Brexit'in ekolojik kâbusları

Liberal demokrasi belki ideal bir demokrasi açısından kötü görülebilir. Lakin popülizm onu mumla aramamıza yol açacak. Çünkü popülizm biçimsel demokrasiyi bile kale almayan demokrasi karşıtı bir iklim yaratıyor.

Google Haberlere Abone ol

DUVAR - Elm Sokağında Kâbusu filmini izleyenler bilecektir. Orada rüyalar yolu ile insanların hayatına sızarak cinayetler işleyen bir karakter vardı; Fredy. Filmin konusunu bir kez daha hatırlatayım. Los Angeles’taki bir mahallede gençler tuhaf bir şekilde ölmeye başlarlar. Parmaklarında jilet keskinliğinde bıçaklar olan korkunç bir adamın bulunduğu kâbuslar uyurken canlarını almaktadır. Rüyalardaki bu hayalet, yıllar önce çocuklarını öldürdüğü aileler tarafından linç edilen sapık Fred Krueger’dan başkası değildir. Freddy her nasılsa şimdi geri dönmüş, yeni yetmeleri bir bir rüyalarında öldürerek intikam almaktadır. Sizi bilmem ama aşırı sağ ya da benim ifademle post faşizm olarak tanımlanan aşır sağ popülizm de bu filmdeki karaktere benziyor. Mezarından geri döndü ve şimdi rüyalarımızı öldürüyor. Çare ona rüyalarımızla karşımı koymak yoksa uyumamak mı? Bildiğim bir şey var ise bu Freddy Ekolojik rüyalarda cinayet işlemeye devam ediyor.

Popülizmin Avrupa’daki en tantanalı dönün noktası İngiltere’nin ABD’den çıkışı oldu. Gerçi her zaman Atlantik’e karşı Avrupa düşüncesi ile şekillenen Avrupa Birliği içinde İngiltere hep ikili oyuncu oldu. AB’nin Avrupa Bağımsızlığı yanlısı tutumu karşısında adeta bir Truva atı olarak 19 yy’ın başında bugün Küreselci Elitler tarafından kurulan Atlantik ittifakı ekseninde İngiltere bir Avrupalı olmaktan daha fazla ABD’nin Avrupa’daki ayağı gibi davrandı. Brexit popülizmin dayanaklarını göstermesi, liberal iktidarla döneminde uygulanan ekonomik siyasi politikaların toplumdaki yansımasının iyi bir göstergesi oldu. Ve şimdi Parlamento Brexit’i reddetti. Bu noktada Brexit için ikinci bir oylama yapılacak mı yoksa yeni bir yol haritası oluşturulup deyim yerinde ise referandum yok mu sayılacak. AB cephesinden gelen haberler ise AB’nin İngiltere’ye bir Truva atı gibi bakarak madem öyle karar verdin o zaman yolun açık olsun dediği yönünde. Bu noktada sürecin daha çetrefil bir noktaya gelerek iyice belirsizliğe girdiği noktasında analistler neredeyse hemfikir. Nitekim Theresa May hükümeti de güven oylaması almasına rağmen seçimin ufukta gözüktüğü de analistlerce dile getiriliyor. Gelelim Brexit ’in devamı halinde ya da Avrupa’nın Brexit'ten hareketle İngiltere’yi dışlaması halinde ekolojik olarak neler olacağına.

Kerkenez

İNGİLTERE DOĞASININ CANI KİME EMANET EDİLECEK

Dünyanın Dostları Grubu’nun İnternet sayfasında yer alan bir yazıya göre İngiltere’nin çevre yasalarının yüzde 80’inden fazlası Avrupa Birliği’nden (AB) geliyor. Ne yazık ki İngiltere Çevre koruma konusunda diğer kıta Avrupası ülkeleri ile kıyaslandığında çok duyarlı bir ülke değil. Mesela Hava Kirliliği nedeniyle 40 bin kişinin erken ölümüne yol açtığı için hükümete defalarca dava açılmasına rağmen bu konuda pek bir başarı kazanılabilmiş değil. 1980'ler’de İngiltere Avrupa’nın en kirli ülkesi sayılıyordu. Ancak AB politikalarına gösterilen uyum sayesinde İngiltere iklim değişikliğine yönelik politikalar başta olmak üzere doğal dengenin korunması, kirliliğin önlenmesi noktasında hiç de küçümsenmeyecek adımlar atabildi. Ancak eğer İngiltere AB’den dışlanırsa bu çevre için hiç iyi olmayacak. Son derece popülist bir siyaset izleyen pragmatik sağ hükümetler çevre konusunda pek az duyarlılık gösterecek ve İngiltere’nin çevre konusundaki karnesi çok kötü bir hal olacak düşüncesi bu konuda görüş belirten bir çok doğa korumacının nerede ise ortak kanaati.

