Kürt basınının 120 yılı

Türkiye’de Kürt basını hep baskı ve yasaklarla karşı karşıya bırakıldı. Sürgünle başlayan Kürt basınının 120 yıllık tarihinde gazete binalarının bombalanması, gazete çalışanlarının öldürülmesi, tutuklanması ve tehdit edilmesi ile yayınlarının yasaklanması yer aldı.

Google Haberlere Abone ol

Adem Özgür - [email protected]

Kürtlerin yayıncılık serüveni, 22 Nisan 1898’de Mîkdat Mithat Bedirhan tarafından Kahire’de çıkarılan “Kürdistan” adlı gazeteyle başladı. Osmanlı devletinin baskısı sonucu altıncı sayısından sonra İsviçre’nin Cenevre kentinde çıkmaya başlayan gazete, Kürt yayıncılığının sürgün habercisi de olmuştu. Kürdistan gazetesinden sonra çıkan yayınların birçoğu sürgünde varlığını sürdürdü ve Türkiye’de yasaklandı.

Türkiye’de Kürt basını hep baskı ve yasaklarla karşı karşıya bırakıldı. Sürgünle başlayan Kürt basınının 120 yıllık tarihinde gazete binalarının bombalanması, gazete çalışanlarının öldürülmesi, tutuklanması ve tehdit edilmesi ile yayınlarının yasaklanması yer aldı.

1992’de öldürülen gazeteci-yazar Musa Anter, “Türkiye'nin 55 yıllık girdisinin, çıktısının yeminli, canlı bir şahidiyim. Hem yalnız şahidi mi? Değil! Sanığıyım. Mahkûmuyum” diyordu. Kürdistan gazetesinden bu yana geçen 120 yıllık süreçte de Kürt gazetecileri birçok olaya şahit oldu, yaşamını yitirdi, sanık ve mahkûm oldu.

Farklı medya organlarında çalışan gazeteci ve yazarlarla Kürt basınının dünü, bugünü ve geleceği hakkında konuştuk. Sorularımıza yanıt veren gazetecilerin ortak paydası: “Kürt basını baskı ve şiddete karşı halkı bilgilendirmeye devam ediyor.”

KENAN KIRKAYA: KÜRT BASINI BARIŞI SAVUNUYOR

Kenan Kırkaya

Kürt basının sadece Kürtlerin varlığına ilişkin değil, bulunduğu tüm coğrafyalarda gerçek bir aydınlanma, Rönesans işlevi gördüğünü belirten Mezopotamya Ajansı editörü Kenan Kırkaya, Kürt basınının başına gelenleri ve basının tarihsel sürecini değerlendirdi.

Kürt basınının büyük baskılar karşısında cesaretle üretmeye devam ettiğini söyleyen Kırkaya, “Kürt basını, ‘90’lı yıllardan itibaren demokrasi, insan hakları, özgürlükler, Kürt sorunu, Kadın ve Çevre Sorunu gibi konularda ağır bedeller ödeyerek kalem oynattı, hep barışı savundu. Ama Türkiye basını Avrupa Birliği üyelik sürecinin verdiği cesaretle biraz da liberal dünya görüşünün sınırları içinde bunu ancak çözüm sürecinin bittiği 2015 sürecine kadar yazabildi” şeklinde konuştu.

‘KÜRT BASINI YENİ DENEYİMLERLE YOLUNA DEVAM EDİYOR’

Kürt basınının her dönem yeni deneyimlerle yoluna devam ettiğinin ve her şeye rağmen barışı savunduğunun da altını çizen Kenan Kırkaya, Mezopotamya Ajansı’nın da yeni bir deneyim olduğunu söyledi. “Kürt basını hem hiç kopmayan bir devamlılık içinde hareket ediyor hem de salt bir önceki deneyimin devamı değil yeni bir arayışın ürünüdür” diyen Kırkaya, “Kürt basını yeni bir soluğu ifade ediyor. Kürt basınına yönelik baskılar nasıl bir sürekliliği ifade ediyorsa Kürt basın geleneği de buna karşılık bir sürekliliği ifade ediyor. Öte yandan her kötü uygulama önce Kürtler ve Kürt basını üzerinden deneniyor, sınanıyor daha sonra genelleşiyor” dedi.

“Türkiye’de kötülüğe karşı çıkmanın tek yolu Kürtlere ve onun basınına yönelik baskılara karşı çıkmaktan geçer” ifadelerini kullanan Kırkaya, KCK Basın operasyonlarında kendilerine yönelik atılan manşetleri hatırlatarak, “Kürt basını bütün koşullar ortadan kaldırılsa bile bir şekilde yolunu bulup yayıncılık yapmaya devam eder. Kürt gazeteciler toplu bir şekilde cezaevine konulduğunda bile ‘Zindan Gazetesini’ çıkararak buna cevap vermiş olmaları da bunun göstergesidir” yorumunda bulundu.

