Devlet hastanelerinde tedavi eziyeti

Uzun kuyruklar, tahliller için aylar sonrasına gün verilmesi, hijyen, 14 kaleme varan katkı-katılım payı gibi sorunlar devlet hastanelerinde sıradan uygulama haline gelmiş durumda. Bir çalışanın "Bir asansör var, onda hem tıbbi atık, hem yemek taşınıyor" sözleri durumu özetliyor.

Google Haberlere Abone ol

DUVAR - Hükümetin en çok propagandasını yaptığı sağlık hizmetlerinde şikâyetler gün geçtikçe artıyor. Kamu hastanelerinden sağlık hizmeti almak isteyenler uzun kuyruklar, ameliyat, tahlil-tetkik gibi işlemler için aylar sonrasını bekliyor. Binaların bakımsızlığı, hijyen sorunu, 14 kaleme varan alanda alınan katkı-katılım payı gibi durumlarla karşı karşıya kalmaktan şikâyetçi.

Cumhuriyet'ten Sibel Bahçetepe, İstanbul'daki kamu hastanelerinden izlenimleri aktardı:

OKMEYDANI SSK: AKŞAMLARI ACİLE HÜCÜM

İlk durağım Okmeydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesi. Hastane kademeli olarak yenilendiği için bir bölümünde inşaat çalışması halen sürüyor. Acil servisten giriyorum, çok fazla kalabalığın olmadığını görüyorum. Çalışanlardan bazıları ile konuşuyorum: “Acil servisi asıl akşam saatlerinde görmelisiniz. İşten izin alamayıp, doktora gidemeyen veya polikliniklerdeki randevu sırasını beklemek istemeyen pek çok kişi akşam iş çıkışı acile akın ediyor, buralarda o zaman yer bulmak mümkün değil” diyor.

Ardından polikliniklerin olduğu bölüme yöneliyorum. Girişte hastane tavanından sarkıtılan ve üzerinde “Hoş geldiniz” yazan gülen yüz emojisi dışında herkesin yüzünün asık olduğu dikkatimi çekiyor. “Hani sağlık sistemimiz çok iyiydi, herkes istediği hastaneye gidip, istediği hizmeti alıyor, kuyruklarda beklenmiyordu” diye içimden geçirirken, kan vermek için sırada bekleyen hastaların isimlerinin anons edilmesiyle kendime geliyorum. Bu bölüm oldukça kalabalık... Üst katlara çıkıyorum. Psikiyatri, fizik tedavi, çocuk endokrinolojisi, ortopedi ve daha birçok bölüm bu katlarda. İki ve üçüncü katlarda iki hasta dikkatimi çekiyor. Her ikisi de sedyede ve koridorda, yanlarında yakınları ile bekliyor. Sedyede olan yaşlı bir amca belli ki üşümüş ve koridorda sedyenin üzerinde üstünde battaniyesi ile sırtını kalorifere yaslamış bekliyor. 15-20 dakika kadar orada öylece bakıyorum ancak ne gelen, ne giden var.

ÖZELE GİDEMEYEN BEKLİYOR

Koridorda bir hasta yakını ile konuşuyorum. 65 yaşındaki ablasına geçen aylarda cilt kanseri teşhisi konulduğunu ve ameliyat olduğunu, pansuman için beklediklerini söylüyor. H.M. adlı hasta yakını, hastanelerin çok kalabalık olduğunu, kendisinin de 5 yıl önce Bakırköy’de böbreklerindeki damarlarının tıkalı olması nedeniyle ameliyat olduğunu anlatıyor ve ekliyor: “Tanıdık bir doktor yakınım vardı, bu yüzden fazla beklemeden ameliyatı da kamu hastanesinde oldum. Özel hastaneye gidecek paramız zaten yok.”

ÇAPA: RAPOR ALIRKEN AYRI, İLAÇ ALIRKEN AYRI SORUN

Çapa’daki İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi’ne giden üveit (gözün orta tabakası olan uveanıniris- iltihabı) hastası R. M. (35) ise bir gününü hastanede rapor almak için geçirdiğini ve yılda birkaç kez rapor almak zorunda olduğu için bu durumu yaşadığını anlatıyor. R. M. şunları söylüyor: “Sebebi belli olmayan üveit hastalığı ile mücadele ediyorum. Çocukluk çağından bu yana bu hastalığım var. Bir gözüm yüzde 5 görüyor, diğeri gözüm hiç görmüyordu, ameliyat oldum, gözlükle yüzde 60 kadar görüyor. Hastalığım için bağışıklığı baskılayan bir ilaç kullanmam gerek. Bu ilaç (iğne-haftada bir vurulan) endikasyon dışı olduğu için heyet raporu ile alınabiliyor. Bu rapor için geçenlerde hastaneye gittim. Nöroloji, ramotoloji, göğüs ve göze tek tek muayene oldum, tahlillerimi yaptırdım, heyetin imzasını bekledim. Her bölüm farklı farklı yerlerde olduğu için koşturmaktan perişan oldum. Böyle rapor alacaksanız tek başınıza hastaneye gitmemelisiniz, birileri yanınızda olmadı, siz bir işlem yaparken, onlar da diğer işlemleri takip etmeli, yoksa yetişmek mümkün değil. Ayrıca hastanede 9 yıllık dosyamı kaybettiklerini gördüm. Doktor eski rapordaki değerleri bana sordu. ‘Şaka mı yapıyorsunuz hocam’ dedim. Doktor ‘Dünya uzaya çıkıyor biz hâlâ kağıtlarla uğraşıyoruz, dijitale geçemedik’ dedi. Onlar da haklı... Tam bir günüm rapor almak için geçti, akşam saatlerinde hastaneden ayrıldım. Rapor alırken ayrı, ilaç alırken ayrı sorun yaşıyorum. Bir keresinde 40’a yakın eczane gezdim, ilacımı zor buldum. Çünkü bu ilacı romatizma hastaları da kullanıyor. Ve eczane kotaları dolduğu için bulmakta zorlanıyorum.

