Diyarbakır referandumu nasıl karşıladı?

Diyarbakırlılar, IKYB'deki bağımsızlık referandumunu yakından izliyor. Parktaki bir genç "Demokratik bir seçim yapılıyor, Türkiye’nin ve bütün dünyanın sonuca saygı göstermesi lazım" diyor. Bakkaldaki bir kadınsa şöyle özetliyor düşüncesini: “Herkesin bir devleti var, Kürtlerin de olsun, ma niye ne olmiş?”

Google Haberlere Abone ol

DİYARBAKIR - Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi (IKBY) referandum kararı aldığı günden bu yana Diyarbakırlılar gelişmeleri sakince izledi. Bunun birinci nedeni HDP’nin tutumunu beklemekse ikincisi referandum kararının son güne kadar ertelenebilme ihtimali olmasıydı. Bunda elbette IKBY Başkanı Mesut Barzani’nin referandum kararını almak ve bunu duyurma şeklinin de etkisi vardı. En baştan beri HDP, sivil toplum örgütü temsilcileri ve sokaktaki insanlar, bağımsızlık referandumunu desteklemekle birlikte, bu konudaki eleştirilerini dile getirmekten geri durmadılar.

TÜRKİYE VERAN'IN TAVRI ELEŞTİRİ DOZUNU DÜŞÜRDÜ

Aslında Barzani’nin referandum kararı alması daha yüksek sesle konuşulabilir, tartışılabilirdi. Eğer bu olmadıysa, bunun en önemli nedeni başta Türkiye ve İran’ın, bağımsızlık referandumuyla ilgili aldığı tavır oldu. Referandum yaklaştıkça ve Barzani’nin geri adım atmayacağı anlaşılınca iki devletin ekonomik yaptırımlardan ve askeri müdahale seçeneğinden söz etmesi, Barzani’ye yönelik eleştiri dozunu düşürdü.

Dünyanın diğer ülkelerinden de (İsrail hariç) referandumu destekler mahiyette ses çıkmayınca, Diyarbakır'da daha çok sahiplenme oldu referanduma. “Bütün dünya mı Kürtlerin bağımsızlığına karşı olur?” sorusu referanduma günler kala  daha çok duyulmaya başlandı hem Diyarbakır’da hem de bölgenin diğer illerinde. “Eleştirilerimiz saklı kalsın ama bağımsızlık referandumu Kürtlerin hakkıdır” cümlesi ise daha yüksek sesle dile getirildi. Bunda, referanduma birkaç gün kala Türkiye’nin Habur’da askeri tatbikat yapmasının da payı var.

POLİS ‘UYGULAMASI’ VE REFERANDUM

Kürdistan bölgesinde oy verme işlemi devam ederken Diyarbakır’ın en sevdiğim parklarından Koşuyolu’ndaydım. Parkın içinde polis yine “uygulama” yapıyor, özellikle gençlerin kimliklerini kontrol ediyordu. Televizyondan ve sosyal medyadan ise bağımsızlık referandumuyla ilgili haberler izleniyordu.

Gün içinde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Güney’deki Kürtlere kapıları kapatmaktan, petrol vanalarını kapatıp ekonomik olarak çökertmekten bahsedip “Bir gece ansızın gelebiliriz” diyerek askeri müdahale seçeneğinden söz ediyordu. Akşam saatlerinde ilk yaptırım hamlesinin Kürt televizyon kanallarına yönelik gerçekleştiği duyuruldu. K24, Waar ve Rudaw televizyonlarının, TÜRKSAT lisansları RTÜK’ün AK Parti ve MHP’li üyelerinin katıldığı   toplantıda iptal edilmişti.

'KÜRTLER KENDİ KADERLERİNİ TAYİN EDECEK'

Parktaki kafede oturanların bir gözü ileride uygulama yapan polislerde, bir gözü de telefonlarındaydı. Sosyal medyadan bağımsızlık referandumunu izliyorlardı.

Parkta ilk konuştuğum kişiye, “Bağımsızlık referandumu seni heyecanlandırıyor mu?” diye sordum. Referandumla ilgili Türkiye’deki siyasetçilerin ve medyanın hakaret ve tehdit diline eleştiri yaptı önce, sonra şunları ifade etti:

“Heyecanlıyım. Yıllarca Saddam’ın zulmü altında yaşadılar. Şimdi kendi kaderlerini çiziyorlar, insan heyecanlanıyor tabi. Referandumun sonucunu da merakla bekliyorum. Bu bir referandum, halk tercihini yapacak. Sandıktan hayır da çıkabilir elbette ama ben yüksek oranda evet oyu çıkacağını düşünüyorum. Kürtler kendi kaderlerini tayin edecek, bu çok önemli bir aşama.”

