Ahmet İlhan Güler: Tape gelseydi, Dink rahmetli olmazdı

Hrant Dink cinayeti davasında avukat Bahri Belen sanıklardan Ahmet İlhan Güler'e, "Dink ile ilgili birçok olayı her gün yaşıyordunuz. Hiçbir şey yapmadınız. Telefon tapeleri gelseydi ne yapacaktınız merak ediyorum?" sorusunu yöneltti. Bunun üzerine Güler, "Tape gelseydi harekete geçilir, koordine olunurdu. Korumayla ilgili bir prosedür de başlatılırdı. Bunlar olsa belki Dink rahmetli olmazdı" diye konuştu.

Google Haberlere Abone ol

DUVAR - Agos gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink'in öldürülmesine davanda tanık olarak dinlenen Samsun Emniyet Müdürü Vedat Yavuz, Dink'le ilgili istihbarat notundan İstihbarat C Şube Müdürü Ali Fuat Yılmazer'in sorumlu olduğunu söyledi. Yavuz, "Dink'le ilgili ilgili istihbarat şubesi İstanbul'a yazı yazmış, değerlendirme yapmış. Ses getirecek eylemden bahsediliyor" dedi.

Dink ailesinin avukatlarından Bahri Belen sanıklardan Ahmet İlhan Güler'e, "Dink ile ilgili birçok olayı (tehdit, dava gibi) her gün yaşıyordunuz. Hiçbir şey yapmadınız. Telefon tapeleri gelseydi ne yapacaktınız merak ediyorum?" diye sordu.

Güler ise "Her yere tape gidiyor ama İstanbul'a gelmemiş, bilgi eki gelmemiş. Kimse arayıp, 'bu neyin nesidir' dememiş. Tape gelseydi harekete geçirirdi, koordine olunurdu. Bu konu takip edilirdi. Trabzon emniyeti korumayla ilgili bir prosedür de başlatılırdı. Bunlar olsa belki bunlar yaşanmaz, Dink rahmetli olmazdı" yanıtını verdi.

Agos gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink'in öldürülmesine ilişkin 85 sanığın yargılandığı İstanbul 14'üncü Ağır Ceza Mahkemesi'ndeki davanın duruşması bugün görüldü.

Duruşmada, Hrant Dink cinayeti döneminde İstanbul Terörle Mücadele Şube Müdür Yardımcısı olarak çalışan Çanakkale Emniyet Müdürü Celal Sel ve Samsun Emniyet Müdürü Vedat Yavuz tanık olarak dinlendi.

Cinayetin ardından olay yerine gittiğinde birçok ekibin orada bulunduğunu ve kendilerinden, çevreyi inceleme, kamera görüntülerini araştırmalarının istendiğini belirten Celal Sel, "Müdür yardımcısı olarak talimatımı aktardım. Olay yerinde bir sokaktan yukarı doğru yürürken, bir şahıs denk geldi. Saray Kumaş isimli dükkanın sahibiydi. Kamerası olduğunu söyledi. İstihbarat müdür yardımcısı Selami Yıldız aradı, ona da açıkladık durumu. Görüntüde Ogün Samast'ın beyaz şapkalı görüntüsünü gördük" diye konuştu.

Daha sonra şubeye uğrayıp konuyla ilgili bilgi notlarını hazırladığını ve görüntünün medyaya verilmesine karar verildiğini aktaran Sel, "İhbar masası oluşturuldu, onunla uğraştım. Gelen ihbarları değerlendirdik. Şahsın (Ogün Samast) otogarda bulunduğu haberi geldi, Samsun'a gittiği öğrenildi, irtibat kuruldu. C büromuz var, olayı onlar devraldı, onlar uğraşmaya başladı. Daha sonra Samsun'da yakalandı şahıs. Çocuk olduğu için çocuk şube şahısla ilgilendi. Kamera görüntüleri C Şube'de toplanmaya devam edildi" ifadesini kullandı.

