Açığa alınan akademisyen Günal: Nuriye Gülmen bunu okursa ne hisseder?

Prof. Dr. İzge Günal, Barış Bildirisine imza attığı gerekçesiyle açığa alındı. Emekliliği hak eden Günal'a, hakkındaki soruşturma gerekçe gösterilerek ikramiyesi verilmedi. Kendilerine bir bildirim yapılmamasına rağmen Günal ve eşinin pasaportlarına havaalanında el konuldu. Kendi yaşadığı mağduriyetleri paylaşmaktan utandığını belirten Günal "Nuriye bunları okusa ne hisseder?" diye soruyor.

Google Haberlere Abone ol

İZMİR - Dokuz Eylül Üniversitesi’nde barış bildirisine imza attıkları gerekçesiyle açığa alınan 12 akademisyenden biri olan Prof. Dr. İzge Günal'a, emekli olmasına rağmen hakkında açılan soruşturma gerekçe gösterilerek ikramiyesi ödenmedi.

Açığa alınmasıyla birlikte yaşadığı hukuksuzluklar bununla da sınırlı kalmayan Günal'ın ve eşinin pasaportlarına, tatile gitmek üzere gittikleri havaalanında el konulmuş. Üstelik bu süreçte Günal'a, yurt dışına çıkması önünde bir engel olmadığı söylenmiş. "Yaşadığı hukuksuzlukları dile getirmekten bile utandığı bir politik atmosferde yaşadığımızı" söyleyen Günal, üniversitelerde sindirilmeye çalışılan muhalefetin kendisini yeniden üreteceği konusunda ise umutlu.

'O METNİ İMZALAMAKTA GEÇ BİLE KALDIK'

2 yıl öncesine kadar barış bildirisini imzalaması kadar doğal bir şey olamayacağını ifade eden Günal, “Barış isteyen bir metindi bu. Yine olsa yine imzalarım” diyor ve şöyle devam ediyor, "Eğer isminizin önünde profesör diye bir unvan varsa önce sizin sesinizin çıkması gerekir. Bu anlamda o metni imzalamakta geç bile kaldık. Bu metni imzalamak önce insan olarak, ama aynı zamanda bir bilim insanı olarak görevdi."

Açığa alınmalarının kötü niyet taşıdığının altını çizen Günal ekliyor, “Biliyorsunuz açığa alınmak bir ceza değil, bir önlemdir. İşinizdeki konumunuz nedeniyle delillerle oynama riskiniz vardır, tanıkları yönlendirme şansınız vardır; delillerin güvenilirliği açısından açığa alınırsınız. Yani bu, suçlu ya da suçsuz olduğunuz anlamına gelmez. Bu anlamda saçma bir şeydi açığa alınmamız zaten. Çünkü 2 yıl önce imzaladığım ve imzaladığımı kabul ettiğim bir metni, bir barış metnini, tıp fakültesi hastanesinde hasta bakarken nasıl değiştirebilirim? Kaldı ki, açığa alındıktan sonra bir an önce delillerin toplanması gerekirken açığa alınmamızın üzerinden 6 ay geçtikten sonra ifadeye çağrıldık.’’

'EŞİMİN PASAPORTU EŞ DURUMUNDAN ALINDI'

Pasaportlarına el konulması ile ilgili pek çok yere başvuru yaptıklarını ancak hiçbir yanıt alamadıklarını aktaran Günal yaşadıklarını şöyle anlatıyor, “Ekim Devrimi’nin yıl dönümü için 1 yıl önceden eşimle birlikte Moskova’ya bilet almıştık. Bu durumları yaşadığımız için yurt dışına çıkmamıza engel bir durum var mı diye yetkili yerlerden soruşturduk. Bize ‘yurt dışına çıkmanıza engel yok’ dediler. Ancak havaalanında pasaportlarımıza el koydular. Havaalanında yeşil pasaportlular için derme çatma bir yere masa kurmuşlar. Yapılan işin hukuksuz olduğunu kendileri de biliyor. Bizi ayrı bir ekrandan geçiriyorlar. Çünkü bizim pasaportlarımıza el konulması normal ekranda yapılsa bunu tüm dünyada yetkisi olan herkes görebilir. Dolayısıyla bizim pasaportumuza el konulduğunu hiç kimse göremiyor. Eşimin pasaportu kendi aldığı bir pasaport. Yani eşimin pasaportuna eş durumundan el konuldu. Bunun İzmir Pasaport Şube’nin talimatıyla yapıldığını öğrendik. Döndüğümüzde İzmir Pasaport Şube’den bir açıklama istedik ancak beklenildiği gibi, bir yanıt vermediler”

'KAFKAVARİ BİR ÜLKEDE YAŞIYORUZ'

Açığa alındıktan sonra kendisiyle birlikte 3 akademisyenin emeklilik için başvurduklarını, ancak bu kez de ikramiyelerinin ödenmediğini söyleyen Günal, “Sosyal Güvenlik Kurumu, Dokuz Eylül Rektörlüğü’ne yazı yazıp soruşturma durumumuzu soruyor. Yani ikramiye ödenmemesini soruşturma ile ilişkilendiriyorlar. Buradan anlıyoruz ki açığa alınanların ikramiyeleri soruşturma durumuna göre ödenecek’’ diyor.

