İstanbul'un seçimini Gazete Duvar yazarları değerlendiriyor

İstanbul seçimini yaptı. Ekrem İmamoğlu'nun kazandığı Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimini Gazete Duvar yazarları değerlendiriyor...

Google Haberlere Abone ol

DUVAR – CHP adayı Ekrem İmamoğlu'nun açık farkla kazandığı İstanbul seçimini Gazete Duvar yazarları değerlendirdi. Bu sonuç siyasette nasıl bir etki yaratacak? İstanbul seçmeni nasıl bir mesaj verdi? Sonucun ekonomiye etkisi ne olur?

Ali Rıza Güngen, Murat Sevinç, Berrin Sönmez, Dinçer Demirkent, Nur Betül Çelik ve Özlem Akarsu Çelik'in seçime dair ilk değerlendirmeleri...

'Krizi yönetemeyen bir Başkan var'

Ali Rıza Güngen: Sıra dışı bir gelişme olmazsa 8-9 puan civarında bir farkla AKP-MHP-BBP ve uzantılarının adayının yenilmesi Türkiye siyasetinde bir süredir tartışması devam eden yeniden konumlanma girişimlerini teşvik eder. Yenilginin hızla kabul edilmesi önümüzdeki haftalarda hasar kontrolü girişimleri göreceğimize işaret ediyor. Fakat seçim kaybeden, kaybettiği seçimi sonra daha ağır bir şekilde yine kaybeden ve pek de bir şey olmamış, çok bir şey kaybetmemiş gibi davranmaya çalışacakların hasar kontrolü argümanları bizzat AKP içinde ve iktidar bloku içinde çekişmeleri canlandıracaktır.

Yüksek işsizlik, yüksek finansman ihtiyacı, 2019 ikinci çeyrekte tekrar ekonomik daralma ve bunun uzaması gibi yakıcı sorunlar karşısında Erdoğan yönetiminin düşünebileceği çareler sınırlı. AKP tabanındaki erime karşısında ayrıca şunu göreceğiz: Bloklaşma kabiliyeti sergileyebilen muhalefeti bölme girişimleri yinelenecek. Bu zamana yayılabilir. Lakin, mini seçim görünümlü plebisitten Erdoğan’ın sıyrılması için harekete geçirilecek propaganda mekanizmasının kısa vadede başarılı olma ihtimali bulunmuyor. Çünkü 24 Haziran’daki ülke çapındaki yüzde 52’yi bir yıl sonra ülkenin kalbinde yüzde 45’e düşürmüş ve krizi yönetemeyen bir Başkan var.

'Kürt olmadan Türk, Türk olmadan Kürt olmaz bu toprakta'

Murat Sevinç: “Kendim ettim kendim buldum,” işte tam bu durumlar için. “Etme bulma dünyası” da güzel sözdür. “Mağrur olma padişahım senden büyük Allah var,” eh, yalan mı? Kendini lüzumsuzca beğenenler için de, “Anan soğan baban sarımsak, sen nereden oldun gülbe şekeri,” derler. “Alma mazlumun ahını...” Almamak gerekir. Ne kadar çok söz var değil mi, bilgece, tarihten ve deneyimden süzülüp gelmiş. Tümü, hepimizin kulağına küpe olmalı.

Bir; hiç kimseye aptal muamelesi yapmamak gerekir, zira insanlar aptal değildir. Farklıdır.

İki; Osmanlı-Türk hukuk deneyimi, anayasa deneyimi, seçim deneyimi ve toplumsal tepki deneyimi, azımsanmamalıdır. Ucuz bir memleket değildir burası. Sevabıyla günahıyla son derece zengin birikime sahip, iki yüz yıldır ‘yönü belli’ bir topraktır.

Üç; toprağımızda ilk seçim 1877’de yapıldı. 1946-50 arasında oy hakkı için büyük mücadele verildi. En çok sahip çıkılan haklar, en büyük mücadelenin sonucunda elde edilenlerdir.

Diken’deki yazıda, “Tarih tekerrür eder mi?” diye sormuştum. Etti. İnsanlar, oy haklarına sahip çıktı. Oylarına el konulmasına tepki gösterdi, gereğini yaptı. Hep yaptığı gibi.

Dört; Kürt olmadan Türk, Türk olmadan Kürt olmaz buralarda. Olmasın. Herkes birbirinin kıymetini bilmeli.

Şimdi bu saatten sonra şu olur, bu olur, yakın zamanda erken seçime gidilir vesaire... Çok yazılır çizilir nasıl olsa.

Ve son cümle Hugo’dan olsun dilerseniz: “Zamanı gelmiş düşünce kadar güçlü bir şey yoktur.”

“Seçimle gitmezler” gibi son derece tehlikeli bir eğilime, bu eğilimin sıklıkla dile getirilmesine son veren/verecek bu sonuç, herkese ve demokrasi tarihimize hayırlı olsun.