RABİA ÇETİN: KÜÇÜK YERLERDE GAZETECİ OLMAK DAHA ZOR

Rabia Çetin

İstanbul’da gazetecilik yapmanın zorluğunu sorduğumuz BasNews Haber Ajansı editörü Rabia Çetin, her şehrin kendine göre zorluğu olduğuna dikkat çekti. Urfa, Antep ve Erzurum gibi şehirlerde sahada çalıştığını, sınır bölgesinde muhabir olarak da görev yaptığını söyleyen Çetin, “Küçük kentlerde kadın muhabir olmak çok daha zor” dedi. Küçük yerlerde gazetecilerin güvenlik güçlerinin hedefinde olduğunu, bulunulan alanda kişinin kendini gazeteci olarak kabul ettirmesinin zor olduğunu belirten Çetin, İstanbul’da çalışmayla ilgili şunları söyledi:

“İstanbul’daki çalışma hayatım daha çok editörlük olduğundan sahadan uzağım. Bu nedenle çok çok büyük sorunlar yaşamadım.”

‘KÜRTÇENİN ODAK ALINDIĞI HABERCİLİK AVANTAJDIR’

Farklı dillerde yayın yapan BasNews’ten ve diğer Kürt yayın organlarının varlığından söz eden Rabia Çetin, “Daha çok Türkiye, İran, Suriye, Kürdistan Bölgesi ve diasporadaki Kürtlere yönelik ağırlıklı olarak Kürtçe olmak üzere Türkçe, İngilizce dillerinde yayın yapan bir kurum, Türkiye’de Kürtçe yayın yapan diğer kurumlar gibi, Kürt dili açısından elbette bir artıdır” dedi. Kürtçe yayın yapan bir ajansta olmanın kendisinin sorumluluğunu arttırdığını ifade eden Çetin, sözlerini şöyle sürdürdü: “Her ne kadar Kürt medyasında bir ana akım olmasa da tüm baskıya rağmen Kürtçe ve Kürt halkının odak alındığı habercilik başlı başına bir avantajdır. Dilerim bu tür yayın organları çoğalır ve Kürtçe yayın yapan gazeteler fotokopiyle değil özgür bir şekilde okuruna ulaşır.”

İRFAN AKTAN: BAŞKA DİLDE GAZETECİLİK YAPIYORUZ

İrfan Aktan

Kürt gazetecilerinin çoğunluğunun başka bir dilde gazetecilik yaptıklarını dile getiren gazeteci-yazar İrfan Aktan, Kürtlerin kendi coğrafyasında kendi medyasını oluşturmasının engellendiğini söyledi. Kürtlerin kendi dilleriyle gazetecilik yapmalarının önünde çok ciddi setler olduğunu da belirten Aktan, sözlerini şöyle sürdürdü: “Kürt medyasının önemli bir bölümü, sadece sürgün değil, aynı zamanda başka bir dilde gazetecilik yapıyor. Örneğin neden kendi anadilimde gazetecilik yapamıyorum, bu eleştiriye açık bir konudur. Sorun Türkçe gazetecilik yapmak değil, sorun Kürtçe gazetecilik yapamamaktır. Bunun hem ekonomik, hem de siyasi olanakları yok.”

‘KÜRT GAZETECİLİĞİ ARŞİV YARATIYOR’

Kürt basınının ekonomik ve ideolojik olarak heterojen bir yapıya sahip olduğunu da kaydeden Aktan, Kürt basınının diasporadan Güney Kürdistan’a, Rojava’dan İran ve Türkiye’ye yayılmış bir pozisyonunun olduğunu söyledi. Kürt basının tarihi yazdığını ve bunları not ettiğini hatırlatan Aktan, “Kürt gazeteciliği gelecek için görsel, yazılı ve işitsel anlamda muazzam bir arşiv yaratıyor” ifadelerini kullandı.

FIRAT CEWERÎ: 90’LARA KADAR KÜRT BASINI SÜRGÜNDEYDİ

Fırat Cewerî

Kürt basınının sürgünle olan tarihsel bağını sorduğumuz Kürt edebiyatçı ve yazar Fırat Cewerî, Kürt basınının 1990’lı yıllara kadar tamamıyla sürgünde ya da diasporada çıktığını belirtti. Kürtlerin kendi topraklarında özgürce yaşayamadığı, Kürt dili ve edebiyatı üzerindeki baskılardan dolayı Kürt basının başka topraklarda serpilip geliştiğini söyleyen Cewerî, şu ifadeleri kullandı:

“Kürtlerin ilk gazetesi Kürdistan 1898 yılında Kahire’de çıkmıştır. Jîn dergisi 1919 yılında İstanbul’da, Rojî kurd 1913’te İstanbul’da, Hawar 1932’de Şam’da, Çiya Almanya’da, Berbang İsveç’te, Nûdem İsveç’te, Hêvî Fransa’da, Armanc İsveç’te, Welat İstanbul’da, Rewşen İstanbul’da, Nûbihar İstanbul’da çıkmıştır. Bu listeyi uzatabiliriz.”

