Reklam içerikli röportaj meselesi*

Gazetecilik etik ilkeleri ışığında “paralı röportaj” meselesinin asla kabul edilemez bir pratik olduğunu söyleyebiliriz. Gazeteci doğrudan para almasa bile, reklam amaçlı ya da reklam karşılığı röportaj gibi uygulamaların kabul edilebilir bir tarafı yok. Gazeteci kimliğini taşıyan hiçbir kimse “sponsorlu içerik” yazılsa bile bu türden tartışmalı pratiklere dahil olmamalı.

Google Haberlere Abone ol

Süleyman İrvan**

Röportaj denince Türkiye’de akla gelen ilk isim Yaşar Kemal’dir. Hatta röportajı öylesine sahipleniyor ki onu haberden daha üstün görüyor: “Röportajı bir edebiyat dalı saymak ne, röportaj bal gibi edebiyattır. Onu haberden ayıran nitelik onun edebiyat gücüdür,” diyor bir açıklamasında. Eğer bugün sağ olsaydı, çok değer verdiği röportajın nasıl bir tartışmanın içine çekildiğini görür ve eminim çok üzülürdü. Bu yazıda röportajı, bir gazetecinin haber kaynaklarıyla görüşmelerine dayalı bir gazetecilik yazı türü olarak tanımlıyorum. Buna bazı uzmanlar söyleşi diyor ve söyleşinin röportajdan farklı olduğunu savunuyorlar. Ben bu tartışmaya en azından bu yazıda girmeyeceğim. Gazetecilik yazı türü olarak “röportaj”ı kullanacağım. Röportajın tek bir uygulama biçimi olmadığını, bazı gazetecilerin kendi izlenimlerini, gözlemlerini de yazıya kattıklarını, ama bunun gazetecilik yazı türü olarak röportajı tanımlamada tek kriter olmadığını savunmakla yetineceğim. Zaten pratikte gazetecilerin çoğu da yaptıkları işi röportaj olarak tanımlıyor.

Bu yazının konusunu son günlerde patlak veren “paralı röportaj” tartışması oluşturuyor. Habertürk gazetesi yazarı Sevilay Yılman, “Demirören Ayşe Arman’dan başlayabilir mi?” başlıklı yazısında Demirören Medya Grup Başkanı Mehmet Soysal’a hitaben, “Haberi var mı bilmiyorum ama Hürriyet’in haftalık röportajlarını yapan Ayşe Arman bazı röportajlarının karşılığında ücret alıyormuş… Basbayağı para karşılığında yapıyormuş röportajlarını. Ben de bunu bir plastik cerrahla yaptığı röportaj dolayısıyla öğrendim,” diye yazdı. Yılman’ın sözünü ettiği röportaj şurada.

Yılman yazısında bu bilgiyi bir geziye birlikte katıldıkları üst düzey bir Hürriyet yöneticisinin de teyit ettiğini ifade etti. Sevilay Yılman’ın yazısı 14 Kasım 2018’de yayınlandı. Her nedense yazıya hemen yalanlama yapılmadı.

Bir gün sonra (15 Kasım 2018) yine Habertürk gazetesinden Fatih Altaylı “Rezaletin büyüğü heybede” başlıklı yazısıyla tartışmaya dahil oldu. Altaylı şunları yazdı: “Herkesin bildiği sırrı Sevilay Yılman ifşa etti. ‘Ayşe Arman röportajlarını para karşılığı yapıyor.’ Doğru ve bu bir sır değil. Ancak Ayşe Arman’a haksızlık yapmayalım. Bu durumu gazetesi de biliyor ve gazetesi de bu işten para kazanıyor. Dünyada bunun örnekleri var. Buradaki büyük ayıp ise bu röportajların ‘Reklam ve tanıtım’ olarak yapıldığının açıklanmamış olması. Gizli reklam olarak yapılması. Bu da gazetenin editoryal ayıbı, Arman’ın değil.” Evet kısaca Altaylı paralı röportaj iddiasının doğru olduğunu, bunu da herkesin bildiğini savundu (demek ki bir biz okurlar farkında değiliz olan bitenin). Fatih Altaylı bu yazısında oldukça tartışmalı şeyler de yazdı. Ayşe Arman’ın röportajlarını “namuslu” bir biçimde yaptığını, gazetenin reklam servisinin bir parçası gibi çalıştığını yazdı. Sanki tek sorun Ayşe Arman’ın para almasıymış gibi, reklam amaçlı röportaj yapmanın sorun teşkil etmediğini savundu.

