Kadınlardan 'Savaşa, OHAL'e, cinsiyetçiliğe hayır' mitingi

Bakırköy Özgürlük Meydanı'nda buluştu. İstanbul 8 Mart Kadınlar Platformu öncülüğünde yapılan miting başladı.

Google Haberlere Abone ol

DUVAR - İstanbul 8 Mart Kadınlar Platformu öncülüğünde, “Savaşa, OHAL’e, cinsiyetçiliğe karşı emeğimiz, kimliğimiz ve özgürlüğümüz için direniyoruz” sloganlarıyla başlayan miting Bakırköy Özgürlük Meydanı'nda gerçekleştiriyor.

Yağmur ve soğuk havaya rağmen Dikilitaş Caddesi üzerinde bir araya gelen binlerce kadın Bakırköy Özgürlük Meydanı'na yürüdü. Yürüyüş kortejinde "Erkek iktidar savaş, biz barış istiyoruz", "Vardık, varız, varolacağız", " Güçlenerek değiştireceğiz, mücadelemizi  büyüteceğiz", "Alanlardayız", "Emeğimiz, bedenimiz, kimliğimiz bizimdir", "Kadınlar evde değil sokakta güzel"," Kadınlar sükutta değil isyanda güzel", " Sokak seni çağırıyor", pankartları açılarak "Eşit işe eşit ücret", "Kadın katliamına işçi kıyımına doğanın talanına Akp'nin yalanına son", "Tek bir kadının yaşamını bile tek bir adana bırakmayacağız", "Ücretli köleliği son", "Sınıfsal,ulusal, cinsel, sömürüye son", "Kadınlar savaş istemiyor",  "En büyük şiddet savaştır, barış istiyoruz", "Barışı kadınlar örecek", "Nefrete inat yaşasın hayat", "Ev işçilerine insanca yaşayacak ücret" dövizleri taşındı. Kortejde ara ara "Jin jiyan azadi", "Yaşasın kadın dayanışması", "Homofobik devlet yıkacağız elbet", " Erkek vuruyor devlet koruyor", " Dünya yerinde oynar kadınlar özgür olsa", " Susmuyoruz, korkmuyoruz, itaat etmiyoruz" sloganları atıldı.

İki güvenlik noktasında aranarak meydana alınan kadınların pankartları tek tek kontrol edildi. Pankartlar ve dövizler okunarak içeri alındı.

'SOKAKLARDA SAVAŞA KARŞI BARIŞI, ÖLÜME KARŞI YAŞAMI SAVUNDUK...'

Kürsüye ilk olarak KESK adına Sema Uçar çıktı. Uçar, KESK'li kadınların aylardır sokaklardaki mücadelelerine devam ettiklerini hatırlatarak; "Alanlarda da savunduğumuz gibi işimizi geri istiyoruz diye haykırırken barış yaşam taleplerimizi de dile getiriyoruz. Savaşa karşı barışı,  ölüme karşı yaşamı savunduk. Sokağın özgürleştiren yanında elbette biz de payımızı aldık. Evde, işte okulda özgürlük mücadelesi veren tüm kadınlar adına vardık,varız, varolacağız" dedi.

Ankara'da, 8 Mart eyleminde gözaltına alınan kadınlar serbest bırakıldıAnkara'da, 8 Mart eyleminde gözaltına alınan kadınlar serbest bırakıldı

'NE İDAM NE HADIM GERÇEK YASALAR İSTİYORUZ'

Uçar'ın ardından Esenyalı Kadın Dayanışma Derneği'nden Adile Doğan konuştu. Doğan şunları söyledi: "Sözümüzü birlikte söylemek için her alanda kadın erkek eşitliğinin olduğu politikalar istiyoruz. Bölgede barış ülkede huzur ve güven istiyoruz. Tecavüzleri aklayan yasalar istemiyoruz. Ne hadım ne idam gerçek yasalar çıkarın."

Doğan'ın ardından 8 Mart Kadın Platformu'nun yaptığı ortak açıklama okundu. Yapılan ortak açıklamada şunlara yer verildi:

BİZLERİ BİRARAYA GETİREN ŞEY: Bugün 8 Mart’ın 161. yılında dayanışma içerisinde, bu alanda bizleri bir araya getiren şey; binlerce kadın dokuma işçisinden, bugüne kadar  hayatları için bedel ödeyen ve mücadele eden kadınların coşkusunu ve mücadelesini yarınlara taşımak ve tarihsel deneyimlerinden öğrenmektir.

