilde yürütmemiz gerekiyor.

'İSMİMİZDEKİ KÖPRÜ, STANDART KÖPRÜ DEĞİL BARIŞ KÖPRÜSÜ'

Son olarak eklemek istediğiniz bir şey var mı?

Bazen insanlar mültecilere yapılanların yanlış olduğunu görüyorlar. Ama ortada çok fazla kirli bilgi dolaştığı için ne yapacaklarını bilmiyorlar. Çok karmaşık bir mesele olduğu için de haklılar. O yüzden mülteci ve insan hakları çalışan derneklerle daha çok ilgilenmeli ve temasa geçmeliler. Derneğimizin mülteci haklarıyla ilgili yaptığı çalışmaları ve ürettiği sözleri internet sitemizden takip edebilirler. Mülteci dostlarımızla ve toplumun kendini ifade edemeyen, baskılanan tüm kimlikleriyle barışın sesini yükseltmek için yaptığımız gönüllülük esasına dayanan çalışmalara dahil olabilirler. Mülteci konulu film festivalimize ve çalıştaylarımıza katılabilirler. Bizim Halkların Köprüsü olarak ismimizdeki köprü standart köprü değil, barış köprüsü! Gelin barışı birlikte büyütelim.