Yıllar sonrasında seçim tarihi hatırlanır mı bilmiyorum, ancak İmamoğlu’nun 6 Mayıs akşamı, kötümserlik rüzgarını tersine çevirdiği o heyecanlı ‘konuşma,’ hatırlanacak.

Emeği geçen herkes sağ olsun.

'Kazanan demokratikleşme arzusu' 

Berrin Sönmez: Büyük teveccüh güçlü icraat beklentisi anlamına geliyor. Şüphesiz İstanbul dahi olsa tek başına bir yerel yöneticinin gerçekleştireceği işlerden değil Türkiye’nin demokratikleşmesi. Ancak halkın bu yöndeki arzusunun ne derece kuvvetli olduğunu göstererek geleceğe ipucu sundu bu kesin galibiyet. Ekrem İmamoğlu’nu tebrik ederken kendisinin de ifade ettiği sorumluluğun ağırlığını bir kere daha hatırlatmak iyi olabilir. Sergileyeceği icraat, muhtemel mayınlara rağmen, İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nde, seçmenin demokratikleşme arzusuna uyumlu yönetişim yöntemi sergilemesi bugünkü sonucun geleceğe taşınmasına hizmet edecektir. Özellikle vaatleri arasında kadınlara yönelik düzenlemeleri önemsiyorum.

Sığınma evi, nicelik ve nitelik yönünden geliştirilmeli. Kadın istihdamı öncelenmeli. Kadın örgütleri ve hak temelli örgütler başta olmak üzere sivil toplum, şu ana kadar yapılanın aksine, kapsayıcı ve çoğulcu ilkeler esas alınarak desteklenmeli.

Diğer yandan mütekebbir yönetim anlayışının ve şiddet dili üzerine kurulu kampanya usulünün kaybettiğini söylemek gerek. Şimdi iktidara ve iktidara oy veren seçmene düşen, Binali Yıldırım’ı örnek almak. Kendisini kutluyorum seçim sonucunu olgunlukla karşılayıp ilk olarak açıklama yapması nedeniyle. Demokratik olgunluğun en güzel örneklerinden birisini sergileyerek olası tartışmalara en baştan set çekmesi çok kıymetli…

'AKP'nin çözülüşü başlayacak'

Dinçer Demirkent: Seçimlerin yenilenmesine ilişkin karar, Erdoğan rejiminin biçimsel demokrasinin sınırlarına çarpmasıydı. Bu sınırlara çarptığında durmak yerine rejimin demokrasiyi ortadan kaldırma kararlılığında yola devam etti. Seçimleri onay mekanizmasına dönüştürerek ortalama birden fazla seçimin yaşandığı son beş yıl içinde, muhalefet seçmenleri bir yandan iktidar tarafından bütün olarak terör çemberine atılırken bir yandan da her seçimde kaybettikleri umutlarıyla yeni arayışlara yöneldi. Açıkça olağan seçimler için kullanılamayacak bir sözcükle kurtuluş umudu arayışına yöneldi seçmen. Çünkü başka bütün ifade araçları elinden alınmış, yasaklanmıştı. Rejim bütün alternatiflerini baskıyla ortadan kaldırma yollarını ararken yenilenen İstanbul seçimlerinin bir Türkiye meselesi olmasının nedeni budur. 31 Mart’ta en küçük kentlerin başkan adayları dahi Erdoğan ile yarışmışken 23 Haziran’da ortaya çıkan kurtuluş umudunun karşısında AKP’nin bütün propaganda araçları İmamoğlu’na karşı çalıştı. Bu araçların etki gücünün ortadan kalktığını da yeniden idrak etmiş olduk. Yalan, yalan üzerine kurulu baskı ve pazarlık stratejisi yenildi, en önemlisi tek adam rejimi yenildi. Daha önemlisi yarının siyaseti bakımından HDP’nin legal bir siyasi parti olarak gücü, diğer partiler gibi anayasal düzen içinde yer aldığı, HDP seçmeninin de demokratik siyaset içerisindeki anahtar niteliği herkes tarafından görülmüş oldu. Yarından itibaren sorunun Türkiye’de bütün kanalları tıkanmış olan demokrasinin yeniden kuruluşu olacağını bilmek gerek. 23 Haziran seçimleri seçim kurumunun geri gelmesiyle bunun yalnızca kapısını açtı. Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi olarak adlandırılan ama sistemden ziyade gücün yoğunlaşması ve tekleşmesi adına kurulmuş rejimin kaybettiği açık. Fakat 31 Mart’ın ardından çarptığı duvarı yıkmaya çalışan rejimin bundan sonra çarpacağı duvarlar karşısında ne yapacağı kadar, örneğin kayyum söylemleri kadar, 23 Haziran’da ortaya çıkan sonuca ulaşmak için kullanılan yolların, yurttaşlık ve eşitlik üzerine kurulu “yeni bir başlangıç” söyleminin muhalefet bakımından ne kadar ısrarcı olarak sürdürüleceği “yarını” belirleyecek. Tarihsel seyir izlediğinde göreceğimiz şudur: Plebiseter diktatörlüğün araçları ortadan kalktığı anda artık parti vasfını yitirmiş AKP’nin çözülüşü de başlayacak. Dolayısıyla Türkiye’de biçimsel demokrasinin yeniden inşa edilmesini belirleyecek olan kadrolar ve araçlar buradan çıkmayacak; 23 Haziran başarısını ortaya koyan kadrolardan ve yollardan geçecektir.

