Robert Fisk soyağacını yazdı: Belki de iki milyon Türk'ün anneannesi Ermeni

İngiliz basınının tanınmış yazarlarından Robert Fisk, Türkiye'de nüfus kayıtlarının açılmasını yazdı. Fisk, Alt Üst Soy Listesi'nin 'vatanseverliği canlandırmak' adına açıldığını savundu; buna rağmen Ermeni kökenler hakkında bazı hakikatleri ortaya çıkardığını belirtti.

Google Haberlere Abone ol

DUVAR - E-devlet üzerinden sorgulamaya açılan 'Alt Üst Soy Listesi', dünya basınında da ilgi çekiyor. The Independent gazetesinin ünlü yazar/muhabiri Robert Fisk, 'Erdoğan binlerce Türk'ün soyacağını açıkladı ama amacı ne?' başlıklı bir makale yayımladı. Fisk nüfus kayıtlarının açıklanmasının ardında 'vatanseverliği ve hükümet yanlısı düşünceleri canlandırma' amacının yattığını sürdü.

Ermeni soykırımı konusunda Türkiye'ye geçmişte sık sık yönelttiği eleştirilerle de tanınan Fisk, makalesinde soyacağı meselesini 1915 üzerinden ele alıyor. Fisk makalesinde, "Ve eski hayaletler, doğu Anadolu'nun dağları boyunca, İstanbul, İzmir, Erzurum, Van ve Gaziantep kentlerinin çevresinde ve Suriye'ye giden lanetli ölüm konvoylarının rotalarında, Türk tarihindeki Ermeni varlıklarını yeniden ortaya koymak için asırlık mezarlarından çıktılar. Zira nüfus kayıtları onların birçoğunun, aileleri aracılığıyla, hâlâ hayatta olduklarını kanıtladı" ifadelerini kullandı. Fisk yazısına, "Belki de iki milyon Türk'ün Ermeni anneanneleri vardır. Ama onların, soykırımın hiç gerçekleşmediğine inanmaları gerekiyor" cümleleriyle son verdi.


Makalenin tercümesi şöyle:

"Bir vatandaşın kimliği, sadece Türkiye'de ulusal güvenlik meselesi olarak görülür. Ankara'daki nüfus kayıtlarının bugüne dek kapalı kutulu olarak tutulmasının, ayrıntılarının devlet sırrı sayılmasının sebebi de buydu. Mustafa Kemal Atatürk'ün 'Türklük' tanımı, 'Türk devletine vatandaşlık bağı olan herkes'ti. Türkler, ırksal azınlıklar veya şüpheli bir soy tarafından lekelenmemiş, açık bir etnik kimlikten geliyordu. Nazilerin Atatürk'ün cumhuriyetine övgüler düzmesinin, gazetelerinin ölümünün ardından siyah çerçeveli birinci sayfalarla yas tutmasının sebebi buydu.

Nihayetinde, Hitler'in birkaç gazeteyle söyleşilerinde -ve Polonya'yı işgalinden önce generallerine- sorduğu gibi, Ermenileri kim hatırlıyordu? Atatürk'ün, Ermenisiz bir Türkiye'yi miras aldığı varsayılıyordu; tıpkı Hitler'in, haleflerine Yahudisiz bir Avrupa sunmayı planlaması gibi... Türkiye hükümetinin bugün inkâr ettiği Ermeni soykırımı (1915), 20'inci yüzyılın ilk endüstriyel holokostunda bir buçuk milyon Hıristiyan Osmanlı vatandaşını yok etmişti. Ya da yok etmemiş miydi?

'HAYALETLER ASIRLIK MEZARLARINDAN ÇIKTI'

Nüfus kayıtlarının üç hafta önce internet üzerinden bir soyağacı veritabanıyla aniden ve beklenmedik biçimde açılmasına Türklerin verdiği şaşkın tepki öylesine büyüktü ki, sistem birkaç saat içinde çöktü. Fakat birçok Türk'ün esasında Ermeni veya kısmen Ermeni olduğu, hatta kısmen Rum veya Yahudi olduğu ortaya çıktı. Ve eski hayaletler, doğu Anadolu'nun dağları boyunca, İstanbul, İzmir, Erzurum, Van ve Gaziantep kentlerinin çevresinde ve Suriye'ye giden lanetli ölüm konvoylarının rotalarında, Türk tarihindeki Ermeni varlıklarını yeniden ortaya koymak için asırlık mezarlarından çıktılar. Zira nüfus kayıtları onların birçoğunun, aileleri aracılığıyla, hâlâ hayatta olduklarını kanıtladı.

Yakın zamana dek binlerce Türk, sülaleleri hakkında, kapalı kapılar ardında olsa da, özgürce konuşabiliyordu. Ermenilere yönelik kitlesel katliamların ve tecavüzün ortasında çok sayıda Hıristiyan ailenin İslam dinini seçerek hayatta kalmaya çalıştığı, on binlerce genç Ermeni kadının Türk veya Kürt erkeklerle evlendirildiğini biliyorlardı. Bu kişilerin çocukları Müslüman olarak büyümüş ve kendilerini Türk olarak görmüştü ama genellikle, yarı Ermeni olduklarını biliyorlardı. On binlerce Ermeni yetim ise Müslüman okullarına verilmiş, Türkçe konuşmaya ve isimlerini değiştirmeye zorlanmıştı. Bu okulların en büyüklerinden biri Beyrut'taydı; bir dönem, deneyimlerini sonradan kaleme alacak ve Amerika'da ölecek olan, Türkiye'nin önde gelen feministlerinden biri tarafından yönetilmişti.

