İlhan Çomak: Ben çok güzel beklerim

Şair İlhan Sami Çomak, 24 yıldır tutuklu. Çomak "...Şiirlerimden bir seçme şeklinde kitap olarak İngilizceye çevrilme projesi olduğunu biliyorum ve bu girişimleri oldukça heyecan verici buluyorum. Mahpus olduğum için dahil olamamak tuhaf şekilde yükümü daha da artırıyor. Şiirlerimin Fransızca, Almanca ve İspanyolca’ya çevrildiğini duymak ise benim için güç katan güzel bir sürpriz olacaktır! Ben çok güzel beklerim!" dedi.

Google Haberlere Abone ol

DUVAR - Türkiye'de siyasi sebeplerle en uzun süre tutuklu olarak cezaevinde tutulan öğrenci sıfatını taşıyan şair İlhan Sami Çomak, 24 yıldır tutuklu.

21 yaşında bir öğrenciyken polis tarafından gözaltına alınan Çomak, “bölücü faaliyette bulunma” gerekçesiyle çıkarıldığı mahkemede tutuklanarak, müebbet hapis cezasına çarptırıldı. AİHM 2006 yılında “İlhan Çomak’ın adil yargılanmadığına” hükmederken, Türkiye’yi de tazminata mahkum etti ve Çomak’ın yeniden yargılanmasına karar verdi. Karardan 8 yıl sonra, İstanbul 10'uncu Ağır Ceza Mahkemesi 16 Ocak 2014’te yeniden yargılanma talebini haklı buldu ancak 20 yıldır cezaevindeki İlhan Çomak’ın tutuksuz yargılanma talebini reddetti.

En son Yasak Meyve Yayınları’ndan "Dicle’nin Günlüğü", "Yağmur Dersleri", "Bir Sabah Yürüdüm" isimli üç şiir kitabı yayımlanan Çomak’ın hayatına ve cezaevindeki yaşantısına ışık tutan, Çiğdem Mazlum ve Sertaç Yıldız’ın yaptığı “Gönderen:İlhan Sami Çomak’’ belgeseli Londra’da büyük ilgi ile karşılandı.

Çomak, Yeni Yaşam Gazetesi'nden Suna Alan'ın sorularını yanıtladı.

Şiire ve edebiyata dair konuşan Çomak, Alan'ın "Yaşadığınız 20 yılı aşkın haksızlık ve mağduriyet adınızın uluslararası camiada bilinmesine yol açtı. Şiirlerinizin tercümesi ya da uluslararası kamuoyu ile paylaşılması gibi süreç var mı?" sorusuna şu yanıtı verdi: "Dosyam şu an Yargıtay’da ve sonuç değişmeyecektir. Öngörülen 30 yıllık ceza için 7 yıl daha buralardayım. Ama şiirle birlikte! Ne diyordu Beckett: “Hep denedin hep yenildin, olsun, gene dene, gene yenil daha iyi yenil!” Özgürlük mutlaka gelecektir. Ben dürüstlüğüm ve şiirimle burada olacağım, dimdik. Ta ki sizlere ulaşana kadar."

Röportaj şöyle:

Edebiyat çevresi ve yine halk içinde nasıl karşılanıyor şiir kitaplarınız?

Bugüne değin yedi şiir kitabım yayımlandı. Bunun azımsanmayacak bir sayı olduğu ortada. Buna rağmen şiirlerin, yayımlanan kitapların hakkıyla duyulduğu anlamını içermiyor aslında. Genelde belli bir çevreyle kalınıyordu, bu da sesimin istediğim şekliyle duyulmasını engelliyordu. Nihayetinde, bazen aksi iddia edilse de her şair ve yazar okunmak için yazar. Evet, ben de okunsun diye şiir yazdım, yazıyorum.

Yayımlanan son üç kitabım ilk kez bir ilgiyle karşılandı. Baskın şiir mahfilinde zindanda yazmamı öne çıkarmadan, şiirlerin esasına dönük pek çok olumlu değerlendirmelerde bulunuldu. Nitekim bunu doğrulayacak şekilde okurların ilgisi artınca yayınevi ikinci baskı yapma kararı aldı. Kitaplar yakın zamanda yeni baskıyla okurla buluşacak.

Kitaplara dönük değerlendirmede zindanda öne çıkarılmasına değinirdim. Bu bir sorun aslında. Zira şiirin nerede yazıldığı şiiri gölgede bırakabiliyor. Zindanda olmak ile yazılan şiir arasında mutlak bir koşutluk aramak, yola bir yargı ile girmeyi içerdiği şiirin nerede yazıldığı şiire gücünü teslim etmemeyi getiriyor. Pek çok kez içeride nasıl oluyor da böyle şiirler yazılıyor, yönlü hayret bildiren değerlendirmelerle karşılaştım. Bunu, şiirin her şart altında kanıtlanmış yaratıcılığını duyurması bakımından sevinçle karşıladım. Yaratıcılık duvarları çatlatır; mutlaka sızar, özgürce akmak kararlılığını yineler! Ama aslolan şiirin kendisidir, nerede yazıldığı değil.

Hepten politize bir coğrafyada sanat ve edebiyat hakkettiği ilgiyi/özeni görüyor mu?

