Ertuğrul Akbay en güzel çiçeğimizi koparmıştı!

"Sözcü susarsa Türkiye susar" yazıyor ya bugün gazetenin logosunda, Ertuğrul Akbay eliyle Gırgır susmuş ve Türkiye susturulmuştu işte 30 yıl önce... Ve ölümünden kısa süre önce televizyonda ağlamıştı Akbay, 'gazeteciliğin ne kadar zor ve insanları sevdiklerinden uzakta bırakan bir iş' olduğunu anlatırken...

Google Haberlere Abone ol

"Güzel yaşadı güzel öldü" diyordu bir "ardından" mesajı... Ertuğrul Akbay "güzel" yaşadıysa Oğuz Aral nasıl yaşadı acaba?

Şimdi dünyadan göçüp giden Ertuğrul Akbay'ın güncel unvanları "duayen gazeteci", "Sözcü gazetesinin sahibi Burak Akbay'ın babası", "araştırmacı gazeteci"... Sözcü henüz ulusalcı/milliyetçi muhalefetin lider medya organı haline gelmeden önce, uzun süre "sağlıklı yaşam gurusu"ydu... Nasıl 'sağlıklı kalarak yaşlanılır', ileri yaşlarda cinsel performans nasıl 'zirvede' devam ettirilir...

Akbay yaşamın sırrını çözmüştü: Taaa 1989'da!

12 Eylül askeri darbesinin sonrasında gelen karanlık günleri anlatırken insanların yüzlerini güldüren şeyler bile acıklıdır: Sıkıyönetim mahkemesinde hakime yapıştırılan bir cevap, işkenceden sonra hücreye gelen bir devrimciye arkadaşlarının yaptığı bir şaka, uzun süre yakalanmamayı başarmış bir 'aranan'ın en beklemediği anda nasıl "ele geçirildiği"...

Bunların arasından çıkıp gelirdi Gırgır dergisi, hem dönemin 'dışarda kalabilen' muhalif yazarlarına çizerlerine ev, hem de ülkede ne yaşandığını 'en geniş kitlelere' anlatan yayındı. Oğuz Aral ve bugün artık her biri bir 'okul' olmuş zamanın gençleri: Latif Demirci, Bülent Arabacıoğlu, Atilla Atalay, İrfan Sayar, Abdülkadir Elçioğlu, Hasan Kaçan (evet o da!), Ergün Gündüz...

Bir ülkeye yaşadığı 'dehşeti' bir mizah dergisi mi anlatmış?

Evet!

İnsanların doğru yazan gazeteleri okumaktan korkar hale getirildiği bir zamanda ve ANAP eliyle neoliberalizm ihraç edilirken, "Utanmaz Adam", İspanya diktatörü Franco'nun zindanlarında işkenceyi, Avanak Avni çocuğun gözünden hayata 'racon' kesmeyi anlattı!

.

Gırgır'ın kapakları bayrak üzerinden yapılan hamaseti (evet yine o zaman da!), zamları, enflasyon canavarını, özgürlüksüzlüğü anlattı...

Futbol, mahalle argosu, televizyon, sosyete...

Hayatın her yerine girdi çıktı ve en kitlesel en beğenilen en ‘gerçek’, biricik yayın oldu koca memlekette gençlerin 'çiziktirdiği' sarı sayfalar...

İşte 1989'un ilkbaharında 'kara bir haber' oldu düştü Gırgır'ın milyonlarca okurunun yüreğine: Çıkardığı gazetenin adını alarak "Gölge Adam" namıyla yükselen bir 'gazeteci' olan Ertuğrul Akbay, 'dergimizi' almıştı Simavi ailesinden. Derginin yasal sahibi Simaviler'di ama gerçekte okurunundu Gırgır: Güzel ve eğlenceli tek gerçek çiçeğiydi Türkiye basınının!

Oğuz Aral'ın 'gençlerle' birlikte yarattığı dergisinden atılıvermesi çok yazıldı/anlatıldı daha önce. Basın tarihimizin en büyük utançlarından biri olarak kalacak hep. Oğuz ve Tekin Aral'ın macerası sonrasında Avni ve Dıgıl'la devam etse de, Gırgır can çekiştirile çekiştirile öldürüldü.

Son hali de iki yıl önce yayınlayanı tarafından arkasında durulamayan bir karikatür gerekçe gösterilerek kendi kendine kapatıldı!

Şimdi hâlâ siyasette çok matah gibi bir ‘yön gösterici’ olarak kullanılmaya devam edilen Turgut Özal döneminin medyaya ‘teşvikler’, ‘krediler’, 'muafiyetler' yağdırdığı (bugünkü 'havuz'lara doğru açılan kapı!) dönemin kurbanı oldu Gırgır: Susmalıydı çünkü çok konuşmuş, çok konuşulmuştu...

“Sözcü susarsa Türkiye susar” yazıyor ya bugün gazetenin logosunda, Ertuğrul Akbay eliyle Gırgır susmuş ve Türkiye susturulmuştu işte 30 yıl önce...

Ve ölümünden kısa süre önce televizyonda ağlamıştı Akbay, 'gazeteciliğin ne kadar zor ve insanları sevdiklerinden uzakta bırakan bir iş' olduğunu anlatırken...

Değseydi bari...