Doktorlar kürtajı yasak sanıyor!

Türkiye'de kürtaj yasağına dair yasal bir düzenleme bulunmuyor. Türkiye Aile Sağlığı ve Aile Planlaması Vakfı, Nüfusbilim Derneği ve Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu'nun ortaklaşa hazırladığı çalışma kürtaj hakkı konusunda yaşanan sorunların nedenine dair çarpıcı bulgular sunuyor.

Google Haberlere Abone ol

ANKARA - Türkiye'de kürtaj yasağına ilişkin yasal bir düzenleme olmamasına karşın birçok kadın özellikle devlet hastanelerinde sorun yaşıyor. Siyasilerin söylemlerine paralel olarak hastane yönetimleri ve personeli kürtaja ilişkin farklı tutumlar sergiliyor.

Türkiye Aile Sağlığı ve Aile Planlaması Vakfı, Nüfusbilim Derneği ve Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu, "Sisteme Değil, İsteğe Bağlı Hizmet: Sağlık Çalışanları Gözünden İstanbul'da Kürtaj ve Aile Planlaması Hizmetlerinin Durumu" araştırmasını hayata geçirdi. Araştırmaya göre istenmeyen gebeliklerin sonlandırılması büyük bir sorun. Sağlık ocağı gibi birinci basamak sağlık kuruluşlarında kadrolu kadın hastalıkları ve doğum uzmanı olmadığından kürtaj yapılamazken, bazı hastanelerde ise kürtaj kararını yönetimlerin inisiyatifi ve ilgili hastanenin doğurganlık konusundaki geleneği belirleyici oluyor.

ERDOĞAN: KÜRTAJI BİR CİNAYET OLARAK GÖRÜYORUM

Türkiye'de fiili olarak kürtaj hakkını sınırlandırıcı bir yasak bulunmuyor. Siyasetçilerin bu konudaki görüşleri ise belli dönemlerde kamuoyunda yankı uyandırıyor. Uluslararası Nüfus ve Kalkınma Konferansı Eylem Programı’nın uygulanmasına ilişkin 2012 Uluslararası Parlamenterler Konferansı kapanış oturumunda konuşan dönemin Başbakan'ı Recep Tayyip Erdoğan kürtaja ilişkin, "Kürtajı bir cinayet olarak görüyorum" ifadelerini kullanmıştı. Erdoğan'ın sözlerinin ardından bakanlıklar harekete geçerek kürtajı yasaklayan yasal bir düzenleme yapmış ancak kamuoyundan gelen tepki üzerine bu düzenleme kürtajı sınırlayan şekilde yeniden ele alınmıştı. Söz konusu düzenleme tepki çekince askıda kaldı. Eski Sağlık Bakanı Recep Akdağ ise kürtajın vicdani bir tarafı olduğunu belirterek doktorların bunu reddetme haklarının olması gerektiğini söyledi.

TTB: KİŞİSEL DEĞERLER GÖRELİ OLDUĞUNDAN DİKKATE ALINAMAZ

Recep Akdağ'ın kastettiği doktorların kürtajı 'vicdani' olarak reddetmesine ilişkin 2009 yılında Türk Tabipleri Birliği (TTB) Etik Kurulu'na yöneltilen,""İsteğe bağlı rahim tahliyesini vicdani nedenlerle ret etme hakkı olup olmadığı" sorusuna şu yanıtı verildi:

"Kişisel değerler göreli olduğundan mesleki uygulamalarda dikkate alınamaz. Aksi taktirde her hekimin kendi kişisel değerlerine göre hastalar arasında ayrım yapma olanağı doğar, ki bu da temel meslek ahlakı değerlerinden ayrım yapmamak ve sağlık hizmetine erişim hakkı ile çatışır. Mesleki uygulamalarda daima mesleki değerlerin öncelenmesi gerekir. Dolayısıyla da uygulanacak sağlık hizmetinin ne olacağını, hizmetin nitelik ve niceliğini belirleyecek olan şey, hekimin vicdani ya da başka bir biçimde tanımladığı herhangi bir kişisel değeri değil, hizmeti alacak olan kişinin gereksinimi olmalıdır."

BAZI HASTANELERDE HİZMET VERMEYE GÖNÜLLÜ HEKİM BULUNAMIYOR

Araştırma kapsamında İstanbul'da 19 aile hekimi, 7 kadın doğum uzmanı ve 3 ebe ile yüz yüze derinlemesine mülakatlar gerçekleştirildi. Hekimlerin aile planlamasını daha ikinci bir iş olarak gördüğünü ortaya koyan araştırmaya göre sağlık kurumlarında istenmeyen gebeliklerin sonlandırılması ise büyük bir sorun. Birinci basamak sağlık kuruluşlarında (sağlık ocağı, ana-çocuk sağlığı ve aile planlaması merkezi vb.) kadrolu kadın hastalıkları ve doğum uzmanı olmadığından kürtaj yapılamıyor. Bazı hastanelerde ise yönetimin tutumuna ve ilgili hastanenin doğurganlığı düzenleme konusundaki geleneğine göre kürtaja onay veriliyor ya da verilmiyor. Yönetimlerin özel bir karşı çıkışı olmayan bazı hastanelerde ise hizmet vermeye gönüllü hekimler bulunamıyor. İstenmeyen gebelik yaşayan ve gebeliği sonlandırmak isteyen kadınlar, gittikleri hastanelerde bu hizmet verilmiyorsa hizmeti alabilecekleri bir sağlık kuruluşuna sistematik olarak yönlendirilmiyor.Kürtaja ilişkin yasal çerçeve değişmemiş olmasına rağmen hekimler arasında dahi kürtajın artık yasal olmadığını ya da 8'inci haftadan sonra yapılamayacağını düşünenler var.