ŞİŞLİ ETFAL: SAATLERCE SIRA

Şişli Etfal’de polikliniklerin olduğu alana gidiyorum. Koridorlarda adım atacak yer yok, zor ilerliyorum. Adının Elif olduğunu söyleyen bir hasta yakını “Kızımın boğazı şişti. Geçenlerde özel hastaneye gittik, soğuk algınlığı denildi, serum takıldı, 200 lira verdik. Şişlik inmeyince başka doktora daha götürdük. Tiroidden şüphelenildi, buraya geldik. Muayene olduk, kan tahlili istendi. Saatlerdir bekliyoruz” diyor.

İkinci durağım ise Şişli Hamidiye Etfal Eğitim ve Araştırma Hastanesi oluyor. Kadın Doğum acil servise giriyorum. Kapıdan içeri girer girmez kuyrukla burun buruna geliyorum. Hamile çok sayıda kadın muayene olmak için sıraya girmiş. Tam kapının ağzından başlayan bu kuyruk, koridora dek uzanıyor... İçerisi bir hayli soğuk. Kalorifer peteğine bakıyorum, yanında bir kova, belli ki bozuk ve yanmıyor. Bir klima var ancak o da kendisini ısıtıyor. Üst katlara çıkıyorum, hastalar kadar çalışanlar da burada dertli.

Hastanede çalışan ve ismini vermek istemeyen taşeron işçi, sorunları anlatarak konuşmasına başlıyor. Taksim İlkyardım Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nin Gaziosmanpaşa’ya taşınması ve Okmeydanı Eğitim Araştırma Hastanesi’ndeki tadilat nedeniyle fazla polikilinik hizmeti verilemesi nedeniyle bu hastanenin yoğunluğunun son yıllarda daha da arttığını söylüyor ve devam ediyor: “Taşeron çalışanların sorunları çok fazla. Kadromuz farklı yerlerde ama yaptığımız işler farklı. Örneğin yemekhane çalışanı ve garson olarak gözüküyorsanız yerleri paspaslama, temizlik, bulaşık gibi işleri de yaptırabiliyorlar. Ya da hasta temizlik kadrosundaysanız farklı farklı işler verilebiliyor. Taşeron çalışanların hakları verilmiyor. Durumumuzdan şikâyet edersek işten çıkarılmakla tehdit ediliyoruz, mobbinge maruz kalıyoruz. Taşeron kalksın, kadrolu çalışanlar olalım.” Hastanede konuştuğumuz ve ismini vermek istemeyen bir başka çalışan ise hastanedeki asansör sıkıntısından bahsediyor. “Mesela asansörler sürekli bozuk. Bir asansör var, onda hem tıbbi atık, hem yemek taşınıyor. Hijyen yok” iddiasında bulunuyor.

Bir başka hasta ise başağrısı şikâyetiyle hastaneye geldiğini anlatarak “Saatlerdir sıranın gelmesini bekliyorum. Başım ağrıyor ve dayanamıyorum, parası olan özele gidiyor, yoksa kuyruklarda beklemek zorundasın. Paran yoksa sürün diyorlar.” diye konuşuyor.

HİJYENDEN BAHSETMEK MÜMKÜN DEĞİL

Gaziosmanpaşa’ya taşınan Taksim Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne annesini götüren M. İ. ise yaşadıklarını şöyle anlatıyor: “Bayrampaşa’da oturuyorum, 75 yaşındaki annemi hastaneye götürdüm. Hastanede hijyen sıfır. Annemden idrar tahlili istendi. Tuvalete gittiğimizde her yerin pislik içinde olduğunu gördüm. Tuvaletlerin çoğunluğu alaturka. Alafranga tuvalet bir tane var, bir de engelliler için var. İkisinin de sifonu çalışmıyor ve üstü pislik içinde. Annemin belinde sorun olduğu için alafranga tuvalet dışında tuvaleti kullanamıyor. Ama hastanedeki o kadar pis ki... Temizlikçi arkadaş geliyor. Temizlik bezinin olduğu sopa ile önce yerleri siliyor, aynı bezle ardından alafranga tuvaletin üstünü siliyor. Ben o manzarayı gördükten sonra annemi nasıl oraya oturtayım. İdrarında enfeksiyon var mı yok mu diye yapılan bir testten bahsediyoruz. İdrar testinin yapıldığı kabın bile bir yere değmemesi gerek. O tuvalete oturduğunda ve ardından idrarını verdiğinde böyle bir şey söz konusu olabilir mi? Annem ayakta tuvaletini yapmak ve idrarını vermek durumunda kaldı. Bir de şöyle bir sorun var, bazı bölümlerden telefon ile randevu alamıyorsunuz, bizzat hastaneye gitmeniz gerek. Ben 75 yaşındaki annemi nasıl sıra almak için sürekli hastanelere götüreyim?”

HABERİN KAYNAĞI