Kendisine verilen talimatları ilgili birimlere ilettiğini söyleyen Sel, daha sonra diğer şahısların da ortaya çıktığını, Trabzon'a bir ekip gönderildiğini ve o ekibin orada çalışmaya devam ettiğini dile getirdi.

'TERÖRLE MÜCADELENİN KORUMA YAZISI OLDU MU BİLMİYORUM'

Celal Sel, mahkeme heyeti başkanının soruları üzerine, olay yerinde başka kamera görüntülerinin olup olmadığının da araştırıldığını ve ekiplerin sokak sokak tarama yaptığını anlatarak, kamera görüntüsü olduğu belirtilen Akbank Pangaltı şubesine gitmediğini, onunla ilgili bilgisi olmadığını söyledi.

Dink ailesinin avukatı Hakan Bakırcıoğlu'nun sorularını yanıtlayan Sel, "kişilerin korunmasıyla ilgili taleplerinin olup olmadığı" soruya, "Bizim teşkilatımızda koruma kararını koruma şubesi takip eder. Bize de görüş sorulur, prosedür bu şekilde işler. Terörle Mücadele Şube'nin doğrudan koruma işlemi başlatan yazısı oldu mu bilmiyorum. Hrant Dink ile ilgili bütün olaylara cinayet olayıyla vakıf oldum" ifadesini kullandı.

'BULUŞMA NOTUNDAN HABERDAR DEĞİLDİM'

Cinayetin işlendiği dönem İstihbarat Daire Başkan Yardımcısı olarak görev yapan Samsun Emniyet Müdürü Vedat Yavuz da tanık olarak dinlenildi.

Sanıkların bir kısmını tanıdığını ve daha önce verdiği ifadelere ekleyeceği bir şeyler olmadığını belirten Yavuz, "Dink cinayeti konusuna soruşturma yürütüldükten sonra vakıf oldum. Elemanla buluşma notu (F4), daireye geldiği tarih itibarıyla bana tevdi edilmişti. İstihbarat Daire Başkanı Sabri Uzun'un yardımcısıydım. Baktığım görevler idari birimlerdi. Operasyonel birimlere diğer arkadaşım bakıyordu. Malum bilgi notuna bakan pozisyonda değildim. Öyle bir buluşma notundan haberdar değildim ve öyle bir buluşma notu anlatılmadı bana" diye konuştu.

'HABER NOTUYLA YILMAZER İLGİLENİYORDU'

Vedat Yavuz, 2007 yılının Temmuz ayında istihbarattan ayrıldığını ve birinci sınıf emniyet müdürlüğüne terfi edildiğini aktararak, "O dönem haber almadan sorumlu şube müdürü Necmettin Emre'ydi. Bildiğim kadarıyla onun da buluşma notundan haberi yok. Sabri Uzun'a da buluşma notunun geldiği haberi verilmemiş. Haber notuyla ilgilenen C Şube Müdürü Ali Fuat Yılmazer'di. Bülent Demirel de yardımcısıydı" dedi.

Mahkeme Başkanı'nın, "Haberin geldiği gün daire başkanı ile C şube müdürü İran'a gittiler mi?" sorusuna Yavuz, "Aynı gün gece gittiklerini biliyorum. Vekalet de Sabri Bey dönene kadar Necmettin Emre'deydi. Bir veya iki günlüğüne gitmişlerdi, tam hatırlamıyorum. Mutat görüşmeleri vardı İran'la. Genelde başkanlığa Necmettin Emre vekalet ediyordu. F4 raporuyla ilgili herhangi bir şeye dahil olmadım. F4'ü İstanbul'da savcı gösterdiğinde gördüm" karşılığını verdi.