Brexit sonrasında hükümet her ne kadar çevresel düzenlemeler alanında büyük bir boşluk açılmaması için AB tarafından oluşturulan tüzüğün İngiltere yasalarına yapıştırılacağını taahhüt etse de uzmanlar bu konuda hükümet gibi düşünmüyor. Çünkü bir yandan böyle söyleyen hükümet diğer yandan da AB dışına çıktıktan sonra, bireysel politikaların gözden geçirileceğini ve hangisinin olduğu gibi çıkarılacağına, değiştirileceğine veya kalacağına karar vermenin parlamentoya bağlı olacağını iddia ediyor. Yani parlamentoda etkili olduğu bilinen lobilerin insafına kalacak İngiltere’nin doğası. Nitekim referandumdan bu yana, çevre ve çevreyle ilintili iş sektörlerinde Brexit'in tarım, balıkçılık, iklim ve enerji üzerine olanlar da dahil olmak üzere çevre politikaları üzerinde derin etkileri olacağına dair artan bir endişe var. Öte yandan hükümetin bu iddiasına en gerçekçi ve meseleyi bilen bir yerden gelen cevap eski Çevre, Gıda ve Kırsal İşleri Devlet Bakanı Andrea Leadsom’dan geldi. Leadsom AB çevre politikasının üçte birinin basitçe Birleşik Krallık yasalarına kopyalanamayacağını belirtti.

Çoğu durumda, AB hukuku AB kurumlarına atıfta bulunur (Örneğin, Avrupa Komisyonu'na su kalitesi hakkında rapor verme hükümleri). İngiltere'nin alternatif yönetişim düzenlemeleri geliştirip geliştirmeyeceği ve çevre gibi gelişmiş alanlarda, bunlar merkezileştirilecek veya geliştirilecek mi halen belirsiz olup, bunun gerçekleşip gerçekleşmeyeceği de netliğe kavuşmuş değil. Bundan dolayı Avam Kamarası Çevre Denetim Komitesi (EAC) “zombi mevzuatı” riskini vurguluyor. Avam kamarasının ifadesi ile “Tüzük kitabı canlı, ancak çevre kalitesi için olası olumsuz sonuçları olmaması için güncellenmesini ve uygulanmasını güvence altına alan mekanizmaların etkili bir biçimde istenmesi noktasında ise bir şekilde ölü.” Nitekim komite bu konuda yeni bir mevzuat oluşturulması çağrısında bulunmuştu.

Vaşak

Dünyanın Dostları Grubu da bu konudaki boşluklara dikkat çekiyor: Brexit'in başlıca çevresel riski, AB dışındaysak bu AB korumalarının kaybedilmesi veya zayıflaması ihtimalidir. Bu bizi çevre korumamızda boşluklarla ve yasalarımızı yürürlüğe koymada zorluklarla baş başa bırakabilir. Yasalar Avrupa'dan İngiltere'ye sadık bir şekilde aktarılsa bile, hükümeti hesaba katmanın yeni yolları olmalı. Aksi takdirde, vahşi yaşamımızı ve doğal kaynaklarımızı korumak için çevre yasalarımızı kullanamayabiliriz. Anlaşmasız bir Brexit, hükümete çevre korumalarımızı güncellemek için yeterli zaman vermeyecek, böylece çıkış gününden sonra düzgün çalışmayacaktır.

