Şenal Sarıhan: Şimdi sivil itaatsizlik dönemi başlıyor

CHP'li Sarıhan, 'Sivil itaatsizlik' mesajı verdi. Sarıhan, ihraçlara da tepki gösterdi.

Google Haberlere Abone ol

DUVAR - TBMM İnsan Hakları Komisyonu üyesi ve CHP Ankara Milletvekili Şenal Sarıhan, referandum sonrası yaşanan gelişmeleri değerlendirdi. Sarıhan, "Referandum, hukuki bir süreçti. Evet ya da hayır için sokaklarda idik. Şimdi meşru olmayan bir durumla karşı karşıyayız. Şimdi sivil itaatsizlik dönemi başlıyor"

Cumhuriyet'ten Kemal Göktaş'ın sorularını yanıtlayan (22 Mayıs 2017) Şenal Sarıhan'ın açıklamaları şöyle:

OHAL İLE YENİ DARBE SÜRECİNE GİRDİK: 12 Eylül’ün generalleri, 12 Mart’tan kendilerine göre öğretiler çıkarmışlardı ve baskı, işkence, zulüm konusunda seleflerinden bir adım öndeydiler. 12 Mart’ta aydınların gördüğü baskı, işkence genel anlamıyla gözaltı sürecinde yaşanıyordu. Gözaltı süresi 30 gün ile sınırlıydı. Yargısal anlamda kısmi de olsa adaletin gerçekleşmesi için çaba harcayan hukuk insanları vardı. İlginçtir ki bunlar askeri yargıçlardı. 12 Mart’ın ardından toplumsal tabloya baktığımızda ise kapatılmaktan kurtulan sivil toplum ve hak örgütlerinin sayısı azımsanmayacak düzeydeydi. Demokratik kanalların bütünü ile kapanmamış oluşu nedeni ile bu süreç çok uzun sürmedi. 12 Eylül’e geldiğimizde gözaltı süresi 90 güne çıkartılmıştı. Tutuklanan sanık, cezaevine gelişinden sonra ek 90 gün daha gözaltı süresi alınabiliyordu. Müvekkillerimizle karşı karşıya ama telefonla görüşmeye başladık. Komutla konuşma sırası verilen bir telefondu bu. Üç dakika ile sınırlı. Yüzlerce sayfa iddianameye karşı üç dakikalık savunma hakkı vardı yani. Bu örnek bence 12 Mart ve 12 Eylül arasındaki farkı, insan hakları açısından gidişatı çok iyi özetliyor. Toplumsal olarak ise nefes alamayacak bir hale geldik, tam bir karabasandı. Bugün ise 15 Temmuz’daki darbe girişiminin ardından OHAL ile yaratılan yeni bir darbe sürecine girdik. OHAL’in her ne kadar FETÖ için ilan edildiği söylense de öyle olmadı. FETÖ’yü aşan ve tüm muhalif toplumsal kesimleri yok etmeyi amaçlayan bir süreç yaşanmaya başlandı. Sol muhalif kesimler, gazeteciler, yazarlar, akademisyenler toplumun yüzde 50’sinden fazlası bu sürecin mağdurları arasında yer aldı.

ŞIK NASIL FETÖ ÜYESİ OLUR?: Evet, otuz küsur yıl gazetecilik yapan bir ismin FETÖ ile bağlantısı nedir? Ya da FETÖ’nün bir zamanlar hapse attığı Ahmet Şık nasıl FETÖ üyesi olur? Ya da KESK’li bir öğretmenin darbe ile ne alakası olabilir? Tüm bu soruların yanıtı yok çünkü ortada hukuk yok. Bu sorulara yürürlükteki yasalarla dahi yanıt veremezsiniz. Cumhuriyet’in ardından bugün bir başka gazeteye Sözcü gazetesine yapılan bir operasyonla karşı karşıyayız. Basına yönelik bu tutumla, medya patronlarına ve emekçilerine “Sıra size de gelecek” mesajı veriliyor. Ve gerçeği göstermekle sorumlu olan medya “Acaba sıra ne zaman bize gelecek” sorusuyla suskunlaştırılıyor. Sürekli bir otosansür mekanizmasıyla işlerini yapamaz, hakikati yazamaz hale geliyor. Bu durum Abdülhamit döneminde bile olmayan bir suskunluk halinin doğmasına neden oluyor. Yaşanan her olağanüstülük bu suskunlukla olağanlaşıyor ve normalleşiyor.

İNSANLAR SUÇLANAMAZ: İnsanlar sırf bir dershaneye çocuğunu gönderdi, o bankaya para yatırdı diye terör örgütü üyesi olmakla suçlanamaz. Çünkü bu dershaneler de o bankalar da devletin kontrolü altında, legal olarak kurulmuş, denetime tabi tutulmuş ve çalışma izinleri olan ticari kurumlar. Yani devletin izniyle piyasada olan kurumlardan yararlandı diye bir vatandaş suçlanamaz. Eğer, bir suç savı varsa adil olarak yargılanır. Adli ya da idari soruşturma süresince gerekli görülüyorsa açığa alınır. Bu sırada üçte iki maaşını alır. Ancak kesin bir hükümden sonra işine son verilebilir. İhraçlar, sadece ihraç olunan kişi yönünden değil, onun bakmakla zorunlu olduğu kişiler yönünden de maddi ve manevi telafisi olanaksız zararlara neden oluyor. Birey, salt çalışma hakkını değil, parasız pulsuz kalarak yaşama hakkını da kaybediyor. Öte taraftan başta mütedeyyin kesim olmak üzere diğer tüm muhalif kesimlerin bu dönemde yaşadığı en büyük sorunlardan birinin daha altını çizmemiz gerekiyor. O da işkence... İşkencenin önlenmesi konusunda bugüne dek yaptığımız tüm mücadeleler ve kazandığımız tüm kazanımlar bu süreçte yok edildi.

BİZ KAZANDIK: Ben “ Biz kazandık” diyorum. CHP için de bunu söyleyebilirim. Referandum sürecinde milletvekilinden il başkanına, ilçe örgütlenmesinden genç arkadaşlara dek hep birlikte bütün olanaksızlıklara rağmen çok iyi örgütlendik ve biz kazandık. Aslında bu bir direnişti. Devletin bütün imkânlarını kendileri için kullananlara karşı bir halk direnişi. Bizim de halkın içinde yer alarak ördüğümüz bir direniş.