'EVRAKIN TANZİM EDİLİP EDİLMEMESİ C ŞUBE MÜDÜRÜNÜN İNİSİYATİFİNDE'

Dink ailesi avukatı Bakırcıoğlu'nun "İstihbarat Daire Başkanlığı haber şubesinde çalışması durumunda bilgilerin kendisine sunulup sunulmayacağına" ilişkin soru üzerine Yavuz, "Zannetmiyorum. İlgili il istihbarat şubesine gelen evraklar, evrakın karşılığı olan birime gider. Bu da C Şubesi'dir. C Şube Müdürü uygun görürse genelde daire başkanına arz edilir evrak. Evrakın tanzim edilip edilmemesi C Şube Müdürü'nün inisiyatifine bağlıdır. Gün içinde şube müdürünün uygun gördüğü bilgiler başkan veya başkan yardımcısına aktarılır." diye konuştu.

'İSTİHBARAT ŞUBE İSTANBUL'A YAZI YAZMIŞ'

"Daire başkanlığında Hrant Dink'e yönelik tehdit atmosferi olduğu bilgisi bulunup bulunmadığı" sorulan Vedat Yavuz, "Eyleme yönelik bilgi bilmiyorum. Cinayet olduğunda öğrendik. Genel olarak da bilemiyorum" derken, başsavcılığa verdiği ifadesinin hatırlatılması üzerine şunları söyledi:

"Aslında işi hedef şahsa göre değerlendirmek lazım. F4'te bahsi geçen hedef şahıs Hrant Dink. Bazı provokatif hareketler mevcuttu ve zaten basına yansıyordu bunlar. Dink'le ilgili ilgili istihbarat şubesi İstanbul'a yazı yazmış, değerlendirme yapmış. Ses getirecek eylemden bahsediliyor. Daha önceki ifademde, ses getirecek eylem sözüyle ilgili, 'yumurta atma, tükürme gibi şeyler de ses getirecek eylem' şeklinde beyanda bulunduysam, sonuçta sokaktaki vatandaş değil, hedef Hrant Dink. Bunu bu şekilde değerlendirmekte fayda var.

Söz konusu F4 evrakı İstihbarat Daire Başkanlığı C Şubesi'nin sorumluluğunda. Muhatabı başkanlığın C Şubesi. Spesifik hususlar konusunda şube ilgili birime yazar. Her halükarda F4 muhatabı C Şube Müdürü'dür. Hem F4'e bakıp hem de Hrant Dink ile ilgili İstanbul'a yazılan yazıya bakacaktı. Aradaki kontağı sağlayacaktı, eksiklik varsa eksikliği giderecekti ki eksiklik olacağını zannetmiyorum. Telefonla falan kontağı sağlaması gerekirdi. Olaya birinci derecede bakması ve şube müdürü olarak kontağı sağlaması gerekirdi."

Vedat Yavuz, mahkeme heyeti ve Dink ailesinin avukatı Hakan Bakırcıoğlu'nun sorularını yanıtladıktan sonra, davanın sanıklarından, dönemin İstanbul İstihbarat Şube Müdürü Ahmet İlhan Güler'in sorduğu sorulara cevap verdi.

"Çalıştığı dönemde FETÖ'cü emniyet müdürleri tarafından baskı gördüğünü ve psikolojik zorluklar yaşadığını" iddia eden Yavuz, dönemin İstihbarat Daire Başkanı Ramazan Akyürek ile arasında geçen bir diyaloğu şöyle anlattı:

"Hrant Dink cinayetinden 1-2 gün sonra Ankara'daki evime mobilya almak için mobilyacıya gidiyordum. Ramazan Akyürek telefonla beni aradı. Bana, 'Ahmet İlhan Güler'i bir ara' diye söyledi. 'Niye' diye sordum. 'Ben bu konuya (Dink cinayeti) vakıf değilim, açsın Ali Fuat Yılmazer söylesin' dedim. 'Yok sen söyle' dedi. Sinirlendim yolun ortasında ve sonra Ahmet'i aradım. Ahmet'e, 'Biliyorsun Ahmet ama sana söylemem istendi, elçiye zeval olmaz' diye söyledim. Olmaz böyle bir rezillik."