'İSTEĞE BAĞLI KÜRTAJ YAPILAMIYOR'

Birinci basamak sağlık hizmeti sunulan sağlık ocağı, ana-çocuk sağlığı ve aile planlaması merkezi gibi Sağlık Bakanlığı'na bağlı kurumlarda kürtaj yapılamıyor. Bu kurumlarda çalışan aile hekimlerinin gebelik sonlandırmaya yönelik sertifikası olsa dahi birlikte çalıştıkları bir kadın ve doğum uzmanı olmadığından kürtaj yapılamıyor.

Kürtaj için bir dönem SGK kapsamında ödeme sisteminin bulunamaması bu hizmetin verilememesine de neden oldu. Bu süre içerisinde bazı hekimler kürtaj işlemi için isteyerek düşük yerine tıbbi zorunluluk nedeniyle gebeliğin sonlandırıldığına dair başka bir kod girdi. Bu konuya ilişkin bir kadın aile hekimi şunları söyledi:

"... isteğe bağlı kürtaj yapılmıyor. Yapılabilmesi için hani ücret getirmediği için hastane bunu Aile Planlaması (AP) içerisine, biliyorsunuz isteğe bağlı gebeliğin sonlandırılması ücretsiz bir hizmet, yani AP'nin hepsi ücretsiz olmak zorunda, yasada böyle, şimdi öyle olunca bunu yapmak istemiyor. Ne oluyor; [hekimler] tıbbi endikasyon uyduruyorlar (…) ve o şekilde sonlandırıyorlar, o da arkadaşların tamamen vatandaş mağdur olmasın diye ürettiği çözüm aslında, çok şık olmayan ama…"

'HÜKÜMET YÖNETMELİĞİ DEĞİŞTİRDİ SANIYORLARDI'

Araştırmaya göre Türkiye'de kürtajı ilgilendiren yasal düzenlemede herhangi bir değişiklik olmasa da bu konuda kulaktan kulağa yayılan ve uygulamalar ile pekişen bir “yasa dışı” olma algısı oluştu. Bu algı yalnızca hizmet talebi olan ve talebi reddedilen kadınlar arasında değil hizmet vermekten sorumlu kurumlar ve kurumlarda çalışan sağlık personeli arasında da yaygınlaştı. Bu konuda bir erkek aile hekimi şunları söyledi:

"Mevzuatla ilgili değişiklik olmasa da siyasi söylemlerle sanki bir değişiklik varmış gibi bazı algılar yaratıldı. Şu an birçok halkımızdan vatandaşta bu algının yanı sıra, bazı bizim sağlık çalışanları, hatta bazı doktorlarda bile bu algının oluşmuş olduğunu biz fark ettik. Mevzuat değişmemesine rağmen mevzuatın değiştiğini zannediyorlardı. Çünkü siyasiler böyle konuştuğu zaman, sonuçta siyasi partiler ve hükümet böyle konuştuğu zaman, hükümet yönetmeliği veya mevzuatı çok rahat değiştirir gözüyle değiştirdiğini sanıyorlardı."

YASAL SÜRENİN NE KADAR OLDUĞUNA DAİR BİLGİ KİRLİLİĞİ YAŞANIYOR

Kürtajın yasal olmadığı algısına benzer şekilde yasal sürenin kaç hafta olduğuna dair de bilgi kirliliği yaşanıyor. Yasadaki “onuncu haftanın sonuna kadar” vurgusu “onuncu haftaya kadar” olarak yanlış yorumlanırken, bazı hekimlerin kendileri de süreyi yanlış bilip bunu gerekçe göstererek kişilerin taleplerini reddediyor.

Kürtajın engellenmesiyle ilgili bir başka neden de anestezi konusunda yaşanıyor. Menstrüel regülasyon yöntemiyle gebelik sonlandırma daha önce ana-çocuk sağlığı merkezlerinde ve hastanelerde anestezisi uygulaması olmadan yapılıyordu. Günümüzde bu konuyla ilgili yasal düzenlemede herhangi bir değişiklik olmamasına rağmen anestezinin sürece dahil edilmesi ve kürtajın yapılabileceği zamanın daralması veya anestezi uzmanının bulunmaması gibi nedenlerle kürtaj talepleri reddedilebiliyor.

