Sonra duydum ki hapisteymiş 'katil oldu' dediler

Yine tanıdığım bir kız çocuk üç kardeşine bakıyordu. Kaldıkları yerde kentsel dönüşüm vardı her ev yıkıldığında başka bir eve taşınıyorlardı. Her taşındıkları eve eşyalar götürüyorduk. Mahalle tamamen yıkıldığında sokaklarda kalmaya başladılar ve kardeşler dağıldı. Sonra sokaklarda büyüdü bu kız çocuk, bir çocuğu olduğunu duydum, yetiştirme yurdunda onun çocuğu şimdi.

Google Haberlere Abone ol

Hacer Foggo

DUVAR - Kentsel dönüşüm nedeniyle gittiğim bir mahallede tanışmıştım onunla. Yıkıntılar arasında birlikte dolaşıyorduk. Ben mahalleye geldiğimde koşa koşa gelip sarılırdı bana. Çok seviyordum onu 7 yaşındaydı henüz. Babası cezaevindeydi, annesi bakıyordu ona ve kardeşlerine. Kentsel dönüşümde evleri yıkıldı. O evden, o eve, taşınıp durdular. Yıkıntılar arasında bir atölye kurmuştuk, çok güzel resim çizerdi o zaman. Sonra mahalle tamamen yıkılınca gittiler. Kayboldular. Sonra duydum ki cezaevindeymiş “katil” oldu dediler, 14 yaşında cinayetle suçlanıyor. Benim sevdiğim, kucağıma alıp alıp sarıldığım o çocuk için “adam öldürdü” diyorlar.

İki yıl önce üniversiteli bir öğrenci aramıştı küçük bir ilçeden ”Abla babam rahatsızlandı artık çalışmıyor, ben üniversiteyi bırakmaya karar verdim."

Babası tüp taşıyarak oğlunu okutuyordu doktor ağır kaldırmaması gerektiğini söyleyince işi bırakmak zorunda kalmış. Üniversiteye gidebilmesi için ulaşım parasına ihtiyacı vardı. Birlikte 10 aylık ulaşım parasını hesapladık “bırakma, bekle” dedim “arkadaşlarıma yazdım” sonra onu arkadaşlarımla baş başa bıraktım. Şimdi üniversiteyi bitirdi, kendi mesleğine uygun bir fabrikada çalışıyor.

Yine tanıdığım bir kız çocuk üç kardeşine bakıyordu. Kaldıkları yerde kentsel dönüşüm vardı her ev yıkıldığında başka bir eve taşınıyorlardı. Her taşındıkları eve eşyalar götürüyorduk, çocuklara ayakkabılar, montlar. Mahalle tamamen yıkıldığında sokaklarda kalmaya başladılar ve kardeşler dağıldı. Sonra sokaklarda büyüdü bu kız çocuk, bir çocuğu olduğunu duydum, yetiştirme yurdunda onun çocuğu şimdi. O da nasıl genç kız oldu, nerede büyüdü ve sonra nasıl kayboldu ortadan bilmiyorum.

Efe’nin 'yüksek yararı' varsa alalımEfe’nin 'yüksek yararı' varsa alalım

Yaklaşık 10 yıldır takip edip ara ara ziyaret ettiğim üç çocuğu olan bir annenin, en küçüğü benden sürekli bisiklet istiyor. “Bisitlet getir, Hacer abla. Bisitlet getir.”

Bisiklet bulabilirim, alabilirim ama öyle korkuyorum ki yaşadıkları yerden bir kaza olmasından. Sokaktan vızır vızır araba geçiyor. Çocuk da büyüyor bir taraftan, bisiklete binemeden.

Annesi telefonda dedi ki bir gün “Canıma tak etti yokluk, kendimi çocuklarla beraber üst geçitten atacağım, psikolojim berbat.”

Yemek yok, ev yok, sokakta bir hayat. Atmadı kendini, en küçük oğlu Ömür’ün “Bisitlet al" diyen sesi mi durdurdu onu, belki de aynı ses canına tak ettirdi. Sokakta yaşamıyorlar şimdi, korkunç rutubetli bir evde ama sokağın kötülüğünden, tacizinden uzak bir bodrum katındalar.

Şiddetli bir yokluk bu bildiğiniz gibi değil;

-Dolmuşa verecek paran yok 6-7 km yürüyorsun sonra aynı yolu dönüyorsun, dolmuşla 5 TL

-Piknik tüp bitiyor sık sık, en kötüsü bu, makarnayı bile kaynatamayacak durumda kalıyorsun piknik tüp 25 TL.

-Mesela oğlun sedef hastası öyle korkunç fareli, tahta kurulu bir evde yaşıyorsun ki çocuk doktora gitse bile bu evde bir türlü iyileşemiyor.

-Eşinden sürekli şiddet görüyorsun, öyle şiddetli bir yoksulluk var ki yardım istemeye kontörün yok telefonunda.

-Cebinde 2 lira ile eve giriyorsun babasın işsizsin, çocuğun gözüne bakamıyorsun.

-Evde küçük çocuk var ana okuluna kayıt olacak ayda 100 TL verecek durumun yok. Çocuğu, ısınacağı, oyun oynayacağı bir ortamdan mahrum bırakıyorsun.

Mahalle ziyaretlerim ve telefon konuşmalarım da rutin şöyle sürüyor:

“Niye bıraktı bu çocuk okulu?”

“İstemiyor utanıyor, üstünden başından.”

“Neyin var?"

“Kansermişim Hacer abla ilaçları ne yapacağım bilmiyorum.”

“Kız, dinlenmen lazım.”

“Çalışmam lazım Hacer abla.”

Bulaşıkçılık yapıyor günde 20 TL’ye elleri soyulmuş bulaşık yıkamaktan.

“Oğlan nerede ?”

“Cezaevinde gasp diyorlar, iftira Hacer abla”

“Bu kağıdı verdiler okuldan alınacakmış 2 top fotokopi, kareli, çizgili defter vb. Bir de üniforma, üniforma 250 TL olmuş. Çocuk üniformasız gitmek istemiyor.”

“Elektrik faturasını ödeyemedik. Çocuk inşaatta çalışıyor ustabaşı parasını kesiyor, mecburuz abla ses çıkaramıyoruz.”

Bu mahallelerle, bu yoklukla ilgili binlerce makale, binlerce araştırma var olmuyor, iyileşmiyor, neden değişmiyor? Neden sürüyor, bunca yokluk, hem de şiddeti artarak.

Yoksullukla ilgili okuduğum bazı araştırmalarda, beş yıllık kalkınma planlarında, seçimlere sunulan iktidar ve muhalefetin parti programlarında şunu fark ediyorum, insanları yok ediyorlar sanki yazarken otomatik sesli mesaja, sayılara dönüştürmüşler, mahalle aralarında oynayan çocukları, akşam pazarının ucuzlamasını bekleyen kadınları, kapı önlerinde oturanları, kahvehanelerde, bodrum katlarda, kalan o kanlı canlı insanları...

Çocuk yoksulluğu şiddetlidir,

İnsanı yıkar,

Çocuk,

Psikolojini bozar,

Çocuk, Yaşar Kemal’in dediği gibi “bir ince yerdir,” tam da o yerdir, oraya değmeyin. Son sözüm sana İsmail Devrim, özür dilerim senden, sen gittiğinde bile o “ince” yerine dokunan “otomatik sesli” bürokratlar adına, huzur içinde uyu.