'3. havalimanında 400 işçinin ölümü gizlendi' iddiası

Kayıtlı 31 bin işçinin çalıştığı İstanbul'daki 3. havalimanı inşaatında bugüne kadar yaklaşık 400 işçinin yaşamını yitirdiği, ancak bu durumun gizlendiği öne sürüldü. İşçiler, şantiye için 'mezarlık' benzetmesi yapıyor.

Google Haberlere Abone ol

DUVAR - Doğa tahribatı tartışmalarıyla gündemden düşmeyen İstanbul  3. havalimanı inşaatının aynı zamanda adeta bir mezarlığa dönüştüğü öne sürüldü. İşçiler kendilerine “acele edin” baskısı yapıldığını, iş güvenliği için hiçbir önlem alınmadığını anlatıyor. “Zincirlikuyu’da ölüler tabutla uğurlanıyor, burada ceset torbalarıyla” diyen işçilere göre ölüm olayları ailelere para verilerek gizleniyor. Ayrıca şantiyede çok sayıda yabancı işçi de çalışıyor.

Cumhuriyet'ten Mehmet Kızmaz, havalimanı çalışanlarıyla konuşarak, çalışma koşullarını ve iddiaları haberleştirdi:

C., hafriyat kamyonu şoförü. 59 yasında ve 6 çocuk babası. İnşaatı başladığından beri 3. havalimanı şantiyesinde çalışıyor. Havalimanı inşaatını ‘işçi mezarlığı’ olarak nitelendiriyor. Bugüne kadar 400 işçinin öldüğünü, Anadolu’dan gelen işçilerin ailelerinin ise para verilerek susturulduğunu dile getiriyor. C’nin kamyonuna binip şantiyeye giriyoruz. O günkü işleri birlikte yaparken, doğa tahribatına da bütün çıplaklığıyla tanık oluyoruz...

ORMAN YOK OLMUŞ

3. havalimanı inşaat alanına girince irkiliyorum. Ormanlık alanlarından geriye çırılçıplak bir arazi kalmış. Bir kaç cılız ağaç, kurumuş çimenler ve otlar... Bölgenin 5 yıl önceki halinden eser yok. Şaşkınlıkla etrafa bakınırken, C’nin sözleriyle gerçek dünyaya dönüyorum. “3. havalimanı adı altında hazine arazisini yandaşa, akrabaya peşkeş çekip istimlak ediyorlar. Arazilere el koyuyorlar. Bir keresinde bir görevli bana, ‘hafriyatın döküleceği yeri seç, iletişimde olduğum bir miletvekili aracılığıyla sana ayarlarım’ dedi” diyor.

'AMBULANS DAHİ GELMEDİ

Üzüntülü ses tonuyla anlatmaya devam ediyor: “Geçen gözlerimin önünde Ordulu bir formen (ekip başı), şoförü Vietnamlı olan ve 3 çeker dediğimiz yüksek tonajlı, sadece yükü 80 ton olan aracın altında kaldı. Bu olayı özellikle takip ettim. Hiçbir gazetede, televizyon kanalında ya da sosyal medyada yer almadı. Başka bir örnek vereyim, metronun yapımında kullanılan büyük taşlar taşınırken halat koptu. Her biri 3.5 ton olan 3 taş, çocuk yaşta olan iki işçinin üstüne düştü. Basında bu ölümün haberini de duymadım. Hatta ambulans dahi gelmedi ve çocukları özel arabayla götürdüler. Havalimanı yapımında şu ana kadar 400 işçinin öldüğünden bahsediliyor.”

'400 BİN LİRA SUS PAYI'

Ölen işçileri kimse bilmiyor, duymuyor. C’ye göre ölen işçinin ailesine sus payı 400 bin TL gibi bir para veriliyor. C., trajik durumu şöyle tarif ediyor: “O işçi 400 yıl yaşasa ve çalışsa o parayı yanyana göremez. Ve insanlarımızın inancı, ‘Kader. Ölenle ölünmez.’ Aile bir yerde o parayı almaya mecbur oluyor. Birileri kazanıyorken birilerinin hayatı da işte böyle zindan oluyor.”

YÜKÜ DENETLEYEN YOK

Kamyonlar, dakikada bir hafriyat yüküyle dolduruluyor. Yükü denetleyen yok. Özel güvenlikçiler, formene çay getirmekle meşgul. Hafriyatların tonaj hesabının belediyenin kantarıyla yapılması gerekiyor. Fiş alınması için. Bu işin sorumluluğu ise belediye yetkilisine ait. Ancak, orada bulunduğumuz süre boyunca yükümlülüklerin hiçbirine denk gelmiyoruz. Kulübedeki bir güvenlikçi, kamyonlardan parayı alıyor o kadar. Hiçbir ölçüm yapılmadan verilen para ise 30- 100 TL arasında değişiyor. O paradan devletin kasasına gelir yazılıyor mu bilinmiyor. Zabıtalar ise sabah geliyor, akşama kadar çayını içip gidiyor. Alanda tonajlı yüzlerce araç çalışıyor. C’nin anlatımlarına göre bir tane aracın muayenesi yok. Freni tutmayan araçlar bile yollara çıkıyor. Geceleri, araçların arka lambalarının hiçbiri yanmıyor. Sık sık kaza oluyor. Araçlar köylüler için de tehlike saçıyor.