Eril sistemin kadın düşmanlığı dün nasılsa bugün de bütün saldırganlığı ile kadınların deneyimleri ve hayatları üzerinden devam ediyor. Bu nedenle bugün kimliğimize, kazanımlarımıza daha fazla sahip çıkma, daha gür bir sesle haykırma günüdür.

ÖZGÜR VE EŞİT YAŞAM İÇİN MÜCADELE: Erkek egemenliğine dayanan bu sistemin her bir parçasına kimliğimize, bedenimize, emeğimize ve bizleri sömüren bu çarkın her bir parçasına karşı 161 yıldır her 8 Mart’ta olduğumuz yerde, evde, işte, okulda, sokakta direniyoruz! Bugün yine bir kişi daha eksilmeyeceğiz diyerek, Latin Amerika’dan İran’a, Edirne’den Hakkari’ye kadar kadın dayanışmasını ve örgütlülüğünü büyüterek özgür ve eşit bir yaşam için mücadele ediyoruz!

Bugün de yine kadınların hayatları pahasına elde ettikleri haklar, birer birer söküp alınmak isteniyor. Evde, sokakta, fabrikada, tarlada, kampüslerde; kadınların yaşamları dört bir yandan kıskaç altına alınıyor. Yaşamlarımızın dört bir yanını saran, eril medya tarafından da tüm kamuoyuna son dakika haberleriyle servis edilen şiddet, taciz, tecavüz ve istismar haberleri erkek egemen sistemin kendisini her gün yeniden üretiyor, erkek şiddeti meşrulaştırılıyor ve bu toplum nezdinde sıradanlaştırılmaya ve kışkırtılmaya çalışıyor. Savaşa hayır diyenleri hapishanelere kapatıyorlar, çocuklara ilişkin şiddeti, istismarı meşrulaştıran fetvalar veriyorlar, ayrılmak isteyen kadınları hunharca öldüren erkekliği kutsuyorlar.

KADIN BEDENLERİNİN SAVAŞ ALANINA DÖNÜŞMESİNE İZİN VERMEYECEĞİZ: Savaş bir erkek aklı ürünüdür. Yaşamdan yana olmak yerine ölümü seçmektir. Yaşam hakkının ihlal edilmesidir.  Bir buçuk yılı aşkın süredir OHAL ve KHK hukuksuzlukları ile devleti yönetenler, ülkedeki şiddeti günden güne perçinliyor. Bu şiddet ortamı savaşın bir alanı olarak görülen kadınların bedenleri üzerinden kendini devam ettiriyor. Nerede olursa olsun savaş öncelikle kadınların ve çocukların hayatlarını ellerinden alıyor. Son olarak Efrin’e savaş ilan eden ve sınır ötesi operasyona girişen hükümet, aynı savaşı içerideki muhaliflere yöneltmekten geri durmuyor, barış talebini terörize ediyor. Irkçı ve faşist söylemlerle savaşı meşru gösterip barışı illegalize eden, toplumu kutuplaştıran tek adam rejimini sağlamlaştırmaktan başka bir amacı olmayan bu politikaları kabul etmiyoruz. Barış ve özgürlük için mücadele ediyoruz!

ERKEK ADALETE KARŞI GERÇEK ADALET İÇİN MÜCADELE EDİYORUZ: Sadece baba, koca, abi ya da sevgili şiddeti görmüyoruz. İktidarın tüm araçlarıyla ürettiği propagandalar, toplumdaki bütün erkeklere, “gerektiğinde” kadınları cezalandırabilecekleri mesajını veriyor, hatta kadınları “terbiye etmeyi”, bir görev olarak biçiyor. Bazen kadın olmamız; bazen ise cinsel yönelimimiz, şiddetin hedefinde olmamız için yeterli oluyor. LGBTİQ`lere dönük homofobi, transfobi her türlü şiddeti birde Trans cezaevi gibi yeni uygulamaya çalıştıkları yöntemlerle kat be kat şiddetti artırmaktadırlar. Trans kadın Diren Coşkun’unun kaldığı cezaevinde yaşadığı hak gaspı ise bedenini ölüme yatırmadan çözülmedi. Hiç tanımadığımız bir adam, herhangi bir sebepten sokak ortasında bize saldırabiliyor. Üstelik ceza dahi almıyor. Gerçek bir adalet, eşitsizliği ortadan kaldıracak yapısal önlemler almak, politikalar geliştirmek yerine pembe otobüs, metrobüs, gibi tartışmalarla kadinlar toplumsal alandan dislaniyor. Erkek adalete değil gerçek adalet diyerek kadın dayanışmasıyla her yerde örgütlenmeye, öz savunmamızı güçlendirmeye devam ediyoruz!

