Etyen Mahçupyan: AK Parti’nin kendi bindiği dalı keseceğini düşünüyorum

Referanduma götürecek olan anayasa teklifini değerlendiren Etyen Mahçupyan, teklifini AK Parti'ye zarar vereceğini söyledi.

Google Haberlere Abone ol

DUVAR - Gazeteci ve yazar Etyen Mahçupyan, anayasa değişiklik teklifi ve PODEM’in "Türkiye’de Gençliğin Siyasallaşma Biçimleri: Kesimler Arası Bir Karşılaştırma" raporunu değerlendirdi.

Sivil Sayfalar'dan Emine Uçak'a konuşan Mahçupyan, anayasa değişliğinin uzun vadede AK Parti'yi yıpratacağını savundu. Mahçupyan, "Ben bir AK Parti'li olarak bakarak bu taslağın doğru bir taslak olmadığını ve AK Parti’nin kendi bindiği dalı keseceğini düşünüyorum" dedi.

Türkiye’de siyasetin, toplum olmayı engelleyen bir biçimde ilerlediğini belirten Mahçupyan, şunları söyledi:

'TÜRKİYE AİDİYETİ AZALIYOR'

PODEM’in Türkiye’de Gençliğin Siyasallaşma Biçimleri: Kesimler Arası Bir Karşılaştırma araştırması özelinde değil genel olarak gençlerin aidiyet hissiyatıyla ilgili kırılma yaşandığı bir süreçteyiz. Gitmek isteyen de kalmak isteyen de kendini dış dünya üzerinden temellendiriyor. Siz nasıl görüyorsunuz bu durumu?

Kendisini Türk milliyetçisi olarak tanımlayanların dışında Türkiye aidiyeti azalıyor. Daha geniş coğrafya ve daha geniş kimliksel temeller üzerinden bir adalet arayışı var şu anda. Bu da başka ülkelere başka toplumların parçası olmaya doğru gitmeye teşvik edici bir şey. Bu dönemde artacaktır, öyle görünüyor. Türkiye’nin kendi sorunlarını çözemediği ve kendi içinde kırılmalar yarattığı ölçüde bu gidişin artacağını düşünüyorum. Öte yandan biraz önce bahsettiğimiz imkân konusuna dönersek, bunu kim başarabilecek diye baktığımızda, ancak vasatın üstünde imkânlara sahip olanlar başarabilir. Dolayısıyla her kesimde her kimlikte vasatın üzerinde olan gençlerin daha küreselleştiği buna karşılık vasatın altında olanların bizde, Türkiye’de kaldığı bir sürece doğru gidiyor olacağız. Bu da Türkiye için hayırlı bir haber değil.

Gündemde anayasa değişikliği, başkanlık sistemi ve referandum var? Evetçiler ve hayırcılar olarak bölündü bu kez ülke? Siz hangi taraftasınız diye sorsam?

Evet iki görüş var. Ak Parti'li(ci) görüş referandumda evet çıkmasını, bir Türk tipi başkanlık rejimine geçilmesini istiyor. Cumhurbaşkanını çok yetkili kılan bir model bu. Bir de AK Parti karşıtları var. Onlar da referandumun geçmemesini istiyorlar. Bir kısmı AK Parti istiyor diye, bir kısmı da bunun çok otoriter bir yönetim ortaya koyacağını düşünerek. Benim pozisyonum ikisi de değil. Ben bunun AK Parti için kötü olacağını düşünüyorum. Yani ben bir AK Parti'li olarak bakarak bu taslağın doğru bir taslak olmadığını ve AK Parti’nin kendi bindiği dalı keseceğini düşünüyorum.

'TOPLUMSAL KESİMLER ARASINDA KONUŞMA ŞANSI ORTADAN KALKAR'

Bu aynı zamanda ülke için de kötü demek değil mi?

Tabi Türkiye için de zarar vereceğini düşünüyorum. Çünkü ben zaten AK Parti’yi Türkiye’ye yarar getirecekse anlamlı görüyorum. Değişikliğin niye zarar getireceğini düşünmemin sebebi basit. Bu referandum bir anayasa taslağı oylatıyor. Ve bir anayasanın ancak yüzde 80’ler veya üstü oyla değişirse bir sonraki dönemde istikrarlı bir düzenleyici işlevi görme şansı var. Yüzde 50 ile bir anayasa değişikliği yaptığınız zaman zaten oyunun kurallarına itiraz eden bir diğer yüzde 50 üretiyor ve onlarla yaşamak zorunda kalıyorsunuz. Oyunun kurallarında anlaşamadığınız bir oyunu oynayamazsınız. Bu anlayışla bir ‘toplum’ da kuramazsınız. Halk giderek ayrışmaya devam eder. Bunun üstüne bir de yüzde 50 ile başkan seçeceksiniz. Yani oyunun kurallarında anlaşamadığınız gibi o başkanın kim olacağında da anlaşamamış durumdasınız. Sonra da o başkanın bu Türkiye’yi yönetmesini bekleyeceksiniz. Ben şimdiden söyleyeyim, kim olursa olun o kişi hiçbir şekilde Türkiye’yi yönetemez. Türkiye giderek yönetilemez hale gelir ve ekonomiden siyasete, sosyal ilişkilerden kültüre tamamen kontrolden çıkar. Bu da çok daha cebri tedbirlerin alınmasını gerektirir. Bir süre sonra toplumsal kesimler arası konuşma şansı bile ortadan kalkar. AK Parti’nin böyle bir duruma ihtiyacı yoktu. Dört yıl seçimsiz bir dönem vardı. Tamamen istikrar dönemiydi. Bu istikrar dönemini daha kuşatıcı bir değişim için kullanacağı yerde AK Parti şu anda Türkiye’yi istikrarsızlaştırma noktasına getirmiş oldu.

