Binali Bey’le yemek yiyememek

Diyarbakır’a gelen AK Partili İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan adayı Binali Yıldırım’ın Kürdistan mebuslarını hatırlaması, İstanbul Belediyesi’ne giden yolun Diyarbakır’dan geçtiğini öğrendi” şeklinde yorumlandı.

Google Haberlere Abone ol

DİYARBAKIR - Suriçi’ndeki Gazi Caddesi eski günlerini aratmayacak kadar kalabalıktı. Uzun zamandır, 2015’ten bu yana bu kadar kalabalık gördüğümü hatırlamıyorum. Bayramdan öncesine kadar caddedeki simalara aşinalığım vardı ama şimdi çok değişik simalar vardı. Çocuklu aileler, gençler, turist oldukları her hallerinden belli olanlar...

Bu sevindirici bir kalabalıktı. Çünkü hakikaten Sur esnafı son yıllarda ekonomik olarak büyük badireler atlatmıştı ve bu kalabalık onlar için bir bayram bereketine evrilebilirdi.

Caddede, bir de olağanüstü polis kalabalığı vardı. Tamam, Diyarbakırlılar alışıktır polis görmeye ve pek aldırmadan, hatta ‘görmeden’ geçip gitmeyi de zamanla öğrenmiş durumda. Bir basın toplantısı mesela, toplantıya katılanlardan çok daha fazla polis ‘önlem’ alır. Hükümetten biri önemli bir şahsiyet teşrif eder, şehirdeki bütün polis teşkilatı teyakkuza geçer, yollar kapanır, her köşe başına bir zırhlı araç konumlanır ve diğer önlemler eksiksiz alınır.

ESERLERİNİ GÖRMEYE Mİ GELİYORLAR?

Bu seferki polis kalabalığı İstanbul Büyükşehir Belediyesi Başkan adayı Binali Yıldırım içindi. Yıldırım Diyarbakır’a gelmeden birkaç saat önce, Diyarbakır’daki gazetecilerin duayeni Ekrem Sunar’la görüştük. Sunar, “Binali Yıldırım Diyarbakır’a geldi diye İstanbul’da yaşayan hiçbir Diyarbakırlı ona oy vermez” dedi. Şöyle de dedi: “Benim doğduğum evi dümdüz ettiler. Gidip bakıyorum surların oradan, bizim evin bulunduğu yer neresiydi diye. Göremiyorum. Dümdüz etmişler.”

Sunar’ın doğup büyüdüğü, yıllarca yaşadığı ev, sokağa çıkma yasaklarının olduğu, çatışmaların yaşandığı altı mahalleden birindeydi. Çatışmalar yaşanırken söz vermişti bana, beni mahallesine, evine götürecek, buradaki anılarını anlatacaktı. Olmadı, hâlâ yasaklı olsa da mahalle, artık bir evi yok Sunar’ın. “Hatıralarımı elimden aldılar, yıktılar” demişti.

‘SEN BEN OLSAK İFADE VERİYORDUK’

Suriçi’nde Binali Yıldırım’ı takip eden gazetecilerin tartıştığı konu da farklı değildi. Yıldırım, AK Parti Diyarbakır il binasının önünde yaptığı konuşmada bazı cümleler sarf etmişti. Bir gazeteci arkadaş, “Sen ben söylesek şimdi ifade veriyorduk” diyor.

Ne demişti Yıldırım? “PeKaKa” yerine “PeKeKe” demeyi tercih etmişti örneğin. Sonra “Kürdistan mebusları”ndan söz etmişti. “Hani Kürdistan diye bir yer yoktu, ‘isteyen Güney Kürdistan’a defolsun’ demişti Erdoğan?”