Fatih Altaylı’nın yazısına 16 Kasım 2018 tarihli ve “Haber haberdir. Parayla yapan da, göz yuman da kabahatlidir!” başlıklı yazısıyla cevap veren Sevilay Yılman, “Dünyanın neresinde olursa olsun gazetecilik ilkeleri aynıdır ve ülkeye, kişiye, duruma göre de değişmez! Zaten ben yazımda belirtmiştim Hürriyet’in yarı parasını aldığı röportajların bir yerlerine ‘Reklam içeriklidir’ ibaresi yazmamasının büyük bir rezalet olduğunu. Ancak yazılsa bile, yazılmış olsa bile bu Arman’ın ya da o statüde başka bir ismin para karşılığı röportaj yapmasını doğru kılmaz. Röportaj dediğimiz şeyin özü reklam değil, haberdir. Haber değeri taşıyan biri ya da birileri ile yapılan işe röportaj denilir,” diye yazdı. Burada bir parantez açıp kendi görüşümü belirteyim. Bence tıpkı “advertorial” (reklam içerikli haber) gibi “adverview” (reklam içerikli röportaj) da mümkündür, ancak bunun en başta okura bildirilmesi kaydıyla. Bu konuda başka rezervlerim de var tabii ki.

Paralı röportaj iddiasının ortaya atılmasından tam 8 gün sonra Hürriyet gazetesi (22 Kasım 2018) bir açıklama yaparak iddiayı yalanladı. Ancak açıklamada şu muğlak ifadeler dikkati çekiyordu: “Proje yönetimi kapsamında paydaş sıfatıyla pek çok kurumla reklam işbirliği yapan Hürriyet Gazetesi, ‘haber değeri’ anlayışından ödün vermeden bu işbirliklerini haber içeriği olarak da kamuoyuna ulaştırmaktadır. Özellikle yazarların katılımı ile gerçekleştirilen bu tip çalışmalarda, projeyi gerçekleştiren kurum ile gazetemiz arasındaki reklam anlaşması haricinde gazetecileri bağlayan herhangi bir ticari işbirliği söz konusu olmamıştır. Dolayısıyla gazetemiz yazarlarının da herhangi bir proje komisyonu ile çalışması mevzu bahis değildir.” Hürriyet gazetesi örtük biçimde reklam için haber yaptıklarını kabul ediyordu. Nitekim Hıncal Uluç Hürriyet’in açıklamasından ne anladığını şöyle ifade etti: “Yani, ticari şirketlerle reklam işbirliği yapıyor, ‘Haber içeriği olarak ve yazarların katılımı ile’ kamuoyuna ulaştırıyorsunuz, bunun karşılığı reklam parası alıyorsunuz. Doğru mu anlıyorum?.. O zaman bu açıklama bazı Hürriyet yazarlarının, ‘Paralı reklam yazıları’ yazdıklarını kabul etmek değil midir?”