GÜLER: 'ALLAH HEPSİNİN BELASINI VERSİN' DEDİM

Bu sözler üzerine konuşan Ahmet İlhan Güler de "Ben de size, 'Ramazan başkanın da onların hepsinin de Allah belasını versin' dedim" ifadesini kullandı.

Davanın tutuklu sanıklarından dönemin İstihbarat Daire Başkanı Ramazan Akyürek de Ses ve Görüntülü Bilişim Sistemi (SEGBİS) ile bağlandığı duruşmada tanık Vedat Yavuz'a sorular sordu.

İstihbarat Daire Başkanlığı'na başlamadan önce Hrant Dink'e yönelik tehdit atmosferi oluştuğu bilgisinin hem resmi yazışmalara hem de medyaya yansıdığını belirten Akyürek, C Şube Müdürü Ali Fuat Yılmazer'in görevde olduğu dönemde azınlıklara yönelik 9 tamim hazırladığını söyledi.

Akyürek'in, "Haber alma birimini devraldığınız istihbarat başkan yardımcısı Necmettin Emre, bu konularda sizinle paylaşımda bulundu mu?" şeklindeki sorusunu yanıtlayan Yavuz, "Hayır öyle spesifik bir paylaşımda bulunmadı" dedi.

'F4 VE TAMİMLE İLGİLİ BAŞKANLIĞIN TEMASA GEÇMESİ LAZIMDI'

Yavuz, "Haftalık müdürler toplantısında, İstanbul'da Hrant Dink, Trabzon'da ise Yasin Hayal ile ilgili konular, siz ya da Ali Fuat Yılmazer tarafından hiç gündeme getirildi mi? Bana daire başkanı olarak bilgi verdiniz mi?" diye sorulmasına karşılık da "Bana aktarılmayan konuyu benim size aktarmam söz konusu olmaz. Bana aktarılan her şeyi size aktardım, konumum onu gerektiriyordu çünkü" diye konuştu.

İstihbarat Dairesi Başkan Yardımcısı Necmettin Emre döneminde 9 tamim, tanık olan Vedat Yavuz'un yardımcılık döneminde ise 6 tamim hazırlandığı söyleyen sanık Akyürek, imzasının olduğu Dink ile ilgili 12 Ekim 2006 tarihli tamimi görüp görmediğini sorduğu Yavuz'dan "hayır" yanıtını alınca, "Tamimleri alan İstanbul ve Trabzon istihbarat şubeleri, hem kendi aralarında hem de bu işleri takip eden C Şube ile bir paylaşımda bulunmuyorlar. Tamimi alan ve bilgilere vakıf olan İstanbul ya da Trabzon'da istihbarat şube müdür olsanız ne yapardınız?" diye sordu.

Tanık Yavuz da "Şube müdürü olsam, başkanlıkla ve Trabzon ile ivedi temasa geçerdim. F4 değerlendirmesi geldiğinde, başkan ve C Şube müdürüyle direkt temasa geçerdim. İşin kaynağı olan Trabzon'la istişare kurardım ya da Trabzon'a yazı yazıp, telefonla İstanbul'u bilgilendirirdim. Başkanlık da her şeye vakıf. 81 ilden bilgi alma hakkı var çünkü. Başkanın (Ramazan Akyürek) orada hemen devreye girip, 'gelin buraya' demesi, konseyi kurması lazımdı. Tamimle ilgili asayiş ve güvenlik anlamında tedbir alınır. F4'ün üzerine bu tamim gelirse başkanın ilgili illerle temasa geçmesi ve başkanlığın da koordine kurması lazımdı" ifadelerini kullandı.

'BENİ 3 GÜN SAMSUN'DA BEKLETMENİN NE ANLAMI VARDI'

Ramazan Akyürek'in "Kimseye yönlendirme veya talimatınız oldu mu bu tamimlerle ilgili?" sorusunu da yönelttiği Yavuz, soruyu soran Akyürek'i eleştirerek, "Yok o konularda sizin bana bir talimatınız olmadı 14 ay boyunca. Hangi olayda beni çağırdınız da 'gel bakayım, ne yaptınız, elinizde ne var' dediniz Allah için bir kere? Allah katında cevap verin buna" diye konuştu.