HEKİMLERİN HİZMET VERMEYE YÖNELİK ISRARI YOK

Görüşmelerde kürtaj hizmetinin sunulmasını belirleyenin hekimin kendisinden ziyade hastanenin genel politikasının belirleyici olduğu ve idarecilerin bu konuda önemli rol oynadığı gözlendi. "Hangi hastaneler isteğe bağlı gebelikleri sonlandırmaya devam ediyor ve bu hastaneleri diğerlerinden farklı kılan nedir?" sorularına hekimlerin verdiği en net yanıt şöyle özetlendi:

"[Hastane ismi] ruhuyla ilgili. Başhekim bu kurumdan; kurumun eğitim, hizmet ve bilim anlayışı gereği..."

Kürtaj yapılmayan hastanelerde hekimlerin hiçbirinin hizmeti vermeye yönelik bir ısrarı olmadığı bulgusuna ulaşan araştırma kadın doğum uzmanı bir kadının ifadelerini şöyle yansıttı:

"Doktorun bireysel tercihi de olabiliyor ama hastanede, AP'de öyle bir hizmet yok, yani hastane politikası da o. Şahsen ben kendim de yapmam. Arkadaşlarımın çoğu da öyle düşünüyor."

EBE: İNANIR MISINIZ HİÇ BİLMİYORUM

Hastanelerde çalışan uzman hekimler kişisel bilgi ve tutumlarına göre kadınları ya doğrudan hizmet veren veya verdiğini düşündüklerini hastanelere ya da bilgi almaları için bir başka kuruma, özellikle de aile sağlığı merkezlerine yönlendiriyor. Birinci basamaktaki hekimlerin bu konudaki bilgileri de sınırlı olduğundan onlar da danışanlarını hastanelere yönlendirmeyi tercih ediyor. İstenmeyen gebeliklerin nerede sonlandırılabileceği konusunda sağlık personelinin bir kısmı güncel bilgiye sahip değil ve istenmeyen gebeliği olan bir kadının bu gebeliği sonlandırmak için yönlendirmelerle doğru adrese zamanında ulaşması zor görünüyor.

Görüşülen bir ebe, kürtaj için doğru adresi bulamama konusundaki kişisel deneyimini şu şekilde paylaştı:

"[Talep] oluyor ama nerede karşılandığını da inanır mısınız, hiç bilmiyorum. Çünkü hani bir dönem bir yakınım için araştırdık biz (...) Biz bulamadık yapan, muayenehane de bulamadık, biz bulamadık gerçekten, hani nerede yapılıyor da bilmiyorum ama yaptıran bir grup olduğu da aşikâr. (...) Çok küçüktü bebeği, sezaryenle doğum yapmıştı ama doğurmak zorunda kaldı."

'HEKİMLERİN BİR KISMI DİNİ SEBEPLERDEN KÜRTAJ YAPMIYOR'

Görüşülen kadın doğum uzmanlarının çoğunluğu gebeliklerin isteğe bağlı sonlandırılmasına daha çok da vicdani nedenlerle karşı olduklarını söyledi. Bir doktor olarak yaşamı savunması gerektiğini düşünen bir hekim (erkek, kadın doğum uzmanı) kişisel olarak neden karşı olduğunu ve genel tutumun nasıl olduğunu şöyle açıkladı:

"Dini şeyleri çok kuvvetli birisi değilim ama (...) bir gebeliğin sonlandırma işlemini ben kendim aracılık etmek istemiyorum. (...) Bu birazcık bizim şeyle de örtüşmüyor, hani ne için geliyorsun doktorluk yaparken? Sağlık hizmeti vermeye, yaşatmaya, daha iyi yaşamasını sağlamaya ama orada bir müdahale yaptığın zaman, her ne kadar daha canı olmasa bile, ileride insan olacak bir kişinin hayatına son veriyorsun. Vicdani olarak ben çok istemiyorum."

Aynı hekim diğer meslektaşlarının tutumlarını değerlendirerek isteyerek düşük işlemi yapmayan hekim sayısındaki artıştan ve bu sayının git gide artacağından şu sözlerle bahsetti:

"[Hekimlerin] bir kısmı dini sebeplerden [kürtaj] yapmıyor, bir kısmı benim gibi düşünüp ben böyle bir şeye aracılık etmek istemiyorum diyor. Bu oran belki 10 sene önce yüzde 40 falandı, şimdi yüzde 70-75'e doğru gitti, o kadar gitti yani. (...) Hiç kimse cerraha bunu zorla yapacaksın diye bir şey diyemez. (...) bir hekim kürtaj yaptı diye başına bir iş geldi, o yüzden yapmıyoruz diye bir şey değil. (...) bence giderek daha artacak Türkiye'de bu işlemi yapmak istemeyen. Çünkü ben yapmıyorum, öbürü yapınca belli bir süre sonra o da düşünmeye başlıyor, ya ben niye onun sorumluluğunun altına giriyorum diyor. (...) belki bu hizmet için dışarıdan doktor gelecek, sırf bu hizmet için ya da az bir kesim yapacak, o kesim sürekli bu işle uğraşacak, bence öyle olacak." (DUVAR)