Bağımsızlık referandumu, Türkiye ile Kürdistan'ın ilişkilerini nasıl etkileyecek, bu konuya da değindi genç adam: “Türkiye bir süre kapıları kapatabilir ama komşusu Kürtlerin Türkiye’ye duyduğu ihtiyaç kadar, Türkiye de Kürtlere ihtiyaç duyuyor.” Sonra bana soruyor: “Türkiye’nin Almanya’dan sonra en büyük ticareti Federe Kürdistan bölgesiyle yaptığını biliyor musun?” Yorum yapamayacağımı söyleyince devam ediyor:

“Tehdit etmenin, kapıları kapatmanın zararını Kürt halkı kadar Türkiye de görecektir. Demokratik bir seçim yapılıyor, Türkiye’nin ve bütün dünya ülkelerinin sonuca saygı göstermesi lazım. Halkın kararına dışarıdan müdahale etmek abestir, antidemokratiktir.”

'EMPERYALİST GÜÇLERE CEVAP'

Hemen yan tarafta oturan bir diğer genç adam, bağımsızlık referandumunun emperyalist güçlere de bir cevap olacağını düşündüğünü söyledi:

“Kürtler, dört parçaya bölünmüş ve hiçbir statüsü olmayan, hiçbir talepleri kabul görmemiş bir halk. Güney’de bağımsızlık referandumunun yapılıyor olması, elbette diğer parçalardaki Kürtleri de heyecanlandırıyor. Bölgedeki egemen ülkelerle birlikte Avrupa ülkeleri de mevcut durumun devam etmesinden yana, referandumun işaret ettiği tablo istedikleri gibi değil. Onlar var olan statükoyu devam ettirmek isterler. Ancak hayatın, politikanın dayatmış olduğu koşullar referandumu önümüze çıkartmış durumda. Buna kimsenin karşı çıkmaması gerekiyor. Karşı çıksalar da bir şey değişmeyecek, çünkü hayatın bizi getirdiği yer burası.”

'TÜRKİYE ASKERİ MÜDAHALEYE GÖZE ALAMAZ'

Önce soruya hazırlıksız yakalanmış gibi tereddüt etse de sonra uzun uzun şunları anlatıyor:  “Türkiye bölgede söz sahibi olmaya çalışan bir ülke. Ortadoğu’da daha aktif rol almaya çalışıyor. Neticede kendi Kürt sorununu da çözememiş bir ülke ve diğer parçalarda da bir kazanımın olmaması için elinden gelen çabayı sarf ediyor. Atabileceği adımlar var ama bunlar ne kadar etkili olur ayrı bir tartışma konusu. Çok fazla dengeleri değiştirecek bir pozisyon geliştirebileceğini düşünmüyorum. Yapılan sert açıklamaların da iç kamuoyuna yönelik olduğunu sanıyorum. Milliyetçi muhafazakar kesime yönelik açıklamalar olarak görünüyor. Türkiye’nin elinde büyük askeri bir güç var, ama başka bir ülkeye askeri müdahalede bulunması bölgedeki dengeleri ciddi şekilde etkiler. Türkiye’nin bunu göze alabileceğini düşünmüyorum. Ekonomik yaptırımlarda bulunabilir. Türkiye ancak bunun da uzun vadeli olabileceğini düşünmüyorum. Petrol, gaz anlaşmaları, Türkiye’nin orayla yaptığı ticaret… Bu tablo aslında Güney Kürdistan’a zarar vermek yerine daha çok Türkiye’ye zarar verecek gibi görünüyor. Türkiye’nin iyi geçinebildiği tek ülke Güney Kürdistan’dı. Onunla da bozuşması Türkiye’yi daha zora sokacaktır.”

OFİS’TE KUTLAMA

Parkta bağımsızlık referandumu hakkında nabız yoklamaya çalışırken Ofis semtinde bir kutlamanın yapılacağı bilgisi geliyor. Mesut Barzani’ye yakın örgütlenmelerden bir grup, kısa süren bir yürüyüş yapıyor.

Sandıklar kapanmış, ilk gelen bilgilere göre katılım yüksek, evet oyları yüzde 90’nın üzerinde görünüyor. Ellerinde bayraklarla ve attıkları sloganlarla küçük bir grup bu erken sonucu kutluyor. Polis anında eylem yerine intikal ediyor. Gençler polisle herhangi bir gerilime yer bırakmayacak şekilde dağılıyor. Diyarbakır sokaklarında tek kutlama gösterisi bu oluyor.

Mahalledeki bakkallar halkın nabzını doğruya yakın bilen insanlardır. Zaman zaman farkında olmadan haber kaynağı oluyorlar benim için. Bu kez bakkalın kendisi değil ama bakkalla muhabbet eden bir kadın, Diyarbakır’ın bağımsızlık referandumuyla ilgili tutumunu özetleyen bir cümle kuruyor. Türkiye’deki siyasetçilerin öfkeli açıklamalarını düşmanca bulduğunu, diğer ulusları sayarak herkesin bir ülkesi olduğunu anlatıyor. En sonunda Diyarbakır’da kullanılan ve o çok sevdiğim cümleyi kuruyor: “Herkesin bir devleti var, Kürtlerin de olsun, ma niye ne olmiş?”