Bütün bu söylemler İstanbul seçimi içindi. İstanbul belediye başkanı olmanın yolu Diyarbakır’dan geçiyordu. “Sanki biz bilmiyoruz neden geldi?” Diyarbakırcada cevabını içinde taşıyan bir sorudur bu: İstanbul Türkçesine çevirdiğiniz zaman “Bizi kandıramazsın” anlamına geliyor. Binali Yıldırım bir umut gelmiş Diyarbakır’a, “Desteğinizi istemeye geldim” demişti. Ama cevabını içinde taşıyan soru, Diyarbakır’dan beklediği desteği göremeyeceğini anlatıyordu sanki.

RESTORANDAKİ TELAŞ

Suriçi’nde yeni açılan tarihi mekanlardan birine yemek yemek için girdim. Önce her şey normaldi sonra garip bir hareketlilik başladı. Kulaklıkla dolaşan siviller, sıcakta ceket kravat takan bir takım adamlar ortalıkta dolaşmaya başladılar.

Garson, “Binali Yıldırım gelecek” dedi sormam üzerine. 10 dakika sonra hem de. Siparişimi verip beklemeye başladım. Gazeteci arkadaşlarım sıcakta bekliyorlardı. Hem serin yerdeydim hem de fotoğraf çekip kim bilir Binali Bey’e soru da sorabilecektim belki. Haber atlatacaktım yani. Hınzırca bir gülümseme yapıştı yüzüme, inkar edemem.

Bu arada Binali Bey’in oturacağı masayı değişik ekipler kontrol etti. Bir kısmı sivil polisler, korumalar olmalıydı. Bir kısmı da AK Parti il teşkilatından kişiler olmalıydı. Aralarında ekose ceket giyenler de vardı. Bilindiği gibi Cumhurbaşkanı'nın erkek modasına katkısıydı ekose ceket.

Kel, uzun boylu ve şişman biri Binali Bey’in oturacağı koltuğa oturdu. Oradan bekleyenlere talimatlar verildi. Birileri masayı ileri çekti, birileri eski yerine getirdi. Koltuklardan biri masadan kaldırıldı. Koltuklara isimlerin yazılı olduğu kağıtlar yapıştırıldı, bir süre sonra bunlar da değiştirildi.

Telaş görülmeye değerdi.

Sonra Diyarbakır Valisi Hasan Basri Güzeloğlu korumalarıyla geldi. Masayı o da kontrol etti. Etrafındakilere bir şeyler söyledi ayaküstü ve gitti.

Sonra AK Parti il teşkilatının önde gelen isimleri geldi. Aralarında Diyarbakırlıların “kayyım” dediği Bağlar Belediye Başkanı Hüseyin Beyoğlu da vardı. En çok telaşlı olanlar bunlardı galiba. Bir pot kırmadan şu vartayı atlatma çabası içindeydiler.

Ama 10 dakika sonra gelmesini beklediğim Binali Bey bir türlü gelmiyordu. Restoranın camlarından dışarıda bir hareketlilik olduğunu görüyordum ama Binali Bey ortalıkta görünmüyordu.

Yemek bitti. Yemekten sonra tatlı yemek gibi bir adetim olmadığı halde tatlı da söyledim. Çok ağırdan alsam da tatlı da bitti. Garsonlar tabakları, çatalları falan bir daha temizlediler. Çay söyledim.

Derken Binali Bey restorana geldi. Ancak onun için hazırlanmış masaya gelmedi. Tarihi yapının başka bir bölümünde yemek yiyecekmiş. Binali Bey’le yemek yemek zevkinden mahrum kaldım. Bütün hayallerim berhava oldu. Çok bozuldum. En çok bozulan ise galiba, yan tarafta oturan ve Binali Yıldırım’ın geleceğini duyunca heyecanlanan AK Partili aile oldu.

Garson, “Abi bizi de kandırdılar” dedi. Dışarıda bekleyen gazeteci arkadaşlarıma başarısız teşebbüsümden söz ettim. Güldük ve Hicri İzgören ile Ahmet Çakmak’ın şiir etkinliğine katılmak üzere Binali Bey’i takip etmeyi bıraktım.