KADINLARI GERİCİ POLİTİKALARINIZLA BASKILAYAMAYACAKSINIZ: Dini kullanarak toplum yapısını günden güne daha muhafazakar bir yapıya doğru değiştirmeye çalışan devlet ve AKP hükümeti, kadınlar üzerinden toplumu şekillendirmeye çalışıyor. Diyanet, bu çabanın başat kurumu olarak her yere kök salıyor. Kadınlar olarak itiraz ettiğimiz müftülere ve imamlara nikah kıyma yetkisi verilmesiyle diyanetin  rolü daha da artırıldı.  Kadın ve  çocuklarının bedenleri üzerine fetva vermeyi iş edinmiş olan, taciz ve tecavüzü sıradanlaştıran söylemleri ile bugün çocukların aile içerisinde, yurtlarda ve okullarda uğradıkları cinsel saldırı ve işkenceleri “meşrulaştırma” gayretinde olan Diyanet, hayatımızdan çıkana kadar mücadeleye devam edeceğiz.

Çocuk “istismarını” önlemeye yönelik hiçbir politika üretmeyen hükümet, tam tersine “9 yaşındaki çocuklarla evlenilebilir” diyerek, eğitim sistemini değiştirip çocukları okullardan koparıp “evlerine” kapatarak, yoksul çocukları tarikat yurtlarına, kurslarına kapatarak, çocukları hem istismara; hem de her türlü cinsel saldırı ve işkenceye açık hale getiriyor.  Devlet ise; buna karşı öfkesini yükselten halkın tepkisini fırsata çevirerek; zina, hadım ve idam tartışmalarını gündeme getiriyor. İstismarın ve yaşanan tüm cinsel saldırı ve işkencelerin kaynağı ve sürdürücüsü olan devletin, kendi yarattığı işkencecileri  yargılamayacağı açıktır. Ne idamın ne hadımın çözüm olmayacağını biliyoruz!

EMEĞİMİZİ, DİRENİŞİMİZLE GÖRÜNÜR KILMAYA DEVAM EDECEĞİZ: Erkek egemen sistemin kadın düşmanı politikaları hayatın her alanında kendisini gösteriyor. Kasıp kavuran işsizlikle birlikte kadını eve kapatmaya ant içmiş anlayış karşısında şayet kadınlar iş sahibiyse; işyerlerinde de güvende değiller. Bir yanımız iş cinayetlerine,mobbinge diğer yanımız işyeri tacizlerine, tecavüzlerine karşı hep tetikte. Kadın emeğinin yok sayılmaya çalışıldığı, ucuz iş gücü ile daha fazla kar elde etmenin aracı olarak görüldüğü bu sistemde emeğimizin ve çalışma hayatımızın erkekler tarafından kuşatılması ve yok sayılmasına karşı daha fazla direneceğiz.

Bulunduğumuz hery erde erkek şiddetine uğrama tehlikesiyle, patronların tehditlerinin gölgesinde çalışan mevsimlik tarım işçisi kadınlardan, Suriyeli göçmen ve mülteci kadın ve kız çocuklarına, performans düşüklüğü gibi gerekçelerle işten çıkarılan, KHKlerle işlerinden edilen, OHAL bahanesiyle grev hakkı engellenen bütün kadınlar olarak emeğimizin özgürlüğü için mücadele ediyoruz! Taşerona karşı, güvencesizliğe karşı, emeğimizin gasp edilmesine karşı HT SOLAR direnişinde olduğu gibi, KESK'li kadınların direnişinde olduğu gibi, gibi mücadelenin en önünde olmaya devam edeceğiz!

YAŞAMLARIMIZI FEDA ETMEYECEĞİZ! ÖZGÜRCE YAŞAMAKTAN VAZGEÇMEYECEĞİZ: Uzun süredir ülkeyi OHAL, şiddet ve savaş politikalarıyla yöneten hükümet, üç kuruş daha fazla kazanabilmek için günde 3-4 saat uykuyla işe gidip gelen kadınların canından, kanından ve cebinden sürekli fedakârlık talep ediyor.