Modern Kürt edebiyatının temelini atan yazarların da sürgün yazarları olduğunu belirten Cewerî’ye göre bu isimler şöyle: “Celadet Alî Bedirxan, Qedrî Can, Osman Sebrî, Kamiran Bedirxan, Reşîdê Kurd, Hemreş Reşo, Mahmûd Baksî, Mehmed Uzun, Hesenê Metê, Fawaz Husên, Jan Dost ve daha niceleri sürgünde yazdılar, yazmaya devam ediyorlar.”

KEMAL AVCI: RÛDAW, ELEŞTİRİLERE RAĞMEN ÖNEMLİ BİR KAYNAK

Kemal Avcı

Kürt medyasında çok seslilik ile ilgili soru yönelttiğimiz Rûdaw TV Ankara temsilcisi Kemal Avcı, “Kürt medyasına baktığımızda şunu görüyorduk, her partiye, siyasi harekete yakın ya da bağlı bir medya organı vardı. Dolayısıyla her yayın organı aynı zamanda bir siyasi çizgiyi temsil ediyordu. Ayrıca kendisini yalnızca bağlı olduğu bu siyasi çizgiyle değil, bulunduğu parçayla da sınırlandırıyordu, diğer parçalardaki gelişmelere duyarsız kalınıyordu. Bu tablo henüz tümden değişmemiş olsa da, kırılması yönünde önemli girişimler var. Rûdaw TV de bu girişimlerden biri” cevabını verdi.

Rûdaw TV’nin kendisini sadece Irak Kürdistanı’yla sınırlamadığını söyleyen Avcı’ya göre, televizyon kanalının eksikliklerine rağmen gelişmeleri sadece bir siyasi partinin ya da hareketin penceresinden değerlendirmiyor. Rûdaw TV’nin önemli bir haber kaynağı olduğunu da söyleyen Avcı, “Rûdaw TV’yi eleştirenler bile, izlemeden edemiyorlar. Kanalın birçok haberi Batı medyasında yer alıyor” şeklinde konuştu.

‘ULUSAL ÇIKAR DEĞİL, KAMU YARARI OLMALIDIR’

Kürt medyasında ‘ulusal çıkarlara uygun yayıncılık’ şeklindeki sorumuza karşılık bunun muğlak ve göreli bir kavram olduğunun altını çizen Avcı, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Gazetecinin görevi ulusal çıkarlara uygun yayın yapmak değil; doğru, objektif yayın yapmaktır. Elimize bir belge geldiğinde bunu yayınlama kriterimiz ulusal çıkar değil, kamu yararı olmalıdır. Bana göre belge ya da bilginin doğruluğunu teyit edebiliyorsak ve o haberin yayınlanması kamu yararınaysa burada başka ölçüt aranmamalı.”

BEKİR GÜNEŞ: NEREDEYSE TEK ALANIMIZ SOSYAL MEDYA

Bekir Güneş

İMC TV eski çalışanı gazeteci Bekir Güneş, Kürt gazeteciliğinin Kürtlerin son yüz yılda yaşadıklarından ayrı ele alınamayacağını belirtti. Kürtlerin yaşadıkları acı kadar, Kürt gazetecilerinin de aynı acıyı yaşadığını ve bu acıyı büyük zorluklarla kamuoyuna ulaştırmaya çalıştığını söyleyen Güneş, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Sadece Türkiye'de değil, Ortadoğu ülkelerinde gazetecilik yapmak artık neredeyse imkânsız hale geldi. Bütün basın kurumları kapatıldı, büyük bir açlıkla terbiye ve yaşam mücadelesi verme alanına dönüştü. Bizlerin gazetecilik yapmak için neredeyse alan bulduğumuz tek yer sosyal medya oluyor. Sosyal medya paylaşımlarımız için de hepimize ayrı ayrı davalar açılıyor. Belli güçler arasına sıkıştırılmış ve nefes almaya çalışan bir Kürt medyasından söz ediyoruz. Örgütlü bir medya durumu da maalesef söz konusu değil. Bizler bağımsız gazeteciler olarak hiçbir tarafa yanaşmadan mesleğimizi sürdürmeye çalışıyoruz."