Ayşe Arman da kendi köşesinde “Zorunlu açıklama” başlığıyla yaptığı açıklamada şunları söyledi: “Meslek hayatım boyunca pek çok gerçek dışı ithamla karşı karşıya kaldım. Bu, en iğrenciydi. Benimle ilgili bu iftirayı çıkaran, iftiraya iftira ekleyen, köpürten herkes şerefsizdir!” diye yazdı. Röportajlar için para almadığını da yazdı ama yazısının sonundaki şu ifadeler önemliydi: “Evet, markalarla işbirliği yapılmıştır. Sadece bizde değil, tüm dünyada projeler geliştiriliyor. Üstelik sadece ben değil, pek çok yazar dahil olmuştur. Her şey kurumun bilgisi dahilinde gerçekleşmiştir ve Hürriyet’in işidir…”

Yani Ayşe Arman aslında markalarla yapılan reklam projelerine dahil olduğunu böylece ifşa etmiş de oldu. Okur açısından tek sorun, Ayşe Arman’ın hangi röportajlarının gazetecilik saikiyle hangilerinin reklam amaçlı yapıldığını bilememektir bu durumda.

OKUR TEMSİLCİSİ UYARMIŞTI

Ayşe Arman’ın röportajlarıyla ilgili ilk eleştiriyi yapan kişi Sevilay Yılman değildi. Daha önce Hürriyet gazetesinin okur temsilcisi Faruk Bildirici 18 Temmuz 2018 tarihli yazısında, Ayşe Arman’ı reklam amaçlı röportaj yapmakla suçluyordu: “Bir gazetecinin, şirketlerin reklam kampanyalarında rol almasının yanlışlığını daha önce defalarca yazmıştım. Ama bu kez dahası var. Bu ilandaki söyleşi, yine Kelebek’te 5 Mayıs’ta yayınlanmış. O söyleşinin sunuşunda da Ayşe Arman, bu çay firmasının adını vererek, ‘…kampanyasıyla, herkesi yüz yüze iletişime…çağırıyor. Sizi bilmem ama ben bu çağrıyı ciddiye aldım ve hep tanışmak istediğim değerli bir büyüğümle tanıştım,’ diye yazmış. Her ne kadar o sayfanın kenarında ‘Bu bir ilandır’ yazılmamış olsa da anlaşılan o söyleşi, bu çay firmasının reklam kampanyasının bir parçasıymış. Söyleşi reklam için yapılmış yani. Amaç gazetecilik değilmiş.” Faruk Bildirici’nin eleştiri konusu yaptığı röportajı da şuraya bırakalım.

SEVİLAY YILMAN KAYNAĞINI AÇIKLADI

Gazeteci Sevilay Yılman, Ayşe Arman’ın kendisini ve kendisine destek verenleri “şerefsizlik”le suçlayınca yazısındaki iddiasına dayanak oluşturan kaynağını açıklamak durumunda kaldı. Yılman söylentileri gazetenin genel yayın yönetmeni Vahap Munyar’a sorduğunu ve onun da olan biteni anlattığını ifade etti: “Ve biz, yani ben ve yanımdaki gazeteciler bu iddiaya karşılık Munyar’ın, ‘Böyle bir şey yok! Yalandır!’ cevabını vereceğini beklerken o ise olayı doğruladı ve dahası tüm hikâyesini de anlattı. Ve hatta daha önce gazetenin ombudsmanının bu durumu defalarca eleştirdiğini hatırlattı. Bunları zaten isim vermeden ilk yazımda dile getirmiştim.” Sevilay Yılman’ın tanık olarak gösterdiği gazeteci Dilek Güngör de sosyal medya hesabından konuşmayı doğruladı.

Fehmi Koru: Çare 'gazeteciliğe dönüş'Fehmi Koru: Çare 'gazeteciliğe dönüş'

SPONSORLU İÇERİK MESELESİ

Sponsorlu içerik kavramı, genelde reklam amaçlı üretilen içeriği tanımlamak için kullanılıyor. Bunlar haber formatında ya da röportaj formatında da olabilir. Haber formatında olanlar “advertorial” olarak da adlandırılıyor.