'KÖKENİ BELİRTİLMEYEN ERMENİLER VAR'

Ermeni diasporası -yani Türkiye veya Ermenistan dışında yaşayan ve soylarının izini 1915 soykırımından kurtulan atalarına kadar sürebilen 11 milyon Ermeni-, yeni açılan nüfus kayıtlarının önemini ilk anlayan kişilerdi. Bazı bilgiler, 1800'lerin başına dek uzanıyordu. 48 saat içinde yaklaşık dört milyon Türk vatandaşının aile ağacına erişmeye çalıştığı belirtiliyor ki, sistem de bu yüzden çöktü. Emekli istatistikçi ve Ermeni demografı George Aghjayan'a göre, sistemin yeniden açılması sonrası sekiz milyon Türk vatandaşı soyağacı talebinde bulundu. Bu, Türkiye nüfusunun yüzde 10'u.

Söz konusu belgeler yeterince açık olmayabiliyor. Ve eksiksiz değiller. Bazı kişilerin Ermeni olduğunu bildikleri akrabalarının, kökenleri belirtilmeden Müslüman olarak kaydedildiği örnekler var. 1915 soykırımı sırasında din değiştirdiği bilinen kişilerin Müslüman adı veriliyor ama ebeveynlerinin Hıristiyan isimleri de gösteriliyor. Her zaman boşluklar kalacak, bilinmeyen ayrıntılar olacaktır. Osmanlı nüfus müdürlerinin birçoğu doğumgünlerine dair kesin ayrıntılar vermiyordu: Türk yetkililerin bir köye ayda bir gittiği ve yeni doğanları ziyaret tarihlerinde doğmuş gibi kaydettiği oluyordu. Söz gelimi, Lübnan ve Suriye'de, kökenleri neresi olursa olsun, hepsi aynı doğum tarihine sahip olan 100 yaşını geçmiş kişiler var.

Peki o zaman Türkiye bu kayıtları neden şimdi açtı? Erdoğan'ın bir zamanlar, Türklerin 'Yahudi, Ermeni veya Rum olmakla itham edilmesi'nden şikâyet ettiği belirtiliyor. Cumhuriyet gazetesi yazarı Tayfun Atay, "30 yıl kadar önce bir sohbette baba tarafımdan Gürcü olduğumu söylediğimde Türkçü hassasiyeti dorukta bir “dost”, “Sana kardeş tavsiyesi, bunu her yerde söyleme” demişti!..  E-Devlet’teki taramadan “Affedersiniz, Ermeni” veya “Dönme” veya “Rum tohumu” veya “Gâvur dölü” olduğunu öğrenme “riski” bulunanlar yok diyebilir misiniz?... Ve düşünün, sapına kadar Türkçü'sünüz, ama "saf kan" Ermeni çıktınız!.." diye yazıyordu.

Gazeteci Serdar Korucu Al Monitor'a, "Bunu birkaç yıl önce, daha hoşgörülü bir hale geldiğimiz dönemde yapsalardı, komplo teorileri devletin varlık mücadelesi verdiğimize inandığı bugünkü kadar güçlü olmayacaktı. Türkiye bu şekilde, Kurtuluş Savaşı'nın ruhunu diriltiyor" diyordu; vatanseverliği ve hükümet yanlısı düşünceleri canlandırmak için...

Yayın yönetmeni Hrant Dink'in ofisinin dışında 2007 yılında öldürüldüğü Ermeni gazetesi Agos, 2003'teki bir haberinde, Türkiye hükümetinin azınlıkları gizlice sayılarla fişlediğini belirtiyordu: Habere göre, Rumlara '1' sayısı verilmişti. Ermeniler '2', Yahudiler '3'tü. Korucu, Türk Tarih Kurumu Başkanı'nın 2007'de azınlıkları nasıl tehdit ettiğini hatırlıyordu: "Beni sinirlendirmeyin. Elimde Ermeni dönmelerinin listesi var, sokaklarına ve evlerine kadar açıklayabilirim." TTK Başkanı sonradan sağcı MHP'den siyasete girdi.

'BİR AİLE BİRLEŞTİ...'

Bu açmaz, Fethiye Çetin'in, Maden isimli küçük kasabada saygın bir Müslüman ev hanımı olan anneannesinin torununa Ermeni olduğunu ifşa edişine dair anı kitabında etkili bir dille anlatılıyor. Seher (gerçek Ermeni adı Heranuş'tu), köyündeki erkeklerin çoğunun katledilmişti. Onu bir Türk jandarması evlat edinmişti. Hrant Dink'i de temsil etmiş bir insan hakları avukatı olan Fethiye Çetin, anneannesinin ölüm ilanını Agos gazetesine verdi: "Heranuş bütün ailesini kaybetti ve onları bir daha hiç görmedi. Yeni bir ismi oldu, yeni bir ailede yaşadı. Anadilini ve dinini unuttu... Adını, köyünü, annesini, babasını hiç unutmadı... 95 yaşına kadar yaşadı." Amerika'daki akrabaları ölüm ilanını okudu ve Heranuş'un hâlâ hayatta olan kız kardeşi İstanbul'daki Çetin'i aradı. Bir aile yeniden birleşti.

Belki de iki milyon Türk'ün Ermeni anneanneleri vardır. Ama onların, soykırımın hiç gerçekleşmediğine inanmaları gerekiyor." (Dış Haberler)

MAKALENİN İNGİLİZCE ORİJİNALİ