Yazık ki böyle söylemek mümkün değil. Sanat ve edebiyat hak ettiğinden çok uzak. Her şeyden önce sanat ve edebiyat iki yönlü bir yaratımdır. Sanatçının; şair veya müzisyenin eser vermesi ancak okuyucu, dinleyici vb. ile tamamlandığında başarıya ulaşır. Yaratıcı çaba mutlaka takdir edilmeyi bekler, gerektirir. Oysa çoğu zaman sanatsal yaratımın hafıza oluşturucu, günü geleceğe taşırma özelliğini dıştalayan, tutumlar baskını görüş olabiliyor. Acıları, kayıpları istatistiklere dökmek en basit olanı! Ne ki belleğe güvenemeyiz. Hafızamız bize ihanet edebilir. Bir sanat eseri ise yaratıcı gücüyle her zaman gerçeğin temsiliyle acımızın, kayıplarımızın yanında sadakatle duracaktır. Bunu bilmeliyiz ve gücüyle her zaman gerçeğin temsiliyle acımızın, kayıplarımızın yanında sadakatle duracaktır. Bunu bilmeliyiz ve günün koşturması içinde bazen dönüp bakmamız gereken bir “hoş alan” olarak görmemeliyiz sanatı.

Sanat ve edebiyat ne söylerse söylesin son tahlilde bir ideolojiye, dünya görüşüne gönderme yapar. Burada şairin, yazarın bilinçli çabasının ötesinde bir durum söz konusudur. Bu böyledir diye edebi ve sanatsal söylemi politik jargonun dar kalıbına sığdırmak, daha başından başarısız olmayı getirir. Sanatın dili daha özgür, daha farklı olmak durumundadır. Özgün bir sanatsal dil yakalandıkça güzel ve başarılı eserler yaratılabilir ancak. Doğru yerde olmak, ileri bir dünya görüşüne sahip olmak ile başarılı bir edebi eser arasında kanıtlanmış mutlak bir bağ yoktur. Zira sanat insana ulaştırırken hep kendince yürür, farklı bir kategori olduğunu mutlaka duyurur.

Türkiye’de yazılan şiirleri nasıl değerlendiriyorsunuz? Sadece şiirlerinizle mi göreceğiz sizi yoksa öykü, roman da yazmayı düşünüyor musunuz?

Türkiye’de yazılan şiiri, bunca yıllık mahpusluğun getirdiği sınırlamalardan dolayı bütünen değerlendirmem mümkün değil. Objektiflikten uzak olma ihtimali barındıracaktır. Takip edebildiğim kadarıyla şunu söyleyebilirim: Günümüzde şiirin, tüm yakınmalara rağmen olumlu, giderek seviye kazanan bir seyirde olduğunu düşünüyorum. Okuduğumda güzelliğiyle bana, hislerim ve aklıma bir şeyler katan pek çok yeni şair var. Hakeza yaşı ve şiiriyle tekamül etmiş, şiir bilinciyle yol gösteren eskilerden şairlerin varlığı umut verici. Bazı dönemlerde şiir için karamsar değerlendirmelerde bulunulur, eskisi gibi şiir yazılmadığı, kitapların pek okunup satılmadığı söylenir. Ben bunu “ah nerede o eski bayramlar!” muhabbetine benzetirim. Hayat değişiyor, değişecek. Ama hep var olacak, hep okunacaktır! Zira şiir edebiyatın kök hücresidir.

Şiirle başladım ve kararlı şekilde yürüyoruz. Şiir kendimi ifade etme biçimim. Şu an yetiyor bana. Şayet bir gün yetmezse belki öykü veya roman yazımına yönelebilirim. Elbette bir gün oturup “roman yazayım” demem. Bunun iradi bir yönelimden çok olgunlaşarak bana emretmesi gerektir.

Yaşadığınız 20 yılı aşkın haksızlık ve mağduriyet adınızın uluslararası camiada bilinmesine yol açtı. Şiirlerinizin tercümesi ya da uluslararası kamuoyu ile paylaşılması gibi süreç var mı?

24 yıllık mahpusluğumla, yaşadığım hukuksuzluklarla gündeme geldim yazık ki. Bu şekilde tanınır olmak elbette hiç de tercih edilir değil. Hukuksuzluğun sona erdiği, sadece şiirimle bilinir olduğum bir özgürlük alanında bulunmak harika bir fikir! Ama bu şartlarda bir hayal olmanın ötesine geçmeyecektir. Dosyam şu an Yargıtay’da ve sonuç değişmeyecektir. Öngörülen 30 yıllık ceza için 7 yıl daha buralardayım. Ama şiirle birlikte! Ne diyordu Beckett: “Hep denedin hep yenildin, olsun, gene dene, gene yenil daha iyi yenil!” Özgürlük mutlaka gelecektir. Ben dürüstlüğüm ve şiirimle burada olacağım, dimdik. Ta ki sizlere ulaşana kadar.

Şiirlerimin tercümesine ilişkin çalışmalar var, evet. Kimi şiirlerin tercüme edilerek İngiltere’deki dergilerde yayımlanması girişimlerinden haberdarım. Hakeza şiirlerimden bir seçme şeklinde kitap olarak İngilizceye çevrilme projesi olduğunu biliyorum ve bu girişimleri oldukça heyecan verici buluyorum. Mahpus olduğum için dahil olamamak tuhaf şekilde yükümü daha da artırıyor. Şiirlerimin Fransızca, Almanca ve İspanyolca’ya çevrildiğini duymak ise benim için güç katan güzel bir sürpriz olacaktır! Ben çok güzel beklerim!

Röportajın tamamı.