VAHŞİ YAŞAM KİME EMANET EDİLECEK

Nitekim Brexit sonrası dağılmaya başlayan idari yapının faturası doğal hayata çıkıyor ve porsuk adeta bunun sembolü. Porsuklar İngiltere’de yaban hayatının nefret sembollerinden biri. Çiftçiler onları korumaya alan yasaları berhava etmek için sığır tüberkülozu bahanesini ürettiler. Sağcı May hükümetinin Tarım Bakanı da buna balıklama atlayarak porsuk katliamını yasallaştırdı. 2016 yılında hükümetin Çevre, Gıda ve Köy İşleri Bakanı Michael Gove, kendisine bağlı Natural England isimli kurumun -ki bu kurum İngiltere’nin doğasını koruması gereken bir kurumun- başına sıkı bir avcı ve tilki avını sınırlandıran yasalara karşı tam altı kez oy kullanan birisi olan Lord Blencathra’yı atadı. İngiltere’de iki bölgede -Somerset ve Gloucestershir- porsuk avını serbestleştirdi. Hükümet, tartışmalı porsuk avının sığırlarda tüberküloz oranlarını düşürdüğünü iddia etmekte, ancak bir grup önde gelen veteriner ve hayvan refahı uzmanları avlanmanın yasallaştırılmasının bu konuda hiçbir fark yaratmadığını doğrulayan veriler paylaşıyor. Yani porsuklar avlanmaya başladığından beri sığırlarda görülen ve porsuklardan bulaştığı iddia edilen tüberküloz oranı arasında hiçbir bağ yok. Çiftçilere ve avcılara yaranmak için alınan karar popülizmin doğa için ne kadar riskli olduğunun açık bir kanıtı. Sadece porsuklar değil AB korumasından çıkan doğal yaşam da Brexit sonrası risk altında. Popülizm koruma standartlarını aşağı çekerek avcıların ve çiftçilerin yanlış kanılarını okşayan bir yaranmacı siyaset izliyor ve İngiltere’nin doğal yaşamı her geçen daha ciddi bir tehdit riski ile yüzleşmeye hazırlanıyor.

Bütün bunlardan dolayı İngiltere’de ekoloji alanındaki yazıları ile bilinen sol ekolojist George Monbiot “Devlet dağıldıkça, İngiltere’nin vahşi hayatını kim koruyacak?” başlığı ile yazdığı yazısında bu sorunlara değiniyor. Brexit’in sonucunun ne olacağını ise şöyle belirtiyor. “Sonuç, şirketler ve çok zenginler için, yasaların sınırlandırılmasından, diğerlerine borçlu oldukları aldatmacalardan, demokrasiden özgürlüktür.” Brexit ile birlikte AB yasaları sayesinde bunların elini kolunu bir ölçüde bağlayan, dizginsiz bir saldırı gerçekleşmelerini önleyebilecek olan kamusal korumaların kaldırılması ile bu kesimlerin artık doğaya daha rahat saldırabileceklerini belirtiyor. Brexit sonrasında ise vahşi yaşamın ve çevre kalitesinin korunmasında basamaklı bir düşüş yaşanmaya başlandığının gözle görülür hale geldiğine dikkat çekiyor. Artık bağımsız varlıklar olarak belirli bir özerklik kazanmış olan ve yaşan aşayan dünyayı savunmakla sorumlu organları suçlayanlar öylesine güçlendiler ki geriye çekilmeye başlamış durumdalar Mesela Natural England, hükümetin arka penceresinde başını sallayan bir köpeğe indirgendi. Buna en somut örnek de Devon’da bir nehri kirletenlerin bütçe yetersizliği nedeni ile sorumluları bulup cezalandırmada yetersiz kalmaları hatta adım atmak konusundaki isteksizlik gösterilmesi. Bu konuda sorumluluğu olan Çevre Ajansına bu konuda bir ihbar yapılmasına ve ajans konunun takipçisi olacağını belirtmesine rağmen “balık ölümlerinde kanıt olmadığı” gerekçesi ile kurum sorumluları cezasız bıraktı. Monbiot bu konuya dair de şunu not düşüyor:  Kirleticiler sağlıklı bir yaşam sistemine taşınırken ani bir zehirlenme meydana geldiğinde balık ölümlerini görüyorsunuz. Kronik kirlilik balıkları habitatlarından ve avlarından mahrum eder, ancak, aklı başında hiçbir araştırmacı, sonuçta onları nehirde karınları yukarıya dönük olarak yüzerken görmelerini beklemeyecektir. Kanalizasyon mantarından başka bir şeyle örtülü olmayan bir nehir yatağı “düşük” bir ekolojik etki gösterirse, yüksek olanın neye benzediğini düşünmeye korkuyorum.