'UZUN VADEDE AK PARTİ'Yİ YIPRATIR'

Bu istikrar darbe girişimiyle sabote edildi ama. Ve sistem değişikliğinin de bu gibi sabotajlara karşı yapıldığı söyleniyor. Yani sistem değişikliğinin istikrar getireceği söylemi var.

Tam tersine, darbe olmasaydı ve bu FETÖ’cü örgütlenme devlet içinde varlığını devam ettirseydi anormal bir istikrarsızlık olacaktı Türkiye’de. Nitekim bunun işaretini örneğin KCK davalarında gördük. Yani FETÖ’cülerin güçlü olduğu alanlarda hükümete rağmen hükümete karşı davranışlar sergilediklerini biliyoruz. Bunun devam etme ihtimali çok güçlüydü o koşullarda. Darbeye kalkışarak kendileri için büyük bir hata yaptılar. Ama bu Türkiye’nin istikrarına orta vadede katkı sağladı. Darbenin engellenmesiyle beraber AK Parti yanına tüm toplumu alarak, Türkiye’yi yeniden doğru anlamda istikrarlı bir çizgiye oturtma şansı yakaladı. O yüzden de bunu bir fırsat, bir lütuf olarak görmek mümkün. Ama siz o noktada bu anayasa değişikliğini getirdiğiniz zaman, Gülenci darbenin yaratmış olduğu lütfu elinizin tersiyle kenara itmiş oluyorsunuz. Çünkü ülkeyi yeniden kabaca ikiye bölüyorsunuz. Ve öyle bir şekilde ikiye bölmüş oluyorsunuz ki arada ortak bir uzlaşı çizgisi üretme şansı bırakmıyorsunuz. Bunun çok akıllıca olduğunu düşünmüyorum. Uzun vadede AK Parti’nin Türkiye için anlamı ve öneminin yıpranmasına neden olacak bir adım olacağını düşünüyorum.

'GERÇEK ANLAMDA BİR ANAYASA DEĞİŞİKLİĞİ DEĞİL'

Anayasa hep bir üst uzlaşma belgesi ve eşit yurttaşlık sağlamanın teminatı olarak görüldü. Ve o yüzden vesayetçi sistem ve yurttaşlar arasındaki eşitsizlikleri ortadan kaldırması isteğiyle yeni anayasa ihtiyacı vurgulandı. Şimdiki duruma bakarsak hem yapılma biçimi hem de içerik olarak toplumsal ihtiyaçlara uygun bir değişiklikten söz edebilir miyiz?

Gerçekçi olarak bakarsak bu gerçek anlamda bir anayasa değişikliği falan değil. Bu Türkiye’de yürütme erkini elinde tutan parti ve liderinin, kendi hayalindeki yürütme erkini oluşturmak üzere attığı bir değişiklik adımı. Bilindiği üzere de, bir başka partinin desteğinin alındığı noktada hayata geçirildi. Dolayısıyla başka hiçbir şeyi etkilemeden sadece yürütmenin yasama, yargı ve genelde bürokrasi karşısındaki gücünü, etkinliğini, baskısını, ağırlığını arttırmaya yönelik bir adımdan söz ediyoruz. O yüzden de bunu gerçek anlamda reformist bir bağlama oturtamayız. Buna ‘reform’ adını verme şansımız yok. Pratik bir ihtiyaca binaen yapılmış bir düzenleme… Değişikliğin sonucunda gelinecek noktada iktidar alanı daha çok daralacağı, daha az paylaşımcı olacağı için bu değişikliğin hak ve özgürlüklere olumlu anlamda etki etme şansı az ve eski sisteme göre bir ‘gerileme’ potansiyeli ima ediyor. Eski sistem kaotik unsurlara sahip olsa bile, ister istemez etkileşime, bir şekilde karşıtı fikirlerin yan yana gelmesine yol açıyordu. Onların çarpışmasıyla toplum için görünür bir algılar, duruşlar, tezler dünyası ortaya çıkıyordu. Tasarı referandumdan geçerse artık öyle bir şey olmayacak. Çok büyük ihtimalle mecliste çoğunluk partisini elinde tutan ve dolayısıyla yaptırmak istemediği hiçbir şeyi yaptırmayan bir parti olacak. O parti iktidarda hem yargı hem bürokrasi üzerinde yetkin bir biçimde denetim sağlarken, buna karşılık kendisi hiçbir şekilde denetlenemeyecek. Kendisince doğru olan neyse onu yapacak ama hesap vermeyecek. Kimseye de danışmayacak. Böyle bir modelden hak ve özgürlük genişlemesi çıkma ihtimali pek yok.

