'Barış akademisyenlerinin gidişi topluma ceza'

Türkiye'deki üniversitelerden ihraç edilen ya da çalışma koşulları kalmadığı için başka ülkelerin yolunu tutan akademisyenler yaşadıklarını anlattı. Dr. Olga Selin Hünler: "Birikimimizi öğrencilerimize yeniden aktarabilmenin hayalini kuruyoruz..." Dr. Zeynep Gönen: "Akademisyenlerin yurtdışına gitmeye zorlanmaları toplumsal olarak da büyük bir ceza..."

Google Haberlere Abone ol

DUVAR - Türkiye'deki özel üniversitelerin hiçbiri ihraç edilen akademisyenleri işe almayı göze alamıyor. Birçok akademisyen hayatını devam ettirmek için ya akademi dışında işler yapmak zorunda kalıyor ya da yurtdışına gitmenin yollarını arıyor.

Bin 128 akademisyenin 'barış bildirisi' yayınlamasının birinci yıldönümünde üniversitelerinden uzaklaştırılan barış akademisyenlerinin sayısı 200’ü aştı.

İlk işten çıkarmalar vakıf üniversitelerinde başlarken ilerleyen günlerde Ankara Üniversitesi, Ege Üniversitesi, Kocaeli Üniversitesi’nin de aralarında bulunduğu çok sayıda üniversiteye yayıldı. İşten çıkarılanlar arasında kariyerine yeni başlamış doktora mezunlarından emekliliğine günler kalan kıdemli profesörlere kadar her düzeyde öğretim görevlisi var.

Bunların yanı sıra özellikle 15 Temmuz sonrasında ciddi hak ihlalleri yaşayan bir grup daha var: Doktora öğrencileri. Doktora öğrencilerinin önemli bir kısmı ÖYP (Öğretim Üyesi Yetiştirme Programı) sözleşmeleri mazeret gösterilerek doktora programlarından uzaklaştırıldı. Bazılarının bursları kesildi, bazılarının tez konuları zorla değiştirilmek istendi ya da doktora tez danışmanları işten atıldığı için diğer hocalar bu tezlerin danışmanları olmayı reddetti. Çoğunun eğitimi yarım kaldı ya da sekteye uğradı.

TÜRKİYE'DEN BAŞVURULAR İLK SIRADA

Risk altındaki akademisyenleri destekleyen Alman Philipp Schwartz İnsiyatifi’ne Türkiye’den yapılan başvurular birçok ülkenin önüne geçip ilk sıraya yerleşmiş durumda. Fransız hükümeti ise, Yüksek Öğrenim ve Araştırma Devlet Sekreteri Thierry Mandon öncülüğünde ve 16 Ocak 2017 tarihinde, mülteci bilim insanlarının acil kabulünü mümkün kılan bir yardım programını (PAUSE) uygulamaya koydu. Benzer uygulamaların ABD, İngiltere ve Almanya gibi ülkelerde bulunması, buna karşılık Fransa'da bulunmaması karşısında harekete geçen bakanlık, bu amaçla 1 milyon Euro başlangıç bütçesi oluşturdu. Bu fon Fransa'nın en prestijli bilim kurumlarından College de France tarafından yönetilecek.

Bu süreçte İzmir Ekonomi Üniversitesi'ndeki görevinden ayrılarak Almanya'nın Bremen Üniversitesi'ndeki Etnoloji ve Kültürel Çalışmalar Enstitüsü'nde çalışmaya başlayan Dr. Olga Selin Hünler şunları anlatıyor: "Halen üniversitede olan sadece barış akademisyeni değil her türlü sol görüşlü, muhalif arkadaşlarımız için tehlike devam ediyor. Her an bir gece yarısı KHK’sı ile kamudan ihraç edilmeleri gayet mümkün. Şu an Türkiye’de ağzınızdan çıkanı tekrar tekrar düşünmeden konuşmak, bilimsel etkinlik düzenlemek, makale yazmak, ders anlatmak mümkün değil. Örneğin bir vakıf üniversitesinde sınıflara kurulan kamera sistemi ile öğretim üyelerinin derste söyledikleri her şey kayıt altına alınıyor. Bu durumda bilimsel faaliyetin temeli olan eleştirel düşünceden bahsetmek mümkün değil."

100'E YAKIN BARIŞ AKADEMİSYENİ ALMANYA'DA

Son yayınlanan raporlara göre sadece Almanya’da 150’ye yakın barış akademisyeni olduğunu ifade eden Hünler, şöyle devam ediyor: "Bugüne kadar barış akademisyenleri sadece davalar, gözaltılar ya da tutuklamalarla değil, medya, aşırı sağ gruplar ya da trollerce de tehdit edildi. İsimlerimiz, adreslerimiz, fotoğraflarımız son derece saldırgan gazete manşetleriyle teşhir edildi. Referandum öncesinde yaratılan baskı ve tehdit ortamı, üniversitelerin zaten az olan özerkliklerini tamamen yitirmeleri, akademisyenin bilim üretmeyen ancak devlete biat eden bir belletmen durumuna getirilmesi, devam eden KHK’ların Türkiye’den yurtdışına akademik göçü arttıracak gibi görünüyor. Benim de aralarında olduğum birçok akademisyen sonunda Türkiye’ye, öğrencilerine, okullarına, meslektaşlarına - hatta bir kısmı Türkiye’de bırakmak zorunda kaldıkları ailelerine - yeniden kavuşmayı hayal ediyor. Birçoğumuz yaptığımız çalışmaları Türkiyeli meslektaşlarımızla paylaşmak, birikimimizi öğrencilerimize yeniden aktarabilmenin hayalini kuruyoruz.’’

'BAŞIMIZA GELECEK OLANI ÖNGÖRMEMİŞTİK'

Almanya'ya gitmek için çalışmalarını sürdüren Dr. Zeynep Gönen ise şunları anlatıyor: "Bizler, 'Bu Suça Ortak olmayacağız' metnine imza atarken ve hükümeti barışı tesis etmeye çağırırken elbette ki başımıza gelecek olanı görmemiştik. Barış akademisyenleri imzadan beri işten atıldılar, gözaltına alındılar, tutuklandılar, doçentlik süreçleri durduruldu, tehdit edildiler, bursları durduruldu ve başka pek çok türlü ceza ile karşılaştılar. Bir akademisyen olarak Türkiye'deki akademik hayatımın bittiğini, burada yer bulamayacağımı, burada yeri olanların her an tehdit altında olduğunu görmemem imkansız. Beni de yurtdışında iş aramaya iten bu imkansızlık."

Gönen, yurtdışına gitmenin de kolay olmadığını belirtiyor: "Öte yandan yurtdışına zorunlu olarak gitmek ise ayrı bir ceza, göçmenlik hali, evinden ekmeğinden olma, sevdiklerini geride bırakma, o da hiç kolay bir seçim değil. Kişisel olandan öte olan bitenin, barış akademisyenleri ve muhalif akademisyenlerin üniversitelerden temizlenmesi, gitmeye zorlanmaları toplumsal olarak da büyük bir ceza. Hali hazırda çorak olan üniversitelerdeki aydınları, bilim insanlarını, ayıklamak, üniversiteleri ve toplumu da çoraklaştırıyor. İktidar belli ki böyle bir çoraklığın içinde pekişiyor. Ama bu aslında gerçek bir çöküş."