Her gün öleceklerine bir kez ölümü göze alıyorlar!

Halkların Köprüsü Derneği Başkan Yardımcısı Yıldırım Şahin: Suriyeli mülteciler, Türkiye'de kalırlarsa sefalet içerisinde tüm haklarından yoksun olarak her gün öleceklerine, hiç değilse bir kez ölümü göze alarak, bu kıskaçtan kurtulma umuduyla yollara düşüyorlar...

Google Haberlere Abone ol

İZMİR - Geçtiğimiz günlerde Karaburun açıklarında Yunanistan'a geçmeye çalışan mültecileri taşıyan teknenin batması sonucu 9 mülteci yaşamını yitirdi. Ege Denizi’nin sularında kaybolan aynı teknedeki 25 mültecinin bedenlerine ise hâlâ ulaşılamadı. Bu olayın hemen ardından, İzmir’in Menderes ilçesi yakınlarında, kasasında mültecileri taşıyan kamyonun devrilmesi sonucu aralarında çocukların da olduğu 22 kişi yaşamını yitirdi, 13 kişi de yaralandı.

Ülkelerindeki savaştan kaçıp yeni bir yaşam kurmak için çıktıkları umut yolculuğunda yaşamını yitiren mültecilere her gün yenileri ekleniyor. Suriyeli mülteciler için yaşama ve Avrupa’ya geçiş noktası olarak tercih edilen illerden biri olan İzmir'de son dönemde yaşanan hareketliliğin nedenlerini, İzmir ve çevresinde mültecilerle ilgili saha çalışması yürüten Halkların Köprüsü Derneği Başkan Yardımcısı Yıldırım Şahin ile konuştuk. Mültecilerin Avrupa ülkelerine geçişlerinin son günlerde yeniden arttığına dikkat çeken Şahin, art arda yaşanan ölümlerin bir tesadüf olmadığını söylüyor.

'DÖNECEK BİR ÜLKE KALMADI'

Ege Denizi'ndeki geçişlerin bir süredir önemli oranda düşmesinin nedeninin, mültecilerin Avrupa'da yeni bir yaşam kuramayacaklarını anlamalarından kaynaklı olduğunu ifade eden Şahin, şunları anlatıyor, "Mülteciler, Avrupa'da hayal ettikleri yaşamı kuramadılar. Çünkü orada da duvarlarla karşılaştılar. Avrupa'da mülteci düşmanlığının, ırkçılığın yükselmesiyle birlikte yeni bir hayat kurma umutları ortadan kalktı. Yunan adalarına geçenlerin pek çoğu çok uzun süre insani olmayan koşullardaki kamplarda kalıyorlar. Adalardan ana karaya geçmeleri bile mümkün olmuyor. Hele ulaşmayı hedefledikleri Avrupa ülkesine geçişleri neredeyse imkansız. Ulaştıklarında karşılaştıkları dışlama da cabası. Türkiye’den geçiş planı yapanlar bu durumdan haberdar oldukları için artık Batı hayalleri kalmamıştı. Çünkü yaklaşık 7-8 yıldır Türkiye'deler ve burada bir hayat kurma yönünde bir eğilim ortaya çıkmıştı. Ülkelerine yakın olması ve pek çok bakımdan kültürel ortaklık bu eğilimin güçlenmesinde önemli bir rol oynadı. Ayrıca geçen 8 yılda 350 bin civarında çocuk bu ülkede doğdu, çocuk olarak gelenler artık genç ve kendilerini Türkiyeli hissediyorlar. Hiç görmedikleri ya da hatırlamadıkları bir ülkeye dair özlemleri ya da hayalleri yok. Bu yüzden başlarda geri dönmeyi düşünseler de geri dönecek bir ülke kalmadı."

Halkların Köprüsü Derneği Başkan Yardımcısı Yıldırım Şahin.

'TÜRKİYE'DE KALMAK SAVAŞA GÖNDERİLME RİSKİ HALİNE GELDİ'