'SİYASET TOPLUM OLMAYI ENGELLEYEN BİÇİMDE İLERLİYOR'

Bu da bizi medyaya getiriyor aslında. Hem reform olarak gösterilmesi hem de bunun bir beka sorunundan kaynaklandığı gibi algılar medyanın dizaynı ve oradaki savaşlarla ilgili. Medya en temel görevi olan haber vermeyi, iletişimi bırakmış sizin deyiminizle ‘müptezel’ bir propaganda aracı olmuş durumda. Bir yandan da sürekli savaş halinde. Son haftalarda bu savaşlarda çok rahatsız edici bir şekilde hedef seçilen biri olarak nasıl değerlendiriyorsunuz?

Medya, bizzat o medyadan birinin bir zaman önce söylediği gibi, gazetecilerden değil ‘savaşçılardan’ oluşan bir alan. Bu alan büyük çapta ideolojik savaşçıların elinde… Medya toplumsal bilgi üretme, o bilgiyi yayma, kamusal alanda ve devletin iç mekanizmasında yapılmış ve yapılacak olanların bilgisini halka ulaştırma vs gibi çok önemli fonksiyonlara sahip. Ancak şu an medya bunları yapamıyor. Yapmıyor, yapmak istemiyor, yapmaktan çekiniyor. Böyle olduğu zaman demokrasinin çok önemli ayaklarından biri de zaten yok hale geliyor. Sizinle ilgili kararların alındığı bir kamusal alan var ama o alanda gerçekte ne olup bittiğine dair güvenilir bilgiye ulaşamıyorsunuz. Çünkü söz konusu alanı sürekli manipüle eden bir medya anlayışı söz konusu. Kime inanacağınızı bilmiyor, vatandaş olarak daha da yabancılaşıyorsunuz. Ancak kendi içinize kapanarak bir siyasi pozisyon alabiliyorsunuz. Kendi içinize kapanmak ise, çoğu zaman kimliklere kapanmak, yani iletişimsizlik demek… Bu da aslında toplum olmaktan çıkmak demek… Dolayısıyla o çok kullanılan ‘milli’ kelimesinin de altı tamamen boş Türkiye’de. Siz daha toplum olamamışsınız ki, nerede millet olacaksınız. Türkiye’de siyaset, toplum olmayı engelleyen bir biçimde ilerliyor. Medya da bunun en önemli ayaklarından biri.

'PARTİYE VE LİDERE OLAN GÖNÜL BAĞI ZAYIFLIYOR'

Medyadaki ve haliyle siyasetteki bu duruma biraz da örtülü destekten gelmedik mi? Yani hedef olmayana kadar kimsenin itiraz etmeyişi ya da kendine yakın görmediğinin bu durumu yaşamasından rahatsız olunmaması en önemlisi eleştirel bakışın hiç istenmeyişi vs…

İnsanlar çekindikleri için ses etmiyorlar. Belki menfaatlerini, işlerini kaybedeceklerini düşünüyorlar. Kendisini AK Parti’ye yakın gören ve kamuoyunda öyle de görülen birçok kişinin medyada görünür kılınmamalarının ya da seslerinin duyulmak istenmemesinin sebebi başka bir korku. Şu an AK Parti kendi içinden muhalif bir ses çıkmasından ürküyor. Çünkü o muhalif sesin daha doğru bir içerik taşıyacağından korkuyor. O zaman da eleştirel sesleri duymuyoruz. Pespayelik arttıkça bazı ‘ortada’ duran kişilerin de daha içe kapandığını, seslerini kıstığını görüyoruz. Sonuçta herkes bu seviyesiz medya ortamının etkisinde kalıyor. Buradan olumlu bir sonucun üremesi imkânsız. Olumluluğu sırf referandumun geçmesi olarak tanımlarsanız çok büyük bir hata yapmış olursunuz. Çünkü bu ‘uğraş’ toplumu AK Parti’nin elinden alıyor şu an. Toplumun muhtemelen yarısı mecburen AK Parti’ye oy verecek, çünkü ötekilerin kazanmasını istemiyor. Ama partiye ve liderliğe olan gerçek gönül bağı giderek zayıflıyor.

SÖYLEŞİNİN TAMAMI