Daha sonra sembol olan porsuklar konusunda ajansın nasıl bir duyarsızlık içinde olduğunu ifade ediyor: İki ekolojistin bulunduğu yüksek mahkemedeki dava ile özerk bir kurum olarak çöküşü aydınlatıldı. Iskartaya çıkmanın (porsukların yani y.n) önemsiz bir hayat kaybı olduğunu ve para iyi bir şekilde bağlantı kurulduğunu (gösterir y.n) , ama bu test edilen sorunlardan sadece biri. Bir diğeri, porsukların vurulmasının daha büyük çevresel zarara yol açıp açmadığını değerlendirmesi beklenen Natural England'ın görevlerini yerine getirmekte yetersiz kalması. Porsuk öldürme İngiltere'ye yayıldıkça, bazıları rahatsızlığa son derece duyarlı hayvanları koruyan vahşi yaşam alanlarına girmektedir. Natural England, avcıların gece boyunca bu yerlerden geçmesine ve silahlarını ateşlemesine izin verip vermemesinin, diğer vahşi yaşam üzerinde zararlı bir etkiye sahip olup olmadığını ve porsukları bu ekosistemlerden çıkarmanın etkisinin ne olabileceğini belirlemesi gerekiyor.

Sadece porsuklar değil vaşaklar, kerkenezler, peçeli baykuşlar ve kunduzlar için de Ulusal Koyun Birliği ve diğer çiftçi kuruluşları olumsuz bir tavır göstermiş ve bunların kendilerine zarar verdiklerini belirtmişti. Ama tıpkı sığır tüberkülozu yalanı gibi bunun da avcılarla çiftçilerin iş birliği için bir bahane olduğu ve gerçekleri yansıtmadığı bilimsel kanıtlarla ortaya kondu. Ama porsuklar konusunda ortaya konan popülist tavır bir kez kural haline gelirse İngiltere’nin vahşi yaşamı çok kısa zamanda avcılar eli ile katledilmiş olacak.

Ne demiştim popülizm en başta doğa için büyük bir tehdit. Liberal demokrasi belki ideal bir demokrasi açısından kötü görülebilir. Lakin popülizm onu mumla aramamıza yol açacak. Çünkü popülizm biçimsel demokrasiyi bile kale almayan demokrasi karşıtı bir iklim yaratıyor. Liberal femokraside kampanyalarla, kamuoyu baskısı ile dahası ulus üstü kurumların devreye girmesi ile -küreselleşmeye bir de buradan bakmak gerek- insan hakları ve ekolojik konularda hükümetlere geri adım attırılabiliyor. Ama popülizmde bunlarla sonuç almak mümkün olmuyor.

Peçeli baykuş

Görülen o ki İngiltere’nin doğası için bir çok yönden rezil diyeceğimiz uygulamaları olan AB en iyi çözüm ve ulusçuluk insanlığa değil doğaya da düşman olabildiğinden ulus üstü kurumlar ulusçuluk karşısında özellikle de ekoloji açısından pek alada olumlu sonuçlar doğurabiliyor. Ümit Kıvanç’ın sekülerleşme olgusu çerçevesinde yazdığı yazısının başlığı ile bir daha düşünsek mi?

Kaynaklar:

https://friendsoftheearth.uk/brexit/brexits-impact-nature-why-were-involved

http://ukandeu.ac.uk/eu-referendum-one-year-on-uk-environmental-policy/

https://www.theguardian.com/commentisfree/2018/jul/04/britain-wildlife-cuts-brexit

https://www.theguardian.com/environment/georgemonbiot/2015/nov/12/toothless-environment-agency-is-allowing-the-living-world-to-be-wrecked-with-impunity

Tehlikenin farkında mısın dünya?Tehlikenin farkında mısın dünya?

Etiketler Brexit ekoloji porsuk