'Selde bu oluyorsa depremde ne olacak?'

Bir kentin ulaşım sisteminin felç olması, caddelerin kanala dönüşmesi 'rekor yağış'la açıklanabilir mi? Tüm sorumluluk 'doğa'ya yüklenebilir mi? Gazete Duvar, mimar Korhan Gümüş'e sordu...

Google Haberlere Abone ol

DUVAR - Evet, İstanbul'a rekor seviyede yağmur yağdı. Birçoğumuz yolda kalmakla beraber gün boyu sosyal medyada eğlendik; caps üstüne caps paylaştık. Peki acaba ağlanacak halimize gülüyor muyuz? Bir kentin ulaşım sisteminin felç olması, caddelerin kanala dönüşmesi, onlarca metro istasyonunu su basması 'rekor yağış'la açıklanabilir mi? Tüm sorumluluk 'doğa'ya yüklenebilir mi? İnsan Yerleşimleri Derneği Başkanı, mimar Korhan Gümüş'e göre bu soruların yanıtı net bir 'Hayır'.

'BU BİR YÖNETİM AFETİ'

"Doğal afet diye bir tanım yoktur. Şehirleşmeyle ilgili bir mesele var" diyen Gümüş, "Depremde yıkılan binadır, toprağın üzerindeki insanlar kendi kendilerine yaralanmaz. Açık teknik göstergeler var. Bu bir yönetim afeti. Doğa etkisiyle gerçekleşen bir yönetim afeti" eleştirisini getiriyor.

'AVRASYA TÜNELİ ÇORBA OLACAK'

Metrobüsten Avrasya Tüneli'ne toplu taşıma ve ulaşımın yağmurdan etkilendiğine dikkat çeken Gümüş, altyapı planlamalarının her muhtemel etkinin, yani 'en kötü koşulların dikkate alınmasıyla' yapılması gerektiğini vurguluyor. Gümüş, Avrasya Tüneli'nin kapatılması konusunda "Selde bu yaşanıyorsa, deprem ve tsunami olsa ne olacak? En yoğun saatte tünelin içindeki insanlar ne yapacak? Avrasya Tüneli çorba olacak" diye soruyor.

İstanbul neden sular altında kaldı?İstanbul neden sular altında kaldı?

'EN PRESTİJLİ CADDE KÖY YOLUNA DÖNDÜ'

Gümüş, "Deprem afetinden daha büyük afeti, ulaşım arterlerindeki riskler oluşturuyor" diyerek, İstanbul'da son yağmurda Boğaz kıyısının bazı noktalarını su bastığına özellikle dikkat çekiyor:

"Deprem olduğunda Marmara'da dalga olsa ne yaşanacak? Deniz kenarını su basması imkânsız. Peki Salı Pazarı-Fındıklı hattında oluşan kum yığınları nereden geliyor? Bütün oralar çamur deryası. Yeni yapılan Dolmabahçe Stadı, çamur deryası. İstanbul'un en prestijli, cumhurbaşkanının kullandığı caddesi köy yoluna dönüştü. Sahilde su çok kolay tahliye edilir. Fakat suyu denize aktaramayan bir ulaşım sistemi kurulmuş."

'1890'LARIN YER DÖŞEMELERİ DURUYOR...'

Şehir merkezindeki bazı yeni yolların asfaltlarının da kalktığına dikkat çeken Gümüş, "İstanbul'da 6. Daire'nin [eski Beyoğlu belediyesi, İstanbul'un ilk belediyesi] 1890'larda Beyoğlu'nda yaptığı yer döşemeleri duruyor, şu an hâlâ devam eden çalışmada dökülen yeni asfalt sökülmüş. Ara sokakları boşuna asfaltlamışlar. Sokaklar oyuldu. Gidenler, yeni yapılan şeyler" diyor.

'VENEDİK BİENALİ BÜTÇESİNİN 10 KATI HASAR'

yagmur3

Gümüş, yaşananların adını 'doğal afet kaynaklı bir yönetim zafiyeti' olarak koyuyor; "Bu çok riskli; gözle de görülüyor. Şehir hurdaya dönüştü. İstedikleri kadar para harcasınlar, bu işlere muazzam kaynak ayrılıyor ama sonu fiyasko. Basit bir yağmur bile muazzam zarar veriyor... Sadece yağmurun yarattığı hasar, Venedik Bienali'nin bütçesinin 10 katı" tespitini yapıyor. Gümüş'e göre, İstanbul'da meydana gelen hasarı tazmin etmesi gereken de kamu...

'ŞEHİR TENCERE, OTOMOBİL GİBİ TASARLANAMAZ'

Peki Türkiye'de eksik olan ne? Kalkınmayla yatıp kalkan bir ülkede, şiddeti ne olursa olsun yağmurun bu duruma yol açması normal mi? Mimar Korhan Gümüş, 'sorunların inşaatla çözüleceğini zanneden bir zihin dünyası'na dikkat çekerek "İnşaatla para kazanılır sanıyoruz ama teknolojik problemler var.. Şehir basit bir eşya değildir; tencere, otomobil gibi tasarlanamaz. Bu işler araştırmayla, deneysel yöntemlerle yapılır" yanıtını veriyor.

'YAPTIKÇA MOLOZLAŞAN' BİR ŞEHİR

İstanbul için "Giderek molozlaşıyor. Eskiden yıkınca moloz olurdu, şimdi yapınca" diyen Gümüş, 'üç kere kaplanan' İstiklal Caddesi'nde yeni döşenmiş taşların düşmeye başladığına dikkat çekiyor.

Gümüş, Türkiye'de kurumlar arasında iletişim eksikliğinin de yanlış kentleşmeye yol açtığını belirterek, "Altyapıyı düzenleyenle üstyapıyı düzenleyen arasında ilişki yok. Parçalanmış bir kamu yönetimi var. Bir dolu otorite var, bunun sonucunda da yönetilemezlik problemi. Her şey basit bir çözüm gibi algılanıyor. Halkın temsilcilerinin de söz hakkı olması lazım" eleştirisi getiriyor.