Halk, hükümetin savaşa ayırdığı ve ayıracağı bütçe, rant sağlamak için ortaya attığı projeleri için; zam ve vergi kıskacına alınıyor, ücretlere artış yapılmadığı gibi maaşlar daha cebe girmeden erimiş oluyor. Sürekli ekonomik fedakârlıklar yapması beklenen emekçilere reva görülen asgari ücret ise sürekli uzatılan OHAL’in verdiği yetkilerle asla sorgulanamayan cumhurbaşkanlığı 2018 bütçesi 44 bin kişinin 12 aylık asgari ücretine denk! Savunma ve güvenlik ile ilgili kurumlara başlangıç ödeneği olarak yaklaşık 93 milyar TL verildi. Bu rakam geçen yıldan yüzde 41 daha fazla. Şiddet gören kadınların güvenliğinden sorumlu Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı bütçesi ise 26.7 milyar TL bunun da büyük kısmı kadınların güvenliğine ve geleceğine değil, kadınları şiddet gördükleri evlere geri göndermek üzere çalışan din görevlilerine veriliyor. “fedakarlık”, “milli birlik” diyerek alın terimizi, çocuklarımızı, geleceğimizi isteyenlere yeter artık diyoruz!

Payımıza düşen şiddet, cinayet, tecavüzü; yoksulluk ve işsizliği; Hic bir kadinin kirpiginin yere dusmesini kabul etmedik, etmeyeceğiz ! Bu sistemin her türden saldırı ve gerici politikalarına  karşı sessizliği değil çığlığı, biat etmeyi değil direnişi seçiyoruz. Ve bir kez daha hatırlatıyoruz ki  bu topluma hayat veriyoruz, karşılığının ölüm, yok sayılma, şiddet, sömürü olmasına izin vermeyeceğiz!

Kadınlara karşı taciz tecavüz cinayet suçlarını işleyenlere iyi hal ve tahrik indirimlerine son verilsin! Şiddete karşı özsavunma hakkını kullanan kadınlar yargılanamaz! özsavunma yaptığı için tutuklanan tüm kadınlar serbest bırakılsın!

TALEPLER...

Yapılan ortak açıklamanın sonuç bölümünde şu talepler sıralandı:

-8 Mart resmi tatil olsun

- Tutuklu bulunan tüm kadınlar serbest bırakılsın

YÜKSEKDAĞ VE TUNCEL'DEN ORTAK MESAJ

Konuşmacıların ardından tutuklu kadın mahpuslar adına Figen Yüksekdağ ve Sebahat Tuncel'in gönderdiği ortak mektubu okundu.

Yüksekdağ ve Tuncel şunları söyledi:

"Bizler de bütün heyecanımızla yanınızda, omuz başlarındayız" denilen mektupta, "Belediye eş başkanı, kurum temsilcisi, milletvekili, siyasetçi ve özgürlük mücadelesi veren binlerce kadınının hapsedildiği, kadın dayanışma ve örgütlenme mevzilerinin kapısına kilit vurulduğu koşullarda zulme inat gösterdiğimiz kararlılığı, 8 Mart'ın ruhuyla alanlarda buluşma iradenizi kutluyoruz. Kadınların 8 Mart iradesinin, savaş, OHAL, faşizm kuşatmasına karşı daha büyük ve kitlesel direnmeye yol açacağına yürekten inanıyoruz.

Kadına dönük katliam ve kırımı çocuklara cinsel istismar vahşetini, Türkiye, Kürdistan ve bölgeyi saran savaş, ölüm histerisini durduracak başat güç şüphesiz ki kadınlardır. "Bu böyle gitmez, ya özgürlük ya özgürlük” diye haykıran kadınlar, yükselen faşizm ve eril kıyıcılık karşısında cesaretten, direnişten, dayanışmadan bir barikat kuruyor şimdi. 8 Mart alanlarında kadınların birliği ve özgürlük, adalet, eşitlik ittifakı asıl gücümüz ve geleceğimizdir" denildi.

Mektup şu sözlerle devam etti: "Kalbimizin yarısı buradaysa, yarısı Afrin'de yurdu ve bütün kadınların onuru için direnen kız kardeşlerimizle birlikte. 8 Mart alanlarından kadın, yaşam, özgürlük için bedenini siper edenleri selamlıyoruz. Biliyoruz ki, ölüm ne kadar amansızsa, yaşam o kadar direnişçidir; eril savaş ne kadar fütursuzsa, kadın o kadar yenilmezdir. Afrin'de kenti, yaşamı, siyaseti, toplumu çağın demokratik-insanı bilinciyle yeniden kuran kadınlar, çağın kadın direnişiyle bu büyük değeri savunuyoruz. Her kes bilmeli ki, Afrin ve kadın direnişi, büyük insanlık ve tarih nezdinde çoktan kazanmıştır. Şimdi Afrin'de yükselen onur, özgürlük bayrağının ve kadın  kahramanlığının ışığında yeni bir tarih yazılmaktadır.