Şahin, son dönemlerde geçişlerde yaşanan hareketliliğin nedenlerini ise şöyle açıklıyor, “Bu sıralar iki önemli gelişme oldu. Birincisi; Türkiye'nin özellikle Fırat Kalkanı ve Afrin operasyonları ile bu bölgeleri kontrol altına alarak güvenlikli bölgeler oluşturup, yeni çatışmalar nedeniyle Türkiye’ye yönelecek yeni mültecileri oralarda tutma politikası. Bir diğeri ise tam da Fırat Kalkanı operasyonu başlarken Türkiye kamuoyunda rıza üretmek üzere oluşturduğu argümanlardan biri olan ‘Türkiye'deki Suriyeli mültecileri Afrin'e gönderme’ söylemi idi. Bugün için Türkiye o bölgeleri ittifak içinde olduğu muhalif güçlerle birlikte kontrol altında tutuyor. Fakat bu muhalif güçler, ılımlısından radikaline kadar cihatçı gruplar. Türkiye’ye Suriye’den gelen insanların büyük bir kısmı da bu cihatçı grupların baskısı nedeniyle Türkiye’de. Dolayısı ile Suriyeli mültecileri gönüllü olarak bu bölgelere göndermek pek mümkün görünmüyor. Kaldı ki, bugün için Türkiye'nin müdahalesiyle oralarda bir istikrar sağlanmış gibi görünüyor; ama bu çok geçici bir durum.”

“Düşünün, bağımsız bir ülkenin toprakları içinde, başka bir ülkenin kontrolü altında olan bir bölgede yaşayacaklar. Bir süre sonra Suriye yönetimi diyecek ki, o topraklar benim, buradan çıkın. Yeniden bir istikrarsızlık başlayacak ve belki de Türkiye çekilse bile oradaki muhalif güçlerle yeniden bir savaş çıkacak. Bunun dışında bu insanların oralara yerleştirilmesi için oradaki nüfus boşaltıldı. Afrin'deki Kürtler, Fırat'ın doğusuna çekildiler. Yarın bu insanlar topraklarına geri dönmek isteyecekler ve Suriye’ye geri gönderilerek bu bölgelere yerleştirilen mülteciler oradaki yerli halkın topraklarının işgalcisi durumuna düşecekler. Bu da yeni çatışmaları körükleyecek bir durum."

İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'nun, "250 bin Suriyeli bizim güvenliğini sağladığımız bölgelere gidip gönüllü olarak yerleştiler'' dediğini hatırlatan Şahin bu konuda şunları söylüyor, "Mültecilerin Türkiye içindeki seyahat hakları sınırlandırıldı. Bu insanların çoğu vasıfsız ve mevsimlik tarım işçisi olarak çalıştıkları için, başka şehirlere gitmek istiyorlar. Ama gittikleri şehirlerde kayıtları olmadığı için ne sağlık hizmetlerinden faydalanabiliyorlar, ne çocuklarını okula gönderebiliyor ne yasal olarak ev kiralayabiliyorlar. Yani geldikleri yerde geçici koruma statüsünün sınırlı olarak sağladığı haklarından yoksun bir şekilde yaşamak zorunda kalıyorlar. Yeni geldikleri şehre kayıt aldırma başvuruları çok uzun sürelere yayılarak yanıtsız kalıyor. Yani Türkiye onlar için yaşanmaz hale getirilerek geri dönüş rızası üretilmeye çalışılıyor. Sonuçta Suriyeli bir mültecinin zihninde oluşan algı şu oluyor. 'Biz Türkiye'de kalırsak her an Suriye'ye savaşın ortasına geri gönderilme riskimiz var'...

'KISKAÇTAN KURTULMA YİNE BATI'DA ANLAM BULMAYA BAŞLADI'

Son dönemlerdeki hareketliliğin diğer önemli bir nedeninin ise Türkiye'de yaşanan kriz olduğunun altını çizen Şahin, ''Yaşanan krizle birlikte Türkiye'de kalma koşulları ağırlaştı. Mülteciler mevcut durumda zaten ancak hayatta kalmalarını sağlayabilecek ücretlerle çalışıyorlardı. Krizle birlikte hem iş imkanlarını kaybettiler hem de birkaç ay öncesine kadar karınlarını doyurabilecekleri bir gelirleri varken şimdi kazandıkları parayla geçinemez duruma geldiler. Yani Türkiye'de bugünkü koşullarda mevcut gelirleriyle yaşama şansları kalmadı. Ellerinde tek seçenek kaldı. Umut olmadığını bildikleri halde yine de bir takım yasal haklara kavuşabilmeyi hayal ettikleri, batılı değerlerin kendilerini koruyacağını düşündükleri, Avrupa. Bu biraz da hayatta kalma çabasının bir ürünü. Öyle ki Türkiye'de kalırlarsa sefalet içerisinde tüm haklarından yoksun olarak her gün öleceklerine, hiç değilse bir kez ölümü göze alarak, bu kıskaçtan kurtulma umuduyla yollara düşüyorlar” diyor.