Vedat Yavuz, Akyürek'in, "Siz başkan olsanız benim yerime ne yapardınız?" sorusuna karşılık ise, "Beni Samsun'a gönderdiniz. Bir şey yoktu orada, 'döneyim mi' dedim, 'dönme' dediniz. 3 gün daha beni orada bekletmenin anlamı ne? Buna ne gerek var. 3 gün sonra dönüp akşam saatinde istihbarat şubenin kapısından giriyorum, mülkiye müfettişleri çıkıyorlar oradan. Sizin aklınıza ne gelir? Olayla ilgili ilk giden müfettişlermiş onlar. Sizin aklınıza ne gelir? Hayır gelmez ki şer gelir." dedi.

'BEN DAİRE BAŞKANI OLARAK ANCAK BUNU YAPABİLDİM'

Bu ifadelere karşılık, Akyürek "Ne diyeyim ki arkadaşımız kendi açısından haklı olabilir. Ben daire başkanı olarak ancak bunu yapabildim. Neticede o dönem görev yapan bir sürü asker ve polis yargılanıyor, cezaevindeler. O gün itibarıyla o fotoğraf konusunun, cinayetle ilgili etkisi sıfırdı. Benim için basit bu olaydı ama siyasiler için çok önemliymiş. O yüzden Vedat Bey'e, 'biraz daha kal', 'acele git' demiş olabilirim" savunması yaptı.

"Ben daire başkanı olduktan sonra takip tarassutta ciddi aksamalar olmuş, Vedat ve bana gelmemiş bilgi. Bana ne C Şube'den ne Trabzon ne de İstanbul'dan herhangi bir bilgi gelmedi" diyen Akyürek, Hayal'in de arasında bulunduğu Trabzon'daki şüphelilerin telefon tapelerinin de kendisine arz edilmediğini öne sürdü.

'TAPE GELSEYDİ HAREKETE GEÇİLİRDİ'

Duruşmada söz alan Dink ailesinin avukatlarından Bahri Belen ise sanıklardan Ahmet İlhan Güler'in, Vedat Yavuz'a yönelik "Trabzon'daki telefon tapeleri bize gönderilmeli miydi?" sorusuna dikkati çekerek, Güler'e, "Dink ile ilgili birçok olayı (tehdit, dava gibi) her gün yaşıyordunuz. Hiçbir şey yapmadınız. Telefon tapeleri gelseydi ne yapacaktınız merak ediyorum?" diye sordu.

Ahmet İlhan Güler de şöyle konuştu:

"Ramazan Akyürek, tamimden bahsediyor. İstihbarat Daire Başkanlığı yılda yüzlerce defa tamim yapar. Takvim yapar, takvimde yer kalmamıştır. F4 yazısıyla tamim arasında 7-8 ay var. Aralarında hiçbir bağlantı yok. Böyle bir konu tamimle yorum çıkarılacak bir konu değildir. Trabzon ilinde bilgi var, eleman var. Onlarca telefon dinleniyor ve fiziki takip yapılıyor. İstanbul'a yoruma açık bir yazı geliyor. Onun dışında İstihbarat Daire Başkanlığı koordinesi yok, Trabzon çalışması yok. Her yere tape gidiyor ama İstanbul'a gelmemiş, bilgi eki gelmemiş. Hiçbir gelişme olmamış. Kimse arayıp, 'bu neyin nesidir' dememiş. Bütün olarak ele alınca başka gelişme olurdu. Tape gelseydi harekete geçirirdi, koordine olunurdu. Bu konu takip edilirdi. Trabzon emniyeti korumayla ilgili bir prosedür de başlatılırdı. Bunlar olsa belki bunlar yaşanmaz, Dink rahmetli olmazdı."

İfadelerin ardından, mahkeme heyeti duruşmayı yarına erteledi. (İSTANBUL/AA)