Kadınların "ya özgürlük ya özgürlük” kararlılığı 8 mart meydanlarına sığmaz. Afrin'den Amed'e, Şengal'den İstanbul'a kadar her yerde ve her günde aynı ruh ve sesle haykıracağız: Tek yol özgürlük! Hepinizi yeniden bu duygu ve inançla selamlıyor, bütün kadınların 8 Mart  Dünya Emekçi Kadınlar Günü'nü kutluyoruz. Özlemle ve kadınların yeni yaşam şenliklerinde kavuşma umuduyla kucaklıyoruz."

Tuncel ve Yüksekdağ'ın mesajının okunmasının ardından Halkların Demokratik Eş Genel Başkanı Pervin Buldan konuştu:

"Bugünlerde siyaset alanında herkes bir itifaktan bahsediyor. Biz HDP olarak buradan AKP hükümetine MHP'yle birlikte itifak ettiği Cumhur itifakına bir gönderme yapıyoruz. Biz seçimden sonra bir ittifak kuruyoruz. Bu ittifakın adı Kadın ittifakıdır. Bu itifakın adı özgürlük itifakıdır. Bu itifakın adı kalıcı itifakıdır.  Bu itifaka herkesi davet ediyoruz.

Türkiye'nin değişmesini isteyen herkese bu çağrıyı yapıyoruz. İşte biz bunun için başarılıyız. Umudumuz, kararlılığımız çok büyük. Çünkü biz cesaretin partisiyiz. Biz cesaretimizi sizlerden alıyoruz. Kazanacağımız günler yakındır."

Tuncel ve Yüksekdağ'ın mesajının okunmasının ardından Halkların Demokratik Eş Genel Başkanı Pervin Buldan konuştu. Buldan konuşmasına; "Selam olsun bugün aramızda olmayan cezaevlerinde zılgıtlarla birlikte bizimle olan kadın yoldaşlarımıza" diyerek cezaevinde tutuklu bulunan HDP'nin kadın siyasetçilerini selamladı.

Buldan şunları söyledi:

"Emekçi kadınlar, yoksul kadınlar işçi kadınlar siyasetçi kadınlar yaşamın her alından şunu söylüyor: biz artık eşlerimize, kocalarımıza, abilerimize itaat etmiyoruz. Biz de sizin zihniyetinize biat etmiyoruz, boyun eğmiyoruz. Çünkü bu ülkeyi yönetenler kadın iradesine saygı duymuyor. Bu ülkeyi yönetenler kadınları siyasetin dışına atıyor. Bu ülkeyi yönetenler kadın tecavüzlerine seyirci kalıyor. Kadınlar bundan sonra sizin her türlü baskınız, şiddetiniz karşısında el ele, omuz omuza vererek özgürlük mücadelesiyle yenecek.

Biz bu ülkede en fazla mağdur olan en fazla acı çeken en fazla gözyaşı dökenleriz. Tahakküm ve baskı zihniyeti kadınların birliğiyle yıkılacak. Bizler bu ülkede gencecik fidanlarımızı toprağın altına koymak istemiyoruz. Bizler çocuklarımızın geleceği, kadın eşitiliği için mücadelemizi sürdüreceğiz.

Sizler Afri'ne girerken Türkiye'yi korumak adına gittik diyorsunuz ancak siz bu ülkede bir çocuğu bile koruyamayacak durumdasınız. Siz bu ülkede kadınlara tecavüzü önleyemecek kadar basiretsiz bir haldesiniz. Bizler çocuklarımızı sizlerin savaşlarında yaşamlarını yititrsinler diye doğurmuyoruz. Bizler kapımıza gelen her cenazeden rahatsısız. Bizler kapımjza gelen her tabuttan rahatsısıza. Siz bu ülkeyi tabutlarına sarılan ülke yaptınız.

Ama kadınların iradesi sizin savaş politikalarınızı yenecek. Kadınlar sizin savaş politiklarına geçit vermeyecek.

Özgürlük ve eşitlik mücadelesi verdiğimiz bu günde Figen Yüksadağ özgürleşene kadar, 70 yaşındaki Sise ana özgürlüğüne kavuşana kadar Sebahat Tuncel,  Gülten Kışanak bu alana gelene kadar bu mücadele devam edecek. Bizim mücadelemiz başta cezaevleri olmak üzere bu ülkeyi özgürlüğüne kavuşturacak. Kadın özgür olmadan Türkiye özgür olmaz. Türkiye özgür olmadan Ortadoğu özgür olmaz. Özgürlük mücadelezi, haklarımızı kazanana kadar devam edecek. Bizim özgürlük mücadelemiz bu ülkede tek bir insanın burnu kanamayana kadar devam edecek."