'Yenilmez sanılanın yenilebileceğini gösterdi'

Nur Betül Çelik: İstanbul seçimleri, bir yerel yöneticinin seçilmesinin çok ötesinde bir anlam taşıyordu. Dolayısıyla İmamoğlu ikinci kez İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olarak seçilmedi sadece. Türkiye açısından otoriterliğe kayışın önünde halkın karşı iradesinin açık beyanı oldu bu seçim. AKP’nin önemli oranda oy kaybettiği açık. İmamoğlu’nun oy oranını arttırarak yeniden seçilmesi, iktidar açısından bir sona, ama herkes açısından bir başlangıca işaret ediyor. Umut, nihayet karşılığını buldu. Uzun zamandır üzerine örtülmüş ölü toprağından kurtuldu halk. Değişmez sanılanın değişebileceğini, yenilmez sanılanın yenilebileceğini gösterdi bu seçim. Ayak oyunlarının işe yaramayabileceğini, yalan siyasetinin duvara çarpabileceğini anladık. Ancak artık 24 Haziran ve sonrası önemli. Bu sonuç, demokratik süreçlerin yeniden işletilebileceği, tek adam rejiminin şu ana kadar yerle bir ettiği kurumların yeniden inşa edilebileceği bir dönemin başlangıcı olabilecek mi, artık asıl mesele bu.

'Siyasal İslam diye pazarlanan tek insan rejimi yenildi'

Özlem Akarsu Çelik: İstanbul Büyükşehir’in siyasi baskıyla tekrarlatılan seçimini Ekrem İmamoğlu nasıl bu kadar ciddi farkla kazandı? Bu sorunun yanıtını İmamoğlu, teşekkür konuşmasındaki şu cümlesiyle verdi, “Artık İstanbul’da israf, şatafat, kibir, ötekileştirme, ön yargı dönemi bitmiş, kardeşlik, sevgi dönemi başlamıştır.”

Yenilen, yıllardır topluma “siyasal İslam” diye pazarlanan, neoliberalizmi zalimce uygulayan “tek insan rejimi”; kazanan ise hakları gasp edilen kesimlerin dayanışması olmuştur.

İstanbul Büyükşehir seçiminin henüz kesinleşmeyen sonuçları gösterdi ki, Ekrem İmamoğlu, 31 Mart Yerel Seçiminde AK Parti’nin kazandığı ve ağırlıklı olarak dindar, muhafazakâr seçmenin yaşadığı Üsküdar, Fatih, Beyoğlu gibi bazı ilçelerde bu kez öne geçti. Bu, önemli gelişmelerin işareti.

Millet İttifakı’nın stratejisi, 31 Mart Seçiminde özellikle CHP’nin güçlü olduğu ilçelerde “Buralarda nasıl olsa kazanırız, büyükşehirde ise kazanma şansımız yok” diyerek sandığa gitmeyen seçmeni 23 Haziran’da sandığa götürmekti. İlçelerdeki sandığa gitme oranına bakıldığında ve çıkan sonuç 31 Mart’la karşılaştırıldığında bu stratejinin olumlu sonuç verdiği görülüyor.

AK Partili seçmenin siyasi baskı sonucu İstanbul Seçiminin tekrarlatılmasına tepkisini, sandığa gitmeyerek gösterdiği de anlaşılıyor. MHP’li seçmenin ise Erdoğan’ın “Öcalan’a mektupla mesaj verdirme” hamlesinden etkilenmemesi mümkün değildi zaten. Binali Yıldırım’ın 9 puanlık açık ara yenilgisi bütün bunların teyidi.

AK Parti’nin İstanbul’u kaybetmesinin, siyasi iktidar açısından ne ifade edeceğini çok iyi bilen Cumhurbaşkanı Erdoğan, seçime saatler kala Öcalan’ı devreye sokarak, İstanbul’u kaybetse de Kürt seçmenin oylarıyla 2023’ü garantilemek için güçlü bir hamle yaptı. Ancak 17 yıllık iktidarının özellikle son dört yılında en ağır baskıyı yaşattığı Kürt seçmen, yaşadıklarını unutmamayı herkesten iyi biliyor. Erdoğan’ın bunu aşmak için ne gibi hamleler yapacağı şimdilik belirsiz.

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli seçime değerlendirmesinde, erken seçimi dillendirmek yapılacak en büyük kötülüktür dese de şu andan itibaren “erken genel seçim” kazanı kaynamaya başlamıştır.