DTCF'den ihraç protestosu

KHK ile ihraç edilen akademisyenler bildiri yayınladı. Bildiride "değerli insanların bize emaneti, dokunduğu her şeye sirayet eden, elden ele taşınan ve çoğaltılan bir düşünme, üretme, eyleme biçimi ve tam da bu nedenle tüketilemez" dendi.

Google Haberlere Abone ol

DUVAR -Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi'nde görev yapan akademisyenler 686 sayılı KHK ile ihraç edildi. İhraç edilen akademisyenler basın bildirisi yayınladı.

Sanat öğrencilerinden 'DTCF' protestosuSanat öğrencilerinden 'DTCF' protestosu

Bildiride, "O gecelerden bir gece, duyduk ki, 686 sayılı KHK ile yine bir hüküm verilmiş ve gereği de her zamanki gibi sorgusuz sualsiz yerine getirilmişti. Bu KHK ile 330 akademisyen daha üniversitelerinden hiç bir gerekçe gösterilmeksizin ihraç edildi ve ihraçlarla görevlerinden alınan akademisyenlerin sayısı 5000’e yaklaştı. Bu akademisyenlerin arasında ülkenin en köklü üniversitelerinde hayatlarını bilginin ve deneyimin aktarılmasına adayan 115 akademisyen, 115 barış isteyen akademisyen de vardı.

Erki elinde tutanların kendi dışındaki tüm varoluşları varlığına bir tehdit olarak gördüğü ve suçun tanımını da bu doğrultuda yaptığı mevcut sistemde, bir noktadan sonra akademinin de tehdit olarak görülmemesi imkansızdı; her daim sorgulayan, eleştiren ve üreten bir akademinin parçası olarak şimdi bizim suskun kalmamızın da imkansız olduğu gibi.

Bugün burada, bize dayatılan, akademik hiyerarşilerden ve dört duvardan ibaret, yozlaşmış ve yaşamla tüm organik bağları koparılmış bir “akademik yapı” yı reddediyoruz.

Çünkü DTCF Tiyatro’da herkes tiyatronun gereklerini yerine getirir yani, kolektif olarak öğrenir, öğretir ve üretir. Ve burada herkes bilir ki akademi bir düşünme biçimidir, belli bir mekana ihtiyaç duymaz, kendi mekanlarını üretir ve bu nedenle de toprakla, havayla, suyla, insanla yani, yani yaşama dair her ne varsa onunla iç içe ve onunla bir bütündür ki, aksi de mümkün değildir.

Ancak akademiden bu ihraçları gerçekleştiren erk, DTCF Tiyatro‘dan Beliz Güçbilmez’i, Ceren Özcan’ı, Elif Çongur’u, Selda Öndül’ü, Süreyya Karacabey’i, Şamil Yılmaz’ı, Tülin Sağlam’ı ve onlar gibi üretimleri ve emekleriyle akademiye paha biçilemez katkılar koyan bir çok biliminsanını ihraç ederek, kendi kavrayışından uzak ve şüphesiz ki varoluşuna bir tehdit oluşturan bu düşünme biçimini baskı, korkutma ve yıldırma politikalarıyla yok edebileceğini sandı.

Oysa ki bu değerli insanların bize emaneti, dokunduğu her şeye sirayet eden, elden ele taşınan ve çoğaltılan bir düşünme, üretme, eyleme biçimi ve tam da bu nedenle tüketilemez.

İşte biz şimdi taşıdığımız yükün ağırlığı omuzlarımızda tarihe şerh düşüyor ve kolektif üretici gücün egemenliğindeki akademik düşünce, özgür üniversite ve barış için HAYKIRIYORUZ! Tam burada duruyor, HAYIR! GİTMİYORUZ! Her yerde aynı anda soluk alıp verip, taş duvarlara hayat veren ruhu üflemeye devam ediyoruz. Şimdi soluklarımız karışıyor birbirine, büyüyoruz.. biliyoruz ki, soluğumuz bir sel kadar güçlüdür. Ülkenin dört bir tarafından soluğu soluğumuza karışan herkese ve beraberce büyüteceklerimize selam olsun! Selam olsun bugüne ve geleceğe!

DTCF TİYATRO" ifadelerinde bulunuldu.