Açıkçası sponsorlu içerik yayınlayan tek gazetenin Hürriyet olduğunu söylemek doğru değil. Başka medya kuruluşlarının sayfalarında da sık sık sponsorlu olduğu açık olan içerikler yayınlanıyor, ancak çoğu durumda bunların “sponsorlu içerik” olduğu bilgisi mevcut değil. Örneğin, Milliyet sayfasında yayımlanan “En sevilen bitki çayları Lipton’dan” yazısı baştan aşağıya reklam metni olmasına karşın içeriğin sponsorlu olduğu ya da reklam, advertorial olduğu bilgisi yer almıyor. Sabah’ın sayfasında yayımlanan “Akıllı çay bardağı oyunu popülerliğini devam ettiriyor” yazısı da haberden çok reklam içerikli.

Sponsorlu içerik yayınlama işini doğru dürüst yapanlar da var. Örneğin Onedio.com sayfasında yayınlanan “Türkler İçin Çayın Bir Hayat Felsefesi Olmasının Ardında Yatan 11 Sebep” başılıklı yazının “sponsorlu içerik” olduğu yazının başında görünür şekilde belirtilmiş. Ya da T24’te yayınlanan advertorial yazılar. Bir örnek şurada var. Bu yazının advertorial olduğu yazının başında açık biçimde belirtilmiş.

Türkiye’de bu konuda oturmuş pratikler olmamakla birlikte Batı medyasında sponsorlu içeriklere ilişkin epey mesafe katedildi. Bunlardan biri New York Times gazetesi. Gazete 2014 yılında T Brand Studio diye bir sponsorlu içerik üretme birimi kurmuş. Tanıtım sayfasında “T Brand Studio New York Times gazetesinin marka pazarlama birimidir. Biz hayal gücünü harekete geçiren içerikler ve deneyimler üretiriz” diyor. T Brand Studio sayfasında birim tarafından üretilmiş çok sayıda içerik var. Birini şurada bulabilirsiniz.

Washington Post da WP Brand Studio adlı bir birime sahip. Bu birim de tıpkı New York Times gibi sponsorlu içerik üretiyor. Wall Street Journal’ın kurduğu WSJ Custom Studios sayfasında paylaşılan içerikle ilgili şu açıklama dikkat çekici: “Bu içerik bir reklamcı tarafından finanse edilmiş ve Wall Street Journal reklam birimi tarafından üretilmiştir. İçeriğin oluşturulmasında Wall Street Journal haber biriminin bir katkısı yoktur.”

Guardian gazetesi farklı bir yol izliyor sponsorlu içerik konusunda. Gazete kendi üreteceği haberlere sponsor buluyor. Sponsorlar içeriğe müdahale edemiyor, yalnızca haber konusu önerebiliyor. Sponsorlu bir haberi şu linkte bulabilirsiniz. Bu uygulama bağımsız haber medyasında destek bulmak için kullanılan Patreon uygulamasına benziyor.

Yazıyı toparlarsak, gazetecilik etik ilkeleri ışığında “paralı röportaj” meselesinin asla kabul edilemez bir pratik olduğunu söyleyebiliriz. Gazeteci doğrudan para almasa bile, reklam amaçlı ya da reklam karşılığı röportaj gibi uygulamaların kabul edilebilir bir tarafı yok. Gazeteci kimliğini taşıyan hiçbir kimse “sponsorlu içerik” yazılsa bile bu türden tartışmalı pratiklere dahil olmamalı. Eğer medya kuruluşları sponsorlu içerik yayınlayacaklarsa bu içerikler Amerikan medyasında olduğu gibi gazeteciler tarafından değil, reklam birimleri tarafından üretilmeli ve ne oldukları açıkça belirtilmelidir. Gazetecinin ürettiği her içerik “editoryal içerik”tir ve reklamla, tanıtımla karıştırılmamalıdır. Mevcut gazetecilik etik ilkeleri internetle ortaya çıkan yeni sorunlara yeterince cevap veremiyorsa yeni ilkeler geliştirilebilir. Amaç daima daha iyi gazetecilik olmalıdır.

*Bu yazı ilk olarak NewsLabTurkey'de yayınlanmıştır.

**Üsküdar Üniversitesi İletişim Fakültesi Yeni Medya ve Gazetecilik Bölüm Başkanı