Ülkenin geldiği noktayı anlamakta zorluk çektiğini söyleyen Günal, sözlerini şöyle sürdürüyor; “Avrupa’da önümüzdeki günlerde gerçekleşecek uluslararası bir ortopedi konferansına davet almıştım. Şimdi bu toplantıya katılamayacağımı yazdığımda anlamakta zorlanıyorlar. ‘Niye çıkamıyorsunuz’ diyorlar; ‘Barış bildirisi imzaladım, o yüzden’ diyorum, kuşkuyla bakıyorlar. Anladıklarından pek emin değilim. Kafka’da olan şey burada oluyor, zannediyorum Kafkavari bir ülkede yaşıyoruz.”

Yaşadıklarının son dönemde gündeme gelen hukuksuzlukların yanında çok basit kaldığını ifade eden Günal, “Türkiye’nin koşullarını düşününce inanın bunları konuşmak ayıp gibi geliyor. Milletvekilleri hapiste, açlık grevleri neredeyse 1 yıla yaklaşıyor. Şartlar böyleyken benim bunlardan yakınmam ve bunun haber olması bana biraz ayıp gibi geliyor. Ya Nuriye Gülmen bunu okursa? Ne hisseder? Biz burada ölüyoruz demez mi? Emin olun, bu beni utandırıyor” diyor.

AKADEMİ KENDİ MUHALİFİNİ YENİDEN ÜRETİR

Muhalefetin bulunduğumuz koşullarda çok büyük önemi olduğunun altını çizen Günal, üniversitelerin ve akademisyenlerin bir süredir içinde oldukları bu politik sürecin benzerlerinin geçmişte defalarca yaşandığını hatırlatıyor, “Bence şunu söylemek lazım; biz üniversiteye döneriz. Ben pasaportumu da alırım, ikramiyemi de alırım. Sadece biraz zaman alır. Fakat belleklerin açık olması gerekiyor. Bizim bu duruma düşmemize üniversite ne kadar tepki verdi? Neredeyse hiç vermedi. İnsanlar böyle bir şey yokmuş gibi davranırsa, bu ülkenin geleceği açısından gerçekten kötü bir şey. Bence yıllar sonra '2017 yılında tüm akademisyenlere ne yaptın?' diye sorulmalı ve herkes düşünerek tavrını buna göre almalı. Çünkü Türkiye’nin tarihi, üniversitelerin tasfiyelerinin tarihidir. Dikkat edilirse tasfiyeler üniversitenin kendi içindeki ispiyonlarla başlıyor. En önemlisi de üniversiteler hiçbir zaman tepkinin en yüksek olduğu dönemde bile yeteri kadar tepki göstermiyor. Umarım bugün yaşananlar da bunun bir örneği olarak tarihe geçmez”

Günal, muhalefetin kendisini yenileme gücüne inandığını söylüyor ve akademinin doğal bilgi üretme sürecinin, bu tepkisizliğin üstesinden zamanla geleceğini düşünüyor: “Her seferinde akademinin ‘muhalif çıkarma’ özelliği olduğu asla unutulmamalı. Biz daha öğrenciyken bizim hocalarımızı da atmışlardı. Sonuçta muhalefet, tekrar tekrar kendisini yeniden üretir. Çünkü bilgi üretme sürecinin içinde bir muhaliflik vardır. O yüzden de ne yaparlarsa yapsınlar, akademi er ya da geç kendi muhalifini çıkaracaktır. Bilimde herkesin doğru zannettiği şeyden kuşku duymaya başlarsınız. Kuşku duyduktan sonra da bunu sorgulamaya başlarsınız. Sorguladıktan sonra bunun başka türlü olduğunu gösterirseniz, bilimsel bir çalışma sonuçlanmış olur. Bu, mikro alanda bir devrimdir. Çünkü insanların doğru olduğunu sandığı şeyden kuşkulanıyor sonra da onu yıkıyorsunuz. İşte çalışma stili böyle olan insanlar ne kadar ön yargılı olurlarsa olsunlar, bilgi üretme sürecinin içine girdiklerinde eninde sonunda bir şeylere karşı çıkmaya başlar. Karşı çıkmak da muhalif olmak anlamına gelir zaten. O yüzden üniversitedeki tüm muhalifleri atsalar bile üniversite; 3 yıl sonra, 5 yıl sonra yeniden kendi muhalifini üretir.”