VİETNAMLI İŞÇİLER DE VAR

Havalimanında kayıtlı 31 bin işçi çalışıyor. Bunun içinde Vietnam ve Almanya’dan getirilenler de var. Sosyal aktiviteleri yok, yemakhanelerde doğru düzgün bir yemek dahi verilmiyor. Banyoları koku içinde. C., “Hayvan bağlasanız burada yatmaz. Ama Almanyadan gelen işçi buradaki işçilerin içinde yemek yemiyor, kendi yemeğini, yatma yerini, konteynırını tır’la kendi ülkesinden getirtiyor. Yabancı işçilerin ücreti dolarla, sigorta primleri de tam yatıyor. Ama Türkiye yurttaşı işçiye sözleşmeyi asgari ücretten imzalatıyorlar. İşçi 12 saat çalıştırılıyor. Üstünü elden vereceğiz diyorlar. Vermeseler de işçi hiçbir hak talebinde bulunamıyor. Artık o paranın verilip verilmemesi patronun vicdanına kalmış. Bir keresinde, Batman’dan gelen duvarcılar çalıştılar ama o işçilerin parasını patronlar vermeyip yedi” diyor.

'ZORLA İSTİMLAK'

Kamyon yok edilmiş ormanlık alanında dolandıkça ağaçların yerine dikilecek AVM’leri, apartmanları görüyor gibiyim. C., “Şimdi Yeşilköy’de bir arsanın fiyatı ne kadarsa havalimanının etrafındaki arsanın da odur’ diyor ve ekliyor: “Yıllarını burada geçiren insanların yerine İzmir, Adana, Mersin’den gelen yandaşlar faydalanıyor. Adam İzmir’den gelip, havalimanına çalışıyorum deyip bir kuruş para vermeden istediği yeri zorla istimlak ediyor. Burası beş sene sonra İstanbul’un Yeşilköy’ü, Bakırköy’üdür. Devletin eliyle verilen bir rant. Buranın tümü rant, başka da bir şeyde yok. Havalimanı hikâye. Burada havalimanı yapan Hollandalılar.”

DOĞAL YAŞAM YOK OLDU

Hafriyat alanları, daha önce piknik yapılan, köylülerin hayvanlarını otlattığı, yüzlerce hayvanın da sulak alanıymış. Çırılçıplak alana çevrilmiş arazilerde, kesilen ağaçların kökleri dozerlerle kazınmış. Doğa savunucularına göre, ormanlık alanların yok edilmesiyle sadece 40 bin kaplumbağanın yuvası başka yere götürülmüş. C. bölgenin önceki halini ise şöyle hatırlıyor: “Bir kaç yıl önceye kadar da burada domuz sürüleri ve geyiklerle karşılaşırdım. Şuan üzerinde bulunduğumuz hafriyat döküm sahası ve kaynak fabrikasının yapıldığı yerde daha önce büyük bir gölet vardı. Belgrat’tan Karaca’lar oraya su içmeye gelirlerdi, tıpkı köylülerin hayvanlarını otlatması gibi. Bir de hayvancılık kalmadı diyorlar. Misal Akpınar köyü hayvancılıkla geçiniyordu.Ve burası Akpınar köyünün merasıyken, 3 yıl önceye kadar yüzlerce manda burada otlatılıp, suy içiyordu. Biz de köylüden organik temiz süt alıyorduk ama şimdi köye gitsen üç manda kalmamıştır. İki yıl önceye kadar da pazar günleri çalışmazdık çünkü insanlar buraya pikniğe geliyordu. Burası şenliğe dönüyordu. Ben de çocuklarımı kamyonla getirirdim, pikniğimizi yapardık. Daha önce bu gölette, çok güzel balıklar vardı ama artık öyle bir şey yok, masallarda bıraktılar. Balık yerine bataklık var. ‘Gel fabrikayı kur, arsa senindir’ dediler. İzmir’den adam getirdiler. Adam kaynak fabrikası kurunca, hazine malına konmuş oldu ve bu gölet onun oldu. Havalimanı bittiğinde bu adam burayı ya başka bir şekilde kullanacak ya da bir lojistik şirketine kiraya verir veya satar. Bu para da kaynakçı için yastık parası sadece. Buradaki rant hiçbir yerde yok. Sabahtan akşama kadar büyük bir alan içinde geziyoruz. Bir kargayla bile karşılaştık mı? Her yer toz duman, makine sesine hiçbir canlı burada durabilir mi ki?’

‘ACELE EDİN’ BASKISI

Yolda kamyonların plakasız ilerlediğini görüyoruz. C. de bu konuya değiniyor: “Bu araçlar insana çarpar, öldürür ve gider. Bitti. Faili meçhul. Kim vurduya gitmiş olursun. Devlet istese bulur. Havalimanında çalışıyor diye cezada esneklik yapar. Bakanlık, 2019 seçimlerinden önce teslim edilsin diye ‘acele edeceksiniz’ emrini veriyor. Dikkatini çekmiştir, tüm kamyonlar balık sırtı (fazla yük). Normal de benim kamyonumun yük hakkı, en fazla 42 tondur. Geçersen ceza uygulanması lazım ama şu an çalışan tüm kamyonlar, 80 ton civarında. Firmanın ismini vermeyeyim, bir keresinde gereğinden daha fazla yük yüklemediğim için beni kovdu. Adama, ‘farz edin ki kaza yaptım ve biri öldü ve bu yükü kantara çektiklerinde 22 yıl verirler, yatar mısınız?’ dedim. ‘O zaman çalışma’ karşılığını verdi.”

Haberin Kaynağı